parayla fuhuş yapan güruh olan fahişelerle girilen komik diyaloglar silsilesidir.
bentderesi'nden, karaköy'üne bir uçtan bir uca türkiye'yi gezip, fuhşetmişler bu diyalogları elbette kurmuşlardır. taksim'den eminönü'ne doğru yollanırken; lan şu karılara bir bakayım demeden olmuyordu. sanki müze gezer gibi geziyorduk arkadaşlarla. ellerinde çıkınlarıyla 65'lik dedeler bile turluyordu. para için nelerini veriyordu bu kadınlar diye düşünmemek imkansız.
orada yakışıklı oluyor işte insan. şşşt yakışıklı diyen seslerin altında, gaza gelmemek imkansız. orada da bir şeylerin satışı yapılıyor yani. hayat budur lan diyorsun; pazarlama. herkes bir şeyleri pazarlıyor; kimileri sosyal platformlarda kendisini pazarlayıp; postmodern orospu ve pezevenkler oluyorlar; kimileri de burada; adı ne konulmuş olursa olsun kendi vücutlarını kiralıyorlar işte. aradaki fark sadece anlayıştan kaynaklanıyor.
lan millet çadırı diker ben de kalkmış işin analizini yapıyorum. sanki antropolog oldum koduğumun yerinde. yüzyıllardır var işte böyle yerler. olmadı oteller var; fuhşiyatın ehlileştirilmiş mekanları; o da olmadı işte, sosyal platformlarda sanal orospular var; kaynıyor; hemen her evden bağlanıyorlar artık; hoşuna gidiyor yani, 21. yüzyılda yaşamak. kendini nice pazarlayanlar var lan diyorsun.
her neyse; tam soyunurken, bu fahişe güruhundan bir tanesine, çorabımı da çıkarayım mı dedim; ayaklarını da mı sokacaksın yaptı. neden olmasın dedim; güldü. bir sıcak tebessümü vardı, içleri ısıtan. kanımız kaynar gibi de oldu. ciddi ve ani cevap verince bu hoşuna gitti; neredeyse bir aşk başlangıcı gibi. ama ben vakarımı bozmadım tabii; işimi bitirdiğimde artık gülmüyordu; oyununa gelmemiştim, ehe.