1) paul thomas anderson
2) joe wright
3) nicolas winding refn
4) neill blomkamp
5) martin mcdonagh
6) özcan alper
7) florian henckel von donnersmarck
8) géla babluani
9) edgar wright
10) xavier dolan
11) duncan jones
12) mohammad rasoulof
13) mike cahill
14) adam elliot
15) derek cianfrance
2011 yapım başrolünde liv tyler, patrick wilson, charlie hunnam, terrence howard gibi popüler oyuncuların oynadığı vasat altı bir "ateizm vs. din" filmi.
http://www.eksisinema.com adresinde konumlanmış yepisyeni sinema sitesidir efendim. sinema hakkında özgün ve yaratıcı yazılar, kritikler, portreler içerir, içerecektir. daha ilk haftasında kaybedenler kulübü yönetmeni tolga örnek ve altın portakallı oyuncu civan canova ile röportaj da yapmıştır.
henüz hakkında bir şeyler yazılmamasını ilginç bulduğum yapımcı ve yönetmendir. Son dönem komedi(hatta alt bir dal olarak otçu komedisi) piyasasını avucuna alan, aynı dili konuşan aynı amaçlara hizmet eden filmler çeken(veya onların yapımcısı olan) kimilerine göre hem başarılı hem akıllı kimilerine göre sadece akıllı filmcidir. son dönem birçok insanın muhabbetini ettiği filmler aslen onun elinden çıkmıştır;
kişisel fikrim filmleri bazı noktalarda güzel noktalar barındırsa da zaman zaman çok fazla tuvalet mizahına kaçarak iç bayıcı olabiliyorlar. yine de komedi piyasasının zorlandığı dönemde izlemekten pişman olunmayacak filmler çektiği kesin.
bunun yanısıra son çektiği filmi funny people ise o bayıcı komedi diyaloglardan arınmış bir "dramedi". judd apatow son filminde bu zamana kadar yaptıklarından daha ağırbaşlı bir iş yapmış ve oyuncularından ilk kez ciddi performanslar almış.
kişisel fikrime göre en başarılı filmi de funny people dır.
disney'in yeni 2d animasyonu. "home on the range son 2d animasyonumuz olacak." demiş olmalarına rağmen yönetimdeki el değişikliği sonucu klasik animasyon yapısına müthiş bir dönüş olacak bu film umarım. aslan kral, orman kitabı gibi klasiklerle büyüyen bir nesil için nostaljik tatlar barındırmasının yanısıra ilerisi için de umut veridi olacaktır.
once filmini izleyen bünyelerin hayran olduğu swell season grubunun yeni, muhteşem albümü.
Once adlı dibine kadar yalın ve bir o kadar etkileyici filmi izledikten sonra bu yağız müzisyen delikanlıyı ve bu tatlı kızı takip etmek şart olmuştu.
Falling Slowly, Leave, Once, When Your Mind's Made Up gibi harika şarkılarla dolu olan ilk albümle tanışır tanışmaz bu şarkıların hayatımda geniş yer tutacağını anlamıştım. Fazla dingindi, sakindi; tempolu şarkısı bile... Her ruh hâline uyanı vardı.
Yine şaşırtmıyor bizi "The Swell Season.". Yine mükemmel şarkılar; yine harika bir doku. Atmosferik bir albüm. Yolda dinlersen yol şarkısı, kırda dinlersen kır. Öylesine uyumlu işte hayatla. Öylesine içten, insanoğlunun hissedebileceği tüm duygulardan güç alıyor. Notalar, heceler bir oluyorlar.
Glen ve Marketa arasındaki ses uyumu öylesine büyüleyici ki, sanki tek kişi onlar. Sanki "Once" devam ediyor. Film olarak değil; albüme geçmiş. Kulaklarda çınlıyor artık.
Albümle ilgili teknik şeyler yazmak çok zor. Bu nedenle duygusal yönünü ele alabiliyoruz sadece albümün. Yok şu geçiş şöyle yok burada sözler böyle gibi bir şey söylemek çok güç. Albüm sanki tek bir şarkıdan oluşuyor ve bir duygu fırtınasından bahsediyor.
Albümü bir kez dinleyip anlamak güç. Yine anlamak için birkaç ay ayırmalı, sonra da dinlemek için birkaç ay. Dinlenilmediği her an özlenecek bir eser "Strict Joy". Bize düşen dinleyerek hakkını vermek ve sonraki albümü beklemek.
Münih'in içinde, dışarı doğru olan garching'de ve iyice dışındaki freising'de olmak üzere üç kampüsü bulunan, bu sene listelerde Almanya'nın en iyi, Avrupa'nın en iyi 55. üniversitesi olarak geçen üniversitedir.
Abitur yapan biri için buraya girmek kolay; ancak çıkmak zordur.
Elektrotechnik ve Informationstechnik bölümünde henüz ilk sömestr başında kıçımızdan kan alacaklarını hissettirmiştir bu üniversitenin profesörleri.
sözlükte örneklerine sıkça rastlamaya başladığımız hadisedir. hani tamam anlıyoruz troller var saçma sapan başlıklar açılıyor ama her başlığa da bu kadar önyargıyla yaklaşmayın be dostlar. bazen gerçekten güzel yazıların altında sırf sert cevaplar yüzünden tanımlar boka sarıyor ve bunu görmek üzücü. ''tepki'' ile yola çıkıp, prim yapmak oldukça tercih edilesi bir yol farkındayım ancak bazı başlıkların yeterince süzgeçten geçirilmediği çok açık. kişi başlıkta öne sürülen fikirlere katılmıyor olabilir ancak bu fikir ayrılığını olabildiğince ''kavga ve kapışmaya'' değil de ''seviyeli bir tartışmaya'' yönelik sergileyebilirse sözlük daha seçkin bir ortam haline gelecektir.
ekşisözlükte yazan entry moda sahilinde geçmektedir ve o olay da bir arkadaşımın başına gelmiştir. orleanth'tır yazarı da merak edenlere duyurulur.
provokatiflik içeren başlıkmış, acaba kimi provoke etmek amaçlıdır bunun açıklanması lazımdır.
benim başkaldırdığım konu zaten meselenin caddebostan'da olmasıdır. zeytinburnu'da olsa böyle bir başlık açma gereği görmeyeceğimdir. yani böylesine amcaların mekan filan tanımaksızın her yerde karşımıza çıkabileceği ve bizim özel yaşantımıza karışabileceğidir.
götünden sallamanın örneği filan değil ta kendisi olan bazı kişilikler amca ile olan benzerliklerini kendilerine yediremedikleri için durduk yerde beni yalancılıkla suçlamaktadırlar ki belki o inandıkları allah onları ıslah eder bir gün.
bu arkadaşın caddebostan'da o saatlerde yürüyüş yapan herkesin aydın ve kültürlü olduğunu öne sürmesi de gerçekten gülünçlüğün çok daha ötesindedir ve acınasıdır.
caddebostan'a onlarca kez gitmiş birine karşın orada yaşayan biri olarak söyleyebilirim ki istanbul'un belki de en yaşanası yeridir; ancak görüldüğü gibi hiçbir yer mükemmel olamamaktadır. ayrıca caddebostan'dan başka hiçbir yerde de yaşamak istemem zaten istanbul'da.
ülkemizde yaşanan politik çatışmalar neticesinde ortaya çıkmış olan savaşlardır. 'zaman' okuyan gerici; 'taraf' okuyan bölücü; 'cumhuriyet' okuyan ise darbecidir bizim memleketimizde.
yahu yapılan her türlü mantık çerçevesindeki eleştiriye "ama allah şöyle yapmıştır, böyle yapmıştır." diye mi cevap verilir. herkes de farklı bir şey söylüyor, her senaryo, o inandıkları "allah"ın amaçları doğrultusunda yönlendirebiliyor.
uçak düşer, üç yüz kişi olur, "allah şunu yapmak istedi, bir düzen var kader" falan filan derler çıkıp televizyona oraya buraya sözlüğe.
her törende her organizasyonda mutlaka var olan adamdır. çevresindeki tüm insanlar çalan müziğe göre ritm tutmayı başarırken, o bir türlü düzenli bir şekilde el çırpamamaktadır. işin garibi, başarısız olduğu bu konudan haberi dahi yoktur. bu nedenle umursamaz bir tavır takınıyormuş gibi görünür. halbuki çevresindekiler içten içe duruma sinir olmaktadırlar.
ondan sonrakiler için bir rol model olan adamdır. inanılmazdır, harikuladedir, bir ikondur. sabah akşam demez, her minibüste bir tane bulunur. içeri girer girmez her tarafı ağır bir koku basar. işte o an, o adam, her şeyden habersiz görünür. umursamaz tavırları ile karizmasına karizma katar. sanki kokuyu yayan onun poşetindeki lahmacun değildir. insanlar sıcak havada ayakta birbirlerine sürte sürte giderken, bir de eşi benzeri olmayan harika lahmacun kokusu ile yol almak zorundadırlar artık. bu kişi minibüsten iner inmez insanların yüzlerindeki mutluluk görülmeye değerdir, ancak bilmedikleri şey, o kişinin geride lahmacun kokusu bıraktığır. fazla geç olmadan anlayacaklardır.
abuk sabuk bir ton video sitesinde, erotik veya erotik olmayan fakat içerisinde kadın olan her türlü videonun yorumlar kısmında sürekli yinelenen kelime öbeğidir. iflah olmaz abazalarımızın internet altına saklanıp televizyonda, filmde ya da başka bir medya aracında mesleği icabı karşımıza çıkan dişi kesme saldırıdır. bu abazalar kadınları "cinsel obje" olmayı bırak, direkt olarak "obje" olarak görmektedirler.
belki de şehrin en dingin olduğu sanat eseri anlarda uyanmaktır. öyle sessizdir ki sokaklar, onlarla konuşmak ister insan, onları konuşturmak ister. güneşin doğmasına çok az vardır, bunu havanın kokusu hissettirir. kalabalık şehriniz, işte o an, hiç olmadığı kadar güzeldir.
29 mart yerel seçimlerinde bir kez daha cumhuriyete, laikliğe, demkorasiye şans tanımayarak dine, itricaya bir kez daha gömülmek durumda olan bölgemizdir.
"dil" gibi şık işaretlemenin çok ötesinde yetenekler gerektiren bir olguda bile klasik test sistemini dayatan ne idüğü belirsiz sınavdır. türk eğitim sisteminin dünyaya armağanı olan bir diğer kabustur. batıda insanların "kompozisyon" yeteneği sınanırken, bizde "dil" olgusu bile şıklara indirgenmiştir.