postalın üzerindeki boyada bulunan kimyasallardan kaynaklanıyor olması muhtemel, postal sevicilerde görülen tatlı bir iş, oluş. o diil de, yan etkileri kötü;
- dünyanın neresinde olursa olsun, her türden postalı bünye türkiye sınırları içinde bulunduğu halde hayalen yalamak. yutmak onu. öpmek onun kıyısını köşesini.
- her türden darbeye taa türkiye'den alkış tutmak. gözler kaymış, surat yamulmuş bir halde ama. böyle sevimli bir surat ifadesiyle.
- alkış tutmaya mâbadı yemediği durumlarda, postala olan aşkını gizliden belli etmeye çalışmak.
sözlükte özellikle milliyet, din, mezhep gibi meseleleri gayriinsani bir şekilde kurcalayıp, temelde bir çatışma ortamı oluşturmaya yönelik, ya cahillikten ya da ciddi ciddi provokasyon amaçlı açılmış başlıklardır.
off cok pis kadro yapmis be, oo hocam kadro yapmissin, kalli saglam kadro yapmis duydun mu haci gibi cumlelerde gorulebilecegi uzere parcalardan bir tur butun olusturma islemi. maharet istemekte ama, tek eksi yani bu. her adam yapamiyor bu islevi.
mesela bir trafonun, bir evin, apartmanin falan onunden geciyorsun, bu yapinin yanindan gecen insanlarin gorebilecegi yuzeylerinde kocaman puntolarla "dj_turan", "dj_cilgin", "dj_esseensiki" veya herhangi bir ozel isim mesela "serhat", boyle alengirli fontlarla metallica'nin m'si tasariminda o tadda yazitlar falan. nedir bunlar? anlami nedir? ne ifade etmeye calisiyor bu emektarlar? yazar burada kime sesleniyor? her seyden evvel neden seslenme ihtiyaci hissediyor? hadi seslenmek bir ihtiyac diyelim, sesini duyurmak; ama neden bu yolu kullaniyor? bizden bu yazitlari gordugumuzde ne anlamamizi bekliyor? allah icin ciksin soylesin birisi. kafayi yedim bilader yav. dusunmekten altima ettim edecem. sictim sicacam. benim derdim bana yeter arkadas. bi de sizin epistomolojik ikinmalarinizi mi cozumleme yoluna gidecem ben, isim yokta?
delleniyorum ben bu yazilari gorunce etrafta. kendimi bu adamin yerine koyuyorum ve analiz etmeye calisiyorum bu yazinin yazarinin o yaziyi yazarken aklindan gecenleri ve bu yaziyi yazmaktan muradinin ne olabilecegini? ama yok yemiyor bizim kase. sigistiramiyorum. anlamli bir yer bulamiyorum bu amaci bizce mechul etkinlige dimagimin kavram gozeneklerinde. ayakta kaliyor garibim. biraksam oyle, o da olmuyor. yukari tukursen nihilizm asagi tukursen sofestailik.
kendimi toparlamaya calisiyorum neden sonralari. bi seyler beliriyor gibi: acaba diyorum arada, meselenin graffiti sanatiyla bir ilgisi mi var. yok ama o da degil. zira hic bir yazitta estetik bir kaygi gudulmemis. en azindan benim kapsama alanima girenlerde. var evet oyleleri de. kimi koprualtlarinda, otoban kenarlarinda yahut herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında rastlamak mumkun boylelerine. ama o cinsten de degil bunlar. bazilari var sosyal, siyasal vb. amaclarla fircaya alinmis. gecenlerde bi tane gordum. "barzani'ye olum" yazmis birisi veya birileri. realiteye dokulup dokulememebilirligini direkt gectim, en azindan bi mesaj var. adam kinini kusmus. paylasirsin, paylasmazsin. gunluk herhangi bi gastede okudugun ve gicik oldugun veya taraf oldugun herhangi bir haber basligi gibi bi sey.
ama buuuuuuu, hicbirine benzemiyor. ne bir siyasi kaygi var, ne bir estetik kaygi husule gelisinde. sadece gizil bir bilinme tasasi. bilineyim lan ben de noolur iniltisi duyulur bu yazinin uzerine kulagini dayarsan. ben dayadim da ordan biliyorum. birileri bilsin "dj_turan" diye birisinin hayatta oldugunu, arayis icinde oldugunu, ilgiye sevgiye ve belki de bir cift iri memeye ne kadar muhtac oldugunu. hem de offf anam ne oldugunu, ne oldugunu.
belki de budur hayatin anlami da ha. ne dersin?
perde iner.
-------------Mademoiselle Giraud, ma femme
----par Adolphe Belot, préface de Thérèse Raquin [Emile Zola]
--------------Paris : Dentu, 1870. In-12.
bazi insanlar vardir; otobuste oturuslariyla dikkat cekerler. veya benim dikkatimi cekti, cekiyor kimi. hemcinsim olmasi itibariyle belki de anlama kolayligi oldugu icin bu manidar oturusu sadece erkeklerde gozlemleyebildim. ancak hepsinde de degil ilginc olani. sadece, 14-16-26 yas arasi yeni yetme bir kesimde, altini ciziyorum sadece bir kesimde, sadece bir tur grupta kontrollu deney ve gozlemler sayesinde vakif olabildim. bu enfes oturus stilinin tarifi soyledir; bacaklarin arasi bir bucuk kilometre kadar acilir, bacagin koridora tekabul eden teki kesinlikle ama kesinlikle koridorda ayakta duran insanlari rahatsiz edecek sekilde disarida tutulur, her an "kalktim kalkacam, oturmak istemedim ama iste hani mecburiyetten iki dakkaligina gotumu koltuga koymus bulundum, aslinda ben bu koltuga muhtac degilim; aslinda ben bu otobuse muhtac degilim, bu koltuga... kim bindirdi lan beni bu sefil toplu tasima aracina" temali igreti bir oturus seklidir bu. neyse devam ediyoruz, eller kesinlikle vucuda bitisik degildir, mumkun olan en yuksek mevkide konuslandirilir; bu pozisyonda camdan disariya ve otobusun icinde muhtelif yerlere seri bakislar atilir ve kafa daima yukarida tutulur. tavana bakiyor gibi.
simdi gelelim meselenin psiko-sosyo-kulturo-ebenik analizine; simdi lan durzu madem o kadar artissin biraz paraya kiy, siktir git ve bi taksi tut veya serefinle tabana kuvvet yuru. ne o oyle tavirlar, haller; maymunluklar insanlarin icinde? seni ayagimin altina bir alirim mutevazi olursun, altan yukari dogru baka baka.
haaaaa, diyeceksin ki; ne yani otobuse bindik diye fakir mi olduk, fakir gibi mi hissetmeliyiz agabey? onu diyen mi var lan. benim derdim artislerle, icinde bulundugu toplulugu icine sindirememislerle. mucadelem devam edecek. ta ki, bu arz uzerinde tek bir artis kalmayana dek. delikanli adama amenna ancak artislige gecis yok. bunu bilesiniz. gozum uzerinizde.
edit: eveeet tam da tahmin ettigim gibi: bu sapkin grup sozlukte de orgutlenmis. ama neyleseniz bos gencler. ben bir deli blade, ismarlama artislere tahammulum yok artik; ya adam gibi ya da cek git... dtatatatatatttatt tat. tas duvarlaaaaaarr gara orttuuu...
ben de mecburen sanatci ifadesini kullandim ama sonda, tanim icabi mecburiyetten yani. kendimle celistigimden degil. neyse.
bu adamlar sanat sanat icindir diye gerzekce bir fikri benimsemislerdir. genellikle demiyorum zira bu derece sicip bunu da sanat diye yutturmaya calisan sanatkar bozmalari sanat sanat icindir degil de sanat toplum icindir deseler bir an, hadi ordan yeteneksiz herif, bi bok yapamiyosun bize da yutturmaya calisiyorsun; kabul etmiyoruz biz bu seyi. al gotune sok. bunu diyecekler adama. ama adam direkt bastan o yolu kesmis. neymis efendim, sanat sanat icinmis. bak sen? ne demek bu? siz toplum olarak bunu tasvip etmissiniz etmemissiniz irgalamaz beni. bunu demek istiyor adam. bastan elestiri yolunu kesmis. ne yapsa sanat olacak cunku ona gore. sicsa sanat olacak.
kilim bu yuzden surrealistlere de. bu arada, ilave edeyim; umarim sanattan sadece res(i)mi kastettigim gibi gerzekce bir fikre kapilmamissinizdir. her neyse. bir ara, guzel sanatlar fakultelerine baskin yapip, adam gibi resim cizmeyip sanat icin ciziktirenleri zopayla dogesim geldi. ama yeterince adam toplamayamadim, planlarim akim kaldi. yeri geldiginde ufak sahsi menfaatleri icin, boktan bi mesele icin memleketi ayaga kaldiran karektersiz insanlar, benim bu, zaman tunelinde bir cigir acacak, dunyanin gundemine "tarihte ilk kez insanlar sanat icin turkiye'de ayaklandilar' seklinde bomba gibi dusecek sanat devrimi fikrime destek olmadilar. sonucta katlanacaksiniz lan o zaman madem istemediginizi belli etmiyorsunuz bu gerzeklere onlar da kafaniza kafaniza sicacaklar, surrealist sanat yapiyorum diye civik civik, azicik dek dur hele diye diye, sifatiniza sivaya sivaya. mustehaksiniz siz.
kaynakca;
1. Hegel's Art History and the Critique of Modernity by Beat Wyss, Caroline Dobson Saltzwedel.
2. kicim.
liseli olmasi onemli burada. zira liseli kardesler ergenligin o en hassas doneminde olduklarindan her an bir karmasayla karsi karsiya olma riskleri var. her kosede bir pusu. ben senin asil kimliginim ulan, edin beniiii diye bagiriyor. o yuzden, aman dikkat. neyse, olaya geciyorum.
gecenlerde isim dustu bizim mahalledeki internet kiraathanesine bi ugrayayim dedim. her zamanki sahibinin yerinde boyle 14-15 yaslarinda daha once gormedigim bi velet oturuyor, kasada. etrafinda da muhtemelen mahalleden veya okulundan bi kac arkadasi. beraber sohbet ediyorlar izlenimi veriyor ilk basta. ama ilginc bi sey var. bu, kasada oturan velet surekli ama surekli ata demirer esprileri yapiyor. hem de ayni ses tonuyla ata demirer'in. belli ki, bi stand-up'ini(bu kelimeden de tiksiniyorum, haala bi turkcesini bulamadilar gitti) komple ezberlemis adamin. ilk baslarda komigime gitmedi degil benim de. sonradan isin boku cikti. bu resmen ufak masum bi kac alinti espri degildi. cocuk kendisini ata demirer saniyordu. resmen acikli bir kisilik kaymasi vakasi. modelleme senkronizasyonu hatasi. kendisinde sessiz olup musteriye saygi gostermesi gibi extreme bir sporu beklemeyi gectim, dur durak bilmiyor sivilceli delikanli benligini kaybetmis. o diye bir sey yok. belli ki paralel evrenlerden birisi dunyaya kaynamis ve ikinci ata demirer de bizim mahallenin internet cafe'sine dusmus, esini ariyor. la dedim noluyor. kamera sakasi mi bu? etrafindaki arkadaslari, ata demirer'in sahsini izleme samimiyetiyle devamli guluyorlar cocuga. iyi tamam gulun gulmesine de bir: bu adam calinti espri yapiyor. iki: hadi calintiyi gectim, sizin de bildiginiz esprileri sanki onlara vakif olan sadece kendisiymis gibi size kakaliyor. uc, dort, bes. psiko-sosyal analizinden aciz kaldim ben. seni freud'un sevecenligine emanet ediyorum evladim.
anlamak zor azizim bu gencligi. allah islah etsin. bizim zamanimizda oyle miydi? ismail dumbulluler, keloglanlar, karagoz ve hacivatlar yapardi stand-uplari. ah ah neydi o gunler, hic unutmam bir keresinde bursa'da ulu camii'nin yapiminda calisiyoruz, ben harc kariyorum; bu bizim haci cav cav'la karagoz basladilar birbirlerine satasmaya... sonra bir kahkaha bir gurultu, girlaydi senin anlayacagin. ama simdiki genclige bakiyorum da, ne boyle emek sarfetmeden kolaya konmalar, onun bunun esprilerini korsanlayip etraftaki diger masumlara hacilamalar. yazik, cok yazik. bu kafayla nereye kadar, bilmiyorum bilemiyorum.
sozlukte amacsiz entry yoktur, amaci kavrayamayan okuyucu/yazici vardir. su halde, dikkat kesilelim yazanin entrylerine. kavramaya calisalim soylediklerini. empati yapalim bir sure; kendimizi onun yerine koyalim, ben olsam bu entryi niye yazardim diyelim. suclamayalim hemen oyle. zira kolay olani bu. formata uygunsa yol verilmisse bir entrye artik o bize mal olmus demektir. bu noktadan sonra, okudugumuzu anlamaya calisalim; calistik mi, simdi de cevap verelim. neydi bu? niyeydi? cevabi yoksa kotuleyelim, varsa iyileyelim. benimseyelim. haa bi de, her entryi anlamak gibi bir zorunluluk duymak bireyi manyak eyler, daglara cikartir. yavas, yavas. oldugu kadar. anlayabildigimiz kadarindan istifade edelim. gerisini cayira salalim. baska bir kayirani olacaktir bilasuphe.