Ulusal ve uluslararası düzeyde politika üreten kurumların birleştiği nokta olan, hızlı nüfus artışını bir sorun olarak görüp çözümünü aile planlamasına bağlamak, oldukça eskilere dayanmaktadır. Örneğin yakın tarihte 14 Haziran 1994’te Cenevre’de yapılan bir törende BM Genel Sekreteri Dr. Butros Gali, Vehbi Koç’a Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı Başkanı olarak, nüfus sorunları ve çözümleri konusunda halkın bilinçlenmesine yaptıkları son derece önemli katkı nedeniyle o yılın BM Nüfus Ödülü’nü sunmuştur. 1985’te kurulmuş olan Vakıf’tan “özel sektörün, hükümet programlarını sürükleyip güçlendirerek neler yapabileceğine bir örnek” olarak söz edilmiştir.[6]
Önde gelen sanayicilerden olan merhum Koç 1970’lerden beri “iki çocuklu aile” modelinin sözcülüğünü yapmaktadır. Ödülü kazanan TAP Vakfı, konusunda ilk ve ilerici bir kuruluştur. Türkiye’de ilk kez olmak üzere 1988’de TV’de bir aile planlaması programı başlatmıştır. Vakıf aynı zamanda erkek çocuğa sahip olmakta ısrar eden erkekleri konu alan ve sonradan ödül kazanan “Berdel” filmini yapmıştır. Bunlara ek olarak Vakıf, ilaç şirketlerinden bir konsorsiyum oluşturmuş, televizyon reklamları yaptırmış ve ağızdan alınan hap ve prezervatif kullanımının arttırılması için, bu tanıtımla birlikte, ülkenin her yerinde eczanelerde bulundurulmasını desteklemiştir. Ayrıca iki tane model aile sağlığı kliniği de açmıştır.
65 milyonluk Türkiye nüfusunu yetersiz bulan Erbakan “Çok çocuk yapın en az 4 çocuğunuz olsun” dedi. ... Nüfusu azaltmak için çalışanların Batı özentisi içindeki taklitçiler (aile planlamacıları) olduğunu öne süren Erbakan... “Artan nüfus yeryüzünde hakkı hâkim kılmanın saadeti, gücüdür” dedi. (Yeni Yüzyıl, 27 Şubat 1995)
çok değil, 10-15 yıla emaresi bile kalmayacak. şahsen benim üzerimde badem bıyıklı fobisi var.
yani badem bıyık hem estetik değil hem gıcık duruyor. yani insanın tokatlayası geliyor bu kişileri.
elimde olsa badem bıyığı yasaklardım.
bu badem bıyıklılar tükenince türkiye %40 seviyelerinde refah seviyesi artar duruyor dur bakalım.
Batının ve Amerikanın tam olarak istediği bu. Siz zannediyor musunuz gerçekten amerika ile atıştıklarını? Türkiye iliklerine kadar amerika ya bağımlı bir ülkedir. ister kabul edin ister etmeyin.
4 milyon suriyeli boşu boşuna ülkeye alınmadı. Bir hindistan, bir çin işçiliği yaratılacak ülkede.
Bu kadar suriyeliyi niye aldılar, niye bakıyorlar hiç düşündünüz mü? 10 20 senelik bir proje çizdiler türkiye ile ilgili. Yakında fabrikaları türkiye ye taşıyarak taşeronluk yaptıracaklar. 100 dolara, 200 dolara işçilik yapacağız batıya. Görüceksiniz bakın, doların bu denli kasti neden çıkarıldığını.
rezervlerin olmadığı, rezervizimizin bittiği, vs bunlar enteresan söylentiler.
tcmb dediğimiz kurum özel bir şirkettir. sadece para basma ve borç verme yetkisi vardır.
sözlü müdahale dahi edebilir. illa para sürmesine gerek yoktur.
eskiden tcmb'leri spekülatörler yönetirdi, etkisi altına alırdı, ancak artık hükümetlerin kontrolü altındadır.
tcmb 'nin elinde argüman boldur, istediği zaman, istediği şekilde müdahale eder. sözlü, fiziki her türlüsünü yapar ve elinde hiç bir zaman koz bitmez, köşeye sıkışmaz.
bunu deme sebebim ekonomi kötü lakin doların bu fiyatlara gelmesi kadar değil.
cari açığın rakamı değil oranı önemlidir. şuanda cari açık %8-9 civarındadır.
yani cari açığın yükselmesinin sebebi kozmetik, gıda, v.b ürünlere kadar yabancı firmalar dolu olduğundan kaynaklıdır. sandığınız gibi otomotiv değil. bunların cari açıktaki payları daha düşüktür. çünkü devlet bunlardan hayvani vergi aldığı için sorun teşkil etmiyor, sınırsız araba alabilirsiniz.
bugün kaçınızın evinde yerli malı şampuan var? veya kaçınızın eşi, annesi, kız kardeşi türk malı ruj kullanıyor, oje kullanıyor?
hükümetin suçu şurda, bunlara alternatif çıkacak türk şirketleri yaratmadı. nestle değil de eti yiyin, tuborg değil efes için. vs. vs.
ekonominin, borsanın, doların işleyişinden bir haber yazarların damlayacağını elbette biliyorum.
gerçekte kriz nasıl olur. geçmiş yılları analiz ettiğimizde, genel anlamda borsa yüzde 200, yüzde 300 gibi enteresan rakamlar çıkar ve ardından yabancının elindeki senetleri yerli yatırımcıya devretmesiyle, akabinde kriz esnasında cari açık/borç ödeyememe gibi riskleri görenler ülkeden çıkış yaparak başka fırsatları değerlendirirler.
şuanda olan yabancının borsada hala yüzde 63 seviyelerinde olmaları ve borsanın zaten çok çok geri çekildiğini göreceksiniz. yani kriz diyebileceğiz anda borsanın düşebileceği bir yer yok.
dolar kasti ve bilerek çıkartılıyor, müdahale edilmiyor.
oysa bugün tcmb sözlü olarak dahi doları düşürecek gücü varken bir şey yapmıyor. merkez bankalarının yurtdışında varlıkları vardır. mesela ingiltere'de bulunan altın stoklarının dolara çevirip müdahale edebilir. yani şöyle, bugün ingiltere deki altınları geçici dolara çevirip, işini gördükten sonra tekrar altına çevirip yerine koyabiliyor. tcmb 'nin elindeki argüman bitmez ve çok güçlüdür.
lakin problem cari açık yani ithalat. ülkenin ithalatı çok yüksek seviyelerde bu ithalatı dizginleyebilmek için TL'nin değer kaybetmesi gerekiyor.
bunun bir tek sana bana, zararı var. başka kimseye yok. sorumlusu kim diyecek olursan, elbette hükümet. lakin o da dış güçler diyerek bu olayı farklı yönlere çekmeye çalışıyor.
oturun dinleyin, bu işin içinde profesyonel olarak çalışan biri olarak anlatacağım. tane tane anlatacağım dinleyin.
şimdi efenim biliyorsunuz dolar çoştukça çoşuyor, harap olduk ne olacağız bilmiyoruz.
öncelikle şunu söylüyeyim, ekonomik verilere göre doların bu kadar yüksek olmasının sebebi açıklanamaz. çünkü ekonomik veriler bu denli kötü değil.
şimdi ee niye çıkıyor o zaman diyeceksiniz.. haklısın.
doların yükselmesinin yegane sebebi cari açık. evet cari açığın ucunu hükümet kaçırdı. çünkü yurtdışından gelen borçlanmaları, özelleştirmeleri fabrika açarak değil, emlak sektöründe tüketti.
Bu cari açığı en kolay nasıl etkilersin? Doları yüksek tutarak, TL 'de devülasyona giderek değer kaybettirerek ithalatı dizginleyip cari açığı kapatmak. çünkü burada en tehlikeli şey cari açıktır. şayet cari açıkta ipin ucu kaçtı mı, kaos olur.
yani amaç tamamen ithalatı dizginlemek, öteki türlü ekonomi de herhangi bir sorun yok, bunun için çok daha fazla veri açıklamam lazım ama burada sayfalara sığdıramayız. örneğin bankalardaki karlılık, şirketlerdeki karlılıklar devam ettiği sürece sorun gözükmez.
daha diyeceksiniz ki doların yükselmesinin zararı yok mu? evet var. zaten çok uzun süreler bu şekilde gidemezler. risk almak zorundalardı, risk aldılar.
bu tür uygulamaların halka zararı çok büyüktür. milletvekiline, bakanına, zenginine bu iş vurmaz, lakin alt tabakayı zorlar. çünkü doların yüksek olması sebebiyle hem kredi faizleri artar, hem enflasyon yükselir ve bu işin sonunda halk koca koca zamlarla yaşamına devam eder.
dış güçler, bilmem ne güçler hikaye anlayacağınız. sorun cari açık. ve merkezin müdahale etmemesinin, hükümetin dolar ile ilgili konuşmamasının sebebi kontrollü devülasyona gitmeleri.
riskli mi? evet tabii ki riskli hemde çok büyük riskli. çünkü çok uzun süre bu şekilde götüremezsin, belirlediğin süre zarfında cari açığı kapatabildiğin kadar kapatıcaksın sonra devam edeceksin.
Benimdir. Farklilik olsun hazir bosken gidip gezelim dedik turistik yerlere esimle bin pisman olduk. Otele 5 gunluk parayi pesin verdik ancak karsilastigimiz manzara karsisinda yarin geri donme karari verdik.
En son 15 sene once gelmistim ve bu sehir beni buyulemisti fakat simdi oyle bir hal almis ki, gozlerime inanamadim. Devamli ortadogu diliyle konusan tipler. Muthis bir erkek yogunlugu hemde insanlara oyle bir bakiyorlar ki, rahatsiz olmamak elde degil. Eskiden geldigimde burada kaliteli bir turist yogunlugu vardi fakat artik yerlisi de, turisti de inanilmaz kalitesiz. Bu sehirde yasayana allah kolaylik versin. Gavur izmir dediginiz yerde dahi kadinlar kendini sokak da satmiyor. Fakat burada her sokak da suan fuhus icin siraya girmisler. Yazik gercekten bu yogunluk yakinda izmir e sicrayacak diye o kadar cok tedirgin oldum ki ilk defa. Kusura bakmayin istanbullular, bu boburlenme bir boburlenme degil elestiri olarak kabul edin ama sehiri bok goturuyor. Butun iller, memleket bizim. Bugun buraya sicrayan bu bok cukuru 10 yil 15 yil sonra izmir e sicrayacak fakat bu sehir ozellikle bu hale getirildigini dusunuyorum. Cozum icin cok gec kalinmis. Her onune geleni ulkeye almamalari lazimdi, bu kadar kolay vize vermemeleri lazimdi. Simdi ortadogunun butun turistleri cirit atiyor. Belki de suriyelilerdir bilemiyorum ancak gercekten tehlike canlari hepiniz icin caliyor. Ben bu sehirden cok korktum, yorgun olmasam arabayi kullanabilecek halde olsa idim bir dk durmayacaktim fakat yorgunum. Samimi soyluyorum memleketi bu hale getirenler vatan hainligi ile yargilanmali ve acil ve ani karar ile bu gocler engellenmeli, burada olanlarlar da ulkelerine geri gonderilmeli. Olm burada sizin bir kere can guvenliginiz yok len. Bakin buradaki tipler abadoludan koyden gelen tipler degil, direk olarak bitik araplar ile doldurulmus. Hepinize allah kolaylik versin. Uyusturucu, fuhus ne ararsan var. Eger hala savunan var ise gelip izmir de bir gun tatil yapsin, alsancak da tek bir sokak disinda onlarda travesti veya kendini satan insanlar gorsun, yolda elinde birayla, uyusturucu kullanan birilerini gorsun inanin butun sozlerimi geri alacagim
Uçak üretilmedi diyen angut, git önce araştır. nuri demirağ 'ın kurduğu uçak fabrikası 1936’da ilk tek motorlu uçak üretti ve Nu.D 36 adı verildi. 1938’de Nu.D 38 adlı çift motorlu 6 kişilik yolcu uçağı yapıldı. NuD-38, 1944 yılında dünya havacılığı yolcu uçakları A sınıfına alındı. 1938 'de Atatürk'ün talimatı ile ilk uçak siparişi (bkz: Türk hava kurumu) tarafından verildi.
Daha sonra ne mi oldu? Nuri demirağ yine aynı şekilde yatırımlara devam etti, 1939 yılında ilk yerli paraşüt üretimine geçti ve fabrikasını kurdu. Yine aynı zamanda Uçak fabrikasının tam karşısına pilot yetiştirme okulu kurdu ve 297 pilot yetiştirdi. hatta o okuldan mezun olan ilk kişi kendi oğludur. (bkz: galip demirağ)
thk'ya o dönem 65 planör teslim edildi. nud-3 24 eğitim uçağıda deneme uçuşlarına istanbul'da çıktı. hemde atatürk havalanında.
thk yine sipariş verdiğinde, bir test uçuşu istiyor. ve bu test uçuşu iniş sırasında atatürk havalimanı istimlak edildiği için pilot hendeği göremediği için uçak düşüyor, pilot ölüyor.
daha sonra thk bütün siparişleri iptal ediyor.
Nuri demirağ, thk'yı mahkemeye veriyor ancak mahkeme thk'yı haklı buluyor ve siparişlerin iptalini onaylıyor. nuri demirağ, davayı kaybettikten sonra ismet inönü 'ye gidiyor fakat ismet inönü hiç bir şey yapmamış olup, üstüne yurtdışına uçak satma yasağı koydu.
o dönem uçak siparişi veren ülkeler; iran, ırak, ispanya. sırf bu yasak yüzünden uçaklar teslim edilemedi ve mali yetersizlikten fabrika kapandı. ismet inönü de o kuru g.tüne kına yaktı. bu ülkelere sipariş için üretilen uçaklarda bok gibi elde kalınıp, 3 kuruş fiyata hurdacıya satıldı. sonra fabrika bir daha açılmadı.
bu ismet inönü, atatürk 'ün hiç bir fikrini anlayabilecek kapasitede adam değildi.
atatürk şöyle bir şey demiştir o dönem.
"Tarihin ve tecrübenin süzgecinden arta kalmış bir gerçek vardır. Türk tarihi incelenirse, gerileme ve çöküntü nedenlerinin iktisadi sorunlara bağlı olduğu görülür. Kazanılmış zaferlerin ve uğranılmış başarısızlıkların tümü iktisadi durumla ilgilidir...Milletimiz düşman ordularını mahvetmiştir. Tam bağımsızlık için şu kural vardır: Milli egemenlik, mali egemenlikle desteklenmelidir. Bizleri bu hedefe götürecek tek kuvvet ekonomidir. Siyasi ve askeri muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferlerle taçlandırılmadıkça payidar olamaz" diyerek bundan sonra mücadelenin ekonomik düzlemde gerçekleştirileceğinin altını çizmiştir."
Yani adam diyor ki, ekonomik olarak bir bok yapmıyorsan, istediğin kadar askeri olarak güçlü ol, yenilmeye mahkumsun hep kaybeden olursun.
zaten atatürk öldükten sonra, atatürk'ün ardında kalan hiç bir projeyi hayata geçirmemiştir, abuk subuk ne yaptığı belirsiz şeyler yapmıştır. tek yaptığı bizi ikinci dünya savaşına sokmamış olması. zaten bu ismet inönü savunucularının başka argümanı yok. çünkü adamın yaptığı bir bok yok. halkı devrimlerden, sosyalistlikten uzaklaştıranda bu adamın ta kendisidir. köylüye o dönem atatürk'ün reformları sayesinde işçi denmeye başladı. bu işçi sınıfının anasını belleyip, adnan menderes in kucağına attı hepsini. bugün bu ülke sağ merkez partilerinin elindeyse bütün suç bu herifindir.
bugün 1930 larda uçak üreten bütün ülkeler uzaya gitmişken, biz bu adam sayesinde ebemizin amına gittik affedersin.
keza dönemin almanyasından bu herif, 1 milyar dolar 'a savaş gemisi siparişi etti. o dönem bütün dünya taşşak geçti, o paraya fabrikası kurulurdu diye. bugün 1 milyar dolara neler yapıyorsun, o dönemin 1 milyar doları nasıl bir hesap et.
dikkat ediyorum, muhalefet kanallar, partiler esasında muhalefet değiller.
neden mi?
çünkü bunlara belli bir limit koymuşlar, şu kadar muhalefet olabilirsin, şuralardan vurabilirsin. yani bu sistem gereği muhafelet yaratılmak zorunda olunduğundan yapılıyor.
tv kanallarıda aynı şekilde.
mesela fatih portakal'ı muhafelet sanıyoruz halbuki değil. o da belli bir çizgiye kadar inebiliyor, altına televizyon kanalı müsade etmiyor.
seçim sonuçları açıklanırken, aa 'nın manipülasyonunu hepsi kabul edip, balkon konuşmalarını, açıklamaları gösterdi.
mesela seçim sürecinde fox tv özellikle yolsuzlukları, köprülerin verdiği zarardan bahsetmediler, bahsetmiyorlar. keza muhalefet parti de öyle. birbirlerinin konuştuklarını esas alıyorlar, o ona cevap veriyor o ona.
karşına oturmuş adam canlı yayın yapıyorsun. sorsana "hocam bu köprüleri yap-işlet-devret ile yapıyorsunuz ama şirkete devlet güvencesi veriliyor, üstünede şu kadar kişi geçicek diye teminat veriyorsun. bu teminatı alıp şirket yurtdışından kredi çekip bedavaya para kazanıyor" bu ülkeye zarar değil mi?
sormuyorlar sormuyorlar, fatih portakalmış, doğan haber ajansıymış hepsi hikaye arkadaşlar.
örneğin müstakbel başkanımız ilk ohal gelmeden önce size müjdem var diyip ohal'i ilan etmişti. halkta saf saf bekliyordu acaba ne olacak diye?
acaba ötv mi kalkacak, maaşlara zam mı gelecek, tank mı ürettik, uçak mı ürettik? vs. halk kendisi için iyi bir şey beklerken kendisiyle alakalı olmayan şeyler müjde diye yedirildi.
17 nisandaki süpriz yine ohal devam kararıydı. şimdi idam kararı da müjde diye yedirelecek. alenen oy verenleriyle dalga geçiyor kendileri.
bu adamların müjde dedikleri hiç bir şey halka yaramadı, yaramayacak boş boş ümitlere yelken açmayın. biliyorum bizim halkımız saf.
"saplantılarınızdan tez vakitte kurtulmanız için soluğu en yakın psikiyatri kliniğinde almanızı tavsiye ederim."
aynısını benim tavsiye ettiğimdir. (bkz: joseph goebbels) bile hitlerin propagandasını yaparken adamlar felsefede, sosyoloji de en ön saflarda yer alıyorlardı.
joseph göebbels, doktora yapmış, felsefe, tarih bilen bir adam. bu adamın propaganda hazırlama vizyonu dünyanın kat kat üstünde. yani o adamın o gelişmişlikte böyle senaryolar yazması, toplum bilimini çok iyi okuması şaşırtıcı değil.
biri ilkokul mezunu, öteki ne mezunu olduğu belli değil. fakat yaptıkları işler, propagandalar, sistemler yıllarca çalışılsa, seneler sonra meyvesini anca toplarsın.
sen algı operasyonlarının başında bu adamların olduğunu zannediyorsan senin ben o düşünemeyen kafana sıçayım. bir de psikiyatr kliğini önermiş. sen önce psikiyatrın ne anlama geldiğini öğren, ondan sonra tartışalım.
evet kimse sormuyor bu anayasa kimin eseri? maddeleri kim yazdı? mesela atatürk yasayı düzenler iken daha önce uygulanmış, yerli yerinde yasaları koydu. Referans gösterdiği kanunları açıkça belirtmiş. Peki bize bu dayatılan anayasayı kim yazdı? Ben hiç bir bilgi bulamadım, nerede ve kim tarafından yazıldı?
atatürk 'ün baştan anayasa yazabilecek vizyonu olduğunu kimse inkar edemez ama o bile daha önce başka modern ülkelerde uygulanmış maddeleri ekledi. çünkü yasa düzenleme öyle 1 senede olacak iş değil.
bu başkanlık anayasasını yoksa cia mi dayattırdı? fetö-akp kapışması bize dayattırılan yalandan kavga mı? yoksa iki taraf hala cia 'ye mi hizmet ediyor?
kafamda çok deli sorular oluşmaya başladı. ve bütün her şeyi birleştirince iki kapıda abd'ye çıkıyor.
"adamlar siz müslümansınız sizi almayacağız diyorlar."
geri zekalı koyun, adamlar siz müslümansınız diye almamazlık etmiyor. avrupa birliğinin lugatında başkanlık diye bir sistem yok. parlementer sistem ile yönetiliyor. yani sen evet oyu kullanarak avrupa birliğinin müzakeleri dursun istedin. ama neyi oyladığını sende bilmiyorsun ki, sende haklısın.
avrupa birliğinden hiç bir ülkenin şuanda kabul görmüş anayasa yani başkanlık sistemiyle oluşmadığını görüyoruz.
zaten avrupa birliği açıklama yaptı, bu anayasa ile müzakereler sonsuza kadar durur diye.
şimdi bazı geri zekalılar diyecek ki, avrupa bizi sevmiyor ondan durduruyor.
hayır canım kardeşim hayır, avrupa birliğinin lugatında başkanlık diye bir sistem yok. bu yüzden seni def edecekler tamamen.
def edince bir bok olmayacağını sanma canım kardeşim. ekonomini öyle patlatacak ki, ne olduğunu anlamayacaksın bile. bir gece ansızın AB müzakereleri durdu, dolar/tl 6 TL, euro 10 TL.
Nedenini anlattırma, müzakere durunca ne olacağını şimdi sayfalarca yazamayacağım anlayamacaksın. ama tek bir şeye bak rica ediyorum, müzakereler başladıktan sonra ekonominin nasıl geliştiğine bi bakıver sana zahmet.
hangi ülkelerle aynı yönetim sistemine sahip olacaksın biliyor musun? aha bak bunlar;