kemalizmi beğenmeyenlere, özgürlükleriyle yetinemeyenlere ithafen yapılan tanımdır, iyi okunsundur:
lafım en başta kendi aralarında birbirine taban taban zıt * ve aynı zamanda kurtuluş savaşı' ndan çıkmış, yorgun bir milletin devrimle kurduğu cumhuriyet' e ya da bu cumhuriyet' in devrimlerine muhalefet etmek ortaklığında bulunan iki düşünce fraksiyonuna. sözüm ilk sosyalist geçinen marksistler, lenin ve troçki' yi savunup, devrimi öyle kolay bir şey zannedenlere. ey marksistler, diyorum ki burjuva devrimi deyip küçümsediğiniz bu büyük cumhuriyet devrimi o günün koşullarında yapılması mümkün olan en iyi devrimdi. tabandan işçi devrimi dediğiniz o devrimler için bir işçi,emekçi kitlesi bile yoktu canım anadolu'mda. rusya' da ya da avrupa' nın başka yerlerinde fabrikaların açılmasıyla sanayi devrimi sonrası işçilerin zor koşullarda çalışması ve bunun getirdiği hakkını arama bilinciyle yapılan devrimler benim savaştan savaşa bihitap düşmüş, geçimini zanaatla ya da çiftçilikle sağlamaya çalışan, yüzyıllarca saltanatın ve hilafetin gölgesinde büyümüş halkım tarafından mı yapılacaktı? sorarım.
ikinci kitle yani şeriatı savunan yurdum insanı, sözüm şimdi sana.sen kiislamiyet der durursun, ben de müslümanım. beğenmediğin, taş kemal dediğin bu ulu önderin olmasaydı sen en ala hırıstiyan, en ala jack olacaktın bilesin. amerika, ingiltere seni himayesine alacaktı, hatırlatırım o günleri.
işte yukarda kısaca bahsi geçen olayları hatırlamak istemeyen ya da bunları analiz edemeyen, günümüzde yaşananlarla bağdaştıramayan kimselerdir dününü bugününü bilmeyenler. bugünü görebilmek, dünü bilmeyi gerektirir.
insan tarihini bilmezse kendini bilmez. bilmemek değil öğrenmemek ayıptır.
ey yazar:
ilim ilim bilmektir,
ilim kendin bilmektir,
sen kendin bilmezsen
ya nice okumaktır.
sol framee bakınca bile görebileceğiniz birbirini esir almış iki kavram. birileri kendine ve ötekine bir etiket yapıştırma çabasındayken kaçınılmaz bir tartışmanın sürüp gitmesine yol açan, biri diğerinin varlığını körükleyen iki olgu.
kimlik tartışması değildir yaptığım, aidiyeti sorgulamak hiç değil. bu bazı gerçekleri, kendimizi ve diğerini olduğu gibi kabul edemeyişimizin sorgulamasıdır, hazımsızlığıdır. sen doğuysan ben batıysam dünya yuvarlak değil midir *..
insan sosyal bir varlıksa, topluluk içinde yaşamanın gerektirdiği kurallara uyulmalıdır. tamam konuş evladım ama bunu da bangır bangır dibimde saatlerce konuşarak, suistimal ederek yapma. ben senin özel hayatını, sevgilinle kavga edişini, annenle dertleşmeni saatlerce dinlemek zorunda değilim efendim.
şu dünyaya bakıp, insanların birbirine böylesine zulmetmesini birbirlerini gırtlaklamasını, para denen illet uğruna açlığa, kötülüğe ve ölüme göz yummalarını izlerken yaratan olarak kullarına acıması durumu. eğer eğleniyorsa elbette kederlenecektir de. her şey tersiyle vardır.
(bkz: allah ın insanlara bakıp bakıp eğlenmesi)
yoktur böyle bir insan. zenginler parayı en çok seven, hatta ona tapan insanlardır. boşuna dememişlerdir para parayı çeker diye. mevzu bahis kişi paraya taparken nasıl yakabilir ki bu yüce aracı.
mineralli banni'si ile ün salan ve dünyanın en büyük meryem ana ile hz. isa anıtına sahip bulgaristan şehri.
hoş bu geri kalmışlık sadece o şehre özgü değildir kanımca plovdiv'e gitseniz de değişen çok bir şey olmayacaktır.
cehalet ve yoksulluk ve bunların doğurduğu kısa vadeli hesapların çaresizliği,bilgisizliği yaratan ve körükleyen erki yeniden ve daha güçlü doğurur. bu erk daha karanlık bir cehaleti ve çaresizliği, dolayısıyla kitlelerin bu güce olan bağımlılığını artırır.işte bu da kısır bir döngüdür.
öncelikle bu sözü sarf edenlere tarih dersi vermek lazım. bir şeyi söylüyorsan önce bileceksin. sonra konuşacaksın. ayrıca insanın kendini bilmesi önemlidir.kemalizm hakkında yorum yapana kadar vakti zamanında ırak' a girme kararı alan amerika' ya destek çıkan işçi partisi' nin solculuğunu ya da modernliğini tartışsınlar önce.
belli bir düşünceyi benimsemiş yazar arkadaşın, benimsemekle dikte ettirmek arasındaki eylem ve anlam farkını idrak edememesi ya da idrak etse dahi hayata geçirememesi sonucunda ortaya koyduğu entrylerin içerdiği dikte mantıklı dolayısıyl tartışma zeminli söylemlerdir. *
2007' de 1 mayıs gösterilerine *** katılan birkaç genç vardı. kaldığımız hosteldeyken adamları alıp götürdü polisler,15 gün nezarete attılar. kaldı ki bizi haydi haydi ezerler.
savaş barştır, özgürlük köleliktir, bilgisizlik kuvvettir sözlerini temellendiren,tele ekran gibi insanı psikopata bağlayacak bir makineyle kabusa dönüşen paranoyaklığı tüylerinizi ürperterek ensenizde hissettiren george orwell klasiği.
ispanya iç savaşıyla yıkılan ümitlerinin ardından kapıldığı umutsuzluk ve geçirdiği hastalık orwell' ı karamsar yönü ağır basan 1984'ü yazmaya yöneltmiştir.
dakikadaki konuşma hızı anlama hızımızdan çok daha düşük olduğu için karşımızdaki konuşurken zihnimimizin bu hız farkından kaynaklı başka düşüncelere odaklanması sonucunda dinleyicinin motivasyonunu gerektiren, düşünülenden daha zor gerçekleştirilen eylem.
daha detaylı bilgi için pragmatiks bilgisinden yola çıkarsak, konuşanın ağzından çıkan her söz bir kodlamadır ve dinleyen kişi çoğu kez bu kodu doğru ve tam olarak çözemez.
eğitim eşitliğinden dem vurup yok amerika'ya, yok kanada' ya yok bilmem nereye gittim de eğitim alabildim diyenlere, şu anadolu' da parasızlıktan, yokluktan dolayı okuyamamış belki ilköğretim eğitimini bile alamamış çocukları gösterip 'ah be güzel kardeşim peki bu insanların eğitim hakkı nerde kaldı?' diye sormanın işten bile olmadığı durumu doğuran müslümanlık anlayışıdır.
pek çok alanda devlet gereksiz özelleştrmelere, blok satışlara giderken bunun neresi hakla, adaletle, müslümanlıkla örtüşüyor ki diye düşününce ağızdan çıkabilecek sözde soru cümlesidir.
jean piaget' nin bilişsel gelişim dönemlerinden işlem öncesi döneme dahil bir özelliktir kolektif monolog.
çocuklar aynı anda hep bir ağızdan konuşurlar. birlikte ama birbirlerini dinlemeden yaparalar bunu.
uzun süreli bellek ve kısa süreli bellek olarak ikiye ayrılır.
uzun süreli bellek kişinin kazandığ bilgiyi kodlayarak zihnindeki şemalarla örtüştürmesi yoluyla gerçekleştirdiği,zihnin bilgi depolama ve gerektiğinde bu bilgiyi geri getirme yeteneğidir. bu hafıza kapasitesinin sınırsız olduğu bilinmektedir. anlama ve ilişkilendirme odaklı olduğu için aslında bilgileri ve algılarımızdan elde ettiklerimizi iyi ilişkilendirip, örgütlediğimiz sürece sınırsız sayıdaki birimi zihnimize kodlayabiliriz.
kısa süreli bellek ise daha ziyade algılara dayanan * üç-beş saniyelik, kimi araştırmalara göreyse yetişkinlerde 20 saniyelik bir sürekliliğe sahip bilgi depolama özelliğimizdir. algısal kaydın sinirlere aktarılmasıyla gerçekleşir ve sınırlı bir kapasitesi vardır. kısa süreli belleği daha aktif kullanabilmek için gruplamayla hafızaya aldığımız birim sayısını azaltlmaya çalışırız.