ilk izlediğimde bana 'bu muymuş?' dedirten, hakkında çıkan 'şöyle güzel, böyle şahane' yorumlarına bir tarafımla güldüğüm, şimdilerde ise kimi sahneleriye benim için gittikçe anlam kazanan film.
--spoiler--
alper'le ada mutfaktadır. ada dolaptan çıkardığı bir tencere dolmaya iştahla saldırmakta, neşeyle çocukluk anılarından birini anlatmaktadır.
alper: ada ben ayrılmak istiyorum.
ada: (ağzına aldığı son dolmayı yutar, üstüne bir yudum meyva suyu içer. gergin parmaklarını masada bir kaç kez şıklatır, ayağa kalkar, gözleri dolmuştur, gizlemeye çalışır): neden hiç şaşırmadım diye düşünüyorum. ha? (kafasını kollarının arasına sıkıştırır, burnunu çeker, sakinleşmeye çalışır ama işe yaramaz.) ben biliyordum aslında, yani... seni korkutmamak için hani...uğraştım ama ...çok boş sanırım. (tekrar masaya oturur, hıçkırmaya başlar, bu arada sağ eliyle masanın kenarını olanca kuvvetiyle sıkmaktadır.)ama insan bildiği bi şeye niye bu kadar çok ağlar dimi? ki ağlamıycam. (meyva suyundan bir yudum daha alır) niye koştun ki o zaman peşimden bu kadar? ha? neden yani? hani olmayacağını biliyordun. yapamayacağını biliyordun, niye? sen..neden? (tekrar hıçkırıklara boğulur ve o efsane sözcükler dudaklarından dökülür) ağzına sıçayım senin, ağzına sıçayım senin! (hışımla masanın üstündeki tencere tava bardağı yere savurur) bir dakika önce ben burda kimle öpüştüm ya! (artık sakin olmak için bir sebep yoktur, bağırmaya başlar, çığlık atmaya) nedeen? (tekrar sakinleşir, çantasını, yere savurduğu eşyalarını toplar, mutfaktan çıkar, alper dallaması duvara yaslanmış öylece durmaktadır, ada bir şey unutmuş gibi mutfağa geri döner, sağa sola bakınır, aranır, eksik kalan altın vuruşu yapar. alper'in sol yanağına sağlam bir tokat aşkeder ve hızla daireden çıkar)