sene 1991 sıcak bir ağustos günü, o zamanlar hırçın ergeniz ya metalci ya acid cisindir, ben tercihimi metalden yana kullanmışım * müzik cd leri henüz korsan basılamıyor, haddinden fazlaca pahallı, neyse orta ikide bir metalci heyecanıyla metallicanın son albümünü almak için kumbarayı patlatmışım, kızılay kanafil sokakta soluğu almışım, elimde cd evin yolunu tutmuşken merak içindeyim, içinde neler var diye, eve geliyorum hunharca cd yi kabını parçalayarak dışarı çıkarıyorum müzik setine koyuyorum cd yi, ilk şarkı hafif hayal kırıklığı (bkz: enter sandman) ikinci şarkıya atlıyorum sesi veriyorum işte bu (bkz: sad but true), şarkı hoşuma gidiyor kafayı sallayarak 3 defa dinliyorum, arından başka neler var diye sıradan gidiyorum (bkz: the unforgiven) buda güzel diyorum, albümün (bkz: the black) 8.ci şarkısına kadar ufak ufak geliyorum ve 20 yıldır 8 de takılı vaziyette kalıyorum.
ilk aşk acımı bu şarkıyla yaşıyorum (sözlerinin anlamını bilmeden),
üniversite hazırlık dönemimi bu şarkıyla geçiyorum,
okul yıllarımda kafam her bozulduğunda, her ağlama ihtiyacı duyduğumda basıyorum play tuşuna,
eskiyi her hatırlamak istediğimde,
yarına ilişkin önemli bir karar anında,
kendimi hüzünlü hissettiğimde,
kısacası bu şarkıyla geçen 20 sene, dolu dolu, iyiki yapılmış dediğim tek şarkı.