vay vay , ben dahiliye için son çare sözlükte "kalp sesi" diye aratırken karşıma çıkan başlığa bak..
küçükken , kara büyü diye bi film izlemiştim taa show tv'nin kanal simgesi olan yuvarlağın beyaz olduğu dönemlerde.. o gece deli gibi yağmur vardı , babam kaza yapan en yakın arkadaşına , hastaneye gitmişti.. annemle ben tek başımıza kalmıştık.. herhalde 4-5 yaşında ya vardım ya yoktu..
o zamanlar kardeşim olmadığı için , salon ve oturma odası ayrıydı.. oturma odasında tv izlenir , bilgisayar oynanır ; salonda da misafir ağırlanırdı.. o zamanlar salonun kapısı genelde kapalı tutulurdu ben bişileri kırıp dökmiyim diye.. evde bi sessizlik ve karanlık hakim olurdu salon kapalı olunca.. oturma odasından çıkınca tuvalete gitmek isteyince de , o zaman bana adeta bi viyadük gibi gelen koridordan geçmek lazım gelirdi.. üstünde şimdi çok sıradan olan , o zamanlar babamın taa italya'dan taşıdığı duvar stickleri vardı.. büyük kocaman ayçiçekleri.. elimi hep duvara sürterdim , stickerlerın kenarları kalıyo diye annemler kızardı..
o gece de , filmi izlemeye başlamadan önce , her geceki gibi kuruldum en büyük koltuğa , yorgan üstümde , kumanda ( ki o zaman plastik bi torbanın içinde dururdu kumanda tuşları çıkmasın diye ) , yanımda tarçınlı süt..gece geç olmasına rağmen , annem belki de kendi korktuğundan olucak benim ayakta kalmama laf etmedi.. o da aldı eline bi kitap benim yanıma oturdu.. hemen annemin dizlerine kaydım.. film devam etti , vampirli zombili bi filmdi.. şimdi izlesem allah bilir gülerim.. o zamanlar herşeyden tırsardım ama tabii.. biri o zaman deseydi ki , sen yalnız allahın bi şehrinde yaşıcaksın inanmazdım üstüne bi de "böhühühühühühüh" diye ağlardım..
neyse , film devam ettikçe iyice tırsmaya başladım.. bi anda beliren dişler , oğul kılığına girip babayı ısıran vampirler , karanlık sahneler filan.. yağmur şiddetlendi gitgide , annem sürekli babam ulaşmaya çalışıyor.. o zamanlar cep telleri böyle yaygın değil tabii.. telefona gittikçe ( o zaman mutfak duvarındayı telefon) ben iyice büzülüyorum koltukta yorganın altında..
garip bi psikolojiyle de , salak salak izliyorum ama her sahneyi.. film bitmeye yakın , annem yağmur panjurları uçurmasın diye bütün evin panjurlarını kapayalım hadi dedi , her odada 4-5 panjur var , ben de yanında tin tin gidiyorum.. annem astı gitti o koridorun sonuna , ben kaldım salonun önünde.. allahtan antredeki ışık açık..
tam adeta uçar gibi , ellerimi stickerlara bile sürmeden uçucam koridorun sonundaki annemlerin yatak odasına ama pat o anda elektrikler gitti mi.. evde ölüm sessizliği hakim.. göz gözü görmüyo.. panjurlar da kapalı..
kaldım öyle bi başıma evin içinde.. anne anne diye hüngür hüngür ağlıyorum.. annem de o zamanlar 26 27 yaşında kadın.. şimdi düşünüyorum da , o da yani benim şimdiki halim gibi ama o zamanlar "anne , baba asla korkmaz , üşümez , üzülmez" düşüncesi hakimdi bende.. annem sesime geldi.. bi anda kucakladı beni kaldırdı bi güzel.. hemen boynun sarıldım.. oy oy pantiş ayak dedi.. hala daha da öyle der.. sonra mutfağa gittik , balkondaki mumların olduğu sepetten mumları çıkardık , yaktık bi güzel..
mutfta oturuyoruz koltukta ( evet mutfağımızda oturma grubu var ).. öyle bi huzuru hayatımda bi daha yaşamadım desem yeri.. ne ananemler ölmüş ne dedem , ne boşanmalar olmuş , ne miras kavgaları , ne ben uzaklara gitmişim , ne annem üzülmüş..
sonra annemin kucağında uyuyakalmışım.. gözümü bi açtım , annemle babam mırıl mırıl konuşuyolar başımda.. babam gelirken evin ordaki taa gece yarısına kadar açık bozacıdan dondurma almış.. hem de kış olmasına rağmen.. böyle arım kilo dondurma.. beyaz plastik bi kabın içinde.. annemin elinde genelde babamla akşamları otururlarken içtiği beyaz hindistan cevizli sütlü içecek ( malibu'yu bilmiyodum o zamanlar pek tabii ) , babamın elinde buzdolabının alt rafında sürekli kendini yenilediğini düşündüğüm kutu efes.. karşılıklı oturmuşlar masada dondurmayı kaşıklıyolar.. ben de bi köşede uyuyorum..
o gece yatarken , gene ışıklar kesilir diye ( tabii bi de benim tırsarak "anne filmde vampir vardı ya böhühühühühüh" demem etkili olmış olabilir ) annemler beni de yanlarına aldılar..
annemlerin oasındaki yatağın bi tarafı duvara dayalıydı.. ben annemlerle yatarken , hep babam duvar tarafında yatardı , annem diğer tarafta ben de aralarında.. hatta bazen sabahları hep beraber çıktığımız için , beni odalarına taşırlardı , ki kendi odamda gene yatıp uyumiyim diye.. o oda yani 2. odamdı benim.. başkaları anne babasnın odasına çok girmezken , ben çocukluğumu o odad geçirdim desem yalan olmaz..
o gece , gerek nizami amcanın kazası , gerek babamın zorla gülümsemeye çalışıp uyandığımda ağlıyor olması , gerek vampirler ,gerek yağmur , gerek annemle babamın ölümle yüzleşip normalde bile daha fazla şefkat dolmaları gibi bütün küçük , günlük , hayatın içinden faktörler birleşti..
ben annemle babamın arasına geçtim gene.. iyice gömüldüm yastıkların arasına , babam ayaklarıyla annemin ayaklarına değiyor olmalıydı çünkü bacağını yorganın üstünden hissediyodum , annem kolunu benim kafamın altından babamın kafasına doğru uzattı , herkes birbirine iyi geceler diledi.. öyle uyuduk..
benim uyumam çook uzun sürdü o gece.. zaten çocukken geceler hiç uyuyamazdım.. çok dönemiyorum da annemler kızmasın diye.. tavandaki işlemelere bakarken bi taraftan annemin nefesi , bi taraftan babamın kalp sesi duyuluyordu..
daha doğrusu duyuluyomuş , şimdi hatırladım.. bi haftadır okul icabı harıl harıl kalp seslerini çalışmama rağmen , hemen hepsinin nasıl oluştuğunu ,neden oluştuğunu bilmeme rağmen , şimdi düşününce anladım ki , o an duyduğum herhalde , aort kapağının kapanmasının sesi vs. değil huzurun sesiymiş..
belki yarın öbür gün , başkasıyla da uyurum ederim hatta evlenir tüm hayatım boyunca aynı yatakta yatarım ama o an benim duyduğum huzuru , sanırım tüm dünyada ancak tek kişi verir bana , o da benim kendi çocuğum..
bu upuzun abasıyanıkgil entrymi de kendisine ithaf ediyorum..