18 yaşında henüz. hala 18 yaşında ve kuvvetle muhtemel zaman durana kadar 18 yaşında kalacak. bir sonraki baharı göremeyecek, kışı ve sonraki yazı.. bir sonraki mevsimde kirazların dallarında nasıl kızardığını görmeyecek, son içtiği suyun hangisi olduğunu bilemediği gibi. aşık olup sürünmeyi de, sevdiğine kavuşmanın heyecanını da bilmeyecek. birini delicesine beklemeyi, özlemi, özlemeyi bilmeyecek. ehliyeti olmayacak mesela asla, bir arabanın direksiyonuna şehirler arası yol için oturmayacak. 18 yaşında henüz. hala 18 yaşında. son 3-4 yılını mücadeleyle geçirmiş. gece odasına girdiğimde gözlerini zor açıyor artık, tek gözünde hafif kızarıklıklar. belinden aşağısını tutamıyor, takati yok konuşmaya.hiç aşık olmamış, hiç aşık olamayacak bir beden.. biriyle sarılıp uyumayı bile bilemeden.. umudu var ama hala, umudu var. ayağa ne zaman kalkacağım, ne zaman geçecek diyor, biliyorum ki yapılacak hiçbir şey olmadığından terminal dönem kanser diye son günlerini istediği gibi evinde geçirmesi için gönderiyoruz onu evine. gecenin bir yarısı konuşmadan hiç önce; annesiyle sarılıyoruz koridorun ortasında. çaresizliğin ne demek olduğunu iliklerimne kadar hissettiriyor bana. gözlerimden yaş olup akıyor çaresizliğin suskunluğu. kabullenmeyi ve boyun eğmeyi öğreniyoruz. sakince uğurlamayı bir de. ne istersin diyor annesi, 'soba. soba kuralım bu sene' kaloriferli eve soba kurmak isteyen çocuğuna 'tamam, soba kuralım senin odana gidince' diyor annesi. soba, yaşından fazlasını yaşamış yorgun bir beden. yenik çıkıyor bu savaştan. 18 yaşında o. hep 18 yaşında kalacak ne yazık ki. ölüm bu kadar soğuk ve net.