1955 yılının budapeşte'sine götürmek istiyorum sizleri...
o yıllarda, kentin en ünlü kalp doktorlarından biri de litman imre'dir.
doktora muayene olmak üzere giden bir hasta öyle bir şey görür ki odada,
onu unutamaz ve yaşadığı duyguları bir şiirle ulaştırır bizlere:
doktor litman imre'nin masasında
bayan çabai yanoş'un yüreği
birazcık kibirli, birazcık mahzun
duruyor içinde bir kavanozun
kayısı güllerinin arasında.
kalp hastası olan ve gittiği her kentte kontrolden geçmesi gereken adam,
doktor litman imre'nin masasındaki kavanozda bir kadın yüreği görür.
bir zamanlar, bir göğüs kafesinin içinde atan ama şimdi ilaçlı bir suda
cansız bir balık gibi kımıltısız duran bir kadın yüreği!.. doktor, hastalığıyla
ilgili bilgiler verirken bile, o gözünü ayıramaz kavanozdaki yürekten:
incecik yarılmış ortasından
yüreği bayan çabai yanoş'un
yarayı açan ne doktor?
neşter mi? yoksa hasretlik mi?
acı sözler mi?
bir ağlayanı var mı, arkasından?
sahi, yalnızca doktorun açtığı yara mıdır, yüreğin taşıdığı?
kim bilir, kaç kez incinmiş, sevdiği, değer verdiği insanlar tarafından
kaç kez kırılmıştır, bayan çabai yanoş'un yüreği? bu arada doktor, hastanın kalbini
dinlemekte, derin nefes alıp vermesini istemektedir. oysa hasta adam, doktorun
dediklerini yerine getirse de, kendi kalbini çoktan unutmuş, kavanozdaki
yüreğin yaşadıklarını düşünmektedir:
otuzundaymış, baktım etikete
bayan çabai yanoş'un yüreği?
evli miydi?
ne iş tutar bay yanoş?
belki şimdi rojakert'te oturmuş
çekiyor akşamı seyrede ede
nedense, kadının ölümünü çoktan unutmuş, umursamaz bir kocası olduğu gelir
aklına! belki de, bu düşüncesiyle özeleştiri yapmakta, geride bıraktığı
kadınlarına karşı haksızlığını dışa vurmaktadır... cansız bir yürek karşısında
insanın gördüğü de zaten kendi hayatı değil midir, bir parça da olsa?...
hasta adam, şiirin dördüncü kıtasında öyle bir benzetme yapar ki, buyurun
siz de okuyun; eminim benim gibi yürekten alkışlayacaksınız:
duruyor kavanozda çırılçıplak
bayan çabai yanoş'un yüreği
bayan kaç kere böyle bir kaba
reçel kaynatarak koydu acaba?
elbet gazlı bezden değildi kapak.
yaşanılan aşklar yüreğimizde somut, gözle görülür bir iz bırakır mı?
aşkın, insan yüreğinde ne gibi yapısal değişikliklere yol açtığı
tespit edilebilir mi? ya da şöyle soralım; insan yüreğine bakılarak,
aşkın haritası çıkarılabilir mi? doktor litman imre'nin muayene ettiği
hasta bu soruları da taşır şiirine:
kendi gitmişse de içinde odanın
bayan çabai yanoş'un yüreği
almış da onu karşısına doktor
sırlarına ermeye çalışıyor
belki bir damarın, belki bir sevdanın.
bir an uzaklaşalım doktorun odasından ve günümüz türkiye'sine dönelim;
adapazarı, düzce ve bolu'da beş bin müridi bulunan bir şeyhi dinliyoruz:
"organ nakli dinimizce haramdır. kim organını bağışlarsa boynunda demir
halka ile cehennemde yanar. ahiret aleminde organlarımız konuşur.
peki bu nakledilen şeyler kimin adına konuşacak, eski sahibinin adına mı,
yeni sahibinin adına mı?.." duydunuz mu? bu çağdışı kafaya göre, kan nakli
de günahtır... ve hatta, tıp biliminin hastalıkları yenme karşısında gösterdiği
o eli öpülesi, saygın çalışmalara da gerek yoktur.işin aslını ararsanız,
bu korkunç tabloyu dolduran insanlarımızın sayısı beş binden çok,
hem de çok fazladır. biz yeniden, 2004 türkiyesi'nden, 1955 yılının
budapeştesi'ne gidiyoruz. doktor litman i̇mre'nin muayene ettiği adam, şiirini şu kıtayla tamamlar:
akıllı bir doktorun masasında
bayan çabai yanoş'unki gibi
yüreğimiz, güllerin arasında
bizlerden sonra da faydalı olsun
içinde tertemiz bir kavanozun
şu işe bakın, hasta adam neredeyse elli yıl öncesinden organlarımızı
bağışlamamız gerektiğini söylüyor; organlarımızın toprak altında çürümek
yerine, insanlığa hizmet etmesini, "faydalı" olmasını istiyor. sorarım,
buna ileri görüşlülük denmez de, ne denir?..
o gün, doktor litman imre'nin muayene ettiği hastanın adı nazım hikmet'tir!
yüreği insan sevgisiyle dolu olan nazım hikmet'in aşkları, kadınların kalbindeki
yeri çok konuşuldu, çok yazıldı... ama, onun kavanozdaki bir kadın yüreğine yazdığı
şiiri kimse anımsamadı!.. organlarımızı bağışlayalım... demokrasi, laiklik, bilim
ve sanat düşmanlarını ise asla!