ah dostlarım, söyleyecek sözlerim var, taşınamaz hüznüm.
açık pencerelerden şehir doluyordu odaya tüm utancıyla, saatlerdir susuyorduk söylenecek onca şey varken. yirmiüç nisanda şiir okuyan bir öğrenci heyecanıyla bir çırpıda döküldü kelimeler;
- ben artık yapamıyorum!
+ neden?
- ben artık yapamıyorum!
+ iyi düşündündün mü sonr...
- iyi düşündün mü ha! iyi düşündün mü demek, senin için her şey sadece bu mu? ben bu ilişki için kendimi tükettim ha ve sence iyi düşündüm mü? bitti anlıyor musun bitti, bittiii!
kapıyı çekip çıkarken hıçkırıklara boğulmuştum, basamakları nasıl indiğimi, arabama nasıl bindiğimi hatırlamıyorum, tüm şehir buğulu bir banyo aynasında yansıyor gibiydi.
ne şehrin ışıkları ne farlarım aydınlatamıyordu üstüme çöken karanlığı.
dört yol ağzına yaklaşınca hızımı düşürmüştüm, kırmızı yanıyordu, lakin tam ışıklarda durduğum esnada yeşil yanmış ve ben tekrar gaza basmıştım ki, yan yoldan bir araç kendisine kırmızı yandığı halde durmamış ve hızla önümden kırmıştı, benim yaptığım sert bir fren feci bir kazayı önlemişti...
ben olayın şokuyla ağlamayı bırakmış, yirmi metre ileride duraklamış ve bana "pardon" anlamında bir el işareti yapan trafik canavarına bakıyordum ve gördüğüm sahne karşısında bir kez daha şok oldum; aracı kullanan sakallı bir dinciydi.
evet sakallı bir dinci, muhtemelen ramazan ayında eşine küçücük çocuklarına zorla oruç tutturan, günde beş defa namaz kılan, varsa kız çocuğuna dahi türban taktıran, çocuklarını yaz tatillerinde kuran kursuna göndererek tatili zindan eden ve sürekli haktan, hukuktan ve adaletten bahseden sakallı bir dinci.
lafa gelince "yaratılanı severiz yaratandan ötürü" diyen ama az kalsın masum birinin ölümüne neden olacak sakallı bir dinci...
***
evet işte, ilk bakıldığında kişiyi ilgilendirecek kadar subjektif görünen lakin bir zihniyetin tahlili için yeterli veriyi oluşturan, lafa gelince insandan, sevgiden, doğruluktan bahseden lakin gerçek hayatta insanların canına kasteden bir zihniyetin dökümü.