türkçe karşılığıyla napoli tarzı pizzadır. italya'da bu eski yemek kültürünü korumak için "avpn - the true neapolitan pizza association" adlı bir cemiyet kurulmuştur. bu cemiyetin koymuş olduğu kriterleri karşılayan her işletme avpn tescili için başvuruda bulunabilir. o yüzden "gerçek" bir napoli pizzası yapıyorum diyebilmek için bu tescile sahip olmanız gerekiyor.
şimdi gelelim asıl konumuza, gerçek napoli tarzı pizza nasıl olur?
italyan pizzası denildiğinde genellikle akla gelen ilk şey ince olduğudur ve bu kısmen doğrudur. kısmen dememin sebebi şu, incelikten kastım lahmacun gibi bir pizza olmamalıdır. napoli pizzasının en doğru görsel tarifi şu şekildedir: kenarları kalın, çıtır, leopar desenli yanıklara sahip ve içleri hava keseleriyle dolu, ortası ince ve sulu olmalıdır. pizza, napoli'de çok eski bir sokak yemek kültürünün parçasıdır. bir pizzayı da sokakta yiyebilmenin en kolay yolu da katlamaktır. o yüzden napoli pizzası, çıtır kenarlarının haricinde oldukça yumuşak ve rahatça katlanabilir kıvamdadır. en bilinen iki çeşidi vardır neapolitan pizzanın. ilki herkesin bildiği ve adını kraliçe margherita'dan alan, pizza margherita'dır.
bir diğer meşhur napoli tarzı pizza, marinara'dır ve 4 temel malzemeden oluşur: domates sos, kuru kekik, sarımsak ve sızma zeytinyağı. domates sos için yine tatlı san marzano domatesleri kullanılır. unutmadan ekleyeyim, domates sosu sadece fırındayken pişer. pizzaya sürülmeden önce sos pişirme işlemi, amerikan tarzı pizzalara özgüdür. napoli tarzı pizzalarda önemli olan ferah ve taze bir tat alabilmektir. marinara’da peynir veya başka hayvansal ürün yoktur. bu özelliğiyle vegan pizza olarak da bilinir. üzerine taze 1 veya 2 diş taze sarımsak dilimlenir. fırına verilmeden önce, son olarak da kuru kekik serpilir ve zeytinyağı eklenir. peynirsiz pizza fikri bizim alışık olmadığımız bir durum ancak burada pizzaya asıl lezzeti veren san marzano domateslerinin şekerli tadıdır.
gelelim bir pizzaya karakterini veren en önemli konuya, yani hamuruna. neapolitan pizzanın belki de en önemli noktası hamurudur. italyanlar makarna da dahil çoğu hamur işi yemeklerinde 00 veya 0 tip un kullanır. bu unlar oldukça güçlü (protein miktarı yüksek) ve çok sayıda işlem görerek inceltilmiş unlardır. 00 tip un, 0 tip una göre daha incedir. bizim unlarımızda tam olarak karşılığı yoktur ancak yine de en 00 tip una en yakın unumuz "baklava ve böreklik" undur. tabii ki olay sadece unda bitmiyor. neapolitan pizzalarının, amerikan pizzalarına göre en büyük farkı hamurun yapım sürecidir.
neapolitan pizzaların hamurlarında 4 temel malzeme bulunur; un, su maya ve tuz. yeri gelmişken söyleyeyim gerçek bir neapolitan pizza hamuruna kesinlikle yağ* katılmaz. amerikan kültüründe pizza tam anlamıyla fastfood sınıfındadır ancak napoli'de bu konu biraz tartışmalıdır. çünkü hamurunda çok az miktar maya kullanılır ve hamur en az 8 saat dinlendirilir. çoğu üst düzey pizzacı, hamuru 1-5 güne kadar mayalanmaya bırakır. yani hamur az mayayla, uzun sürede yavaş yavaş mayalanır. bu aşamada maya hamur içerisinde çoğalarak örümcek ağlarına benzer hava keseleri oluşturur. hamurun tüm aroması işte bu hava keselerinde saklıdır. bazı pizza ustaları ön-fermante işlemi için biga (italyan ekmek ustalarına ait) veya poolish (polonyalı ekmek ustalarına ait) de kullanabiliyor. bu hamurun daha hızlı ve daha fazla mayalanmasına katkı sağlıyor. ayrıca tadını da güzelleştirdiğini söyleyebilirim. ancak avpn tarafından kullanımına izin verilmiyor, en azından avpn lisansı almak isteyen pizzacılar için. dinlendirilen pizzalar, yine geleneksel yöntemlerle yani el (oklava vb. ekipmanlar napoli pizzasında kullanılmaz) ile açılıyor. bunlardan en yaygını da "slap technique" denilen pizza açma tekniğidir. neapolitan pizzalarında düzgün yuvarlak da aranmaz. zaten o yüzden çoğu meşhur (l'antica pizzeria da michele, gino e toto sorbillo, 50 kalo vb.) pizzacının yuvarlaktan daha ziyade kareye benzer pizzalar yaptığına da şahit olabilirsiniz. pizza tezgah üzerinde yaklaşık 25-30 cm civarında açılır. pizza küreğine koyulduğunda yaklaşık olarak 5 cm daha kenarlarından çekerek açılır ve küreğin üzerine tam oturması sağlanır. yani pizza küreğiniz ne kadar genişse, pizzanız o kadar büyük olur. bu son genişletme işlemini pizza küreğinde yapmalarının iki sebebi vardır: ilk olarak fazla açılan pizza gergin olur ve küreğe taşırken yırtılma durumu söz konusu olabilir. ikinci olarak tezgahta aceleyle açılan pizza kürekten daha büyük bir boyuta ulaşırsa, pizzayı fırına sürmede sorun yaşanabilir. artık gelelim pişirme kısmına. neapolitan pizzalarını ilk kez gören bir kişi pizzanın yanmış olduğunu düşünebilir. ancak napoli'de bu güzel leopar benekleri pizzada aranan bir niteliktir. pizza odun veya gaz fırınında; 430-480 °c arası sıcaklıkta, 60-90 saniye pişirilir. hamur bu yüksek sıcaklıkta anında şoka girer ve suyunu kaybetmeden hızla kabararak pişer. pizza, fırına pizza küreğiyle koyulur ancak daha sonra sürekli olarak çevirme küreği ile döndürülerek, her tarafının eşit derecede pişmesi sağlanır. fırından alınan pizzanın üzerine, isteğe bağlı olarak son defa daha zeytinyağı gezdirilir ve servis edilir.
kktc'nin dün itibariyle imza attığı büyük skandal. kktc bakanlar kurulunun daha önce "kktc vatandaşlığı" verdiği tc kökenlilerin vatandaşlıkları dün itibariyle iptal edildi. bir sürü insanın kurulu düzeni bozuldu ve şimdi birçoğu adadan çıkış yapmak zorunda. bu insanlar kıbrıs'a, çoğu kıbrıs vatandaşından çok daha fazla fayda ve katkı sağlamıştır. büyük yatırımlar yapan birçok iş adamı ve mütteahitin vatandaşlıkları hiçbir sebep gösterilmeden iptal edilmiştir. türkiye, kuzey kıbrıs'a yaptığı yatırımlarını ve desteğini her gün arttırmaya devam ederken, kıbrıs hükumeti de düşmanca tutumunu aynı hızda arttırmaya devam ettirmekte.
edit: bir konuya açıklık getireyim. evet parayla vatandaşlık alanlar olduğu doğrudur. ancak acı olan nokta şu ki zaten parayla vatandaşlık alanlar, "iptal edilen vatandaşlıklar" listesinden yine paralarıyla isimlerini çıkarttılar. bu liste 7 gün önce haber sitelerinde yayınlandı. o listede gerçekten parayla vatandaşlık alan isimler de vardı. ancak resmi gazetede yayınlanmadığı için henüz geçerli değildi. bu bir hafta içerisinde zaten rüşveti seven hükumet yine bir tiyatro sahneledi ve son dakika 44 kişiyi listeden çıkararak yerine hakkıyla vatandaşlık almış yeni 44 kişiyi ekledi. dün itibariyle de bu son hali kktc resmi gazetesinde yayınlandı. yani olan yine masum tc vatandaşlarına oldu. rum'u, türk'e tercih eden kktc'yi tekrar canı gönülden tebrik ediyorum.
birçok kişinin durumun ciddiyetinden bihaber olduğu zehirlenmedir. sadece ishal olduysanız siz henüz midyeden zehirlenmemişsiniz demektir. o kadarı yediğiniz herşeyden olabilir. midye zehirlenmesi ölümcül bir rahatsızlıktır. erken tanı gerçekten hayat kurtarır. bizzat eşimin yediği iki midye yüzünden üç hafta hayatı karardı. neredeyse her gece serum ve ağrı kesici alıp, üstüne gün içerisinde (ikisi çok ağır antibiyotik olmak üzere) altı farklı ilaç almak zorunda kaldı. o yüzden midye zehirlenmesi kesinlikle şakaya gelmez.
3d studio max ve autocad gibi programların eğitimini veren tecrübeli ve dünya tatlısı bir eğitmen. ayrıca 2007 yılında açılmış olan meysa bilişim adlı kuruluşun sahibidir. bu kuruluşa bağlı "sanal öğretim" adı altında da oldukça faydalı online eğitim setleri hazırlamaktadır. 2006 yılında dünya merkezinde eğitmen olarak çalışırken kendisinden autocad ve 3ds max eğitimleri almıştım. bana bu programları öğretmekle kalmayıp aynı zamanda sevdiren insandır kendisi. inanılmaz neşeli ve sevecen aynı zamanda da bir o kadar bilgili ve tecrübelidir. şuan piyasada eğitmenim diye dolanan çoğu kişilerle kıyaslanamaz bile. derslerini oldukça detaylı ve bol örnekli şekilde işlemeyi seven bir eğitmendir.
apple’ın, icloud tabanlı not alma uygulaması. apple cihazlarda veya icloud.com’da kullanılabilmektedir. evernote’nin çoğu özelliğinin işime yaramamasından dolayı tüm notlarımı bu uygulamaya geçirdim ve oldukça rahat ettim. apple notlar uygulamasında, temiz ve kullanışlı arayüzü sayesinde direkt notlarınıza odaklanabiliyorsunuz. ayrıca uygulamaya basit dediysek o kadar da değil. tüm apple cihazları arasında hızlı senkronizasyon, not paylaşımı, resim ekleme, çizim yapma, ince-kalın veya italik font gibi temel özelliklere sahip. evernote’nin bug’larından sıkılanlara şiddetle tavsiye edilir.
vatanımız için canlarını feda etmeye gönüllü askerlerimizin moralini bozacak her türlü söz ve paylaşım, teröre ve terörist gruplara destektir, net! teröre bu desteği vermek demek, önce al bayrağımıza sonra da bu güzel vatana ihanet etmek demektir. o yüzden şuan cephede askerimiz savaşırken, savaş karşıtı paylaşımlarda bulunan sanatçılarımızın bu paylaşımlarının hangi amaca hizmet ettiğini tekrar düşünmeleri gerekir.
not: "sanatçı mehmetçik el ele" etkinliği ile askerimizin yanına gidip onlara moral ve destek veren tüm sanatçılarımızı da canı-gönülden kutlarım.
“eylemci ve terörist…
karıştırdınız ikisini de…
aynı şey mi?
eylemci başka…
terörist başka…
siz teröristsiniz, eylemci değilsiniz…
benim yasemin ve limon kokulu yurduma hangi cehennemden geldiniz?
nasıl geldiniz?
defolup gidin…
gideceksiniz…
ne krallar, ne paşalar gördü şu minnacık ada…
hangisine yar oldu ki?
siz de gideceksiniz…
geldiğiniz gibi gideceksiniz…
allah-ü ekberlerinizi ve küfürlerinizi alıp da gideceksiniz…
eylemci değil, teröristsiniz siz…
ama ekranlarımızda konuşuyorsunuz şimdi…
hangi düğmeye bassam siz çıkıyorsunuz karşıma…
yalaka televizyon sahiplerimiz sizi konuşturuyorlar sabah akşam…
yurdunu ve halkını bir pula satan meşhur yalakalar ansiklopedisinde alacaklar yerlerini…
bakın, o ekranlardan beni konuşturmaya cesaret edemez hiçbiri…
konuşmak için dünyanın her yerinden davet alırım…
ama kendi yurdumda konuşmak yasak…
hayır, bir terslik var bu meselede…
siz türk iseniz ben türk değilim…
siz vatansever iseniz ben vatan hainiyim…
boşuna çabalamayın…
ne yapsanız bu topraklara barbarlığı yeniden getiremeyeceksiniz…
yaseminlerle, limonlarla, karanfillerle ve efkaliptüslerle bir yeraltı teşkilatı kurdum…
ne eoka, ne tmt…
tepeden tırnağa silahlandık…
silahlarımız çiçeklerimiz…
ve şu laf anlamaz kalem…
ben bile söz geçiremem ona…
da sizin taşlarınız, sizin sultanınız, sizin tekbirleriniz mi söz geçirecek?
düşmansınız siz…
iyi, güzel ve doğru olan her şeye düşman…
ruma rumdur diye düşman…
kürde kürttür diye düşman…
ermeniye ermeni diye düşman…
aleviye alevi diye düşman…
ve hristiyana müslüman değil diye düşman…
bize düşman…
kıbrıslıya…
yalakalarımıza değil, yurtsever kıbrıslılara düşman…
yalnız “türk” demeyip de, “kıbrıslıtürk” diyene düşman…
“beğenmezsen git güneyde yaşa” mı diyorsunuz?
komik bile değilsiniz, ama güldürürsünüz yine de beni…
gerizekalılar bile diyemem size, çünkü zeka diye bir duyunuz yok!
aptallar…
kuzeyi güneyi mi var benim yurdumun?
hepsi benim…
güney de, kuzey de…
doğu da batı da..
nerde istersem orda yaşarım…
istersem baf’ta, istersem karpaz’da…
istersem dedemin köyünde yaşarım…
tera’da…
istersem aytotoro’da sevgili salih dayının zivaniya yaptığı ve cümbüş çaldığı tepedeki o evde…
ki sevgili hatice hanım da kahvelerimizi pişirir bize…
kapımızın önünden gelip geçen yorgo’nun da selamını alırız…
skarino hanı’nda türkü de söyleriz, sirtaki de oynarız sonra…
zorba the cypriot…
bu filmi görmediniz ve bilmezsiniz değil mi?
vurup kırmaktan, tacizden tecavüzden, bıçaklamaktan, linç etmekten ve kasımpaşa ağzıyla küfretmekten başka neyi bilirsiniz ki siz zaten?
***
eylemci değil…
teröristsiniz…
vurdunuz, kırdınız, döktünüz…
canımıza kastettiniz…
siz buna eylem mi dersiniz?
missisipi’de klu-klux-klan neyse, siz de osunuz…
nijerya’da boko haram neyse, siz de osunuz…
suriye’de kafa kesen çapulcu cihatçılar neyse, siz de osunuz…
siz sivas’taki madımak yangınından çıkıp geldiniz buralara…
kahramanmaraş’ta hamile kadınların bile karnını delik deşik ettikten sonra geldiniz…
74’te geldiniz…
kulaklarını kesip de kuyulara attığınız kayıplarımızı bile bulamıyoruz hala…
tecavüz etiğiniz kadınlar ve genç kızlar bu utançla sürdürüyorlar hayatlarını…
sizin ülkenizde kana susayan ve barışçı bir halkın başına şimdi napalm bombaları yağdıran bir iktidarın kanatları arasında uçuyorsunuz…
ama ne yapsanız, beyaz bir güvercinden daha hızlı uçamazsınız…
***
insan olduğunuz için sevmek isterdim sizi de…
ama siz sevilecek bir mahluk değilsiniz…
yasemin ve limon kokulu yurduma hangi cehennemden, nasıl geldiniz…
defolup gidin…
gideceksiniz!
geldiğiniz gibi gideceksiniz…”
şener levent
afrika gazetesinde sürekli türk askerini ve türk halkını aşağılayan mide bulandırıcı yazılarına bir yenisini eklemişler. artık bu provokatör vatan hainine ben yorum yapmaktan yoruldum. yorum sizin arkadaşlar. sadece bu iğrenç yazıyı tüm kuzey kıbrıs türk halkına mal etmeyin. inanın bu herife karşı olan binlerce güzel insan yaşıyor yavru vatanda.
belli bir kurumu veya bir markayı körü körüne desteklemeye her zaman karşı olmuşumdur. bu durum benim siyasete bakış açıma bile yansır. bu açıklamayı yapma gereği duydum çünkü anlatacağım bu kısa olayda "apple fanboy" olarak addedilmek istemem.
ben kıbrıs'ta yaşıyorum ve dün türkiye apple store'den bir adet ipad satın aldım. tabii ki satın alma işleminden önce bir apple store müşteri temsilcisiyle görüştüm. kendisine bir arkadaşımın x oteline tatile gideceğini ve bu ipad'in de o otele teslim edilmesini rica ettim. ancak ipad'in arkadaşımdan önce ulaşması durumunda da resepsiyon görevlisine teslim edilmesini rica ettim. artık arkadaşım otele vardığında teslim alır diye düşünüyordum. dün bu satın alma işlemini yaptım ve bugün ipad dağıtıma çıktı. yalnız birden resepsiyon görevlisinin kargoyu geri çevirme ihtimali aklıma geldi ve hemen ups'i (oteli zaten aramıştım ama pek tatsız bir şekilde ilgileneceklerini belirttiler) aradım. ancak ups kargo yardımcı olmayı bırakın hiçbir bilgi vermedi bile. hemen döndüm apple satış temsilcime mail attım ve durumu detaylı şekilde izah ettim. bunun üzerine bana hemen döneceğini belirten bir cevap yolladı. gerçekten de on dakika sonra satış temsilcisi beni aradı. kendisi, önce ups'i aradığını ve kuryenin, resepsiyon görevlisinin tüm kimlik bilgilerini alarak ipad'i teslim etmelerini daha sonra da otelin resepsiyon müdürünü arayarak, tüm resepsiyon görevlilerine (vardiya değişikliği olabilir diye) bilgi verilmesini istemiş. en son olarak da beni arayarak durumu raporlama nezaketinde bulundu. şimdi ben bu ürünü farklı bir markadan alsaydım bırakın böyle bir destek görmeyi belki de karşımda muhatap bile bulamayacaktım. mutlaka çok kötü tecrübeler yaşamış insanlar olabilir. en başta dediğim gibi hiçbir marka veya kurumun fanboyu olmaya gerek yok. işin içinde insan olduğu sürece her zaman sürprizler yaşanır. ben burada yaşadığım güzel bir tecrübeyi sizlerle paylaşmak istedim. pahalı olması konusunda ise bugüne kadar en uzun dayanmış cihazlarım hep apple ürünleri oldu. bunun yanında hizmet kalitesini de göz önünde bulundurursak, bence apple satın alma sürecinin en başından sonuna kadar müşterisini memnun etme konusunda çoğu rakibinden daha başarılı. bu arada bu benim ilk apple store müşteri hizmetlerinden memnun kalış hikayem değil. daha önce de benzer durumlarda oldukça yardımcı olmuşlardı.
1) (bkz: karizma) bazı insanların sadece ses tonu "ben ceo olmak için doğmuşum" diyor. ayrıca duruşunuz, yürüyüşünüz ve giyiminiz de karizmanız için oldukça önemlidir.
2) (bkz: kararlılık) çalışanların bir çoğu kendilerine koydukları hedeften çok çabuk vazgeçerler. kimileri de sona yaklaşırken sorgulamaya başlar. burada fark yaratan çalışanlar her zaman en kararlı olanlardır. zaten kararlı biri aynı zamanda da disiplinli olur.
3) (bkz: kriz yönetimi) yöneticiler her zaman en kritik anlarda bile soğuk kanlılığını koruyan çalışanlar ister. genelde de bu tarz çalışanları en yakınlarında isterler. bu özelliğiniz emin olun kısa sürede dikkat çeker ve kariyer basamaklarını hızlı bir şekilde çıkmanıza büyük katkı sağlar.
4) (bkz: inovasyon) firma içerisinde büyük yankı uyandırabileceğiniz en etkili yöntem sanırım yeni bir fikir geliştirmektir. bu fikir bir de firma için kazanca dönüşür veya verimiliği arttıracak bir çözüm sunarsa altın golü atmış olursunuz.
5) (bkz: iletişim) çalışanın belki de en az gayret ile en fazla takdir topladığı yöntemdir, iyi bir iletişim kurabilmek. hitabet yeteneği iyi olan ve vücut dilini de doğru kullanabilen bir kişi her zaman etkileyicidir. ancak iyi iletişim kurabilmekle, gevezelik yapma arasındaki hassas çizgiyi aşmamak çok önemlidir. ben kişisel olarak holding'lerde, sadece etkili konuşma teknikleri sayesinde yöneticilerin göz bebeği olan çalışanlar gördüm. bu tarz insanlar çok acıdır ki, gerçekten işinde iyi olan ancak kendini ifade edemeyen insanların üzerlerine basıp rahatça yükselebilmektedir.
dünya sözlükte, ne idiği belirsiz bir yazarın beyanı. benim anlamadığım nokta ise, sen bu cumhuriyet'in kurucusunu kabul etmiyorsun ve hatta sevip-saymıyorsun niye hala bu topraklarda yaşayıp bizim oksijenimizi tüketiyorsun. senin yerine iki ağaç dikeriz, en azından senden fazla fayda sağlar.
Ayrıca bu yazarın terör örgütlerine olan sempatisi de şaşırtmadı.
Simplenote 2008 yılında Simperium firması tarafından oluşturulmuş not defteri uygulamasıdır. ilk çıktığı yıllarda Premium üyelik ile reklamsız kullanma özelliği bulunurken 2013 yılında Simperium ve Simplenote'nin, Automattic firması (nam-ı diğer Wordpress.com kurucusu) tarafından alınmasıyla tamamen ücretsiz ve açık kaynak kodlu olarak tekrardan yayınlanmıştır. Tüm reklamlar ve paralı servisler iptal edilmiştir. Bu kadar ansiklopedilik bilgi tamamsa kişisel tecrübelerimden de bahsetmek isterim. Bir kere program isminin hakkını fazlasıyla veriyor. Program tamamen minimalist bir yaklaşımla tasarlanmış. Minimalizmi sadece arayüzünde değil, kısıtlı özellikleriyle de vurgulamışlar. Ferah ve temiz bir arayüzünün yanında sadece not almaya ve onları paylaşmaya izin veren bir uygulama Simplenote. Uygulamada klasörleme gibi bir özellik bulunmuyor. Bunun yerine etiketleme (eng: tag) tekniğiyle notları kategorize edebiliyoruz. Notlar içerisinde arama yapabiliyor, notları link yoluyla başkalarıyla paylaşabiliyor veya bir başka arkadaşınızla aynı not üzerinde ortak çalışabiliyorsunuz. Ortak çalışma için, birlikte çalışacağınız kişinin mail adresini etiket olarak eklemeniz yeterli. Simplenote başta dediğim gibi hızlı ve pratik not almak isteyenler için hazırlanmış ve bu sınıfta rahatlıkla en iyisi diyebileceğim bir uygulama. Ancak şunu da eklemek de fayda var, program güvenlik konusunda çok fazla şey vadetmiyor. O yüzden şimdilik çok önemli (kredi kartı bilgileri gibi) bilgilerinizi bu programda tutmamanızda fayda var.
Yönetmeni, Juan Carlos Medina ve başrol oyuncuları Bill Nighy, Douglas Booth, Olivia Cooke, Sam Reid olan 2016 yapımı polisiye-gerilim türünde film. Böyle bir filmi neden bu kadar geç fark ettim bilmiyorum ancak türü sevenlerin kesinlikle kaçırmaması gereken bir film.
Konusu: "Bir dizi cinayet, halkı sarsar ve halk insanların karanlık zamanlardan Golem adındaki efsanevi bir canlının cinayetlerden sorumlu olduğuna inanmaya başlar. Judaik mitolojiden gelen bu canlı kil ve çamurdan oluşmuş ve ritüeller ile büyülerle canlandırılmış bir yaratıktır. Scotland Yard müfettişi Kildare'e bu çözülmesi zor cinayetlerin sorumlusunu bulma görevi verilir. Müfettiş ise daha fazla insan ölürse günah keçisi konumuna düşmekten endişelidir. Şüphelilerin listesini daralttıkça kocasını zehirlediği için idam sırasında bekleyen ünlü sanatçı Little Lizzie Cree'in olayların kilit noktasında olduğunu fark eder."
Kaynak: https://www.planetdp.org/...e-limehouse-golem-dp57025
Altyapısında "Unreal Engine" grafik motorunu kullanan (mimari) render alma programı. "2017 BATIMAT Innovation Awards" ödüllerinde, “Digital, BIM & New technology” kategorisinde "Silver prize" ödülüne layık görülmüştür. Özellikle animasyon ve peyzaj düzenlemedeki rahat kullanımından dolayı oldukça tercih edilmektedir. Bu işi profesyonel olarak yapanlar daha kapsamlı programları tercih etse de "UE" motorunun gücü sayesinde rakiplerinden çokta geride olduğunu söylemeyeyiz. Oldukça geniş bir malzeme kütüphanesi ve ayrıntılı çevre düzenleme ayarları bulunmaktadır. Beni şahsen hava koşullarının (yağmurlu havanın kaplamalara etkisi) çevreye olan etkileri büyülemektedir. Programın asıl vurucu noktası ise tüm bu ayarlamaları çok kısa sürede yapabiliyor olması. Twinmotion'a (Vray benzeri programlarla yarışması henüz için çok zor) rakip olarak Lumion'u gösterebiliriz. Ayrıca bir zamanlar piyasanın en zayıf render alma programlarından olan Lumion, 8. sürümü ile gelen yeniliklerle resmen "Bu pazarda ben de varım!" demiştir.
Ortalama 50 yaşına gelen herkesin düşeceği pişmanlıktır. Fark etmiyoruz ancak bu kısa ömrümüzde oyunlara harcadığımız saatler korkunç derecede büyük bir kayıp aslında. Hayır aslında sadece oyunlar değil konu. O yaşlara geldiğimizde kendimize "bana ne kattı ve benden ne aldı" sorusunu sorup pişmanlık duyacağımız birçok şey olacaktır. Tam bu yüzden yaşlılarımızla daha fazla sohbet edip, onların hayat tecrübelerinden daha fazla yararlanmalıyız.
acımasızlıktır kısa ve net. yengeç severim, karides severim, kalamar severim, beyaz et, kırmızı et yani kısacası (domuz dışında) tüm proteinli besinleri severek yerim. ancak arkadaşım insanda biraz vicdan olacak. tamam yapımız gereği hem sebze hem de et yemek için yaratılmışız. yersin, yemezsin o senin tercihin o da ayrı ama yediğin sebzede olsa ette olsa nimete önce saygın olacak. karşındaki canlıyı yiyeceksen bile en azından ilk amacın canını yakmadan canını almak olmalı. eziyet ettirmeden, işkence etmeden ve dalga geçmeden.
en iyi dövüş sporu yoktur, en iyi veya en kötü sporcu vardır. demem o ki ne yaptığınızın önemi yoktur, nasıl yaptığınız önemlidir. o dövüş sporunun tekniklerinde ne kadar başarılısınız veya felsefesini ne kadar özümsediniz? kısacası bu dövüş sporunun neresinde olduğunuz önemlidir.
“dayakla nasıl bir çözüm bekleniyordu?” diye düşündüren durum. ben çerkes kültüründe yetişmiş müslüman bir adamım. benim kültürümle de, dinimle de örtüşmeyen bir durum, kızların arasindaki münasebet ancak bu ne bana ne de bir başkasına kızlar hakkında yorum yapma veya onlara hakaret etme hakkını vermez. buradaki en iğrenç ve üzerine yorum yapılabilecek durum, babanın söylediği sözdür. mide bulandırıcı, ahlaksızca ve insanlık dışıdır. kızlar hakkında birşey diyemem ancak o babanın bu dünyada yeri yoktur.
asaletin göstergesidir. biraz utanma duygusu ve biraz da saygıdan doğan bir oturuş şeklidir. erkekte aynı şekilde diken üstünde oturur gibi sancı çeker. güzel şeyler bunlar, tatlı heyecanlar ve bence kesinlikle olması gereken şeyler. böyle davranışları takdir etmek lazım.
dün akşam izleme fırsatı bulduğum köpek balığı temalı gerilim filmi. film biraz 2016 yapımı the shallows'u anımsattı bana. görüntü kalitesi olarak the shallows (sony pictures sağ olsun) çok daha önde ancak kurgu açısından değerlendirirsek bence 47 meters down oldukça başarılı bir gerilim filmi olmuş. özellikle bazı sahnelerde iliklerinize kadar geriliyorsunuz. köpek balığı filmlerinde, genelde efektler ve köpek balığı animasyonları sırıtabiliyor ama bu filmde tam tadında olmuş. bu tarz filmleri sevenler 47 meters down'u da severek izleyecektir.
ilk bakışta sıradan bir kıbrıslı türk. ancak gel gelelim kuzey kıbrıs'ın 5 sene sonraki girne belediye başkanı, 15 sene sonraki cumhurbaşkanı. bu tarihi unutmayın gençler, fal bakmadım veya medyuma sormadım. sadece bu adamı çok yakından tanıyorum. hayatımda tanımış olduğum en idealist, çalışkan ve dürüst insan. kıbrıs'ı baştan aşağıya değiştirebilecek ve batmış olduğu bu bataklıktan (bataklık: kokuşmuş ve yozlaşmış sistem!) çıkarabilecek bir özveri ve potansiyele sahip. belediyecilik anlayışında herkesin bir şekilde yolunu bulduğu bu devlette haksızlığa karşı "tek başına" ayakta durarak şimdiden tüm adayı kendisine düşman edinmiş durumda. arkasında sadece sosyal medyadan kendisine destek veren ve onun gibi düşünen bir azınlık var. umuyoruz ki bu azınlık, erdoğan tansoy'un öncülüğünde çığ gibi büyüyerek tüm adaletsizliğin, haksızlığın ve bu kokuşmuş düzeninin üzerine çökecektir. bu dünyada hala onurlu ve dürüst insanların yetiştiğini görmek insana gerçekten umut veriyor..
