gerçek aşkın ilk belirtisidir. Sevdiğinizi kaybetme korkusu bu aşkın en önemli belirtisidir. Bir yandan sevinçlisinizdir, bir yandan ızdıraplı. Sevinçlisinizdir çünkü sevdiğiniz insanı hayal etmek en büyük zevkinizdir, ızdırabınız vardır çünkü onu sevdiğinizi söyleyememişsinizdir. Her an onu kaybetme korkusu her an benliğinizi sarmıştır. Zannedersiniz ki dünyanın en çok seveni sizsinizdir. Sevdiğinizin uğruna ölümü bile göze almışsınızdır. Onu gördüğünüzde otomatik olarak kalp atışlarınız hızlanır, ellerinizin içi terler, kendinizi dünyanın en mutlu insanı hissedersiniz. Zamanın nasıl aktığını bilemezsiniz. Zaman öyle hızlı akıp giderki saatlerin nasıl akıp gittiğini farkedemezsiniz. Ayrılık vakti gelince bir hüzün peydah olur aniden. Ölümle eş değer bulursunuz ondan ayrılmayı. Ayrıldıktan sonra hemen beş dakika öncesini hayal etmeye başlarsınız. Sonra yine onu görmeyi hayal edersiniz. Gözleri aklınızı baştan alıverir. Adım attığı yerleri eğilip öpmek istersiniz. Onun varlığı sizi mutlu eder bu yüzden biraz şairlik yeteneğiniz varsa onun için şiirler yazmayı kendinize görev edinirsiniz. Sayfalar dolusu şiirler bu aşkın en hüzünlü yanıdır. En samimi duygular o defterde gizlidir. Onunla geçirdiğiniz anlar, dakikalar, saatler hatta saniyeler sizin ilham kaynağınızdır. Bazen günlük tutarsınız onunla geçirdiğiniz günleri. O günler tarihe yazılmıştır artık. Beyninizin içinde sizi kavurur o tarihler. O tarihlerin yıldönümü geldiğinde kutlamak istersiniz. Hüzünlendirir sizi. Yine de takdire şayandır yaptığınız. Seviyorsunuzdur karşınızdaki sizin onu sevdiğini bilmese de. Platoniktir işte aşkınız ta ki ona sevdiğinizi söyleyene kadar. Kabul etmesede söylemek gerekir isterse kabul etmesin. Onun sizin onu sevdiğini bildiği düşüncesi, sizin onu düşündüğünü düşünmesi sizi mutlu eder. Varsın aşkınız platonik olmaktan çıksın. Sizin onu sevdiğinizi bilsin yeter. Siz onu düşünene kadar o sizi düşünsün...