robert zemeckis tarafından 1994 yılında çekilen abd yapımı bir film.
entrynin devamı film hakkında dolaylı yoldan senaryodaki gelişmeleri içermektedir. bunu bir spoiler ibaresi olarak algılayabilirsiniz.
her şey bir bankta başlar.. tom hanks in harika oyunculuğu ile filme verdiği ayrı tat sanıyorum herkes tarafından hissedilmiştir. filmin her dakikasında yüzlerde bir tebessüm vardır, kimi zaman güldürür kimi zaman hüzne boğar..
run forrest run repliğini beynimize kazınmasına sebep olan, sevdiği kadını hiçbir zaman unutamayan, ilginç asker anılarına sahip olan bu adam eminim ki çok kişinin 'geri zekalı olmak' hakkındaki düşüncelerini değiştirmiştir. hızlı koşabilmesiyle başlayan serüven o'na futbol oynamayı ve beraberinde üniversite yıllarını ardından da orduyu getirmiştir. orduda en yakını olmak üzere birçok arkadaşını kaybetmiş, teğmenini ölümden kurtarmıştır. ve geçen süre zarfında harika bir pinpon yeteneğine sahip olmuş, ordu için turnuvalara katılmış, şampiyonluklar kazanmıştır. tüm bu olanların arka planında ise birleşik devletlerin sosyal ve siyasi tarihine ışık tutan birtakım metaforlar bulunmaktadır. john f. kennedy suikastinden watergate skandalı na, elvis presley den dönemin hippi hareketine kadar..
ordudan ayrılıp yoluna devam etmesi söylendiğinde ise küçük pinpon raketini de alıp bavuluyla beraber koşarak eve gitme sahnesi o kadar içtendir ki; burada başlamıştır göz yaşlarım. barındırdığı son derece komik espriler ile de yüzleri güldürmüştür aynı zamanda. karides işine girmesi, her zaman saygılı olduğu - poposundan yaralı bir şekilde yüz üstü yatarken dondurma ikram ettiği sahnede kalbimi fethetmiştir. - teğmenini de alıp okyanusa açılması filme farklı bir hava katmıştır. her şey çok güzel gitmektedir, taki annesinin rahatsızlanmasına kadar. yine koşa koşa bavuluyla annesinin yanına gittiği sahne o kadar güzeldir ki hiçbir zaman aklımdan çıkmaz. ve tam o esnada beni benden alan replik çıkar ağızdan; neden ölüyorsun anne ? ...
işleri teğmene bırakır ve bundan bir miktar pay alır. teğmenin apple' dan hisse almasını, bir meyve şirketiyle birleşmesi olarak yorumlaması ise filmin ayrı bir güzelliğidir. ve bundan sonra jenny' yi düşünmeye başlar.. kimi zaman kesişir yolları kimi zaman farklı taraflara giderler. inişli çıkışlı bir hayatı vardır jenny' nin. hippi dalgasından etkilenmiş, diyar diyar gezmiştir adeta. forrest için hayat pekte güzel gitmezken, ortada hiçbir sebep yokken koşmaya başlaması, sürekli koşması, tam üç yıl iki ay on dört gün ve on altı saat koşması, ardından yoruldum diyip bırakması.. ve bu süreç içinde gazetelere çıkması, insanları peşinden sürüklemesi, hepsinde ayrı bir fikir uyandırması, basının: ' barış için mi ? ', ' yoksulluk için mi ? ' gibi sorularına, sadece koşmak istedim şeklinde, cevap vermesi, sanırım forrest gump' tan beklenilen bir davranış olsa gerek.
hayatında çok acı şeyler yaşamıştır, annesini gömmüştür, ardından çocuğunun annesi kendisinin karısı olan kadını gömmüştür. ben sana bakarım demesi, seni ağacımızın altına gömdüm demesi, o naif duruşu, anlamsız bakışları, iç hesaplaşmaları, tertemiz duygularla bir şeyler yapma isteği, nezle halimle burnumu çeke çeke çocuklar gibi ağlamama sebep olmuştur. oğlunun mektubunu mezar taşının köşesine koyduğu esnada yanağımdan süzülen gözyaşlarını hissetmem ve adeta forrest la karşılıklı ağlamamız film izlediğimi unutmama yetmiştir..