karlı soğuk havada paltosuz bir çocuk durakta bekliyordur. çocuğu paltosuz gören bir çok kişi kendi paltosunu çıkarıp çocuğa giydirir. kimi eldivenini verir kimi de şalını üstüne örter.
aynı test türkiyede yapılsa bizim halkın tepkisi ne olur diye düşündüm. sanırım kimse paltosunu çıkarıp çocuğa giydirmez. Cep telefonuyla ilgilenir, görmemezlikten gelir felan.
denize bakan küçük balkona çıktığında yıldızlar gökyüzünde tek tük belirmeye başlamış,alacakaranlığın o derin koyu mavisi semanın kızıllaşmış bulutlarıyla birbirine karışmış, sonsuz bir sükutun huzuruyla onu başbaşa bırakmıştı.
elindeki çay bardağını plastik masaya bırakıp saldalyesine oturdu ve bir sigara yaktı. ulvi anın sessizliğinde, uzaklardan bir evden çalınan sanat musikisi nağmeleri kulağına doldu. sessizliği inceden inceye bölen bu nağmeler ne gariptir ki onu çocukluğunun unutulmuş bir hatırasına götürdü.
küçük bir çocuktu, mutfakta tahta bir taburenin üstüne çıkıp bulaşık yıkarken gözlerini tezgaha dayalı teneke tepsiden alamazdı. tepsideki resimde büyük geniş ve beyaz , çiçeklerle bezenmiş bir taraça ve deniz manzarası vardı. devasa taraçanın sütunları önünde beyaz tülden bir tuvalet giymiş bir kadın sırtı dönük denizi seyreder, bulaşıkları yıkayan küçük çocuk ise o kadının yüzünü merak eder ve deterjanlı minik elinden bardak kayıp lavaboya düşerdi.
yüzü görünmeyen kadını hayalinde taraçada dolaştırır, saksılardaki çiçeklerinden koklatır, denizden geçen gemileri seyrettirir, sonu gelmez olasılıklar kurardı.
böylesine dalmışken annesi mutfağa gelir, onu dirseklerine kadar deterjan köpüğüne batmış halde bulur, ince kollarını çeşmeye doğru iyice uzatıp durular ve herzamanki narin sesiyle yumuşak bir sitemde bulunurdu. Annesi ona hiç yüksek sesle bağırmazdı, sanırım o büyüklerinin bir bakışından etkilenip üzülen naif çocuklardandı.
tepsiyi odada gördüğü vakitlerde kucağına alır, resimdeki beyaz tuvaletli kadının yüzünü kendisine döndüğünü hayal eder , yüzünün tıpatıp annesine benzeyeceğini , ona doğru koşup sarılacağını , o çiçekli taraçada sonsuza dek birlikte kalacaklarını ve hep mutlu olacaklarını düşünürdü. annesi onun tepsiye kenetlenmiş bakışlarını tebessümüyle ayırır , o da bütün gizli hayalleri ortaya çıkmış gibi utanırdı.
hafıza denizi üstünde bir anda sıçrayarak kanatlanan gümüşi bir hatıra, teneke tepsideki resmin boyalarının yer yer sırrı dökülüp yok olmaya yüz tuttuğu zamana kadar saklı kalmamıştı. o yaşadığı sürece var olacaktı.
kucağına düşen sigara külünü slkeleyip çocukluk anısını dağıttı.
havayolu ile seyahate alışmış kişinin sudan çıkmış balığa döndüğü andır.
uçsuz bucaksız ara bölgede, artık türkiye'nin kapılarının size kapandığı noktada durursunuz. ileride duran ve size oldukça yabancı gelen bir ülkenin kapıları henüz açılmamıştır.
o açık alanda, sağ tarafınızda kalan uzak bölgede, dev türk bayrağının dalgalandığı ülkenizi görürsünüz. ve ilk olarak o an kendinizi dünyada tek başına kalmış gibi hissedersiniz. güvendiğiniz herşey o bayrakla geride kalmıştır.
uzağınızda sol tarafta size yabancı bir bayrak dalgalanıyordur, kendinizi arafta bulursunuz. artık güvende değilsinizdir.
kimyasallar kırmızı çizgimizdir şeklinde beyanat veren obama'nın Suriye'de kimyasal silah kullanımından sonra " Suriye'ye müdahale edeceğiz" demesiyle yükselen prestijinin, daha sonra bir anda çark edip kararı temsilciler meclisi üstüne atmasıyla dibe vurması hadisesidir.
obama artık 40 yıl uğraşsa karizmasını düzeltemez.
nitekim Amerikan istihbarat şefi esed'e verilen sürenin dolduğunu, esed'in sadece 2 küçük parti kimyasal silah teslimatı yaptığını , anlaşmaya uymadığını açıkladı ve " verilen süre esed'i güçlendirmeye yaramıştır" diyerek bir nevi aba altından sopa gösterdi.
Obama dünya önünde karizmasını ve güvenirliliğini kaybetti.
bayer firmasının ürettiği "nexavar" kanser ilacı, Hindistan'da patentsiz olarak üretilip ucuz fiyata satılınca firmanın ceo'su marjin dekkers "itiraz ediyorum hakim bey" pozlarında çıkıp konuştu ve " biz kanser ilacını fakir Hintliler için değil, zengin batılılar için ürettik" dedi.
kuşkusuz kamuoyundan çok tepki aldı ama sözlerini kıvıramadı.
açlık oyunları 2 "ateşi yakalamak" filminde katniss'in giydiği şaşaalı beyaz gelinliğin alev alarak alaycı kuş kostümüne dönüşmesiyle ortaya çıkan siyah ve kanatlı elbisedir.
açlık oyunları filmi serisi yasaklanmalıdır, çünkü alenen isyanı teşvik etmekte, muvazeneli ve ölçülü yatışmış zihinlere birtakım şık olmayan başkaldırı fikirleri empoze etmektedir.
Alaycı kuşların yerine her akşam topluluk halinde çatılarda toplantı yapan ciddi kargaları gözlemlemeliyiz. Ben şahsen onları devamlı izliyorum, bir liderleri var ve etrafında toplanıyorlar, uzun uzun konuşuyorlar. Ne planlar kurduklarını öğrenmek lazım.
Papa'nın ukraynadaki olaylar ve dünya barışı için çocuklarla birlikte uçurduğu iki beyaz güvercine karga ve martı saldırdı.
martının saldırdığı güvercin birkaç tüyünü kaybedip kurtulmayı başardı ancak topal kaldı. karganın saldırdığı güvercin ise başına ağır gaga darbeleri aldı ve gözleri kör oldu.
papanın opus dei timleri karga ve martıyı yakalayıp vatikanın dehlizlerindeki zindana attılar. Martının suçunu itiraf ettiği ve Papa'nın elini öptüğü söyleniyor. Karga ise alengirli engizisyon aletleriyle işkence görmesine rağmen konuşmamakta direniyor.
Karganın yakın sülalesi ve klan üyelerinin intikam almaya and içtiği söyleniyor. Vatikan'daki avlu güvercinleri ise gelişmelerden rahatsız, can güvenliklerinin olmadığını beyan ederek gösterilere hazırlanıyorlar.
geçen yıl atlantik'te kaderine terkedildiği söylenen lyubov orlova adındaki gemi ortadan kaybolmuş, dalgalı okyanusta sırra kadem basmıştı.
söylentilere göre gemi yamyam farelerle doluymuş ve fareler açlıktan birbirini yiyormuş. Geminin ingiltere kıyılarına doğru sürüklendiği söyleniyor, eğer korkulan olay vuku bulursa "nosferatu" filmindeki sahneler gerçeğe dönüşebilir.
salgın hastalık, veba ve birtakım uğursuz gelişmeler.
14 şubat sevgililer gününde sevgilisine sıradışı bir hediye almayı aklına koyup, dükkan dükkan gezerek zikirmatik yüzük arayan, uzun yürüşler sonucunda yüzüğü bulan ve şık bir kutu içinde hediye eden aşıktır.
Kutuyu açan sevgilinin yüzündeki tatlı ifadeyi görmek paha biçilemezdir.
Davos zirvesinde konuşan iran cumhurbaşkanı ruhani, Suriye'de "teröristlere*yardım eden" ülkeler için "sıra onlara da gelecek" diyerek işaret parmağını tehditkar bir tavırla salladı.
Smdk başkanı Ahmet el-carba yaptığı açıklamada iran'ın Suriye'de "işgalci ülke" olarak ilanını istemişti. Cenevre 2 konferansına Suriyeli muhaliflerin baskısı yüzünden katılamayacak olan iran işi pişkinliğe döktü.
Ahlak duygusundan zerre nasiplenmemiş imansızlardır. nüfus cüzdanlarında dinleri "islamiyet" yazar, ancak din iman bunlarda sıfırdır. kur'anı Kerim'e iftira atmaktan çekinmezler.
yüce allah bu imansızlar için kur'anı Kerim'de şöyle buyurur;
Mekeru mekran ve mekerna mekran ve hum la yeş'urun. "onlar tuzak kurdular, allah da onlara tuzak kurdu, farkına varmadılar."
Japonların yeni icadı. Bir sevgi gösterisi olarak birbirlerinin gözünü yalıyorlar. Japonya'yı etkisi altına alan bu tuhaf davranışı mercek altına alıp sosyoloji bilimine katkıda bulunmalıyız.
Akut dağda kayalıklarda mahsur kalan keçiyi de kurtarıyor. bir dağcı için en utanılacak durum kuşkusuz kurtarılmaktır. Sonra gece kurtarılma görüntülerindeki o masum ve ürkmüş halleri yok mu, çok hüzünlü.
yani diyeceğim acemiler dağcılık yapmasın, kurt kapabilir, taş düşebilir felan filan.
Karlı bir 30 şubat günü, yer yer buz tutmuş parkta serçeleri poğaça kırıntılarıyla beslerken durup düşündüm. Sevilen birini yürekten söküp atmak nasıl bir duygudur? Serçelerin yiyecek kırıntılarına hızla konmaları kadar çabuk ve telaşlı mıdır, yoksa düşüncelerin beyinde dönüp durması kadar sancılı mıdır?
"Kalbim yok benim" diyen kişi bile , dünyada en çok beni sevdiğini söylediyse dünya mucizelerle dolu bir yerdir.