hrant dink

entry991 galeri
    515.
  1. taksim meydanı'ndaki oturma eylemine doğru yol alırken, vitrindeki televizyonların hepsinde, onun soğuk betonun üzerinde yüz üstü yığıldığı görüntüsü yayınlanıyordu.
    üstü gazetelerle kapatılmıştı. nasıl ki, kurbanlıklar kesilince, kullanılan bıçak onların bedenlerinin üzerine bırakılır, hırant'ın da üzeri kaleme aldığı cümlelerle kapatılmış, ironik bir görüntü çıkmıştı ortaya.

    ayakkabısının altındaki delik, yaşadığı ülkede, kof beyinleri ikna etmek, onlara barışı öğretebilmek için aşındırdığı onca yolun sonunda oluşmuştu muhtemelen.istese çok daha farklı yaşayabilirdi tabi. kimliğini unutup, sistemle çatışmadan varlık içinde yaşamını sürdürebilirdi. ama o mütevazi bir yaşamı seçti. kimliğini seçti. onurlu bir yaşamı seçti, barışı, özgürlüğü seçti...
    onu ancak bu şekilde mücadelesinden vazgeçirebilirlerdi, nitekim öyle de yaptılar.
    şimdi cansız bedeni, kaldırım kadar soğuk ve yerde...
    kahpe bir insanın, kahpe kurşunuyla savunmasız bir haldeyken, ensesinden sıkılmıştı kurşun. çünkü onunla göz göze gelebilecek cesareti, yüreği yoktu katilin. öyle bir ayarlanmıştı ki namlu; hrant,
    bir daha düşünmeyecekti, bir daha insanlara doğruları anlatmaya çalışamayacaktı, bir daha konuşamaycaktı, bir daha ne anlatmaya çalıştığının meailini açıklayamayacaktı kimelere. ama katil/katiller, o günün yüzbinlerce hırant dink'i doğuracağını hesap edememişlerdi. fikir sahipleri öldürülse bile, fikirlerinin baki kalacağını hesap edememişerdi.
    o gün,
    gece, ayrı bir karanlıktı. gökyüzü olabildiğince uzaklaşmış, kahpe insanların üstünü kaplamaktan kaçınmıştı adeta. kaldırımlar yastaydı.
    sokaklar sessizdi.
    düşüncelere, kelimelere, bütün yüklemlere ket vurulmuştu.
    gökyüzünde beyaz güvercinlerden başka kuş uçmuyordu. hepsi sanki; "onu siz anlayamadınız, biz de aldık" diye mesaj veriyorlardı.
    betonun soğukluğunu taşıyordu Hırant. yerde uzanan o görüntü, aynı zamanda bu ülkenin adaletiydi, akp'siydi, sistemiyidi, düşüncesiydi.
    özellikle belli gruplar tarafından hedef gösterildiği halde, onu koruyamayan; kahpe katilini, -sokaklarda bir deri bir kemik it gibi gezerken- hapislerde domuz gibi besleyen hatta cezasını hafifletmek için yaşını küçük gösteren raporlar düzenleyen, düşünceyi ve düşünce adamını yok etmeye çalışan kuklalarla, bayraklar önünde poz veren,
    bir zihniyetin varlığı
    oysa hırant, sistemin tüm alçaklığından haberdardı ama yılmamıştı, yıllarca izlenmesine rağman bildiği doğrunun peşini bırakmamıştı. tehditlere aldırmamıştı. çünkü o her şeye rağmen yaşadığı toprağı seviyordu, gitmeye hiç niyeti yoktu. bir derviş misali gezip, anlatmak istiyordu. onu anlamaları için elinden gelse kapı kapı dolaşacaktı. o da biliyordu, kof beyinlere, lümpen düşünce yığınlarına, bir takım beyinsiz insan sürüsüne, kendi kendine mukayese edemeyip, ezberletilen cümlelerle hareket edenlere derdini anlatmanın zorluğunu. fakat nafile, anlaşılmadan kopardılar onu bizden.
    o artık,
    öten kuşların cıvıltısında,
    yaprakları savuran esrik bir rüzgarın uğultusunda,
    gökyüzünün iyi insanlara görünen o güzel maviliğinde,
    insan eli deymemiş güzide ormanların yeşilliğinde,
    kirlenmemiş kalplerin en şiddetli atımında,
    bir bebeğe söylenen ninninin melodisinde,
    en güzel şiirlerin mısralarında,
    ağıtlarımızd
    özgürlüğü temsil eden güvercinin masum beyazlığında yaşayacak...
    0 ...