esasen çok sıkıntılı ve hatta epey zararlı bir rakı türüdür. mekanlarda aman allah bir şeymiş gibi sunulduğuna bakmayın, reklamlara aldanmayın. iyi rakı, kuru üzümden yapılır, neden, şeker oranı yükseldiği için ve dahası kuru üzüm içerisinde çürümüş, küflenmiş ürün ihtivası bulunmadığı için. peki yaş üzümden yapılınca ne oluyor? birincisi, şeker ilavesi gerekiyor fermantasyon için, bu da kalitesini ve doğallığını bozuyor rakının, yani sabahleyin baş geceleyin kıç ağrıtıyor o rakı. ikincisi tam da ilk sebepten farklı katkılarla tadı düzenleniyor, onun nelere yol açtığını bilmek mümkün değil.
yaş üzümden rakı yapılacaksa eğer o boğma rakı olabilir, ama anason rakısı ya da bizim içtiğimiz türde rakı, sakız, uzo gibi haltlara girişilecekse kuru üzüm gerekiyor.
ek olarak piyasadaki yaş üzüm rakılarının içimleri biraz daha yumuşak ve hallice olmakla birlikte tadlarının klasik rakıya bu kadar yakın olması beni tedirgin eden bir diğer unsur. maliyet olarak kuru üzüm rakısının yarısına geldikleri halde yer yer daha pahalı satılmaları da ayrı bir konu.
ben bira severim, rakı içerim, ne bulursam tadarım, çok gelişmiş damak zevkim yok, yalnız:
kıbrıs'a özgü 31 diye bir şey var, muhteşemdir. her gidişte şişe şişe getirilir de yine doyum olmaz.
bir de prag'tan bana bir likör getirdiler, hafif tarçınlı falan, o da çok acayip hoş bir şeydi. gittim, aradım taradım, adını bilmemekten olsa zahir bulamadım yerinde kendisini, buldumsa da ya çok sarhoştum anlamadım, ya ilk içtiğimdeki ruh halim bambaşkaydı.
31'i denk getirirseniz kaçırmayınız, freeshoplarda bulunmuyor, pek yaygın değil. mesaj atarsanız bulunduğunuz yere göre bulabileceğiniz bir bayi tavsiye edebilirim.
edit: megara sağolsun, becherovka imiş çek içkisi olan, yakın zamanda içilip sınana, doğrulana.
tuhaf bir değerlendirme sistemi olduğu birçok kişi tarafından söylenilen sınav.
soru şu: ea'dan sınava girilmiş, ve sonucunda bir sayısal 2 çözülmüştür. sınav sonucu olarak elimizde sadece sözel-2 görünüyor, sayısal-2 yok.
yardım talebi: nereye başvuruluyor, işer nasıl yürüyor?
ayrılmanın subjektif bir tanımı. bu tanımı oluşturan teoriye göre bir terkeden vardır, bir de terkedilen ve genelde terkedilen bunu haketmemiş olduğu iddiasındadır. yani ayrılan taraflardan konuyu kesinlikle nesnel ele alamayanın kendi durumunu dile getirdiği fiildir terkedilmek, esasen önce bir güzel içirip, ikinci gün de serinkanlı olabileceği koşullarda bir daha anlatmak gerekir bu arkadaşa, olmadı kendi haline bırakmak gerekir ki, zavallılaşana kadar aynı yerde dönsün dursun. kuşkusuz herkesin başına arada bir geldiği ve bir daha gelmeyeceğinin garantisi olmadığı için bir yerlere not olarak düşmek gerekir: nesne değilseniz eğer, bir ediminiz olduğunu düşünüyorsanız terkedilmezsiniz, istenmeyen bir ayrılıkla karşı karşıyasınızdır. ötesinde terkedilen her şey nesnedir, cansızdır örn. ev, memleket, mahalle...
bir işin alt patrona ihale edilmesine taşerona verme, bunun bir üretim yöntemi haline gelmesine ise taşeronlaştırma denir. özellikle 60'lı yıllardan bu yana gelişen post-fordist üretim biçiminin bir yöntemi ya da koludur demek uygundur. bu yolla:
1- işçilerin bölünmesi, aynı işletmedeki işçilerin ayrı işverenler (ya da bazı durumlarda görüldüğü gibi aynı işverene ait farklı firmalar) tarafından yönetilmesi
2- işin parçalanarak esnetilmesi, zaman zaman ürünün bambaşka yerlerde üretilmesi
3- işçilerin alanlarına göre sınıflandırılarak ortak kimliklerinin dumura uğratılması
olanaklıdır. tıpkı diğer postfordist teknikler gibi taşeronlaştırmada da ana hedef üretimin ve beraberinde emek gücünün esnetilmesi hedeflenmektedir. taşeronlaştırmayı kapitalist için vazgeçilmez kılan diğer önemli nokta ise post-endüstiriyel üretim ilişkilerinin giderek gelişkinlik kazanması, marjinal üretim eğrilerine sahip alanların karlılıklarının artmasıdır.
günümüz işçi sınıfının mücadelesi önündeki en temel engellerden biri olan esnek üretim modelleri ve taşeronlaştırmaya karşı mücadele yakıcı bir önem kazanmıştır ve herhangi bir ekonomik mücadeleden çok daha fazla siyasal sınıf bilinci gerektirir.
içmesiyle ve fıkraları ile ünlü ney ustası, düşünür, insan. fıkralarının çoğunu hatırlamamakla birlikte bir tanesini nakledeyim:
-adamın biri içmesiyle övünürmüş, demişler neyzen senden iyi içer. adam inada bindirmiş kalkmış kahire'ye gitmiş, sabahın kör vakti neyzen'in kapısına dayanmış. "hadi", demiş "yarışalım bakalım kim fazla içecek". senin neyzen "dur hele" diye cevaplamış "hele bir çorba içelim, sonra yarışırız" adam çemkirmiş, yok illa şimdi yarışalım vesair. velhasıl neyzen yatıştırmış adamı, getirmiş bir tas çorba koymuş adamın önüne. adam ekmeği doğramış çorbaya tam kaşıklayacak, bakmış üstadın tabağında duman tütmüyor, o da ne, üstad koymuş rakıyı tasa, doğramış ekmeği, adam topuk.
burdan çıkarılacak sonuç: sabah sabah içecek kadar olduysanız, bari ekmek doğrayın.
kuvvetle muhtemel istanbul üniversitesi.
zira yurtdışında (doğu-batı fark etmez) kime türkiye desen, istanbul diyor. türkiye üzerine ilk çağrışım istanbul, bundan mütevellit en yabancı gelmeyen de istanbuldur, hele de boğaziçi'yi nasıl zikretsin garibanlar, nasıl aurtodhoghou desinler.
yaşlı başlı, götlü göbekli insanlara yapılmış şakadır. hayır birine inme inecek, biri kalpten gidecek. şaka yapmadan önce sağlık raporu mu alıyorsunuz orospu çocukları ~~annenizi refere etmeden dedim onu
benim yaşlı bir akrabama yapılsa yeminle kan çkarırım, bana yapılırsa da bir yerimden kan gelir de onun manası farklı.
büyük yapımların mini dizileri hep keyifli olmuştur, bu da öyle.
yalnız bir sorun var, daha ilk sezonda altta 1993 yazmasına rağmen cayır cayır cep telefonuyla konuşan tipler görmek cidden sinir bozuyor. tonla para akıtılmış bir yapım için hayal kırıklığı.
herkes penaltı atılırken nerede olduğunu sorguluyor da bir kişi de sormuyor, aga, bi adam topu yumrukladıktan sonra bakmaz mı nereye gittiğine diye. hayır taca gitmese pitbull pitbull yürürken ağzınla mı tutacaksın topu, frizbi mi la bu?
tamam sezon fena gitmiyor da artık bir iki şeyi halletmeleri lazım.
--spoiler-- 3.06
lori sen ölmedin içimizde yaşıyorsun, neden yaşıyorsun amına koyim. bi siktir git artık, daha da hala yok çocuklara iyi bak, diyo he aga he!
bir de sizce de yeterince bahçıvan tulumlu, oduncu gömlekli zombi görmedik mi sayın senaristler? bu amerikan halkı sümerbank'tan mı giyinirmiş? (zenci assassinin aralarına karıştığı sahnede)
sezer'in kendisi, verdiği röportajda "lan" diyenin kendi olduğunu ama ceza nedeninin bu olduğunu anlamadığını söylüyor. caner bir şey söylememiş, isabet olmuş.
daha önce söylediklerine saysın, çıkarılan kart sarı olsaydı, üzerine itirazdan zaten kırmızıyı yerdi.
tek korkum var, emre gibi dokunulmazlık kazanması, zira mizaçları pek de farklı görünmüyor, sonra gelin küfürler, gelsin taban girmeler.
mevzu boy olunca oğuz boyu kökenli genç güruhun durdurulamaz heyecanıdır.
kız boyu olsun, erkek boyu olsun, enstrüman boyu olsun bir şekilde müdahil olunan...
birader, hepiniz dalyan gibi delikanlı, sırım gibi genç kızlarsınız, ama her yerde buna oynamayın yahu, eskiden yonca gibi flört siteleri vardı, onlar da mı öldü artık?
tanımı ancak parçalı yapılabilecek başlık.
vs: versus kısaltması, yani karşı karşıya gelen, rakip olanları anlatır ki buradaki hadiseyi çözebilmek yüz kaplan gücü ister.
orhan pamuk: hakkında çok şey söylenebilir de tek kitabını okumadan verilen peşin hükümler hiç değilse edebiyat eleştirisi değildir.
ahmet kaya: öldü adam, hala bitmedi kavgası, mezartaşını kırın da rahat edin.
fazıl say: işte bu daha enteresan, bana biraz ciddi bir listeye zorla sokulmuş popçu gibi görünüyor. hayır, müzikal durumu değil, diğerleri ile kıyaslayınca siyasal olarak bir ergenlik damarı var da o yüzden. zaten siyasal yorumlar söz konusu olduğunda yazarlarla şarkıcıları bir arada anmak komik oluyor. ama ben "ermeni" atfında dair bir şey diyecektim. bu ikisi (genco erkal ve fazıl say) (bkz: nazım oratoryosu)nu yaparken (bkz: akşam gezintisi) şiirinden şu dizeleri çıkarmışlardır:
bakkal karabetin ışıkları yanmış
affetmedi bu ermeni vatandaş
kürt dağlarında babasının kesilmesini
fakat seviyor seni çünkü sen de affetmedin
bu karayı sürenleri türk halkının alnına
bu haliyle pek bir ayrımcı ve ermeni düşmanı göründü gözüme fazıl say. yani onun aydın tutumu çok bir bu toprakların atarlı, giderli sitem havasında, pek öyle evrensel bir aydın tutumu değil.
her neyse nihayetinde farklılığa tahammülümüz yok, herkes bir olsun, gönüller birlik olsun. birbirinden farklı da olsalar kalanların hepsini bir kefeye dolduruverelim.