sarı eylem

entry5 galeri
    2.
  1. sarı devrimin ayak sesleri





    kıymetli vatandaşlarım!

    an itibariyle başörtülüler yönetime el koymuştur.

    lütfen evlerinizden dışarı çıkın. sokaklara, kamusal alanlara dağılın… hak ettiğiniz ama örtünüzden dolayı oturamadığınız koltuklara kurulup, demlisinden bir çay ısmarlayın. orduevlerine girin ve asker yavrularınızla hasret giderin. dikiş nakış kursundan alın kızınızı ve üniversiteye doğru yola çıkın. millet meclisine baskın yapın, kırmızı koltuklara yayılın. kürsülerden “bu adamlara hadlerini bildirin!” çalımını atın… atın korkmayın.

    artık, üstünde yaşadığımız bu ülke;

    hayallerimizi işlediğimiz kanaviçe,

    çizmelerin altında ezile ezile öğrendiğimiz alfabe; elif, be

    ve dedemizin mezarını işaret eden heybetli kitabe kadar bizimdir!

    yaşasın özgürlük, yaşasın adalet!

    büyük bir gürültü koptu evlerde… yemeklerin altı söndürüldü, yeni uykuya dalmış bebeler sırtlandı, çamur parklardan çocuklar çağrıldı. kapılar çekilip, anahtarlar suratı düşen kocaların önüne fırlatıldı. bir anda, birbirinden ayırt edilmeyen binlerce başörtüden oluşan dev bir ordu toplandı meydanda. bütün trafik durdu, bütün bir şehir sustu. tek bir ses oldu bedenler ve o sese döndü bütün yüzler…

    biz geliyoruz hey!

    elit projeler, kirli çarklar, serkeş hayatlar, zapt-u raptlar, zamparalar, zorbalar… alevli bir taç olarak yerleşir sarı başörtülerin üzerine “isyan” ve dünyanın en saçma sapan yasağı ayaklanır. ay çiçeği desenli başörtüleri bağlayarak birbirlerine, buket buket dağılmaya geliyoruz şehrin en işlek caddelerine…

    metropollerin kenarından, sokakların kıyısından, varoşların tenhalığından, şehirlerin ücrasından; ağrı’dan, bursa’dan, adana’dan, edirne’den, rize’den, erzincan’dan, taaaa almanyalar’dan, avusturya‘dan; en deli rüzgarlarda savurarak örtülerimizi ve dilimizde özgürlük türküleri ve bir yanardağın yamacından yuvarlanır gibi ve tepeden tırnağa itikat, allah korkusu, iman ve ateş ve aşk, tutuşarak geliyoruz.

    ve hepsi birbirine benzeyen binlerce surat, bir “şişhane“ geçirip sırtımıza; altımızda kavallar, altımızda dar pantolonlar, altımızda şalvarlar, peştamallar, ehramlar… bir top kumaş halinde geliyoruz!

    geliyoruz!

    kılığımızı kıyafetimizi kirli ağızlarına sakız edenlerin boş ve buruşuk beyinlerini ütülemeye geliyoruz!

    iktidar sarhoşlarını karanlık mahfillerinde rahatsız etmeye geliyoruz.

    kulaklarımızda hala asılı duran asılsız vaadlerini koparıp koparıp ellerine vermeye geliyoruz.

    asıl sahibi olduğumuz anahtarları çeke çeke almaya ve üniversite kapılarına vura vura sertleşen yumruklarımızla masalarını sallamaya geliyoruz.

    uyduruk ve rezil, rüküş ve inadına “pembe“ bonelerimizin altındaki kocaman gözlerimizle ortanızdan yara yara, yaylanarak ve “potansiyel terörist”, “dış mihrakların işi” ve “tut kolundan tık içeri“ nevinden cakalar satarak; geçeceğiz meclisin önünden.

    sonra geri dönüp bir daha geçeceğiz ve bir daha, bir daha geçeceğiz…

    katıldığımız mitingleri, izlediğimiz dizileri, okuduğumuz şiirleri, desteklediğimiz gazeteleri, dinlediğimiz ilahileri, ayakkabılarımızı çıkararak girdiğimiz evleri ve o evlerin ahalisini arkamıza takarak; teravilerde, mevlitlerde, tefsir sohbetlerinde, hacı ziyaretlerinde; çakılı bol, kirli sahillerde, komşu gezmelerinde, dikiş nakış ve ev ekonomisi kurslarında, altın günlerinde ve kamusal alandan uzak yerlerde terbiye ettiğimiz zihinlerimizi konuşturarak; üniversite kapılarına, kamusal alanlara, siyaset arenalarına, cafcaflı konaklara, plazalara doğru yürüyoruz.

    seçkin duran ‘geçkin’ kafalardan nükseden “toplumsal uzlaşma“ zırvalarına kocamaaan bir “hadi ordan!“ deme hakkımızı; horlandığımız, dışlandığımız yerlerden gelen faturaları ödememe hakkımızı; hizaya gelmeme, laf söz dinlememe, hırçın kadın, asi yürek, gürültülü vatandaş olma hakkımızı geri almaya geliyoruz.

    hey buraya bak jelatin beyin, plastik bünyeyi beslenmenin ve fazla konforun genişlettiği hacimli kalçalarına artık dar gelen çağdaş koltuklardan; istikbalimiz, medeni halimiz, cinselliğimiz, tinselliğimiz, kaprislerimiz ve bilumum komplekslerimizle ilgili mırıldandığın teorik, retorik, omomatik ve dandik analizlerini teker teker suratına çarpmaya geliyoruz. öfkeden çılgına dönüp uzun tırnaklarını kemirecek ve her çorbaya limon müsveddelerinin bekasını düşünerek tek kelime edemeyeceksin.

    ve sizler! iyi giyimli, fiyakalı ve frapan, sözde müslüman beyzadeler!

    uğruna can verdiğimiz, can aldığımız; titreyen dudaklar ve nemli gözlerle öpüp alnımıza dayadığımız mübarek kelimelerin içine rezil heveslerini gizleyenler! bizi kah hayatın dışına, kah savaşa iterek gözlerinin önünden uzaklaştıran, tabiatımızı uysallaştıran, sırtımızdan ev, araba ve kadın değiştiren kurnaz hahamlar.

    işlerinizin tıkandığı günlerde, cesaretimizi ve başörtülerimizi açık artırmaya çıkardığınız saatlerde, suçüstü yakalamaya geliyoruz sizi. yakanızdaki tekbir rozetini ve o el işi kravat iğnenizi çıkarıp, iyi dizayn edilmiş odanızın duvarına, tam da kelime-i tevhid levhasının altına raptiyelemeye geliyoruz hepinizi. hazine sandıklarınızı talan edecek ve gözlerinizde ‘kapana tutulan fare’ nin telaşını seyredeceğiz. gözyaşlarına boğulacak ama başörtülerimizle bağladığımız ellerinizi çözemeyeceksiniz.

    uyandık derin uykulardan, geliyoruz!

    hakları gasbedilen, emekleri sömürülen, tercihlerine tükürülen devasa bir amazonlar ordusu olarak, önünüze siyah ciltli kalın defterler açmaya geliyoruz.

    “sokaklarında gerine gerine, güle oynaya dolaşamadığımız bu şehirler için niye kan döktük biz?“,

    “kızlarımızı gönderemediğimiz okullar için niye vergi öderiz?“ ,

    “heybetli koltuklarına kurulamadığımız binaların koridorlarını niye temizleriz?” diye sormaya geliyoruz.

    para uzmanları için “kayıt dışı ekonomi“, siyasetçiler için “seçim malzemesi “, yöneticiler için “baş belası“, sosyologlar için “muhafazakar sınıf“, tüccarlar için “yolunacak kaz“, emniyet teşkilatı için “şüpheli kimlik“, entelektüeller için, ”türbanlı zevat“, köşeli beyinler için “evde kalmış kızlar“ olarak, sancılı ve serazat kızlar olarak, değiştirmeye geliyoruz dengeleri.

    yobaz, bağnaz, kurnaz, laik, anti-laik, faşist, ateist, sosyalist, kemalist, sabıkalı, sakallı, akıllı, aptal, normal, anormal, zengin, fakir… herkesin kalbine eşit miktarda dağıtmaya geliyoruz aşk acısını.

    çünkü, biliyoruz ki;

    “aşk“ üşüyen ellerini yüreğine gömerek yürümeye devam eden bir ağrıdır ve alt sınıf, üst sınıf, gerici, ilerici, örtülü açık tanımaz.

    yine biliyoruz ki;

    “adalet” yel değirmenlerine doğru gülümseyerek yürüyen başörtülü kızdır; asla yerinde saymaz ve evde barkda kalmaz.

    ve yine bilinmeli ki,

    her ikna çabasının altında menfaat kokulu pis bir yalan saklıdır, samimiyetine inanılmaz ve,

    bu yazı uzaklardan gönderilmiş huzursuz ve terli bir kısraktır, kusuruna bakılmaz.

    #sarieylem

    (bkz: http://www.sarieylem.com)
    0 ...