zedx
-10 (nihilist)
beşinci nesil silik 1 takipçi 40.90 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    bi

    11.
  1. gammaz arkadaşlar bu hataya çok sık düşüyor, dakka başı düzelt seçeneğini yakıyorlar. canlarım, ciğerlerim, türkçe'de kimi sözcüklerde harf düşmesi denen bi (bak gene bi dedim) kural vardır ve bu ünlü düşmesi olarak adlandırılsa da şekil a'da da görüleceği üzere sessizlerde de karşılaşabildiğimiz bir kuraldır, tdk'nın bunun aksini iddia etmesi günlük hayatta bu sözcüğü kullanmamıza engel değildir, yani yapılan şey hatalı olmamaktadır. hülasa, bi veya bi' sözcükleri uygundur, bu kadar meslek aşkıyla yanıp tutuşmayın, rahat, relax..
    0 ...
  2. kobilere cansuyu projesi

    0.
  3. kapitalist sistemin kendini aşması için, sistemin ideolojik olarak da devamlılığının sağlanabilmesı, küçük burjuvazinin, birgün herkesi ezer ve eşşek kadar çalıştırırsanız siz de jakuzinizde metresinizle birlikte olabilirsiniz rüyasının hiçbir işe yaramadığının farkına varıp safını işçi sınıfından yana alıp burjuvaziye karşı cephe almaması için gerekli klasik sopa öncesi havuçlarından birisi. zira küçük burjuvazi iyi kötü daha eğitimli, daha bilinçlidir günümüzde işçi sınıfına kıyasla, ve cumhuriyet mitinglerinde sistemi nasıl kitleme noktasına geldiklerine tanıklık etmiştir türkiye burjuvazisi ve devleti, atını onlara oynaması çok doğal. lakin ekonomik krizin boyutu artık ağrı dağı'nı geçtiğinden, şu saatten sonra hükümet ağzıyla kuş tutsa faydasız.
    0 ...
  4. burjuva avrupa proleter italya

    1.
  5. sosyalizmden başlayıp sağ suların en sağına savrulan ve neticesinde faşizmi ortaya çıkartan mussolini söylemi. bu söylem sayesindedir ki mussolini italyan burjuvazisini de arkasına almayı başarmış, ulusalcı anlayışla ve italyan emekçilerine karşı yoğun bir baskı, sindirme politikasıyla tüm italyan halkını sonu hüsranla bitecek anlamsız maceralara sürüklemiştir. görüntüde anti-emperyalist olan, ancak iş kendi emperyalizmine dayandığında farklılaşan, büyük türk birliği, avrasya birliği gibi hayallere kapılan, ve lakin içerde kendi halkını da sömürmeye devam eden ulusalcılığın nerelere kadar gidebileceğinin ilk ve en önemli kanıtıdır bu söz ve sonrasındaki gelişmeler.
    1 ...
  6. turkiye solu

    16777215.
  7. kürt sorunu

    183.
  8. zedx

    55.
  9. (bkz: türkiye solu'na cağrı/#4748613)

    mümkün olduğunca daha çok kişiye ulaşabilmesi için sözkonusu entryi ekşi'de yayınlayabilecek babayiğit yoldaşlar arıyor.

    edit: mesele hallolmuştur. yardımlarından dolayı revenge arkadaşıma içten teşekkürler.
    0 ...
  10. kurt sorunu uzerine sohbetler

    1.
  11. kürt sorununa dair poisonx rumuzlu yazar kardeşimle özel mesaj aygıtı üzerinden yaptığımız fikir teatisi, görüş alışverişinde bulunulan mektupların kitaplaştırılmasının bir nevi tekinolocik versiyonu. moderasyon için peşin not, bu mesajların yayınlanmasında poisonx'in görüşüne başvurulmuş, kendisinin de rızası alınmıştır.

    --gelen--

    (#4146066)merhaba. ben yazını baştan sona okudum ve yer yer sana ciddi anlamda hak verirken, yer yer de çelişkilere düştüm üstad. kürtlere yönelik bir baskının olduğu muhakkak... hiç unutmuyorum üniversitenin ilk senesinde silvan(diyarbakır)'lı 2 insan(birisi sınıf arkadaşım birisini hiç tanımıyorum o zamanlar) ile aynı evi paylaştım 1-1,5 ay kadar. insanlıklarından yana(hele ki tanımıyordum dediğim arkadaşım) hiç bir şekilde lafım yok. en az benim kadar insanlardı ikisi de. ancak her akşam evde aynı muhabbet vardı. "biz ikinci sınıf muamelesi görüyoruz" diyorlardı ikisi birden. ve ben de kısmen hak veriyordum. ki insanlara "silvan'lıyım" dediğin anda surat ifadeleri çok net bir kıstastır bu konuda. ancak başbakanlık burslarına başvurduğumuzda devlet eli ile bir ayrım yapılmadığını çok net gördüm. yani şöyle söyleyeyim arkadaşımın babasının baskı(t-shirt v.s.) atölyesi var ancak dedesinin üstüne... ve 10 kardeşler. harcadığı parayı kendi gözüm ile görüyorum(ki gözüm olduğundan söylemiyorum Allah daha çok versin) ancak başbakanlık bursu bana değil adama çıktı. benim peder emekli söylemesi ayıp(!) 700-800 arası bir maaş alıyordu o zamanlar yarısını bana yolluyor, yarısı ile evde kendileri geçinmeye çalışıyorlar. sonra detaylı düşündüm bunları... bir kürt çocuğu benim ile aynı okulda, aynı şartlarda okuma hakkına sahip mi? kesinlikle. benimle aynı şartlarda yaşama hakkına (aileden gelen statü v.s. ayrı bir durum tabi) sahip mi? kesinlikle evet. gene bir akşam evde siyaset konuşulurken adam pkk için "kürt askeri" gibi bir yakıştırma kullandı ve sanki net anlamamı istermişçesine "askerimiz" diye de ekledi... oradan sonra kayış koptu zaten. evden ayrıldık v.s. bütün bunları neden anlattığıma gelirsem hani devlet de suçlu diyorsun ya üstad yazında. ben devleti bu durumda suçlu göremiyorum ne yazık ki :( güncel bir örnek için kürtçe kanalın yayına geçmesinden sonra baydemir denen şeref yoksunu çıkıp da "mücadelemiz işe yaradı, bugün bu toprakların dilini kabul edenler, yarın adını da kabul edeceklerdir" tarzı bir konuşma yaptı. uzun lafın kısası seninle bu konuda uzun uzun konuşmak isteğim var. ama dediğim gibi toplumda oluşan baskı konusunda söylediklerine katılmaktayım... rahatsız ettiğim, vaktini aldığım için, peşinen özrümü de diler, akabinde de hayırlı günler dilerim...

    poisonx 20 Subat 2009, Cuma 16:58
    --gelen--

    --gönderilen--

    estafurullah abi, rahatsız etmek, vaktini almak ne demek.

    mesele biraz daha derinlerde aslına bakarsak, genel olarak tam da bu nedenle -şahsınıza değil, geneledir bu sözüm- yüzeysel düşünmemek gerekiyor, detaya inmek çok daha doğru olacaktır.

    o arkadaşınızdan örnek verelim, maddi durumunu tam bilmesem de 10 kardeş olduğundan yola çıkarsak, muhtemelen ailede üniversite okuyan bir ya da iki kardeşten birisidir o arkadaşınız, ki istisnalar olsa da, her aile evladını okutmak, onlara göre 'benim çektiklerimi oğlum çekmesin' düşüncesiyle evladını güzel yerlerde görmek ister. arkadaşınız bana göre yalnızca babasından değil, çalışan diğer kardeşlerinden, büyüklerinden de yardım görüyordur kuvvetle muhtemel. bu da daha rahat bir öğrencilik yaşamasını sağlıyordur diye tahmin ediyorum. burda şunu sormak gerekiyor, peki ya okuyamayan diğer kardeşler?

    denebilir ki o kadar çok çocuk doğurmasaymış kardeşim. ancak bahsettiğimiz kürt ailesi muhtemelen köyden göçeli çok olmamış, hala daha köy mantığıyla düşünen insanlardandır. feodal düzende sizin de tahmin edeceğiniz üzere çok çocuk demek daha çok işçi demektir, aile reisi çocukları doğrudan bir sömürülme aracı olarak görmese, kasıtlı, artniyetli olmasa dahi bu feodal düzende yetiştiği için çoğu zaman bilinçdışı bir biçimde bu mantıkla hareket eder. ta ki ikinci ve üçüncü nesil kürtler şehirleşmeye başlayıp eğitim seviyeleri daha üst seviyelere gelene kadar.

    devlet ve devletin suçları meselesine gelirsek, devletin en temel suçu bana göre ideolojik altyapısında yatıyor. sizin verdiğiniz örnek, inanın istisnadır bu meselede. halihazırda çok değil, 29 sene önce devletin kürtlere bakışı karda kart kurt sesleri çıkartan dağ türkü şeklindeydi, kürtçe, daha cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda dahi çok ciddi yasaklarla karşı karşıya kaldı, (ben bunu dahi tasvip etmesem de) ulus-devlete geçişte olması gereken asimilasyon, merkezi yönetimin eğitimini götürmek yerine ikinci seçenek olan yoksaymayı, zorunlu göçlerle insanları köylerinden koparıp türkler arasında eritmek gibi ilkel yöntemleri tercih etmiştir türkiye, dersim isyanının bastırılış şekli de bunun en somut örneklerindendir.

    ki bir yandan kürtleri zorunlu göç ettirip diğer taraftan ırkçılığa meyleden bir milliyetçi eğitim ve propaganda sistemiyle yetiştirmesiyle türkleri (yani bizi), gene ekonomik nedenlerle, kürtlerin daha ucuza çalışmayı kabul etmeleri gibi, batıya göçen kürtler'e karşı da bir önyargı oluşmuş, kürtlerin içine kapanık, köylerini şehre taşıyan bir hayat yaşamalarına, modern şehir hayatına entegre olamamalarına neden olmuştur. bu saydığım iki neden, yani eğitim/propaganda ve ekonomik koşullar meselesi ise sizin de bahsettiğiniz halk baskısına iki örnektir, tam olarak derdimi anlatabildim mi emin olmamakla birlikte diyebilirim ki bu iki sorunun arkasında da dolaylı olarak gene devlet, devletin politikaları yatmaktadır, tabi belirtmek elzem, devlet dediğimiz yapı bağımsız bir kuruluş değil, belli başlı meselelerde kendisinin de sorumlu olduğu, bu politikaları yürürlüğe sokmasını isteyen adına burjuvazi dediğimiz bir erk var arkasında.

    son olarak baydemir'in açıklamasına değinirsem, baydemir'in bunu siyasi amaçlarla söylediği aşikar olsa da söyledikleri ne yazık ki doğrudur yukarıda da anlattığım gibi. pkk, adeta bu ülkenin ve bu ülkenin bakış açısıyla bakan bizlerin kafasına vura vura kabul ettirmiştir bazı şeyleri, kürt yoktur dağ türkü vardır diyen bir zihniyetten dönüşe dönüşe bugün kürtçe kanal açıyorsa devlet, üniversitelerde kürt dili ve edebiyatı bölümleri açacağını duyuruyorsa şapkamızı önümüze alıp kabul etmemiz gerekiyor ki bu açılımlarda pkk'nın etkisini yadsıyamayız. ki pkk'ya bir sorun değil, bir sorunun patlama noktası dememin sebebi de budur.

    saygılarımla, iyi akşamlar.

    zedx 21 Subat 2009, Cumartesi 02:21

    --gönderilen--

    --gelen--

    öncelikle teşekkür ederek başlamak istiyorum konuşmama. sonra ise direk konuya giriyorum hoşgörüne sığınarak. söylediklerine hala yer yer katılmaktayım. ki amacım senin görüşlerini birebir almak veya kendi görüşlerimi moda mod sana aktarmak değil. sadece bu konuda "acaba yeterince geniş bir açı ile bakamıyor muyum" şeklinde düşündüğüm için senin de fikirlerini almak, kendi düşüncelerimi de seninle paylaşmak amacı gütmekteyim. benim aklımda çok değil bir 7-8 sene öncesine ait bir tablo var. bir kürt vatandaşının annesi kendisini askerlik görevini icra ederken ziyaret ediyor. ve orada türkçe bilmeyen anne, kürtçe konuşuyor. bu olay sonrasında asker olan, bu vatan için belki de canını vermeye hazır olan o kürt kökenli vatandaşım, kardeşim ceza alıyor. bu olayı duyduğumda muhtemelen orta okuldaydım ve bu yapılanı ciddi bir hüzün ile karşılamıştım. daha o zamanlar... ve üniversite yıllarımda bazı şeyleri çok daha geniş bir açı ile görmeye başladım. o zaman yapılan bu ayıba daha da fazla kızdım. kürtçe konuştuğunda zarar göreceğini düşünenlerin susmasına kızdım. veya kürtçe bilmeyen biri ile kürtçe iletişim kurmaya çalışanlara kızdım. dedim ki hem kürtçe bilmeli bu insanlar, hem türkçe. peki türkçe'yi neden bilmeliler? tamami ile kendi iyilikleri için. neticede bugün istanbul'da, izmir'de, bolu'da, konya'da,... yaşayan binlerce kürt insanı var ve burada bakkala gidip de "kündür" dediklerinde "kabak" istediklerini anlamayacaktır bakkal. kürt insanlarının türkçe konuşabilmesinin gerekliliğini buradan yola çıkarak düşünüyorum. konuyu çok dağıttığımın farkındayım abi affına sığınarak devam ediyorum. şimdi benim üniversitede türk köylüsünün evladı olan onlarca arkadaşım vardı ve en kalabalık olanları 4, bilemedin 5 kardeşti. dikkat et bu böyledir genelde de. ancak 8'den daha az kardeşi olan bir kürt arkadaşım olmadı. belki de bana denk gelmiş istisnai durumlardır tüm bunlar. bir şey diyemem. ancak sokak ortasında beni gasp etmeye çalıştığı için kavga ettiğim adamın bana kalkıp da "biz kürtler günden güne çoğalıyorsak, tek sebebi sizleri daha çok sikmektir" diye bağırması beni o dönemde derin düşüncelere sevk etmiştir. dikkat ediyorum elimde bir çok örnek var babaları güneydoğu topraklarında yaşayıp da aydan aya evlatlarından hasılatı toplayan... dikkat ettiğimizde türkiye'de kaç adet yeşil kart olduğunu ve bunların ne kadarının kürt kökenli vatandaşlarımızda olduğunu görmemiz mümkün. ve mardin kızıltepe'de görev yapan kuzenimi ziyarete gittiğimde en büyük zevkim balkonda oturup süper lüks arabaları seyretmekti yoldan geçen. buradan çok düzgün ifade edemiyor gibi hissediyorum kendimi. bundan dolayı da dikkatim sürekli dağılıyor. bu dağınık üslup için son bir kez daha affına sığınıyor, tekrar teşekkür ediyorum... saygın için de ayrıca teşekkürler...

    poisonx 21 Subat 2009, Cumartesi 02:44

    --gelen--

    --gönderilen--

    üstadım öncelikle rahat olmanızı istiyorum sizden, insanız neticede, insanlık hali.

    konuya dönersek, doğuya ilişkin gözlemleriniz, ben de orada uzunca bir süre yaşadığım için rahatlıkla söyleyebilirim ki, çok doğru. ayrıyetten meseleye sağduyulu ve geniş bir düşünceyle bakmanız, bakmak istemeniz ise, bunu söylemek haddime ise eğer, ayrıca takdir edilesi. ne yazık ki, ülkedeki eğitim sisteminin ve seviyesinin de etkisiyle, insanlarımızın çoğu meseleye dar kalıplarla bakma hastalığından müzdaripler, bunun aşılmasının, farklı düşüncelere karşı önyargılı bakış açısının yokolmasının yegane yolu ise tartışma kültürümüzün gelişmesidir muhakkak.

    az önce verdiğiniz olumlu, şimdi ise olumsuz iki hikayenizden yola çıkarsak, ilk mesajımda da dediğim gibi meseleye baktığımızda olumsuz hikaye sayısının olumlulara kıyasla çok daha fazla olduğu görülecektir (bir başka hüzünlü hikaye için: kamber ates nasilsin). bunun altında ise ekonomik nedenlerin çoğunlukta olduğu, sosyo-ekonomik, kültürel ve ideolojik nedenler yatmakta muhakkak, sorunu devlete bağlamam da bir günah keçisi arayıp sıyrılmaktan ziyade bu nedenledir tam da, baktığımızda, bireylere de düşen görevler olsa da muhakkak mesele gelip devlette düğümlenmekte, düğümün çözülmesinde de etkin rol oynayacak aracının devlet olduğu görülecektir. (bu kısım biraz ilk mesajda yeterince anlatamadığımı düşündüğüm neden devlet sorusuna yönelik oldu sanırım, affınıza sığınıyorum)

    gene çok çocuk örneğine odaklandığımızda, çocuk sayısı köyden kente doğru azalan bir grafik izlemektedir her yerde, çünkü çocuk köyde ekonomiye katkı, bir artı değer üreticisi (işçi, maraba) konumundayken şehirde bir külfet, bir masraf kapısı olarak değişmektedir. bu nedenle şehirli insanlar, çocuk yaparken şehirde ekonomik gelir düzeylerini temel alarak hareket etmektedirler. bu sayının türk ve kürt köylerindeki farklılığı ise tarımsal üretim araçları ve teknolojisi temellidir diyebiliriz. zira batı illerine baktığımızda traktör gibi, biçerdöver gibi araç gereçlerin sayısının daha fazla olduğu, tarımın avrupa ülkeleri veya israil kadar olmasa da daha gelişmiş, modern şartlarda icra edildiği, haliyle de işçi gereksiniminin azaldığı görülecektir. gene, doğu illerindeki tarımsal üretimin durma noktasına geldiği yerlerden gelen mevsimlik işçiler ile tarım işçisi açığı kapatılmakta, bu da doğum oranlarının batı köylerinde düşmesine sebebiyet vermektedir muhtemel ki, yani sizin gördüğünüz istisna değil genel bir sorundur. (bu arada elbette ki bu nüfus artış oranlarında başka nedenler de sözkonusudur, lakin altını kaşıdığımızda bunların ekonomik nedenlerle ilişkili olduğuna dikkat çekmek için bu iki örneği verdim)

    gelelim o kürt arkadaşın sözlerine. bilindik bir fizik yasasından yola çıkarsak, etki muhakkak ki tepkiyi doğuracaktır. türkiye'de yükselen/yükseltilen türk milliyetçiliği eşliğinde, benzer bir oranda da kürt milliyetçiliğinin yükseldiğini söylemek mümkün bilhassa son çeyrek yüzyılda ve hatta tıpkı bizim tarafımızda olduğu gibi kürt tarafında da bu iş ırkçılığa vardırılmakta zaman zaman. ancak rahatlıkla söyleyebiliriz ki, çok sayıda çocuk yapan kürtlerin %1'i bile bu tip bir bilinçle hareket etmemekte, daha önce de belirttiğim gibi sebep tamamen duygusal. (: peki neden böyle bir söz sarfetme ihtiyacı hissedilmiştir kişi? kaba bir psikolojik tahlil yapmaya çalışacak olursak, nasıl ki türk tarafında kürt istilası heyulasıyla milliyetçilik hortlatılmaya çalışılmaktaysa, bir türk dünya'ya bedeldir gibi sözler söylenme amacından fersah fersah sapıp da milliyetçi gururu okşama, benim deyişimle zihinsel mastürbasyon aracı haline getirildiyse aynı sorun bir biçimde toplum içinde ezilen kürt tarafında da görülmekte, kişi ezilmişliğini ve ezilmişliğin getirdiği duygusal çöküntüyü -çoğunlukla bilinçdışı biçimde- bu tip düşünce ve söylemlerle ortadan kaldırmaya yönelebilmekte, sorunun çözümünü yanlış tarafta, düşmanca ve katil ruhlu yöntemlerde aramaktadır.

    son olarak ilk başta değindiğim gözleminiz hakkında birkaç kelam ederek bitireyim, zira hayli uzattım yazıyı, daha da başınızı ağrıtmak istemem. doğuda bilinen bir sözdür, kulağınıza gelmiştir muhakkak, bir kilo toz bi otobos. bu söz aslında uyuşturucu ticaretinin bölgede ne derece legalleştiği, olağanlaştığını tanıtlıyor bize. ki bunun yanısıra gene değindiğim aşiret yapısının getirdiği hiyerarşik yapının tepesine doğru kazancın ve lüksün artışı da sözkonusu. muş'ta kaldığım dönemlerde benim de aklımda kalan anektodlardan biri araba furyalarıydı, bir ay, hatta bazen bir hafta bile sürebilen mazda furyası, ford furyası vs. yeşilkart meselesi de bu lüksle bir çelişki içermemekte aslına bakarsanız, aksine, baktığımız zaman kapitalist toplumlarda lüks yaşam ne kadar ön planda ve ihtişamlıysa, hemen arkasında geriplana itilmiş bir sefaletin de, bu lüks yaşamın birkaç katı seviyelerde olduğunu görürüz. devlet ise yerel önderler, aşiret ağaları gibi nüfuzlu kişilerle ilişkilerini bozmak, nüfuzunu kırmak, bölgeye kapsamlı yatırımlarda bulunmak ve bölgenin kalkınmasını sağlamak yerine maliyeti bunlara kıyasla çok daha ucuz olan yeşilkart gibi, işsizlik maaşı gibi sübvanse edici yöntemlere başvurmaktadır. bu yöntemlerin maliyetleri gözümüze çok gözükse de, emin olun ki artık kangren haline gelmiş bölgenin geri kalmışlığını ortadan kaldırmak için yapması gereken uzun vadeli ve kar mantığıyla bakıldığında herhangi bir geri dönüşü olmayan yatırımlara kıyasla oldukça ucuzdur. bunun yanısıra gerek bölgenin feodal yapısından devşirilmiş burjuvazisinden ve batı burjuvazisinden medet umulmakta ki bu da çok gülünç bence, çünkü hepimiz biliyoruz ki burjuvazi uzun vadeli yatırımlara soğuktur, o, kısa vadede daha çok kazanç elde etme arayışındadır.

    geç cevap verdiğim için kusura bakmayın, araya başka şeyler de giriyor malesef. sağlıcakla.

    zedx 21 Subat 2009, Cumartesi 05:16

    --gönderilen--

    --gelen--

    abi bir sürü şey yazmıştım ama oturum kapanınca hepsi gitti :(
    kısaca özetleyeyim ben durumu tekrardan:
    öncelikle sorunun ekonomik temellere dayandığı konusunda şahsına kesinlikle katılıyorum. ancak; diğer taraftan baktığında güneydoğu'da üretim yapmakta çeşitli zorluklar yaşayan kürt vatandaşım ile içanadolu'da üretim yapmaya çalışan köylüm arasında şart olarak hiç bir fark olmadığını düşünmekteyim. ki toprak kalitesi v.s. göz önünde bulundurulduğunda iç anadolu biraz daha zorlu durmakta. ve baktığımızda benim iç anadolu'da üretim yapan vatandaşım mercedes yerine binek tipi toros'a biniyor ama gerekli teknolojiyi satın alıyor(traktör, biçerdöver, v.s.) ancak benim kürt vatandaşım mercedes'e binmek uğruna çocuklarını bir sermaye gibi kullanmayı tercih ediyor. ve buradaki sorun temel olarak bu düşüncede başlıyor. bir dönem güneydoğu anadolu projesi vardı gündemde. ki muhtemelen hatırlarsın. devletin güneydoğu için, güneydoğu halkı için yapabileceği en ciddi yatırımlardan birisiydi bence bu proje. ve dikkat edilmesi gereken nokta değişen hükümetlere rağmen bu projenin hayata geçmesi için ciddi bir çaba harcandı. defalarca sabote edildi, defalarca saldırı düzenlendi... kültürel anlamda devletin(veya devlet adamlarının diyeyim) ciddi anlamda asimile ve baskı politikası izlemesi konusunda kesinlikle tek kelime edemem. doğrudur... ekonomik sorunlarla devam edeyim affına sığınarak. kayseri'ye gittin mi, gördün mü bilmiyorum. ancak; kayseri ciddi anlamda yatırımlar yapılan, ciddi projelere ev sahipliği yapan bir şehir konumunda. ve kayseri dediğimiz şehrin nüfusu belli, devlet eli ile yapılan yatırım belli ve belediyesinin bütçesi belli. peki kayseri nasıl bu hale geldi? kayserili iş adamlarının şehri güzelleştirmek, daha yaşanır hale getirmek için gösterdikleri üstün çaba ile... pekala kürt kökenli iş adamları yok mu bu ülkede hali-vakti yerinde olan? ben cevaplayayım sadece silvan(diyarbakır)dan bile 5-6 isim çıkar. peki bu insanlar neden kısmi istihdamın sağlanabileceği yatırımları yapmıyorlar kendi çıktıkları topraklara? gene cevaplayayım; o topraklara yapılan yatırım risk altındadır, yoğun bakımdadır ve hatta bir çoğu için ölü yatırımdır. devleti ikinci suçlu bulduğum husus ise işte tam burasıdır. şark-garp ayrımı yapmak sureti ile o toprakları "öteki" olarak gösteren, devletin ta kendisidir. doktoruna, askerine, polisine, memuruna,... o topraklarda görev yapsın diye bir dönem 3 katı maaş veren devletin ta kendisidir. ancak bunu düzeltebilecek yegane isimler(şu an için söylemiyorum o zamanlarda) o topraklara yatırım yaparak, devlete "bak yanılıyorsun" deme fırsatı olan iş adamlarıdır. yani 10 üzerinden suçluluk yükleyecek olursak 5/10 devlet suçlu ise, 5/10 o topraklarda yaşayan, o topraklardan çıkan insanların suçluluğu söz konusudur. buradan korkarım ki kafamdakileri net bir şekilde anlatamamaktayım ama umarım bir zirvede bu konu üzerine oturup karşılıklı fikirlerimizi ortaya döker, içlerinden işimize yarayacak olanları, elemeden geçenleri kendimize alırız.

    bu da dip not: karşımda muhattab olabilecek bir "insan"la bunları konuşabildiğim için mutluyum açıkçası. her ne kadar sorun çözüme kavuşamamış olsa da o topraklarda ahırların kapı altından pembemsi bir altsu sızmaya devam edecek olsa da teşekkürler be üstad *

    poisonx 21 Subat 2009, Cumartesi 06:15

    --gelen--

    --gönderilen--

    adeti bozmayıp sondan başlayayım, eğer böyle bi intiba uyandırabildiysem şahsınızda, ne mutlu bana. duygularımız karşılıklı üstad.

    feodal yapılar hakkında sanırım bir noktayı atladım ki düzeltmezsem sorun sizin söylediğiniz şekilde anlaşılacaktır. batı illerinde, şimdi çok daha seyrelmekle birlikte özellikle 1950'ler için konuşursak feodal kast sistemi daha çok avrupa'daki feodalizme benzer, mülkiyet daha çok küçük aileler içinde toplanır ve bu toprak mülkiyetinin sermayeye dönüştürülmesi aşamasında batıya benzer serflere ihtiyaç duyulur. güneydoğu'daki feodal yapılanma ise çok daha komplike bir yapıda, besin zinciri benzeri bir piramidi andırmakta. kadın ve çocukların en altta olduğu bir üretici sınıf, bunların şefi diyebileceğimiz aile reisliği mefhumu, akraba ilişkilerine dayalı aile reislerinin öncülüğündeki aileler birliği, bu ilişkileri düzenleyen, örfi hukuku uygulayan şeyhler dediğimiz bir üst merci ve en tepede de bu aileler birliğinin başında olan aşiret reisinin bulunduğu bir yapıdadır. yani tarım ve hayvancılık teknolojisinin gelişimi batı çiftçilerinde daha çok ailenin insiyatifindeyken doğu ve güneydoğu'da aşiretin ve aşiret reisinin kontrolündedir, bu noktada mülkiyet aşiretin ve onun reisinin tekelinde olduğundan aileler yönetimde söz sahibi olamamakta çoğunlukla, kardan pay alan üreticiler konumunda olmaktalar diğer bir deyişle. aşiret reisleri ise, halihazırda zaten yüksek kar elde ettiklerinden ve teknolojinin girdiği yere zorunlu olarak eğitimin de gireceğini bildiklerinden tebaasının sürünmesini pek önemsememekteler.

    gap'a değinirsek, gap gerçekten çok umut verici bir projeydi güneydoğu'nun kalkınması için, ki çok azının başarılmasının dahi bugün adana, gaziantep, maraş gibi yerlerde ne derece getirisi olduğu görülmektedir. burada yanlış bildiğiniz nokta ise gap'ın uygulamaya geçirilmesi için gösterilmesi gereken asgari özenin dahi gösterilmemiş oluşu. gap'ın başlanma tarihi 1970'ler olmasına karşın, neredeyse yarım asıra yaklaşılmasına rağmen hala daha bitirilememiş oluşu da bana göre iddiamın en büyük kanıtıdır. rakamlarla incelediğimizde ise geçen 40 yılda gap'ın tarımda % 12.8, enerjide % 75.4, haberleşme + ulaştırmada % 30.7, eğitim + sağlıkta % 74.6'sı gerçekleştirilebilmiş henüz.[1] ki bu projenin en büyük ayağı ve lokomotifi olan tarımsal altyapı çalışmaları bölgede yaşayan köylüye sulama hakkında bir eğitim verilmemesi ve buna bağlı olarak aşırı sulamaya bağlı toprağın tuzlanması, verimsizleşmesi, küresel ısınma gibi faktörlerle elde patlama riskini içermekte.[2] gene baktığımızda geçen süre içinde gap'ın 15 sanayi bölgesi kurulması hedefinin ise yalnızca 5'inin hayata geçirildiğini görüyoruz.[1] yani diyebiliriz ki gap yola çıkış amacıyla türkiye'nin umudu, bugün geldiğimiz noktada ise türkiye devleti'nin en büyük başarısızlık öyküsü konumunda.

    bölgeden çıkan işadamları konusunda bir önceki mesajımda söylediklerimle aynı fikirdeyiz, ki dikkat ederseniz bu sorunun cevabını gene kendiniz vermişsiniz, eğer devlet o bölgeyi bir risk alanı haline getirmede bu kadar etkin bir rol oynamasaydı, burjuvazi de yatırım hususunda bu kadar soğuk davranmazdı muhakkak. ayrıca eklemek istiyorum ki, proleterya gibi burjuvazilerin de vatanı yoktur, çok katı olup da hepsi adına konuşmayayım ancak burjuva bakış açısı vefa duygusundan yoksundur, yatırım meselesine kar zarar hesabıyla yaklaşır, kolay ve hızlı kar edebileceği sektörlere yatırım yapar, ki bu ileri görüş yoksunu bakış açıları gene onların sonunu getirendir de, bunun pek çok örneğinden birisi de burjuvazi tarafından 'kolay para' kapısı haline gelen finans sektörü temelli kapitalizmin belli bir temel olmayınca nasıl kumdan kale gibi yıkıldığıdır amerika ve dünya'da.

    bitirirken basit bir çözüm önerisi sunmak gerekirse, bu meselede bizim üzerimize düşen yönetimi elimize almak olacaktır ancak, çünkü, daha önce de değindiğim sebeplerden, bu sorunun çözümü için biz her alanda aktif bir mücadeleye girmez, birilerinin yatırım yapmasından medet umarsak, birbirimizin gırtlağına sarılmaya, birbirimizi yemeye mahkumuz.

    [1] http://www.sabah.com.tr/ozel/gap50/dosya_103.html

    [2] http://www.sulama-tuzlanma.org/bildiriler/15.pdf

    ayrıyetten (her ne kadar yazan kişiden ideolojik olarak farklı düşünsem ve yazıdaki bazı tespitlerini yanlış/eksik bulsam da) kürt feodalizmi hakkında başarılı bir tahlil için:

    http://sozluk.sourtimes.o...asp?t=kurt%20feodalizmi/1

    son olarak, sorunun çözümü için önce sorunu tanımlamamız, sorunu incelememiz gerek, bu sayede çözüme bir adım daha yaklaşmış olacağız bana kalırsa. hem ne demiş şair? ümitsiz olmayın, ümit, siz olun. (:

    zedx 21 Subat 2009, Cumartesi 08:08

    --gönderilen--
    4 ...
  12. turkiye solu na cagri

    1.
  13. kriz artık heryerde, her ülkede, her bölgede ve hatta her mahallede hissedilmeye başlandı, işçi sınıfı yeniden sırtına yüklenmiş tüm ağırlıklara, kafasına yüklenmiş onca boş kelama rağmen doğrulmaya başladı, avrupa, amerika ve hatta cılız da olsa türkiye'deki işçiler yeniden sınıf bilinçlerine kavuşmaya başlıyor, kapitalizmin tüm acımasızlığını, tüm yalancılığını, düzenbazlığını, kısaca tüm pisliklerini yeniden keşfediyorlar, grevler, mitingler ve hatta fabrika işgalleri bunların en büyük kanıtları.

    artık hepimize, sözlükte yazan, bankada çalışan, öğrenci, işçi farketmeksizin tüm solculara büyük işler düşmekte. emperyalizm bu krizden çıkmak için şimdilik son çare gibi görse de yeni bir paylaşım savaşına girişmekten hiç çekinmeyecek, daha önce de yaşandığı gibi halka faşist propagandasını sunacak, militaristleşecek ve milliyetçi, dinci şoven duygular üzerinden kitlelerin dikkatini başka yönlere çekmeye çalışacaktır, ki halihazırda da türkiye'de bunun pek çok örneğine rastlamaktayız . bizim üzerimize düşense, evde, okulda, mahallede düşüncelerimizi açıkça, dürüstlükle açıklamak, fikirlerimizi, kim olduğumuzu insanlara anlatmak ve insanlarımızı, halkımızı örgütlü mücadeleye, haklarına sahip çıkmaya, yönetimi ellerine alıp sorunları birlikle, dayanışmayla çözebileceğimiz bir birlik olmaya çağırmak, kendimizin de örgütlü mücadelenin içinde yer alması olmalıdır.

    sosyalizm ülküsüne inanmış lakin örgütlü mücadele içerisinde yer almayan, yalnızlaştırılmış, kendine yabancılaştırılmış tüm sosyalistler, komünistler birlik olmalı. düşüncelerimiz ışığında, uzlaşmazlıkların, fikir ayrılıklarının en az olduğu bir parti ve benzeri örgütlü mücadele oluşumu içinde yer almak, elimizi taşın altına sokmamız bu ülkenin karanlığa hapsolmasını değil, aydınlığa çıkmasını, hepimizin, tüm türkiye halklarının daha müreffeh, daha eşit ve daha özgür bir türkiye ve dünya düşleyen bizler için bir zorunluluk, bir görev halini almıştır.

    krizin derinleştiği ve faturasının ısrarla gene bize, işçi sınıfına ve onların evlatlarına çıkarılmaya çalışıldığı şu günlerde, eğer sorumluluk almaz, mücadeleye katılmaz, tüm bu yaşananlara ağlanmaktan başka bir şey yapmaz, halkımıza yol göstermez isek, en başta biz birlik olmazsak hepimizi çok daha kötü günler beklemektedir. türklerin, kürtlerin, çerkeslerin, lazların, yani tüm türkiye halklarının, emekçilerinin yoğun bir biçimde dinci ve milliyetçi gericiliğe mahkum edilmeğe çalışıldığı şu günlerde, eğer üzerimize düşenleri yapmaz isek, kapitalizme karşı ses çıkarmaz, aramızdaki küçük husumetleri bir kenara bırakıp örgütlü mücadele içinde yer almaz isek türkiye halkının krizle birlikte yeniden yükselen öfkesinin, devrimci uyanışının yanlış kişiler tarafından suistimal edilmesi, burjuvazi ve onun kuklaları tarafından türkiye'nin nazi almanyasına, faşist italya'ya, şeriatçı iran'a dönüşme, türkiye'nin sonsuza dek karanlığa gömülme, büyük acılar, sefalet ve ölümler çekme ihtimali, türkiye halklarının burjuvaziye karşı birleşmek yerine birbirlerinin gırtlaklarına sarılması yani bir iç savaşa sürüklenmesi ihtimali hiç de azımsanacak düzeyde olmayacaktır.

    dediğim gibi, türkiye solu yalnızca ödp, emep, esp, tkp, dsip gibi sosyalist partiler düzeyinde değil, aynı zamanda bireyler düzeyinde de örgütlenmeli, çözümü yalnızca tepedeki partilerden beklememelidir, dünya'nın bugünkü geldiği noktada kapitalizmin sınıflı sistemine artık tahammülü kalmayan hepimiz evlerimizden dışarı çıkmalı ve örgütlenmeli, kendimize en yakın bulduğumuz örgütlü oluşumun bir parçası olmalı ve çözümün bizim ellerimizde olduğunun farkına varmalıyız, ülkemizi ne dinci, ne de milliyetçi gericiliğe, faşizme teslim etmeyeceğimizi göstermeliyiz, birleşmeliyiz!

    tüm türkiye solu'na, tüm solculara, sosyalistlere çağrımdır.
    8 ...
  14. aslinda hep ateisttim

    1.
  15. aslında kişinin bu cümleyi sarfetmesi hiç de yanlış değil, zira birey tamamen sıfır (nötr) olarak doğar, fikirleri, düşünceleri, inancı önce aileden, sonra da çevre ve sistemden etkilenerek gelişir. tüm bu dezenformasyon çalışmalarına maruz kalıp da gereksiz bilgi çöplüğü ile doldurulmuş beyin sonradan sorgulamacı bir düşünce sistematiğine yeniden kavuşursa aslında ateist olduğunun farkına varacaktır kişi de.
    1 ...
  16. uludağ sözlük moderasyonu

    1755.
  17. entry silmemesi gereken oluşum, allah muhafaza bi entrynizi falan silerlerse sittin sene canlandırmıyorlar çünkü.
    5 ...
  18. kuskusuz ki butun bunlar

    1.
  19. kolaycılığın sözcüklere dökülmüş hali de diyebiliriz. daya her şeyi bi yaratıcıya, olsun bitsin. bu kafayla hareket edilseydi hala ortaçağdan çıkamamıştık zaten.
    0 ...
  20. the formation of damnation

    7.
  21. güzel albüm de, eğri oturup doğru konuşursak alex skolnick'ten bekleneni veremedi bana, riffler hem oldschool testament'in, hem de demonic ve gathering albümlerinin çok çok altında kalmış. ayrıca bostaph bana göre gayet iyi, misal fear'da hayvanlar gibi döktürmüş ama riffler yavan olunca kesmiyor tabi. albümü taşıyansa billy abimiz malesef, vokalleri gene aynı hayvanlıkta.
    0 ...
  22. türkiye nin yunanistan a girmesi

    19.
  23. olmaz ya, hitler çakmaları iktidarı ele geçirdi ve emperyalist planları doğrultusunda bu boku yemeye kalktı eskaza, savaşacağınız sadece yunanistan ve yunanlar olmayacaktır, tıpkı yunanistan'ın türkiye'yi işgalinde yalnızca türklerle savaşmadığı gibi, bu da böyle biline.
    0 ...
  24. 7 aralık 2008 yunanistan olayları

    44.
  25. uludağ sözlük'ün de içler acısı halini anlamamıza vesile olmuştur aynı zamanda, meseleye ekşi'de 17 sayfa ayrılırken burada hepi topu üç sayfa ayrılması bazı şeyleri açık seçik gösteriyor.

    neyse, asıl değinmek istediğim ykp ve onun üzerinden komünist partiler. bu ayaklanma bir daha göstermiştir ki lafa gelince mangalda kül bırakmayan kp'ler iş pratiğe gelince bir telaşa kapılır, oy kaygısına düşmüş oluyorlar ki ayaklanmayı incelediğimizde gelişim kronolojisi açısından 68'deki paris hareketi ile de büyük benzerlik gösteriyor atina isyanı. ülke gene barut fıçısı, halkın daha fazla tahammülü kalmamış tüm yaşanananlara, alexis'in katledilmesi bardağı taşıran son nokta haline gelmiş, sendikalara rağmen tüm yunanistan genel greve gitmiş, başbakan istifa noktasına gelmiş, devletin kolluk gücü halk üzerindeki kontrolünü büyük ölçüde yitirmiş ancak bakıyoruz ykp'miz isyancıları ''provakatör'' olarak yaftalıyor, fkp'nin 68 hareketindekileri sol komünist şeklinde yaftaladığı gibi tıpkı. bizim kp'ciğimiz durur mu peki? biriciğimiz tkp de kke'nin sözlerini doğruymuşçasına bize yansıtıyor. ''allah muhafaza'' izmir'de, istanbul'da benzer bir olay yaşansa, karşımıza sopalarla çıkıp bizi ilk durdurmaya kalkanların faşistlerden önce tkp olması hiç de şaşırtıcı gelmez bana.

    hülasa, komünist partilerin acilen kendilerine bi çekin düzen vermeleri gerekiyor artık, sayelerinde kaçırılan fırsatlar, kendileri başlatmadığı ve öncülüğü ele almadığı gibi üstüne bir de devrimi baltalamaları sabır sınırlarını zorlamaya başladı çünkü.
    1 ...
  26. radical resistance

    1.
  27. kreator'un hordes of chaos albümünün 6 numaralı, bütün dünya'nın işçileri birleşin! tadındaki devrimci parçası. üstad mille paris'e de (hem komüne, hem de son paris isyanına) değiniyor, 'geliyoruz oğlum, siz faşist köpeklerin götünden kan almak için geliyoruz' diyor adeta. klip beklediğim parçalardan aynı zamanda, paris ve atina isyanı görüntüleri de konmuş bir klip hiç de fena olmaz hani bu parçaya. uzatmayalım, sözlere geçelim;

    Atheists with a strong believe
    In the powers of intuition
    Fundamentalists, a lying truth
    Cultural bigotery
    Warlords, loss of freedom
    Democratic anachronism
    The people rage beyond control
    Paris burns again

    All addicted to the dark side of life
    Cast out but not alone
    We're the ones that will not compromise
    Antidote to slavery, suffering and war

    Now the time has come for us
    Unite to fight
    Unite to fight
    Unite to fight
    Unite to fight
    Radical resistance now!

    Terrorists with a strong belief
    In afterlife salvation
    Mobs of mute citizens
    Purifiers of the throne
    Aggressive christianity
    Poison for the troops
    Infant soldiers die for peace
    Bleeding innocence at the front

    All addicted to the dark side of life
    Cast out but not alone
    We're the ones that will not compromise
    Antidote to lies both new and old

    Now the time has come for us
    Unite to fight
    Unite to fight
    Unite to fight
    Unite to fight
    Radical resistance now!

    People from the east
    People from the west
    Everywhere under the sun
    People from the north
    People from the south
    Kill the unkillable as one
    As one as one as one!

    People from the east
    People from the west
    Everywhere under the sun
    People from the north
    People from the south
    Kill the unkillable as one
    Unite to fight
    Unite to fight
    Unite to fight
    Unite to fight
    Radical resistance
    Unite to fight
    Unite to fight
    Unite to fight
    Unite to fight
    Radical resistance now!
    0 ...
  28. hordes of chaos

    6.
  29. almanya'nın taşı toprağı psikopat dedirten albüm. bu arada bu albümle birlikte de kreator'un violent revolution'la gittikçe keskinleşen anarşist, anti kapitalist tutumunu da daha da sertleştirdiğini görüyoruz. bana ilginç gelen ise lirikleri bu derece devrimci grupları barındıran almanya'nın diğer avrupa ülkelerine kıyasla daha sessiz takılmasıdır. ben bir alman olsam, bu albümü dinledikten sonra nefretin bayrağını Reichstag'a çoktan dikerdim şerefsizim, zira izmir hükümet konağına dikme çalışmalarım hala sürüyor zaten*.

    albümle ilgili dikkatimi çeken bir diğer detay da hordes of chaos bittikten sonra warcurse girişindeki davul partisyonudur, yok böyle bir şey hakikatten, sanırsınız ki moğol ordusu gene geliyor doğudan, ventor'un önünde saygıyla eğiliyoruz efenim.
    0 ...
  30. devolution

    3.
  31. aynı zamanda söylemek gerek ki en başarılı albüm kapaklarından birisine sahiptir.
    0 ...
  32. artillery

    9.
  33. vokal Flemming Ronsdorf ayrıldıktan sonraki performanslarını hiç izlemedim, aslına bakılırsa pek izlemek istediğim de söylenemez, hevesimi albüme saklıyorum. lakin hala albüme dair bir haber de ortalıkta, kafalarını kırdıracaklar en sonunda.

    bu arada bi anektod, ex-vokal flemming 90'larda schmier'ın destruction'dan kovulduğu sıralarda gruba girmek için epey istekli davranmış, hatta grupla birkaç stüdyo performansı bile gerçekleştirmiştir ki plak şirketinin soğuk bakması nedeniyle gruba dahil olamamıştır. iyi de olmuştur aslında, zira destruction schmier'la destruction'dur ancak.
    0 ...
  34. sabah

    77.
  35. engin ardıç'a bakayım dedim az önce, bakalım gene ne yazmış bizim eski tüfek dediydim. yazı bitti, altında eşşek kadar bir uyarı, yasal uyarıymış bir de:

    ayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
    Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

    ayrıntılar için tıklayın diyor, tıkladık ve;

    6- Mülkiyet Hakkı
    işbu sitede yayınlanan veya web sitesi vasıtasıyla erişilebilen ve burada sayılanlarla sınırlı olmamakla beraber; bütün haber, metin, yazı, makale, fotoğraf, görüntü, resim, ses klipi, yazılım programı, bilgisayar kodu, toplu halde, işbu web sitesi içeriği, Turkuvaz Medya Grup’a, ve/veya ona lisans veren veya içerik sağlamaya yetkili kılınan taraflara ait olup, Türk ve yabancı fikri mülkiyet kanunu ve diğer ilgili kanunların koruması altındadır. Buna ek olarak işbu web sitesi içeriği işleme ve derleme eserlerle ilgili Türk ve yabancı telif hakları kanunu tarafından da korunmaktadır. Kullanıcı, web sitesindeki veya web sitesi vasıtasıyla erişilebilen içerikle ilgili telif hakları hususunda ilgili ek bildirim, ihtar ve kısıtlamalara da uymak zorundadır. işbu akitte açık bir şekilde beyan edilmeyen ve Turkuvaz Medya Grup tarafından açık ve yazılı bir izin olmaksızın işbu web sitesinde yapılan herhangi bir kullanım, çoğaltma, değiştirme, çevirme, yayma, tahrifat, kamuya gösterim, sergileme, web sitesine yükleme, internette yayınlama, iletim, yeniden iletim ve dağıtım veya diğer şekillerde web sitesini veya onun herhangi bir içeriğini bir bütün olarak veya kısmı bir şekilde kullanmak ve ondan yararlanmak yasaklanmıştır. Turkuvaz Medya Grup, bu paragrafta sayılanlar ile sınırlı olmamak kaydıyla; gazete münderecatı, haber, havadis, fıkra, kısa yazı, köşe yazısı,fotoğraf, görüntü, resim, ses klipi, yazılım programı, bilgisayar kodu, toplu halde, işbu web sitesi içeriği ve benzeri unsurlar üzerinde FSEK m. 36 anlamında telif haklarını saklı tutmuştur. Belirtilen unsurlar, kaynak gösterilse dahi izin alınmadan kullanılamaz.

    bir tarafta küçük bir azınlığın çıkarına hizmet eden o kutsal ''mülkiyet hakkı''nın korunması, diğer tarafta bu hak sayesinde tüm toplumu ilgilendiren haber alma özgürlüğünün kısıtlanması. mülkiyet hakkı saçmalığını bu kadar güzel özetlediği ve gözümüze soktuğu için turkuvaz medya grup'a içten teşekkürler.
    2 ...
  36. hitler in ruhuna helva dağıtılması

    18.
  37. bir dipnot, yapan eğitim sen değil türk eğitim sen'dir, türkiye kamu sen'e bağlı bir sendika yani. ki kamu-sen'i az çok bilenler ve daha önce de misakı milli saçmalamalarına tanıklık edenler için pek de şaşırtıcı değil bu davranışları. olayda beni en çok güldüren ise hakkını helal etmemesidir hitler'in. yurdum faşistleri hangimiz daha süzme salağız diye bir yarışma yapılıyorcasına salaklıkta yarışıyorlar.
    0 ...
  38. dersane mi dershane mi sorunsali

    6.
  39. halay cekerken metallica dinlemek

    1.
  40. türle alakalılar için çok daha akla yatkını;

    (bkz: destruction eşliğinde kasap havası)
    0 ...
  41. abdurrahman dilipak

    53.
  42. ilginç lan, vallahi ilginç birader. ne müjde ar'dan hazzederim, ne de aysun kayacı'dan (aysun kayacı'dan nefret ederim zaten) lakin bu amcam çıkıyor, ulusal ölçekli, çok sayıda insana ulaşan bir gazeteden saydırıyor, ana avrat küfürden beter hemde, müjde ar tekzip davası açıyor ve bakın yüce türk adaleti dilipak'ın ''Bunlar 'pornocu' değil mi? Grub sex yapıp, ensest ilişkiye giren Lolita takımından değiller sanki.. Homoluğu, lezbiyenliği meşrulaştırmaya çalışanlar kendileri değil sanki.. '' sözlerini ''kendi bakış açısı ile yorum niteliğindedir ve bu yorumun verilmesinde kamu yararı bulunmaktadır.'' şeklinde değerlendiriyor. dikkatinizi çekerim, bir de bu sözler kamu yararına hizmet ediyor!

    madem hakaret, üstelik de türkiye cumhuriyeti'nin yüksek mahkemeleri tarafından bu derece legalleştirilmiştir, o zaman benim de yobaz, şeriatçı, sübyancı, fetullahçı amerikan köpekleriyle aynı ülkede yaşadığım için utanç duymamı söylememde bir sakınca yoktur sanıyorum.
    1 ...
  43. islam

    199.
  44. nebe suresi, 31-34

    31-Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı ödülü vardır.
    32-Bahçeler,bağlar,
    33-Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar,
    34-Ve içki dolu kâse(ler).

    33. ayete elmalılı yorumu/tefsiri: Bu kelime "ka'ıb" kelimesinin çoğuludur. Ka'ıb, memeleri küp şeklinde, yani yeni tomurcuklanmış, turunç memeli taze kızlara denir. "yaşıt." "Etrâb", "tirb" in çoğulu olup "hep bir yaşta" demektir. Bazı tefsirlerde cennet kızları hep onaltı yaşında, erkekleri ise otuzüç yaşındadır, diye rivayet edilmiştir. (Vâkıa Sûresi'ne bkz.)

    ne diyorduk?
    1 ...
  45. uludağ sözlük çay ocağı

    21.
  46. gammazim ben

    16.
  47. acilen sözlük formatı kısmına akıllı bakınız kullanımı ile ilgili bir ispiyonlama gerekçesi getirilmeli. akıllı bakınızla diyaloğu geçtim makale yazmaya başlandı artık yahu.
    0 ...
  48. turkiye iflasin esiginde

    6.
  49. tablolara baktığımızda iflas edenin en başta yerli bujuvazi ve onun devleti olduğu açıka görülecektir. birileri boşuna küreselleşmeye dur de diye gırtlağını patlatmadı zamanında, lakin türkiye burjuvazisi kendi ektiğini biçti. bundan sonra olacak olan bellidir, ulusal ve uluslararası burjuvazi bu krizin ağır yükünün faturasını halka çıkartmaya çalışacak (ki canhıraş çalışıyor şimdiden) ve batarken bizi de bataklığa çekmek için uğraşacaktır şüphesiz. türkiye cumhuriyeti devleti, burjuva devleti yıkılıyor belki, şu noktadan sonra bunu durdurmak imkansızlaşmış olabilir kuvvetle muhtemel ki, ancak türkiye halkı bu enkazdan bir cennet yaratabilir. unutmamak gerek, karanlığın en zifiri anı, aydınlıktan hemen önceki andır.
    1 ...
  50. rammstein

    138.
  51. almanya'nın en light grubu. en lightı bu kadar psikopatsa varın gerisini siz tahmin edin işte.
    2 ...
  52. üç maymun

    111.
  53. filmi izledikten sonra ceylan'ın cannes'ta 'Bu ödülü birisine adamak istiyorum: Tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme' sözüyle ne demek istediğini çok daha iyi anlıyorsunuz. okumasını bilen için, epey derin bir filmdir zira.
    1 ...
  54. ramazan da pazarın ortasında su içen kadın

    51.
  55. kafalarda nasıl tasavvur ediliyor vallahi çok merak ediyorum. kadın pazarın tam orjin noktasına geliyor, önce bağırıyor ''ben su içeceğim, ben su içeceğim!'' diye, sonra da iki litrelik suyu kafasından aşağı döküveriyor, saçlarını ıslatıyor, suyun bir kısmı kıyafetine kaçıyor ve teni bulüzüyle bütünleşiyor falan mı? bu mu yani? çok afedersiniz beyzadelerim ama n'apıcaktık? susadığımızda önce pazarın dışına çıkıp, ardından kimsenin göremeyeceği bir kuytu köşe bulup orada mı içecektik suyumuzu ha? deli misiniz, yoksa salak mısınız? kafadan su katılmamış yobazsınız zaten, o kesin.

    din ve vicdan özgürlüğü sizin dini vecibelerinizi yerine getirirken başkalarının size müdahale etmemesidir en başta. kimse sizin oruç tutmanıza karışıyor mu? peki orucu kimin için tutuyorsunuz? benim için mi? o kadın için mi? peki o kadın size zorla su mu içirtiyor? ağzınıza pet şişe mi sokmaya çalışıyor? saygısızlıkmış, terbiyesizlikmiş, oymuş, buymuş... dangalaklığın lüzumu yok.
    5 ...
  56. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük