bir ay boyunca yemeyip içmeyip para biriktirip bir klarnet alacağım.
dün gece platonik aşkımın şarkı söyleyeceği mekana gittim. mekan dediysek pavyon değil lan hemen yanlış anlamayın. böyle kendi aralarında mekan kapatmışlar eğlenecekler. bu kızında sesi güzel tabi. ısrar etmişler buda kıramamış. ***.
bir kaç tikky kızın şaşkın ve gülen bakışları altında çektim torosu mekanın kapısına, daldım içeri. 44 numara köselelerimle çıkıyordum merdivenleri. duman ve karanlığın altında bir kaç bira ve sigara eşiliğinde onun o ipek sesini duymak için bekledim. içimden 'ulan çıkmayacak bu heralde boşuna geldik amk' diye geçirirken; allahım o ne güzellik, o ne zerafet. seneler önce sevdiğim o ceylan yavrusu hala saklıyordu o duruluğunu, masumluğunu ve zerafetini.
hayranı olduğum klarnetin o su misali duru sesi küpeli bir lavuğun nefesiyle kulaklarıma nüfus etmeye başlamışdı.
platonik aşkım nameleri döktürmeyi başladı. ''düşlerde sevdim seni söyleyemedim, sessiz öptüm nefesini söyleyemedim...''
boğazımda oturan taş kütlesi ve gözümden akan bir kaç damla. çaresizlik, intihar etme isteği.
söyleyemediiim dedi ve bitirdi şarkısını. küpeli lavuğun elini tutup ağzı kulaklarına gelecek şekilde sırtıyordu.
beni görmeden anahtarı kontağa sokup mastım marşa. ıslak olan asfalta lastik izimi bırakarak uzaklaştım o karanlık ve dumanlı mekandan. içtiğim dört adet biranın verdiği hüzün sinir karışımı duyguyla basabildiğim kadar basıp çektim ramazana*. 35 cl yeni rakıyı ve bir paket kenti kara poşete atarken deftere yazılacak yirmi küsür lirayı düşünüp belkide küfür ediyordu bana. ama ne yapalım ramazancım bu işler böyle.
dolaptan çıkan bir kaç çürük çilek ile bir kaç çürük portalakalı meze yapıp yarım saatte indirdim rakıyı mideme. ve sonra dedimki kendime ''tamam olum bu iş tamam. hemen bir klarnet alıp geçiyorsun evinin altına, başlıyorsun söyleyemedim çalmaya. zaten bir tek bunu denememiştin. ne kaybedesinki? aslında bir kaç morluk kazanabilirsin belkide kayın babandan. ama değmezmi?