" Eh HES'e hayır, termik santrale hayır, madene hayır, nükleer santrale hayır, ona hayır buna hayır... Eh peki bu memlekete enerji lazım değil mi para lazım değil mi? "
Şeklinde her ekoloji mücadelesi verenin duyduğu şeylerdir bunlar. Çeşitlendirilir ve geliştirilir.
Çevreciler de salaktır ya kafaları basmaz ya bu konulara...
Memlekete enerji lazım, para lazım tabi ya!
Bursa'daki tekstil ve otomotiv sanayine, Eskişehir'deki makine sanayine, istanbul'daki saçma sapan kalabalığa, askeri sanayiye, madenciliğe... kısacası "devlete" para ve enerji lazım.
Yakın Artvin'i!
Kurutun Rize'yi!
Yıkın Sinop'u
Yağmalayın Mersin/Akkuyu'yu!
Otlak mera bırakmayın köylerde
Yollar yapın tesislerinize
O yollar geçsin ormandan yayladan hatta denizden
Ne olacak ki üç beş ağaç işte
Enerji lazım, para lazım...
Neden?
Emrinde asgari ücretle çalıştığın patronun yeni fabrika açsın ki senin amca oğlu, hala kızı da orada asgari ücretle iş tutsun, istihdam olsun diye.
Hadi boş ver malik olduğun şeyleri ya kuşlar? ya tilkiler? ya kediler, köpekler, ayılar, danalar, domuzlar, yarasalar, kaplumbağalar...
Bak güzel kardeşim ben sana bir şey söyleyeyim
O senin başındaki oy verip de seçtiklerin ve onların atadıkları, "elinden ekmek yiyorum" dediğin patronun ya da patronun arkadaşları...
Onların hiçbiri senin derenden su içmedi, gölünde yüzmedi, yaylanda koşmadı, ağacına salıncak kurup sallanmadı, denizinde dalmadı, kumsalında güneşlenmedi, onların hiçbiri bizim gibi gökyüzüne bakıp "oh beee" demedi.
Demez de bundan sonra...
Onlar için ortalama 60 yıllık ömürlerinde sanki hiç ölmeyeceklermiş gibi daha fazla kar yapıp ceplerini doldurmaktan daha önemli hiçbir şey yok.
Gel güzel kardeşim sen de biliyorsun ki enerji tüketildiği için, para da sen paylaşmadığın için gerekli. Sen enerjini düzgün tüket, paranı malını paylaş bak o zaman gerek kalıyor mu bunlara?..
Artvin'de direnen insanlar kimseye saldırmıyor, kimseye sataşmıyor. Onlar var olanı; ağaçları, ormanı, doğayı koruyorlar. Orada saldıranlar, enerjiye ve paraya ihtiyaç duyanlar...
Senin nefes almaktan başka hiçbir şeye ihtiyacın yok.
Cerattepe'yi rahat bırakın, Artvin'i de Artvin Halkı'na bırakın ...
5 Haziran - 2 Temmuz 2014 tarihleri arasında sermayeye, devlete karşı verilen çevre mücadelelerine destek, bir sanat siperi olabilmek için Mersin, Antalya, izmir, Bursa, Çanakkale, istanbul, Zonguldak, Bartın, Sinop, Samsun, Ordu, Rize, Van, Diyarbakır, Tunceli, Hatay'a gitti il, ilçe, köy gezdi; 30 etkinlik yaptı. Konser verdi, pantomim sergiledi, çocuklarla beraber eğlendi ve tüm sunumları meddah yaptı. Ekip; orkestra, pantomimciler, meddah, çocuklardan sorumlular, görüntü ve sosyal medya sorumlusundan, tam 12 kişiden oluşuyordu.
Kervan, sponsor kullanmadı. Gittiği yerlerdeki halk destek oldu. Aracın deposunu doldurdu, patlak lastiği tamir etti, kervancıların karnını doyurdu, sıcak yatak verdi... bu sayede ayakta kaldı ve bir başka diyara ulaştı kervan.
Asıl amaç sanatla destekti direnen, mücadele veren ya da kazanmış halka... Kendiliğinden oluşan diğer bir şey de ulaklık oldu. Sinop'un Mersin'den, Hatay'ın Çanakkale'den haberi oldu... Halklar, kim olursa olsun dili, dini, ulusu ne olursa olsun aynı şeyle uğraştığını anladı. Fındıklı'nın derelerinin de, Mordoğan'ın tarlalarının da, keçilerinin de, Sinop'un ağaçlarının da başında hep aynı bela var olduğunu gösterdi halklara.
Öyle sahneymiş,salonmuş aramadı kervan. Her yer sahneydi çünkü... Sokak, köy meydanı, şehir meydanı, okul bahçesi, pazar yeri... Kurdu çalgıları, boyadı yüzünü beyaza, çıkardı kuklasını, giydi kavuğunu, cübbesini, şişirdi balonlarını başladı halka anlatmaya; sermaye ne istiyor, isteklerini ne yaparak karşılıyor, oraya Hes kurulursa, buraya Res kurulursa, şuraya Nükleer Santral kurulursa neler olacağını anlattı. Her gün başka bir diyarda anlattı, usanmadan anlattı, yılmadan anlattı, oynayarak anlattı, söyleyerek anlattı, sessizce anlattı...
Fındıklı'da 98 yaşındaki Cevriye Nine anlatmış kervana; "oğlum ben her gece uyanıyorum, pencereden kulağımı uzatıyorum, Derenin sesini duyunca oh çekip geri yatıyorum"
Kimin hakkı var ki 98 yaşındaki bir kadının uykusunu bölmeye?..
Praksis adlı politik rock yapan müzik hareketinin dün itibariyle çıkan ilk albümüdür. öyle müzik marketlerde falan değil, öyle kim çalmış, kim yapmış falan önemli değil. Anonimlik hareketinin başlangıcı bir albüm.
Şu şekilde paylaşıyorlar albümü;
--spoiler--
Praksis - SOKAKLARDA iSYAN VAR (2014) http://bit.ly/1gyvymo (indirme bağlantısı) Ve nihayet albümümüz çıktı. Raflarda ya da seçkin
kitapçılarda değil.
Burda.
Biz kimdik, hatırlatalım:
Mersin'deki Gezi isyanı eylemlerinde çalgılarımızla
yer aldığımızdan "Gitar çalarak, saksafon çalarak, davul çalarak topluluğu dinamik tutmak" suçuyla
yargılanmıştık.
Kadıköy'de ve Taksim'de devletin gazına,
TOMA'sına ve plastik mermisine karşı saksafon
kullanan bizdik.
Boğazpınar'da HES mücadelesi veren köylülerin çocuklarıyla koro yapıp, "HES yapma boşuna,
Yıkacağız Başına" şarkısını besteleyen de.
Sömürü devam ediyor. Baskı, zulüm ve savaşlar
devam ediyor. Ezilenlere kalanın yalnızca
umutsuzluk olduğu zannedilirken sokaklar
doluyor taşıyor isyanla. işte şarkılarımız da bu isyanın bazen eşlikçisi
bazen öncüsü.
Albüm BURADAN iner. Albümdeki şarkıların tüm
hakları, başta Mustafa Suphi'lerden Deniz'lere
Mahir'lere ve nihayet Ethem'lere Ali ismail'lere
Berkin'lere... "isyan-devrim-özgürlük" diyalektiğinde ölümsüzleşenler olmak üzere, tüm
sömürülenlere ve ezilenlere aittir.
Küresel sömürücüleri yakacak isyan ateşlerinin
şerefine...
Sokaklarda isyan Var
Li ku Çeyan Serhildan
--spoiler--
izmir Alsancak'da Kıbrıs Şehitleri Caddesinde yer yer sokak müzisyenleri görürsünüz. Son bir aydır. bu müzisyenlere hem zabıta hem de polis baskısı olmakta. Enstrumanlarına el koyulmakta, 1500 tl de ceza kesilmektedir. işte buna tepki olarak da izmir Müzisyenler Derneği'nin yaptığı çarıyla 2 Şubat Pazar günü Saat 16.00'da Sevinç Pastanesi önünde çalabilenler çalgısıyla, çalamayanlar onuruyla olacaklar.
Zerre'nin notu: Oldum olası anlamadım bu kafayı. Arkadaş sokaklara belediyeler koca koca tabelalar asıyorlar " verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz " diye ve "güm bam tan tun" sesler çıkararak haybeye kaldırım yapıyorlar. Ve aynı belediye eline almış gitarını, santurunu, sazını, defini... müzik yapan adama ceza kesiyor, dilenci muamelesi yapıyor. Yahu keşke bıraksak bu işleri de hep beraber müzik yapsak.
leyla ile mecnun isimli dizinin gezi'ye destek veren oyunculara sahip olduğu için yayından kaldırılacağı üzerine yapılan ismail abi'nin yolundan sempatik bir protestodur.
--spoiler--
Gezi eylemlerine destek verdiği için TRT yönetimi tarafından gözden çıkarıldığı iddia edilen ve Ali Atay, Serkan Keskin ve Cengiz Bozkurt'un başrollerini üstlendiği TRT'nin popüler dizisi Leyla ile Mecnun dizisinin hayranları Twitter üzerinden kampanya başlattı. "Leyla ile Mecnun'a Cevap Ver TRT" hashtag'inin kısa süre içerisinde gündeme yerleştiği Twitter'da, hayranları dizinin geleceği ile ilgili bir açıklama beklediklerini dile getiren paylaşımlarda bulunuyor.
--spoiler-- *
izmie Dokuz eylul'de yatan yakınım için acil 0 rh +
kana ihtiyaç var ama trombosit değerleri
için bir ay içinde ilaç kullanmamış olması
gerekiyor. irtibat : 05076096765-05545311517
Yukarıdaki linkte görüleceği üzere ilginç bir yaklaşım var. Bir kadın diyor ki "ben istersem çıplak gezerim ama sen bana dokunamazsın." diğer bir kadın diyor ki "sen açarsan oranı buranı sana dokunan suçsuzdur, suçlu sensin."
Tesettürlü bir kadın, mahrem sayılan her yerini kapatmıştır. ama bu durumdan tahrik olan sayısı azımsanmayacak kadar çok adam var.
şimdi bir denklem kuralım.
Çırılçıplak gezen kadından tahrik olup işi tecavüze kadar götüren bir adam suçsuzsa eğer, türbandan tahrik olan bir adam tesettürlü bir kadına tecavüz ettiğinde ne olur?
sanırım suçlu olur.
zerre'nin notu:
Ben burada türbanlı türbansız ayrımı yapmıyorum. Benim söylemek istediğim, bir kadın sadece erkekleri tahrik etmek için yaratılmamıştır. Öyle bile olsa nefsine hakim olamayan insanın insanlığına sıçayım!
Cehalet kadar kötü bir felaket yoktur insan oğlunun üzerinde. içgüdülerine yenilmiş, etrafındaki insanların hareketleri ve düşünceleriyle yaşar tüm bu cahil insanlar.
Arkadaş ne leş geyikmiş bu tamlama. Haftada 7 gün var, aylarda ortalama 30 gün ve yılda da 365 gün lakin bu geyik sayesinde sadece haftada 365 gün oluyor.
Yok efendim neymiş; o günün önemini vurgulamak içinmiş.
Bugün günlerden iş-güç
Bugün günlerden zıbıdık idman yurdu
Bugün günlerden Abdurrahman Çelebi...
not: "zıbıdık" kelimesi burda vekil kelimedir. Orada olması gereken sayısız kelimeyi temsil eder.
Bu soru, türkçe'nin en genel sorularından biridir. bir sürü neden için kullanılabilir. Ancak kadınların kullandığı bir durum vardır ki erkek için tam bir fiyaskodur.
Düşün bak şimdi. Bir kıza asılıyorsun ve baya yakınlaşmışsınız. kendi kendine diyorsun ki "tamam oldu bu iş, öpebilirim artık" ve akabinde cesaretini topluyorsun hafiften öpüyorsun ve işte o tokat gibi soru geliyor...
Kaş'ta bu meyhane. Muhteşemin ötesinde bir mutfak anlayışına sahip olduğu söyleniyor. Daha tecrübe edemesem de en kısa zamanda gidip tahlilden geçirecem. Levraki * kesinlikle denenmeli diye duydum.
Hangisi doğrudur, hangisi yanlıştır bilemem. Belki Atatürk doğrudur da Aziz nesin yanlıştır. Belki atatürk yanlıştır da aziz nesin doğrudur. belki de ikisi de doğrudur. (atatürk geride kalan %40'lık kısımdan bahsetmiş olabilir.)
Bizim başımızda Öss diye bir sınav var ya hani; bu başlığı açmak, benim aklıma oradan geldi. Şimdi biz bu sınava giriyoruz, sonra gelen puana göre bölüm ve üniversite tercih ediyoruz ya... Hatta daha bu sınava girmeden daha lisede fen, edebiyat, sosyal diye bölümlere ayrılıyoruz ya... Düşünsenize kaç kişi sosyalciyken fenci, edebiyatçıyken sosyalci olmuştur. bunun akabinde girdiği sınavdan aldığı puan doğrultusunda da alakasız bir bölüme gitmiştir. Ama nasıl oluyor o kadar karmaşık bölüm ve alan saçmalamasından hep (büyük çoğunluk) başarıyla sonuca ulaşmıştır ve ulaşıyor da. Sonra meslek ediniyorlar ve garip bir şekilde (çoğunluk) mesleklerinde de başarılı oluyorlar. Diyeceksiniz şimdi o kadar maden o yüzden mi çöküyor, o kadar hastanın içinde makas o yüzden mi unutuluyor ya da o kadar ev o yüzden mi yıkılıyor... iyi de yıkılmayana bak. mesela senin oturduğuna... ya da çökmeyen madene bak mesela evinde yaktığın kömürü düşün... ya da ailende ya da kendinde unutulmayan makası düşün. Ha olmuyor mu oluyor.. ama istisnalar sonucu bozmuyor.
bu albüm, Türkiye müziği için bir devrim niteliği taşır. Mükemmel bir çalışmadır. 70'li yıllara ilgisi olanlar için koleksiyon değerinde bile sayılabilir. Yer alan sanatçılar;
müzisyen manifestosu, müzisyenlerin yıllardır karşı karşıya kaldıkları saygı suistimaline karşı aydınlatma amacı taşıyan bir yazıdır.
1- hiçbir müzisyen size çalmak için çıkmaz sahneye. siz onu dinlemeye gidersiniz. bu yüzden ondan size çalmasını beklerseniz,eğlenemezsiniz. dinlemelisiniz.
2- müzik kutuları belli kapasitede cd alır. bilgisayarların hard disc i belli kapasitededir. dünyadaki herşeyi onlara yükleyemez ya da onlardan dinleyemezsiniz. bir müzisyen de belli kapasitede şarkı bilir. sorduğunuz birkaç şarkıya karşılık veremiyorsa cahil ya da yetersizmiş gibi bakmayınız. emin olun,sizden çok daha fazla şey biliyordur. herşeyi bilmesini beklerseniz,yanılırsınız. susmalisiniz.
3- "iki tıngırdattın,neye yoruldun?" ya da "iki tıngırdatıp parayı götürüyolar." sözlerini birilerine söylerken, müziğin ve sahnenin çok büyük motivasyon ve konsantrasyon istediğini,bu yüzden oluşan beyin yorgunluğunun ve sarfedilen eforun gerçekten çok yorucu olduğunu,''iki tıngırdat''madan önce işine hakim bir müzisyenin en az 5 sene,büyük bir sabırla, kendini geliştirmeye ve yetiştirmeye harcadığını,bu eğitim sürecinin sonsuz olduğunu,iyi müzik yapmanın kullanılan malzemeler açısından çok masraf gerektirdiğini,müzik yapmanın kolay bir iş olmadığını bilmelisiniz.
4- savunucusu olduğunuz ideolojileri ortaya koymak için belli ideolojik şarkıları bar programlarında istemek ve bunlara kadeh tokuşturmak,şarkılara ilham olan kişilere ve bu şarkıları üretirken çok ağır bedeller ödeyen insanlara büyük saygısızlıktır. ideolojiniz rakıya meze oluyor demektir. uyanmalisiniz.
5- bir şarkıyı ya da bir albümü ortaya çıkarmak kanaviçe işlemek gibidir. küçük küçük parçalar halinde bütün meydana gelir. bu da -teknoloji ne kadar ilerlemiş de olsa- çok büyük emek ve uzun zaman ister. bu emeğin karşılığını vermemek vicdan sorunudur. görmelisiniz ve alkiş.
zerre kadar not: Kimin yazdığını bulamadım. Müzisyenden biyolojik bir türmüş gibi bahsetmese daha iyi olurmuş.
m.u.c.k dizisine fragmanındaki dans yüzünden 400.000 TL'lik ceza vermesinden sonra, şimdi de yok böyle dans adlı yarışmaya ceza vermeye kalmış rtük. Gerekçe olarak da oynanan ça ça ça ve mambo isimli dansları erotik bulmasıymış.
gerçi aynı kurum olmasa da aynı zihniyet, yemek isimlerini de değiştirmeye kalkmıştı. (dilber dudağı, hanım göbeği...)
Dans ederken giyilen kıyafetler, genelde koreografi kompozisyonu neyse ona göre seçilir. ikinci olarak da rahat hareket edebilmek için uygun olan kıyafet seçilir. üçüncü olarak da dans bir sanat olduğundan dolayı da kıyafetler estetik de olmalıdır.
Yalnız RTÜK dans temalı olan muck isimli diziye, "dans kıyafeti" giyildiği için ceza kesti. Hem de 400.000 TL tutarında.
Rtük'ün raporu.
--spoiler--
gençlerin sahneye çıkarak, haydi liliyar şarkısı eşliğinde bir dans gösterisi sundukları dans sırasında, arka sesin, müzik umutları, cesaret kanatlarıydı, yazıldığı gibi okunmayan dizi mucuk çok yakında show-tvde dediği, fragmanda yayınlanan gençlerin dansının, erotik, müstehcenlik çağrıştıran figürlerden oluştuğunun görüldüğü, kızların sahneye şort, mayo, külotlu çorap, tayt gibi dans kostümleriyle çıktıkları, büyük ölçüde cinsel hareketlerin tasvir edildiği dansla şortlu kızın yerde yaptığı erotik hareket, kızla erkeğin karşılıklı gelerek yaptığı birbirlerine doğru sallanma hareketiyle, tüm grubun arka arkaya sıralanarak yaptığı ileri geri sallanma hareketinin en dikkat çekicisi olarak belirlendiği, söz konusu dansın çiftlerin erotik bakış ve duruşlarıyla son bulmuş olduğu, çocuk ve gençlerin ahlaki gelişimini zedeleyecek nitelikte olduğu düşünülen bu görüntülerin, uyarıcı sembol kullanılmaksızın ve 24.00ten erken yayınlandığı belirlenmiştir.
--spoiler--
M.U.C.K. diye bir dizi başladı Show Tv'de 2. bölümü yayınlandı geçtiğimiz Perşembe günü. Dizi, Rtük'ten erotizm gerekçesiyle ceza yemiş. Daha enteresanı bu ceza fragman baz alınarak kesilmiş. işte Rtük'ün o cezayı kesmesinin gerekçesini içeren rapordan alıntı size.
"gençlerin sahneye çıkarak, haydi liliyar şarkısı eşliğinde bir dans gösterisi sundukları dans sırasında, arka sesin, müzik umutları, cesaret kanatlarıydı, yazıldığı gibi okunmayan dizi mucuk çok yakında show-tvde dediği, fragmanda yayınlanan gençlerin dansının, erotik, müstehcenlik çağrıştıran figürlerden oluştuğunun görüldüğü, kızların sahneye şort, mayo, külotlu çorap, tight gibi dans kostümleriyle çıktıkları, büyük ölçüde cinsel hareketlerin tasvir edildiği dansla şortlu kızın yerde yaptığı erotik hareket, kızla erkeğin karşılıklı gelerek yaptığı birbirlerine doğru sallanma hareketiyle, tüm grubun arka arkaya sıralanarak yaptığı ileri geri sallanma hareketinin en dikkat çekicisi olarak belirlendiği, söz konusu dansın çiftlerin erotik bakış ve duruşlarıyla son bulmuş olduğu, çocuk ve gençlerin ahlaki gelişimini zedeleyecek nitelikte olduğu düşünülen bu görüntülerin, uyarıcı sembol kullanılmaksızın ve 24.00ten erken yayınlandığı belirlenmiştir.
Apartman kültürünün oluşmasından sonra, toplu yaşam alanlarının özel yaşam alanları ile karışması sonucunda, apartmanda yaşayan insanların ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve "bugün sıra 4 numarada, yarın sıra 5 numarada" gibi diyaloglardan ve anlaşmazlığa eğilimli durumlardan kurtarabilmek için ortaya çıkmış bir meslektir.
Yalnız apartmanda her tip insan yaşadığından dolayı kapıcılık, hep ezik bir meslek grubu olarak görülür.
Kendi işi odacı olan da kapıcının patronu olabilir, gerçekten yönetici olan da... Haliyle bu durum kapıcılık mesleğinin konumunu tam olarak belirlenememesine neden oluyor.
Şu anda odamda denize karşı oturmuşum. Laptopum önümde, inceden müzik de çalıyor.
Sonra hava çok güzel arada kızlar da geçiyor sahilden, görüyorum.
Çayım bitiyor, ben yenisini doluruyorum. Bazen susuyorum da su içmeğe üşeniyorum.
"ne olacak lan yan tarafta mutfak, kalk iç" diyorum da rahatı bırakmıyorum.
Aslında kendimce dertliyimde.
hala öğrenciyim, işim yok, param yok ve en önemlisi kız arkadaşım yok.
Sonra içten içe yiyorum kendimi; "Benim neden sevgilim yok lan?" diye.
Dedim ya denize karşı oturuyorum diye, ilham geliyor inceden şiirler, şarkılar...
Sonra sabahtan akşama kadar kimse mesaj atmadı telefonuma ona da dertliyim.
"Yalnız mıyım lan ben?"
Bak görüyor musun pantolonun apış arası yırtılmış. Ne yırtılması erimiş!
Ah bu şişmanlık!..
Evet evet kilolarımla başım da dertte, göbek yaptım.
Ama olsun be denize karşı oturuyorum, elimde çay, kafamda irili ufaklı dertler olsa da mutluyum lan!
Yarın uyanabileceğim.
En azından uyanamazsam diye evham yaptıracak herhangi bir durumum yok.
15-20 dakika sonra yani bu yazıyı bitirdiğimde kalkıp, denize girmeğe gidecem.
Oh mis...
Akşama da bir bira sallarım. tertemiz.
Evet evet yapabilirim bunları!
Lakin ben sivilim ve batıdayım, Çifte standartlı toplumsal yaşantıda rahat olan taraftayım. Nüfusun büyük çoğunluğu gibi...
Peki ya o diğer tarafta olan Askeri kısım? Daha 2 ay önce sivilken, benimle aynı olanaklara sahipken bugün asker olan akranım cayır cayır yanarak öldü be!
"ilan ediyorum tüm pkk yanlısı ibne ve hainler! Hepiniz orospu çocuğusunuz!"
Hadi çuvaldızı kendimize batıralım biraz da.
"Bu kadar şey olurken biz nerdeydik?" sorusuna cevap veremeyelim.
"anlık dertlerle kendimizi oyalarken, gelecek olanları görmezden gelmemiz neden?" buna da cevap veremeyelim.
"aşk, para ve hırs üzerine kurulmuş pembe dizi özentisi hayatlarımız neden gerçeklere kapatıldı?" buna da cevap yok.
"elin kolun bağlı mı?" buna hiç cevap yok.
neyse cevaplayabileceğimiz bir kaç soru sorayım da biraz yumuşasın hava.
"Nbr? Nslsn? Npysn? ASL?"
"iyidir, iyiyim, hiç!, 21 erkek Tekirdağ."
pkk'ya küfür ettim diye ceza alacak mıyım?
bu sorunun cevabı bir süre içinde belli olacaktır bekleyiniz.
neyse cıvımadan devam ediyorum. Ozamanlar ben Kredili Yurtlar Kurumu inciraltı Atatürk Öğrenci Yurdu'nda kalıyorum. tabi bizim sandık inciraltı'da çıktı. Gittik muhtara, aldık seçmen kartımızı. Bir de ne görelim (puntoları çok büyük ve caps lock açık düşün) Ali Osman Müzikol! (puntoları çook büyük ve caps lock açık düşün)
Abicim düşünsenize. Herkesin hayatında önemli anlardan biridir bu durum. Sünnet olmak, kamışa su yürümesi, ilk adet kanaması, ilk öpüşme, ilk sevişme, ilk 31, ilk araba kullanma, ilk para kazanma ve ilk oy kullanma...
ilk oyunu kullanmak için tüllü sandalyelerde oturan sandık görevlisinden oy pusulasını alman gerekiyor. Yine ilk oyunu kullanman için garip örtülü bir masa üzerine yerleştirilmiş tahta paravanın arkasına geçmen gerekiyor. Sonra o mührü alıp, seçimini yapman gerekiyor ve tüm bunlar senelerce pavyon olarak hizmet vermiş bir mekanın içinde oluyor.
Sorguluyorsun tabi ister istemez; "Ben ne yaptım da bir devlet dairesi veya site lokali dururken bir pavyonda oy kullandım" diye.
Eskiden deprem olurdu da "aha zelzele" diye dışarı atardık kendimizi. Şimdi ise tweet atıyoruz. Ne menem durumdur bu arkadaş? Düşünsene "@enkaz altında", "@ Nasuh Mahruki'nin kucağında" gibi tweetler de gelirse ki gelir. hiç şaşılmamalı.
Sene, bir kaç sene önceydi sanırım; sözlük ortamına giriş ve çıkış yaparaktan aktif bir yazar, üyeliğimin olmadığı sözlüklere de hayalet bi okur olarak, (eski tabirle) internette sörf yapmanın ne kadar güzel olduğunu farkettim.
- internette sörf yapmak deyimi, internet mahir zamanından sonra kullanıldı mı?-
Sözlük ben çok iyi gözlem yaparım. Lakin gözlemlerimi karşıdakine aktaramam o ayrı. Aslında aktarmak gibi de bir kaygım yoktur. Diyeceksin ki sözlük, "ulan o zaman ne işin var sözlük yazarlığında?" ben de sana diyecem ki "sana ne?" ve ardından ekleyeceğim; "elalemin derdi seni mi gerdi?" sonra sen diyeceksin ki "s.ktir!" ben de hemen patlatacam cevabı " s.ktirdiğin yere mum diktir!" bu diyalog, ta ki sen bana yumruk atmağa çalışıp, benim üstün reflekslerimle yumruğu önleyip, sana güzel bir sol kroşe oturtmama kadar sürecek.
"Ne diyor lan bu?" diyorsun içinden biliyorum. Adam gibi konuş ağzını burnunu kırarım!
Anama bacıma söveceksin, dinime, görüşüme söveceksin... ve ben hiç bıkmadan usanmadan yine seni bulup, yakalayıp, dövecem. Ben sövmem, döverim!
Neyse bırakıyorum tehtidkar konuşmaları.
2-3 soru soracam şimdi ve sen muhtemelen cevaplayamayacaksın. O yüzden sormaktan vazgeçtim.
Sonra ben sana inceden dokunduyorum ya sözlük. Sen bunu da anlamıyorsun.
Ne?
Nah anlıyorsun!
Ulan anlasan şu sol taraftaki frame denen zıbıdık böyle mi olurdu? Ona buna alenen küfür eden, hakaret ederek acizliğini kapatmaya çalışan tipler olur muydu? Barınabilir miydi senin bünyende?
Bir şeyler üretmek isteyen bir bünyenin üretecek bir şey bulamaması veya nasıl üreteceğini bilememesinden esinlenerek, ne ve nasıl sorularını cevaplayabilmesidir.
sözlük yönetiminin daha fazla para kazanma ihtiyacı duymaları üzerine başlayabilecekleri uygulamadır. Ne tür avantajları olur bilinmez. Lakin enteresan olacağı da kesindir.
Bazı tavsiylerde bulunabilirim.
Noktalamalar otomatik sözlük tarfından koyulacak. Gold yazarlar büyük harf kullanabilecek.
gold yazarlara zirvelerde hediyeler ve bedava içecekler var.
gold yazarlar gammazlanamazlar...
Bugün kayıt yenileme için giren çoğu kişiye de aynen şu mesajı göstermiştir.
"HATA : SAYIN ??RENC?M?Z S?STEMSEL B?R HATA OLU?MU?TUR.
HATA B?LG?S? S?STEM Y?NET?C?S?NE G?NDER?LM?? OLUP EN KISA ZAMANDA ?NCELEN?P GEREKL? D?ZELTME YAPILACAKTIR.
L?TFEN B?R S?RE SONRA TEKRAR DENEY?N?Z."
Soru işaretlerini öğrencisine cevaplatıp, kayıt yenilerken bile ders veren üniversite nerde var efendim.