fenerbahçe taraftarı

entry5875 galeri ses1
    1196.
  1. not : papazincayiri.blogspot.com'dan alıntıdır.

    ***************************

    galatasaraylılık nedir, fenerbahçelilik nedir? bir insan neden galatasaraylı olur, nedir bir fenerbahçeliyi fenerbahçeli yapan? hangi objektif kıstaslarla bir fenerbahçeli galatasaraylıdan ayrılır, hangi farklılık bizi bu kadar birbiriyle birleşmez, apayrı dünyaların insanı yapar? homeros. bu kadar basit.

    yunanlılar bronz çağından sonra koloniler kurmaya başladılar. o zamanlar kolonileşen başka birileri daha vardı, fenikeliler.. hikayeyi uzatmayayım, fenikeliler ile yunanlılar zannedildiğinin aksine birbirleriyle çatışmadılar, birbirleriyle yaşadılar da. kendisiyle bile çatışan, thucydides’in deyişiyle sürekli bir stasis halinde olan yunanlılar için hayli ilginç bir deneyimdir bu ve bu ilginçliğin de verimli bir çocuğu olmuştur: yunanlılar fenikelilerden alfabeyi aldılar.

    her şeyde olduğu gibi yunanlılar alfabeyle de ilginç bir şey yaptılar, fenike alfabesi ile yunanca yazdılar. nasıl? normalde alfabelerdeki her sembol bir kelimeyi simgelemekteydi, örneğin fenike alfabesindeki alef (arapça elif) boğa manasına gelmekteydi ve bir boğanın başını gösteren bir hiyerogliften esinlenmekteydi. yunanlılar bu sembolü alarak ona bir kelime değil, yalnızca ses yüklediler (a), artık seslerden kelimeler, kelimelerden de cümleler inşa edebiliyorlardı, üstelik yunanca.

    peki yunanlılar bu muhteşem alfabeleri ile ilk ne yazdılar? kutsal bir kitap, hukuk kuralları, efsane veya devletin muhasebe hesapları? hiç biri değil, homer.

    neden kardeşim, antik yunanlılar temelde bronz çağı döneminde geçen hikayelerden oluşan ve sözlü tarihte yerini almış olan homer hikayelerini yazıya geçirdiler de başka bir şeyi yapmadılar? nedir homer’i bu kadar önemli yapan?

    bir kere homer antik yunan toplumu için kutsallığa en yakın şeydir. homerin hikayeleri yalnızca bir dönem yaşanmış olayları anlatmaz, esasında bir tarih değil, fantezilerden, mübalağdan, abartılardan oluşan bir mitostur, gerçekle alakası olmayan ama etkisiyle gerçeği belirleyen rüyalar bütünüdür. yunanlılar homerden bronz çağında ne olduğunu değil, “bir erkek ve bir yunan olmanın” ne demek olduğunu öğrendiler. kendi komüniteleri ve yaşam alanları içerisinde nasıl davranmaları gerektiğini, iyiyle kötüyü ayırarak, doğru davranışın ne olduğu hakkında toplumsal bir kült-kültür yarattılar. örneğin hector’un savaşı kaybedeceğini bile bile, karısının bir başkasının kölesi olacağını, kendi adamlarının biçileceğini idrak etmesine rağmen savaşmaya devam etmesi, tek bir zafer anından sonra gelecek ölümü kucaklaması ve asla unutulmayacak bir “zafer”, dilden dile, geçmişten geleceğe uzanacak bir “isim” bırakması, arkasında fedakarlık ve şan üzerine yükselen bir kültür bıraktı. yani homerin hikayeleri yalnızca bir fantezi olarak ele alınmadı, gerçekte yaşayan gerçek insanların da davranışlarını, dolayısıyla gerçeği belirledi.

    homer, yunanlı olmanın kandan sonra gelen kültürel öğesidir. yunanlıyla yunanlı olmayan arasındaki kültürel uçurumdur, artık ortada bir özgün mitos, kültür ve değerler vardır, o değerleri paylaşmayanlar o kültürün de öznesi olamazlar, olimpia’da yarışamazlar.

    bizi ayıran kan değil, gözlerimizin rengi, boyumuzun uzunluğu değil. bizi ayıran göbeğimiz, cinsimiz, giysimiz, dinimiz, dilimiz değil. kürt galatasaraylılar ve fenerbahçeliler var, sarı kırmızıya gönül vermiş ermeniler ve fenerbahçe’ye aşık aleviler var. bizi ayıran şarkılarımız değil, türkülerimiz değil, coğrafyamız, fiziğimiz, kimyamız değil ama büsbütün başka insanlarız.

    bizim bambaşka mitosumuz var. mitolojik karakterlerimiz, doğuşumuz, dünyaya bakışımız farklı bizim.

    fenerbahçe, bu halkın kulübüdür. önce öyledir. bu halkın, çevrede kalmışların, kamu kaynaklarından geçinmeyenlerin, devlet otoritesinin dışında olanların, çok da makbul olmayan vatandaşların takımıdır. anadoludur fenerbahçe, bir sosyal harekettir derken bunu kastederiz. türkiye’nin çevresinde kalmış, ticaretle, çiftçilikle, işçilikle uğraşan insanlarının “biz de varız” ve “biz büyüğüz” sesidir. o yüzden fenerbahçe başkanları birer aristokrattan çok müteahhite benzer. bu yüzden satar fenerbahçe. bin tane gazeteci, bin medya kuruluşu neden fenerbahçe haberi yapıyor? çünkü biliyorlar ki geniş kitledir fenerbahçe, popülerdir ve kalabalıktır. her maç sonunda kahramanların i̇lyadalarını okumaya istekli insanlarla doludur bu topraklar. fenerbahçe zeki rıza’dır, can’dır, cemil’dir, fikret’tir derken kastedilen; bu ülkenin ortalamasından gelen, makul bütçelerle hayatını geçiren, şımarsa da, çoşsa da “halk çocuğu” gibi gülenlerin kulübü olmasıdır. süzülmüş değildir, sofistike değildir, o yüzden arda –hala- galatasaray’a yakışır, i̇lyas çok daha galatasaraydır ama oğuz hep fenerbahçe kalacaktır, alpaslan eratlı ve müjdat gibi.
    nedir bizi hastalıklı bir fenerbahçeli yapan? önce bu kahramanların hikayeleridir, güzel şeyler yapabileceğimizi, yenebileceğimizi, büyüyebileceğimizi, merkeze inat çevrenin gümbür gümbür her şeyi belirleyebileceğini göstermesidir. i̇ngiliz kibrine kupada atılan tokat değildir bu, avrupalılık ile bir derdi yoktur, zalim ile mazlum arasındaki korkunç çatışmada yenmenin hazzıdır. hem haklı olup hem de haklı çıkabilmenin, ezmeye çalışana ezilmeyeceğiz sesi verebilmenin saadetidir. o yüzden atina gibi fenerbahçe’nin de stasisi bitmez. hep bir çekişme, hep bir olay olur. krizler zaferleri doğurur, en görkemli zaferi trajedinin içinden çıkar, en güzel oynadığı maç şampiyonluğu kaybettiği maç olur. ama bitmez, dalga dalga gelir fenerbahçelilik, çocukların yüreklerinden gelir, appiah’nın gözyaşlarından gelir, alex’in kaçırdığı o son vuruştan gelir, bir anlık sevincin görüp görülebilecek en korkunç trajedilerden biriyle sonuçlanmasıdır. senden başka herkes sevinirken üzülmek ama mutlaka hep gururlu olmak demektir. fenerbahçe kendi zaferleriyle övünür ve kendi trajedilerine ağlar.

    nedir fenerbahçelilik? önce bir hikayedir. güzel bir hikaye. sıradışı bir şey. normal değil, anormalliklerle örülü, güzelle çirkinin yan yana olduğu bir homer hikayesidir. i̇çinde utanılacak davranışların yanında büyüklük vardır, şatafatın yanında görmemişlik, aklın yanında duygu, brezilya sambasının yanında savaş çığlığı, hep absürd, hep sanatçı, hep fantastik ve hep büyük. kalplerden akar fenerbahçelilik, sarı ile laciverti yan yana gördüğünde gülümsemekten ibarettir.

    nedir fenerbahçe? eşitliktir. bizlerin, hepimizin, kim olursak olalım yalnız sevmekle erişeceğidir. önce sevmekle hikayenin parçası oluruz hepimiz, bu trajedinin, bu dramanın, vodvilin, epiğin tüm kelimeleri bizlerden oluşur. aşk gibidir, yükseği alçaltır, alçağı yükseltir, erkeği kahramana, kadını sanata çevirir. fenerbahçe demokrasidir, atinadır, ezilenle ezen, siville devlet arasındaki tüm gerilimlerin çocuğudur. dolayısıyla bir iddiadır, bir ideadır, bir ülküdür, bir inançtır her yönüyle. bizler, her şeyi yaparız.

    galatasaray.

    galatasaray önce aristokrasidir. biz bundan “eşitliği” değil “ayrıcalığı” anlarız. toplumun genelinden farklı bazı “yetkileri” vardır onların. otoritedir yani, seçilmiştir, zengindir, merkezdir, bu toprakların şanslı olanlarının çocuğudur. galatasaraylılar bile galatasaraylı olamaz, halkın, herkesin, hepimizin erişemeyeceği bir şeydir galatasaraylılık. önce yöneten olmaktır, hakimdir, zaten kazanması gerekendir.

    galatasaraylılık bir avrupa rüyasıdır. bu ülke içerisindeki bir avrupa rüyası. onun hedefinde avrupalıları “yenmek” vardır, bunu da avrupa metodları, avrupa düşüncesi, avrupa hayatı, avrupa otorite simgeleri ile yaparlar. modernist bir şeydir basbayağı, türkiye’de yaşayanların da “medeni” olduğuna hatta üstün, güçlü avrupalıyı avrupada yenebileceği iddiasına dayanır. yalnız bir “yaşam formu” değildir galatasaraylılık, o yaşam formunun da bütün unsurları ile dışa vurumudur, haleti ruhiyesinde ezen – ezilen, çevre – merkez gibi ihtilaflar bulunmaz, beyazın dünyasındaki beyaz adamlardan hangisinin daha beyaz olduğu ile ilgili bir sorundur. türk modernleşmesinin temel paradigmalarını aynen bünyesinde taşır, onlara yakın bizden uzak, bize yakın onlardan uzak, hep iki arada bir başına ve yalnız bir şeydir.

    nedir galatasaraylılık? bir simgeye aşk demektir. üstüne, estetiğe, güce, farklı olana, yukarda olana, erişilmez olana bağlılıktır. yeniden biçimlendirir, yeniden üretir, kendini zaferlerle, fetihlerle, tokat gibi cevaplarla, özsel bir büyüklükle ifade eder. renk skalasını galatasaray bu coğrafi parçalardan böler, dolayısıyla çirkini, farklıyı, ötekiyi, aşağıdakini, güçsüzü ve onun tüm iş bilmezliklerini, görmemişliklerini, absürd trajedisini içinde barındırmaz. monolit gibidir, bembeyazdır, pasparlaktır, yontulmuş ve yontulacak olandır. bu yüzden fenerbahçe'nin sorunu görmemişlik ise galatasarayınki insanın içini acıtan kibirdir.

    o yüzden fenerbahçelilik ile galatasaraylılık birleşmez, birleşemez. dünyaya sarı lacivert ve sarı kırmızı bakmak bir ton farkı değildir yalnızca, büsbütün ayrı iki dünyada yaşamak demektir. birinde ezilenlerin, ötekilerin, farklı olanların, kalabalıkların, yığınların, avamın, yükselenin, üreticinin, dünyayı elleriyle inşa edenlerin, sıradandan kahramanlık ve aşk çıkartanların ülküleri, şarkıları, marşları vardır, diğerinde otoritenin, gücün, ayrıcalıklı olanın, farklı olanın, kendini farklı hissedenlerin farklılığı ortaya koyma çabası, ayrıcalıklı olanın ayrıcalığını dayatması, aşağı ile yukarı bulunur. fenerbahçe caesar çıkartır göğsünden, kalabalıkların müthiş aşkı ve tezahüratları arasında, galatasaray scipio, soyluların meclisinden. fenerbahçe sıradan bir adamın roma i̇mparatoru olmasıdır, hadrianus’tur, galatasaray mutlaka charlemagne.

    bu ayrı dünyaların lisanları da büsbütün farklıdır. galatasaray över ve aşağılar, yükseltir ve alçaltır, osmanlının divanı gibi galatasaray’ın mübalağası vardır, süslüdür, edebidir, belagatın eseridir, fenerbahçe hep somut tokattır, nefrettir, yenmek ve yenilmektir, bir kere daha “göstermektir.” fenerbahçe thymotik bir şekilde büyüklüğünün, varolduğunun, yarattığının tanınmasını talep eder dünyadan, galatasaray ise üstünlüğünün, yüksekliğinin, otoritesinin, erişilmezliğinin kabulünü.

    bizi homer ayırıyor. mitoslarımız farklı, başka hikayelerle büyüdük biz, dünyaya apayrı şekilde bakıyoruz, atinalı ve spartalı gibi, romalı ve kartacalı gibi, fransa ve i̇ngiltere gibi aynı çağı paylaşıyor ayrı evrenlerde yaşıyoruz.

    biz bir takım seçmiyoruz, biz takımı severken hayatı da başka gözlüklerle görüyoruz.

    şimdi sarı lacivert dünyadan sesleneyim;

    bir kere daha tartıya çıkarken, bu yepyeni ve hepimizi de belirleyen dünyanın ortasında, fenerbahçeli olmanın lezzeti içimi dolduruyor. kahramanlar geçidi gibi geçiyor önümden yığın yığın hikayemiz, bir kere daha üstünlere karşı kalabalıkların zaferini kutlamak istiyorum. öyle rahatım ki, kaybetsek de kazanacağımızı biliyorum. çünkü fenerbahçe yenilmez, bugün yenilse de yarının dünyasını yaratır. aynı hector gibi, aynı fransa krallığından cumhuriyet yaratan ve yalnız krallarını değil dünyayı değiştiren isimsizler ordusu gibi.
    0 ...