sadece son yıllarda değil, son 50-60 yıl içinde değerlendirilmesi gereken gerçektir. günümüz dahil son yarım yüzyıla damgasını vurmuş yönetimlerin aşağılık kompleksinden ve eziklik eğilinden kaynaklanmaktadır. çin kızar diye doğu türkistan'da yaşanan mezalime karşı sessiz kalmak, saldırgan olunmasın diye karabağ'ın ermenistan tarafından işgalini seyretmek, misak-ı milli dışında ki türkler bizi ilgilendirmiyor diye balkan ve kerkük türklerini yalnız bırakmak verilebilecek başlıca örneklerdendir. aslında tüm bu olaylar türkiye'nin kendisini kısır ve küçük dünyasına kapatmasıdır.
biz sağa sola ordular gönderilsin, çarpışılsın demiyoruz. ancak daha aktif olunabilir ve pek çok girişim başarı ile sonuçlanabilirdi. tıpkı kıbrıs barış harekatı gibi.
türk dış politikası ikiye ayrılır. atatürk öncesi ve atatürk sonrası. atatürk döneminde saldırgan olmayan anti-revizyonist bir strateji geliştirilmiş, ancak hareket edilmesi noktalarda da pısırık kalınmamıştır. mesela 1930'larda bulgaristan'da türklere yönelik saldırılar artış gösterdiğinde, bulgaristan yönetimine aba altından sopa gösterilerek mesaj verilebilmiştir. ya da italya'nın yayılmacılığına karşı verilmiş cevap yine bir örnektir.
yaşanan gelişmeler karşısında aciz ve pısırık kalmamak, gerçekte de türkiye'nin menfaatlerini büyük manada karşılayacaktır. olay sadece bir libya veya ırak değildir. türkiye'nin yıllarına damgasını vurmuş bir acziyet anlayışıdır.