"Miles&Smiles kredi kartı sahiplerinin 3 taksit kampanyasından yararlanabilmeleri için DUNYA yazıp yurtiçinden 3340'a, yurt dışından +(90 532) 752 33 40'a kısa mesaj göndermeleri gerekmektedir. Kampanyaya katılım için gönderilecek kısa mesajlar operatörlerin kendi tarifeleri üzerinden Turkcell = 0,65 TL (KDV ve ÖiV dahil) Avea= 0,60TL (KDV ve ÖiV dahil) Vodafone= 0,415 TL (KDV ve ÖiV dahil) olarak ücretlendirilir.
Kampanya katılım onay mesajından sonraki harcamalarda geçerlidir.
Kampanyaya Miles&Smiles Business kartlar dahil değildir.
internet harcamaları da kampanyaya dahildir.
Kampanyadan asıl ve ek kartlar yararlanabilir.
Restoran, market, akaryakıt ve GSM sektörlerinde taksit uygulaması bulunmamaktadır. http://www.shopbyamex.com web sitesi üzerinden yapılan harcamalar yurt dışı harcama olarak değerlendirilmemekte ve yurt dışına yönelik kampanyalara dahil edilmemektedir."
Kampanyaya katılım için gerekli şartları tamamlamak üzere DUNYA yazıp bir yerlere sms gönderdim ve ondalıklı kuruşlarımdan fedakarlık yaptıktan sonra sonunda olmuştu. Kampanya katılmıştım evet.
Artık doğruca alışverişimi yapmak üzere internet sitesine yöneldim kart bilgilerimi girdim satın al'a bastım ve alışveriş sona erdi.
Garanti Bankası'nın internet bankacılığından provizyonda bekleyen işlemlerime tıklayarak döviz kurundan ne kadar nasiplenmişiz görmek istedim. (internet alışverişlerinde döviz başlı alışverişlerde banka "soygun" kuru olan gişe kurundan gerçekleşiyor.)
Alışveriş tutarı toplam 2.333 TL olarak gözüküyordu.
Herkes mutluydu.
işleme taksit yapılabilmesine müteakiben dönem içi işlemlere adını yazdırması yaklaşık 2 gün sürerek bugün sabah sularında gerçekleşti.
Bu aydan başlamak üzere 827 TL x 3 olarak toplam maliyetim bir anda 2.481 TL ye yükselmişti, neler oluyordu yine garanti bankası'ndan güzel bir kampanya tokadı mı yemiştim? internet sitesinde işlem kapsamında tek masraf-bedel-komisyon-ücret-para nın sadece sms hizmetine ilişkin olduğunu sanan ben, bir anda 148 TL ye sms göndermenin dayanılmaz hafifliğini yaşıyordum. Banka mağdurlarının kalabalık kafilesine en ön sıralardan yer mi ayırtıyordum yoksa?
Evet üstümden Garanti Bankası geçmiş gibiydi, saçım başım dağılmıştı.
Derhal üstümü başımı topladım, kendime çeki düzen verdim ve bu 148 TL nin hesabını sormak üzere aynalar karşısında konuşarak konuşmamın giriş gelişme ve önemli safhası olan sonuç kısmını organize ettim.
Sözüm ona Haklı Müşteri Hattı olan 0 850 222 0 338 'i aradım ve şaşırtıcı bir şekilde kısa bir sürede konuşabilen canlı ve kanlı müşteri hizmet yetkililerine bağlandım.
Merhaba ben yıvavlıvav size hizmet için burdayım dedi.
isimlerini bilerek geveliyorlar diye düşündüm sinir anında kapatınca fotografik hafızam kadar güçlü olmayan datagrafik hafızama güveniyorlardı belkide. Ama haklıydılar unuttum..
Neyse şikayetimi ve olan biteni bütün detaylarıyla ayna önü konuşmalarının tecrübesiyle oldukça başarılı bir biçimde anlattım.
Anne kızlık soyadınız neydi, anan kim baban kim şeklinde olan günümüz Türkiye'sinde gerçekten de kimsenin bilemeyeceği ve öğrenemeyeceği KKTC giriş kapısı güvenliği tandansında soru cevaplarla kimlik tespitim yapıldı.
Ve artık açıklama yapılmaya değer biri olduğum gerçeği ile karşı karşıya kalınınca aldığım cevap şu oldu.
-Döviz bazlı alışverişlerde kur seviyesi normal seviyenin biraz üstünde olabiliyor, ayrıca bankanın aldığı bir komisyon var bu maliyete ilave olarak o ekleniyor.....
-Komisyon denilen tanım, bankanız tarafından bana mal edilen bir maliyet değil mi?
-Evet doğrudur.
-Peki neden kampanyanızda bu bilgilendirme yok ben bu 148 TL masrafı ödemek istemiyorum. Bilseydim keriz miyim bu parayı ödeyeyim.
-Eğer bir ek maliyet olsaydı bu bilgilendirme kampanya bilgi sayfasında yapılırdı mutlaka.
-Ama yok
- Döviz bazlı alışverişlerde kur seviyesi normal seviyenin biraz üstünde olabiliyor, ayrıca bankanın aldığı bir komisyon var bu maliyete ilave olarak o ekleniyor.....
-Ama bilgi yok bilgi.
-isterseniz şikayetinizi iletelim.
-iletelim.
Ve sonra bu durum şikayetler sonsuzluğunda hafızalarda silinmek için zaman aşımı süresi beklenmek üzere sonuçsuz kaldı buna eminim.
Maylını da sımaylını da yediğim bankası. Ben de yakında eternal sunshine yapıcam kendilerini.
Siz siz olun yaş tahtaya basmayın.
bulunduğunuz ortamdaki birini var etmektir. o kişinin farkında olduğunu fark ettirir ve özel hissettirirsiniz. işte bu bedava ve ağızdan çıkacak tek kelime çok ehemmiyetli bir konudur. üstünde durulmalı ve söylenmekten vazgeçilmemelidir.
sevgili yalçın dümer, benzerleri ve kurunun yanında yanmayacak yaş olanlar.
fanatik gazetesinde yaptığın bu haber, daha önceki nanelerinin aştığı son raddedir. elbette ki tutturmuş olduğun futbolcu transferleri olmuştur ancak bahsi geçen haberde yaptığın gerçekdışılık ile ben sana nasıl saygı duyabilirim şimdi bana söyle.
evet yahu ben sana nasıl saygı duyabilirim?
artık gerçekten de takım taraftarlarının piyasadaki futbolcular hakkında zerre bilgi sahibi olmadıklarını ve hala sadece ronaldo ve messi dışında bütün futbolcuların ülkemize gelebileceğini düşündüğümüzü mü sanmaktasın?
yoksa sadece football manager database'inde elinde kahve yudumlarken mi rastgeldin bu futbolcuya bilmek isterim.
bugün için yapacak bir haber bulamadın mı gerçekten, adnan polat ile haldün üstünel haberlerinden prim yapsaydın, ya da stadın tavanı kapanıp kapanmayacak haberine bulaşsaydın. bulaşsaydın da bu tarz haberler ile mide bulandırmasaydın artık ne diyeyim ki sana ben.
son olarak sana nacizane tavsiyem..
1.haberdeki sallamasyon oranını "rigobert song yeğenine galatasaray'a gelmesini sms atarak tavsiye etti" diyerek düşürebilirdin ki belki bir kaç kişi daha inanırdı.
2."songun nijeryalı menacerinin yüzde 10dan fazla pay istemesi şu anda transferin önündeki tek engel." öeeeeeeeeh.
erkekleri anlamak güç, kadınları da anlamak güç..ibneleri ise ben zaten hiç anlamıyorum.
işte böyle afilli bir deyiş yaratmak isterken, kendini ibne yapmış bulabiliyor yazar kişisi bazen.
şöyle az ve öz lafla iyi bir kinaye yaratıp seri artı oy veren melek in buraya uğramasını sağlasam, bunun yanında az da popüler olsam diyebiliyor insan. diyoruz evet.
dikkat çekmek gerekli çünkü, biz doğduğumuzda, ismimizi akrabalarımız dışında bilen kimse yoktu. ismimizi o akraba kümesinin dışarısına taşırabilmek, yapacağımız etik ya da değil, doğru ya da değil işlerle mümkündü sonuçta. insan neslinde hiç kimse sıradanlığı sevmez, kabullenmez. hayatta elde etmek istediği başarılara sahip olamamış, diğer insanlardan kendini ayırt etmekte güçlük çeken biri dahi "benim dudağımın üstünde ben var" diyerek kendini farklı hissedebilir. bu da onun sevinmesine vuku bulabilir.
herkesçe çok beğenilen bir kitap için fikrinizi sunarak kitaba aslında bayılmanıza rağmen, "hayatta okumam çünkü çok iğrenç!" diyebilirsiniz dikkatleri üstünüze çekebilmek için. ya da herhangi bir yerde çırılçıplak soyunabilirsiniz de ( çıplaklar kampında olmadığınız sürece işe yarayacaktır ). sevgilinizi yersiz şekilde aldatabilir, kendiniz için "ben o bildiğin .......* değilim" mesajı verebilirsiniz.
zeki olmayan insanların, türlü türlü cin fıkraları ezberleyip anlatacak ortamı kovalamaları doğrultusunda zeki görünme çabası gibi ya da yakışıklı olmayanların suratlarının tamamını kapatacak şekilde güneş gözlüğü takması,
güzel olmayan kızların ise kısa etek giymesi * ya da sütyen giymemesi gibi bu konuda çeşitli örneklendirmeler verilebilir.
çünkü eksik taraflarımızı, dikkati başka yöne çekerek unutturmaya çabalamak gibi saçma bir egosal direnişimiz mevcut, kramp giren bacağın farklı yerine ıslak meşe odunu ile vurmak gibi. amaç aynıdır araç farklı olabilir itirazım yok.
eksik diye yazının çoğunda geçen tabir, aslında toplumsal dayatmanın bize sonuçlandırdığı eserlerdir ne yazık ki, ve buna müteakiben o kadar çok başkalarıymış gibi davranıyoruz ki daha sonrasında kendimizle yeniden tanışmamız gerekebiliyor. unutuyoruz kendimizi, benliğimizi. değer yargılarımızı, kendimize olan saygımızı. sonra aniden küçücük bir detay hiç beklemediğiniz bir anda size sizin aslında kim olduğunu hatırlatıyor.
en büyük yalancı, kendiniz. ve insan kendine küstüğünde, yeryüzüne kendince belirlediği geliş amacı, hayalleri, idealleri, hayat damarları birer birer kendinden kopuyor. kabulleniyor sonunda çaresiz,
fenerbahçe takımının stadyumun idari politikaları dahilinde "sıfır tölerans" felsefesi ile çalışır. arada bozulur, teknik servise götürdük işte en son.
