yunanistan'ın hemen dibimizdeki adaları ele geçirmesi sonucu elde ettiği deniz sahası sayesinde;
-lübnan, güney kıbrıs, yunanistan ve italya'dan geçecek olan
-akdenizin dibindeki doğalgaz rezervini avrupaya dağıtacak olan
doğalgaz boru hattı projesi.
önemli bilgi: akdenizin dibinde tüm dünyanın %30'una 500 yıl boyunca yetebilecek bir doğalgaz rezervi yer almakta.
tabi ki yunanlılara göre bu rezervlerden türkiye'nin hakkı yok. *
türkiye üzerinden geçmesi ve avrupa'ya doğalgaz taşıması için planlanan proje için (bkz: tap) (bkz: tanap)
henüz başlığı bile açılmamış, inanamadım. şu beyefendi olayı çok başarılı anlatmış 42 dk boyunca detaylı bir şekilde.
dün karnı burnunda partisi ile gündemdeyken bir araştırayım dedim. kadın şu an hamile değilmiş, yazılan kötü yorumlara üzülmüştüm bayağı. hamiledir, hassastır diye ama hakikaten de yorumlardaki gibi küçük bir dünyası olan kadınmış nur.
kadının tek hayatı kocişkosu, çocukları, sofra kurmak, kadınlarla bir araya gelip yemek yemek ve fotoğraf çektirmek. arada bir kocası kendisini bir yerlere götürürse oralardan kendi fotoğraflarını atmak filan.
kadın da aşırı mutlu bu durumdan, şaşırıyorum. allah mutluluğunu daim etsin ne diyelim.
doların karşısında paranızın değeri yokken eldeki imkanlarla yurt dışı seyahati alternatifi.
google maps üzerinden bir ülke seçip, street views üzerinde ilerleyerek o sokağı komple geziyorsunuz yorulmadan mis gibi.
ben arada gökyüzüne falan bakıyorum, oh hava miss filan diyorum. bazen sokak görüntüsü yazlık moddan yağmurlu moda geçiyor farklı zamanlarda çekildiği için, o sırada üstüme ceketimi giyiyorum. resmen google maps üzerinden yurt dışını yaşıyorum. şimdi zenginler düşünsün. *
Pakistan Hilal Komitesi Başkanı Müfti Münibürrahman, Pakistan'da Ramazan'ın 7 Mayıs'ta başlayacağını duyurmuş. halk alışveriş yapmaya devam ediyormuş bu süreçte...
sabah yürürken önümdeki beyefendi sigara içerek yürüyordu, dumanı beni bayağı rahatsız etti. ben ateistim ama oruç tutan birisi için bu zor bir durum olmalı. orucum bozulur mu falan soruları oluşabilir diye düşündüm. istemsiz olarak maruz kaldığınız için orucunuz bozulmaz arkadaşlar, paylaşayım istedim.
aslında genel olarak şu yolda sigara içme olayı berbat. bu öfkemi bu konuyla ilgili açılmış başka bir başlıkta yansıtacağım. selametle.
türkiye'de bir suçlunun cezaevine gittiğinde, oradaki diğer suçlular tarafından hesabının sorulacağına dair söylenen cümle.
anlayamadığım şey şu, içeridekiler de suçlu, yeni cezaevine girecek eleman da suçlu. suçlu suçluya bir şeylerin hesabını mı soracak? bana saçma geliyor. vicdanımızı rahatlatmak için mi söylüyoruz bunu acaba?
tecavüzden içeri giren adamın yatacağı yerde muhtemelen yine tecavüz suçu işlemiş olanlar vardır... olmasa bile bu şerefsiz şöyle bir savunma yapabilir;
-hadi ben tecavüz ettim sen de adam öldürüp girmişsin buraya...
marketlerde sıkça karşılaşırsınız bunlarla. türk halkı marketten tane ile ürün alabilirken bunlar kucaklar dolusu ürün satın alır. *
kasiyer ürünleri okuturken bir yandan paketleyeyim de arkamdaki kişi beklemesin, diye düşünmezler hiç. mezhepleri geniştir bu konuda. hatta bazı hadsizler eliyle işaret yaparak o ürünlerin hepsini kasiyere poşetletmeye çalışır. haa tabi tüm ürünler okunurken bağıra bağıra gırtlaktan yanındaki kişiyle konuştuklarını söylemeyi de unuttum. bu apayrı bir konu.
kasadan ürünler okutulduktan sonra "how much?" der sadece sanki tutardan anlıyormuş gibi. tutarı duyup * 200 liraları kasiyerin eline tutuştururlar. uzun süredir de o marketten alışveriş yapıyordur he, "ne kadar?" demeyi öğrenememişlerdir bir türlü.
aşırı görgüsüzler, halleri davranışları, alışveriş kültürleri bile çok garip. benim güzel ülkeme yerleştiler hepsi...
yok otogar'da tanışmış, 10 yıl uzak mesafe ilişkisi yaşamış, yok oğlan başkasıyla evlenmiş, kız başkasına kaçmış... saçma sapan hikayeleri dinleyecek takatinin kalmamasından kaynaklıdır.
alt tarafı sıradan bir hikayeyi bile büyük efsaneymiş gibi abartarak uzun uzun anlatanlara "senin aşk hikayene de sana da..." postası koydurur.
internetten tanışıp, uzak mesafe ilişkisi yaşadığını anlatacaksın yani, neyin havası bu...
şirket tarafından elde tutulmak isteniyorsa hangi durumda olduğunun tespit edilmesi gerekir.
insan kaynakları alanında çalışma yapanlara göre bu durumdaki bir çalışan 6 ölçekli bir skala üzerinden değerlendirilir. yalnızca 4 tanesini bildiğim için bunları paylaşacağım;
1. şok geçirmek
ilk işi bıraksam mı düşüncesine sebep olacak bir olay yaşamak
2.imajın zedelenmesi
terfi edememek, saygısızlıkla karşılaşmak
3.Yükselebilme olanağının sınırlı olması
istediği kadronun o şirkette açılamayacak olması
4.transkript
böyle olursa böyle yapararak istifa ederim düşüncesi, işten ayrılma senaryosu yazıyor olmak.
5 ve 6. etapları filan da var bunların. sıra sıra gerçekleşmek zorunda değil bu arada.
çalışanın hangi durumda olduğu tespit edilip buna göre bir onarım yapılması gerekir.
bir rahatsızlığınız varsa, hiçbir sonuç vermeyeceği kesin olan işlemleri ısrarla üzerinizde denerler, (size türlü türlü kağıtlar imzalatarak) ya da birtakım ilaçlar vardır, (bu hastalık için kullanılmayan ama kullanılabilir mi araştırması yapmak için) ve bunun ücretini sizden alırlar. (devlet karşılamıyor genelde, asgari ücret fiyatında ilaçlar bunlar.)
veya bir ilaç yazılır yanında mide koruyucusu yok bilmem nesi derken bir bakmışsınız günde 1 avuç hap içen birine dönüşmüşsünüz. (bunların da bir kısmını devlet karşılamıyor.)
doktorlara asla lafım yok, onlara saygım sonsuz ama "sektör" tamamen insanların hassas noktası olan sağlık üzerinden nasıl daha çok para kazanırım'ın peşine düşmüş. hastanelere bile güvenemiyorum artık.
bazı işler evden de yapılabilecek durumdayken hala her sabah erkenden kalkıp iş yeri denen yerde 9 saatimizi geçirmek zorunda kalıyoruz.
örneğin ben mimarım, tüm gün bilgisayar başında çizim yapıyorum, mail üzerinden tüm şirketle irtibat halindeyim. bunu evden yapsam ailemle daha çok bir arada olsam eminim ki yaptığım işi çok daha iyi yapardım. bir de evli ve çocuklu olan aileleri düşünün, evde bir yandan işlerini hallederken çocuğuyla daha çok bir arada olacaklardı. sadece ayda veya haftada 1 kere toplantı haricinde işe gitmek çok da iyi değil arkadaşlar.
inanıyorum ki gelecekte bu iş sistemi popülerleşecek. yurt dışında örnekleri var ama türkiye'ye gelmesi kaç yılı bulur acaba?
üstte yol ücretine katlanmıyorsun diyenler olmuş, yıl 2019 arkadaşlar bu işlemler dijital olarak hallediliyor, umarım bundan haberiniz vardır. ne yolu?
garanti bankasından iş bankasına yaptığım 1800 tl civarı eft'ye 98 lira civarı ödüyorum. sizce bu normal bir ücret mi?
yolladığım kişinin hesabının bağlı olduğu ilçe ile benim hesabımın bağlı olduğu ilçe aynı. ilçe içi eft yapıyorum 98 tl kesiliyor. kafayı mı yediniz? yol bile yok burda iki şube de yan yana hatta. siz bayağı alıştınız herhalde vermeye...
yapı kredi atm'lerinden çekebildiğiniz ve yatırabildiğiniz tutar yalnızca 10 ve 10'un katlarıdır. (diğer atm'lere 5 tl yatırabiliyorsunuz; ama yapı krediye asla...)
düşünün kart borcunuz 555 tl ve yanınızda sadece 555 tl var. ödemenin de son günü. 5 tl eksik yatırmak zorunda kalıyorsunuz. banka kartına bile 555 yatıramıyorsunuz. 550 alıyor. bu nasıl rezillik!
nakit 5 tl ve katlarına ihtiyacınız olduğu durumda 5 tl ve katlarını çekemiyorsunuz da 10 tl ve katlarını çekebiliyorsunuz.
hadi bozuk paraları anladık da en küçük kağıt parayı neden saymıyorsunuz allahsızlar...
iş yerlerinin verdiği multinet, sodexo, ticket gibi sadece yiyecek alışverişlerinde kullanabildiğiniz kartlar. birkaç markette yine sadece gıda alışverişlerinizde kullanabiliyorsunuz.
mantığını hala anlamış değilim. bu parayı bana nakit verseler daha çok kullanışlı olurdu. her ay yüklenen bakiye kadar orada burada yemek yemek zorundasınız. artan parayı nakite çeviremiyorsunuz, bir şey edemiyorsunuz. birikmesini bekliyorsunuz filan.
saçmalık.
edit: deterjanım bitti, kartımda 72 lira ekstra para var ve ben bu parayla deterjan alamıyorum. * niye eksilediniz, açıklayın bari mantığını da hak vereyim...
bilinçaltımızda yer alan ve nasıl ezberlediğimizi bilmediğimiz, beynimizde gereksiz yer kaplayan şarkılar. serdar ortaç, demet akalınvari şarkılar genelde bu kategoriye girer.
zihninizde hesap kitap yaparsınız. bu sene bunları yapacağım, şu okula başvuracağım, şu işe gireceğim, şu kadar para biriktireceğim vs. şeklinde; ama çoğu gerçekleşmez, unutulur gider.
son 3-4 senedir bazı hesaplarımı kağıtta planlayıp cüzdanıma koyuyorum ve ne hikmetse hepsini gerçekleştirebiliyorum.
kağıtta planlarken daha detaylı bir planlama yapıyoruz sanırım...
ak parti sözcüsü ömer çelik'in, ekrem imamoğlu'nun hesap makinesiyle, tüm oyları saysaydık kaç gün sürerdi hesabına karşı verdiği yanıt.
devamında böleceğiniz yerde çarpma yapıyorsunuz demiş. ekrem bey'den siz bölmeyi daha iyi bilirsiniz, demesini bekliyorum.