Karanlığımın örselenmiş
Ve tükenmiş kimliğinden yazıyorum.
Merhaba çocuk;
Kaldırım taşlarına baktığımız
Esmer Ankara&nın yüzümüzü kavurduğu
Dudaklarımızı çatlattığı
Gözlerimizi doldurduğu
Karanlık bir odanın en duldasına
Ve bir çok gidişin ardına yaşanan
Ağlanan bir gecenin ardından yazıyorum.
Gidişinle mi başlayacaktı
Kalbimin yeniden kanaması?..
Ve özlemin, beni böyle çırılçıplak
Bir yangının ortasına mı bırakacaktı?..
Öyle çok yoruldum ki.
Bu kaçıncı sensiz gece?..
Saymadım, adını koymadım,
Ve öylesine değiştim ki,
Görsen hem kaçar, hem de ağlarsın..
Ben bu ayrılığı anlamadım...
Hala karanlık odamı aydınlatan,
Bir elmanın yarısı sen, yarısı ben olan..
Dizlerine başımı koymayı,
Başını dizlerime koymanı özledim
Öyle çok özledim ki. özlemden öte.
Bütün sözlerim; çıkmazlara sokan yokluğuna,
Bu karanlık odanın içine bırakan hatıralarına
Ve dahası bir kere sesini duyamayışımadır
Öfke değil, nefret değil.
Benimkisi hüzün sadece sevdiğim..
Hayata dair o gidişinle açılan büyük çukur
DEVRiMDiR KALBiMDE.
Ölesim tek geçmiş bir kaç satırda
Gelde bitsin diyeceğim
Yoksun bee sevdiceğim..
Şimdi ağlarım,
Dokunsan kanarım
Şimdi nasılsın desen,
Volkan olur PATLARIM.
Sorma ne haldeyim, nerdeyim?
Ben kimim?..
o yüzümü..
O kahrolasıcası yüzümü diyorum
Aynalardan uzaktayım sevdiğim..
Sen yoktun kar beyazım, her yan kırmızıya döndü.
Görmezdin, göremezdin, bilmezdin ki.
içime sensizliği sindirmeye çalışıyorum
Ve biliyor musun bunu yapamayacağımı bile bile
Seni içimden silip atmaya çalışıyorum
Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum..