başarıya karşı insanın doğasında varolan hazımsızlıktır. insan, inandığı şeylerin doğru olmaması karşısında bu tavır içine giriyor sanırım. düşünün altı yüz yıl boyunca varlığını sürdürmüş, çeşitli savaşlarla tarih sayfasına kazınmış ve tarihin rotasını işaret parmağı ile değiştirmiş bir devlet. ne kadar hayranlık uyandırıcı di mi? ama gene de kusursuz değil. öyle olsa, yıkım gerçekleşmez ve bugün "türkiye cumhuriyeti" yerine hâla "osmanlı imparatorluğu" olarak bu devlet yaşardı. görmemiz gerekenleri, görmemizi engelliyor taraflarımız, yazık. evet, osmanlı imparatorluğu gerçekten de çok büyük ve şan sahibiydi. ve fakat gene de baktığımızda sonuç itibari ile kafkas ve iskandinav cariyelerden doğan devşirme sultanlar, saray ve halk arasında günden güne açılan uçurum... bu devletin sonunu getirdi. orada da elbet de birileri, bir şeyleri kurtarabilirdi. ve fakat birinin, insanlara bunu yapabileceklerini, başarabileceklerini söylemesi gerekiyordu. tıpkı, sina çölü'nü geçen yavuz'un yaptığı gibi. tıpkı istanbul fatihi'nin yaptığı gibi... o kadar mı kör gözleriniz?
ve madem ki bakış açımız bu, o halde hiç çekinmeden diyebiliriz ki;