ne kadar enteresan değil mi? hepimiz birgün öleceğimizi bilmemize rağmen bunu gözardı ederek yaşarız aksi halde zaten hayat yaşanılır olmaz.
ama...
hayatta en çok sevilen kişinin ölümü neden yıkar bizi? bunu düşünüyorum günlerdir, geçireceğin en fazla 30 yılı daha onsuz geçireceğinden neden korkar insan, madem tek gerçek ölüm, insan neden korkar ölümün getirdiği bu "kısa" süreyi geçirmekten, neden 30 yıllık gücü olmadığına inanır da sevdiğinin yanına gitmek ister?
allah, tanrı, güç ne dersen de, bu ölüm, boktan ölüm, yakar kavurur, öleceğini bilsen de işe yaramaz bir diğer ölümün sarılmasına, yaramaz, yaramaz amına koyim.
tek bildiğim,
geçireceğim günlerde, ölümün yaklaştığı her an ben o inandığı için inandığım değerlere sımsıkı bağlanmalıyım, "o" olamasam da, "o" na ulaşmaya çalışabilirim, belki toprak oldu gitti, belki biyerlerden beni izliyor. hangisi olursa olsun 'diğer' ölümden gelen boşluk sadece böyle bir nebze olsun dolabilir.
evet baba, sana küfür ediyorum, arkandan değil ama yüzüne, her zaman yaptığım gibi, senin ebenin amına koyim. tek eksik şu, duyamıyorum bir sesin bana, "ben de senin ananın amına koyim." dediğini ve göremiyorum ardından sırıtıp keyifle 'hayatına' devam ettiğini.
işte bu yüzden ölüm, yalnız kalmaktır, yaşarken de öldüğünde de...