oktay usta aslında bu yemeklere karıgötü, orospuvulvası ismi vermek istemiştir ama ardından olaylar gelişmiş ve kontrolden çıkmıştır. hocaefendinin kulağına gitmeden, cuma namazından geldiği an şirin babaya danışıp konu halledilmelidir.
bir faydası da vardır elbet, yaşadığınız zorluk ve depresif ruh hali sizi türk küfür literatürüne yeni küfürler ekleyecek yaratıcılık seviyesine getirir. hiç olmadı, kendinize inanamaz ama önce ana avrat, sonra allah kitap düz gidersiniz.
atatürk olmasaydı başkası olurdu, çerkez ethem olurdu, fevzi çakmak olurdu, rauf orbay olurdu, o ayrı mesele ya,
atatürk ya da bir başkası türkiye'yi kurup yeni ve daha önce var olmayan bir türk ulusu anlayışını icat ve inşa etmeseydi türkiye'nin laz ya da kürt soylu vatandaşı olmazdın da, suriye'nin çerkez soylu vatandaşı olurdun, yunanistan'ın arap soylu vatandaşı olurdun ya da italya'nın türk soylu vatandaşı olurdun. dünyayı algılaman da "dünya türk olsun" temalı olmazdı, vatandaşı bulunduğun ülkenin anlayışına göre düşünürdün ve arada "iyi ki bu ülkenin vatandaşı olmuşum" derdin, hayatın boyunca aynen şimdi yaptığın gibi karı kız, okul mokul, iş güç, aile, çoluk çocuk diye takılır giderdin. şu anki hayatından en ufak bir fark olmazdı hayatında. türk, italyan ya da rus olmak arasında üstünlük ve aşağılık anlamında esasen hiçbir fark bulunmadığı gibi.
ha piç olmaktan kasıt tepende vicdan azabı gibi dikilen, senin paranı ağababalara yediren, vergiden başka bir iş için seni hatırlamayan devlet baba'dan mahrum olmaksa, keşke hepimiz piç olsak da "üçyüz beşyüz üçyüz beşyüz", "hepimiz piççiz* hepimiz puştuz" diye ritm tutsak gözüm.
yarak kelimesinin türkçenin anlam değişikliğine uğramış kelimelerinden olduğunu hatırlatan nick in sahibi yazar.
yarak kelimesi "yarMAK" kökünden gelen bir kelimedir ve tarihte kesici-delici* silahları tanımlamak için kullanılmıştır. artık siz burdan bağlantıyı kurup sonucu çıkartın.*
ve komünizm düşüncesini kapitalizm sisteminin insanlıkta açtığı yaralar yaratmıştır.
komünizm düşüncesinin sahneye çıktığı ana kadar entelektüel olarak "yeterli şekilde" anlaşılıp tanımlanamamış olan kapitalizm sistemini ise "şu ana kadar var olan düşünceler arasında" en doğru şekilde komünizm düşüncesi anlamış ve tanımlamıştır.
aslında iyi bir yazar olabileceğine dair işaretleri olsa da, muhalif tutumunda inatla devam edebilmeyi başarmış olsa da, ideolojik şartlanma sebebiyle çoğu zaman saçmalayan, birçok ulusalcı gibi inatlaşma* eğilimi gösterdiği için haklı olduğu yerde bile kendini haksız durumuna düşürmeyi kolaylıkla başaran kişi.
8 köyden kovulmuş ama 9.da dikiş tutturmuş gibi. daha 10.köye uzun bir yolu var.
yıkılsın kampüsler açılsın meyhaneler
rektörsen rektörlüğünü bil yeter
çektiğim çileler, yıkayın beni dolmuş çıkışında
adımı yazın kopya çekip geçtiğiniz sınav kağıtlarına
öğrenci olmak tek günahımsa
kapatın kantinin kapılarını bana
sararsın kitaplar, sönsün ışıklar
15 dakika geçti, ders düştü. artık hoca gelse neye yarar
gönlümdeki ders araları hep ilkbahar
gömün beni anfinin ortasına
öğrenci kardeşlerim gelsinler yanıbaşıma.
son derece doğal bir durumdur. "günah olduğu söylenen şeyler"e ve "cennette var olduğu iddia edilen güzellikler"e karşı duyulan isteğin aynı kaynaktan yani insanın doğasından beslenmesinin sonucudur.
ingiltere'de yoğunlukla bulunan evlerdir. hatta benim şu anda kaldığım asırlık ev de öyle. bir kız aşk cinayetine kurban gitmiş burda 60 yıl önce. hakkında envai çeşit anı duydum akşam akşam.
lan hayvan gibi odada ikiz yatakta yatıyorum, adamın aklına türlü türlü şeyler geliyor.**
öncelikle yunus emre'nin dini kişiliğiyle akp'nin siyasetteki din istismarcısı duruşu arasında bağlantı kurarak "klasik tarzda ulusalcı komplosu" üretme ve bunu haykırma refleksini gösteren arkadaşların fikirlerine saygı gösteriyor ve kendilerine heyecanlılık seviyelerine göre "peki abi, çok iyi düşünmüşsün abi, çok uyanıksın abi, tehlikenin farkındasın abi, sensin abi" diyorum.
işin ciddi kısmına gelince, denilebilir ki banknotlar her ülkenin bir yerde vesikalık fotoğrafı gibidir. banknotlarda ülkenin kendi içinde siyasi olarak ne kadar güçlü ve ezici olduğuna ve ne denli yenilmez(!) bir otoriteye sahip olduğuna vurgu yapan komutan ve siyasetçilerinin resminin bulunmasındansa, o ülkenin insani değerlerine ve kültürüne vurgu yapan bilim adamlarının ve sanatçılarının resimlerinin veya çeşitli kültürel simgelerinin bulunması çok daha uygarcadır.
büyük ihtimalle ordu tarafından organize edilmiş olan, çözümlemesi
"türkler ne kadar da kahraman bir millet, haydi gaza gelin, çocuklarınızı dağda ölüme göndermemize kamu vicdanında da onay verin ki yaptığımız meşru görünsün, ileride bu ölümler orduya patlamasın, devlet yediği haltın hesabını halkına vermek zorunda kalmasın"
olarak özetlenebilecek psikolojik bir harekattır.
not: başvuranların çoğu da başvurularının kabul edilmeyeceğini bildikleri için ordadırlar.*
"vatanı kurtarmak", "vatan için savaşmak" gibi ifadelerde vatan kelimesiyle kastedilen şey olan "belli bir toprak parçası üzerinde yaşayan insanlar ve onların onurlu, şerefli hayatları", ancak vizyonla ve mücadele ile birşeyler kazanabilir, teferruat olmakla değil. bu mücadele ise hem dışarıdaki hem de içeridekilere* karşı olmalıdır.
dünyanın her yerinde insanlar, söyleyebildikleri her sözü, daha önce o sözü söyleyebilmek için kendilerini yönetenlere karşı verdikleri mücadeleye borçludurlar, aslı sadece 3-5 ulusüstü efendinin ve onların yerel artıkyiyicilerinin daha fazla kâr etmesine yarayan, görünürde ise kanun ya da gelenek kılığında sunulan "zorunluluklar"dan ötürü çocuklarının sistemin piyonu, figüranı, askeri yapılmasını engelleyemeyen kadınlara değil.
bugün dağa gönderilen çocuklarını kaybeden kadınlar ise yaşadıkları üzüntüyü biraz da, daha önce çocuklarını savaşlarda kaybeden ama ses çıkartması engellenmiş, bastırılmış kadınlara yönelik "fedakarlık ve vatanseverlik soslu sahte övgü kültürü"ne borçludur.
daha üst seviyelerinde "kadınlara kapanma zorunluluğu getirme" ve hatta "asırlar içinde şehirleri çıkmaz sokaklarla doldurma"* haline dönüşen sağlıksız kıskançlığın ilk basamaklarından birisinin sebebi.
kimi zaman zor gelir bu gerçek de bütün gerçekler gibi. ancak sevgilinin "sen-tanrı"ya kurban edilmiş bir bakire değil, senin gibi normal bir insan olduğunu düşündüğün zaman geçer.
eğer sevgili sana sadıksa, seni tanımadan önceki ya da seninle birlikte olmadan önceki hayatı önemli değildir, en azından üstünde çok durulmamalıdır.
ha bu anlattıklarım da aldatma bahanesi değildir, dedik ya normal insan sadece.