sigara içmemek sağlığa yararlıdır. hatta içmeyenleri takdir ediyorum. fakat zaman zaman bu kişilerin garip tepkileri oluşuyor. misal;
- sigara sağlığa zararlı
- ay kesene yazık değil mi
- sağlıgını düşün biraz
- ay o kadar parayı bana ver ben de seni öldürürüm
- sigara içenler 3. sınıf insan.
uleeeeeeen ruh üşütüğü, en kıl oldugum şu sonuncu maddedir. evet 3. sınıf insanım. sana ne. neye göre kime göre 3. sınıf insanım. iyiki sen içmiyorsun da birinciliğe oynuyorsun dedirten saçmalıklar. sen nasıl içmemekte özgürsen ben de içmekte özgürüm. sen neden bana karısıyorsun be kardesim.
araba kullanmayı kişilik mücadelesi haline getirmiş zayıf kişilik sahibi bünyelerin vites geçirmeyi bir bok sanması durumudur. bu kişi hem debriyaja basıp hem vites geçirebildiği için deha oldugu hissiyatına kapılmıştır. manyaktır. halbuki araba kul yapımı boktan bir mekanizmadır. gaza basar gidersin frene basar durursun duramazsan çarparsın. ne var ki bunda. vites geçirmek zafer değildir be kardesim. her bi boku kumandayla yapmaya meraklı yurdum insanı neden otommatik vitesi bu kadar aşağılamaya meraklıdır o da ayrı bir sorun. daha da önemlisi sen süper zekasın manuel vites kullanabiliyorsun da otomatik vitesi bulan dallama mı?
kafayı sıyırtmış dindar tribidir. dinin bu derece gözünün çıkartılması ayrı bir başlık konusu olmakla beraber benim sorum şudur; peki çocuk kutsanmış mı oluyor ya da böyle bir isim koymanın ne gibi getirileri vardır?
aldatılmıs bir kadının canının ne kadar yandıgının bir göstergesidir bu yazılar. fakat bu kadar da yüzgöz olmaya ne gerek be kardesim dedirtiyor. sonucta adam tercihini yapmıs. gitmis. bu laf sokma kaygısı halan neden?
Doktora gitmeye karar veriyorum. Arkadaşlarıma soruyorum "Tanıdığınız iyi
bir kulak burun boğazcı var mı?" diye. "N'oldu ki?" diye soruyor
arkadaşlarım. "Kaşınıyor kulağım" diyorum. "Uyuyamıyorum geceleri, kulak
kaşınmasından!" Bir doktorun adını söylüyor bir tanesi. "Çok iyi
doktordur"
diyor. "Kimsenin çözemediğini çözer, iyileştiremediğini iyileştirir."
12 ocak 1931' de istanbul' da doğdu. ilkokuldan sonra 1942' de robert kolejine girdi ve hazırlık sınıflarıyla birlikte sekiz yıllık orta eğitimden sonra 1950' de b.a. derecesiyle mezun oldu. 7 yaşında piyanoya başlayan ve 1949 yılında ilk ve son klasik piyano konserini veren nutku, ellili yıllarda bir caz kuarteti kurarak caz piyanisti olarak tanındı. amatör bir müzisyen olan nutku' nun tiyatroya olan ilgisi kolej yıllarında başladı. okulun temsil kolunda, amatör olarak çeşitli rollerde oynayan yazar, 1946/1947 döneminde, kadıköy süreyya sineması' nda sahnelenen franz lehar' ın tarla kuşu operetinde ilk profesyonel rolünü oynadı.
ailesiyle ankara ya taşındıktan sonra ankara üniversitesi hukuk fakültesi' ne bir yıl devam etti. 1952 de yine aynı üniversitenin d.t.c.f. ingiliz dili ve edebiyatı kürsüsüne yazıldı. bir yandan da, kolej yıllarında başlayan şiir yazma merakı ile 1950 de ilk şiir kitabı eller yayımlandı. 1956 da ankara üniversitesi' nden mezun olan yazar, aynı yıl bir bursla almanya' ya gitti ve göttingen kentindeki georg-august üniversitesi, tiyatro bölümüne alındı ve oradaki öğrenimini 1959 yazında tamamladı. almanya da bulunduğu yıllarda, göttingen devlet tiyatrosu sanat yönetmeni ünlü heinz hilpert' in yanında üç yıl asistanlık yaptı.ve almanya da ki çeşitli özel tiyatrolarda oyun sahneledi. müziğe olan ilgisi devam ettiğinden, ayrıca iki yıl prof. boetticher' in üst düzeydeki müzik seminerlerine devam etti.
1959 da yurda döndü ve bir yıl önce kurulan ankara üniversitesi d.t.c.f. tiyatro enstitüsüne asistan olarak girdi. 1960 da ilk tiyatro kitabı tiyatro ve yazar yayımlandı. 1961 de doktor, 1967 de doçent ve 1974 te de profesör oldu. 1976 güzünde izmir' e yerleşen nutku, güzel sanatlar fakültesi' nde tiyatro bölümünü kurdu. nutku, bugüne kadar 37 si tiyatro, 22 si çeviri, 4 ü şiir, 12 si oyun ve uyarlama, 2 si senaryo, 1 i çocuk kitabı olmak üzere 77 kitap yazdı ve yayımladı. 1953 yılından beri çeşitli sanat ve edebiyat dergilerinde 1.800' ün üstünde araştırma, inceleme, eleştiri ve deneme yazan nutku, pazar postası, yenigün, öncü, vatan, meydan, hürgün, milliyet, cumhuriyet ve hürriyet gazetelerinde, seçilmiş hikayeler, mavi, Şairler yaprağı, dost, devlet tiyatrosu dergisi, devlet opera ve balesi dergisi, varlık, yeditepe, oyun, tiyatro 70-80, değişim, milliyet sanat, gösteri, sanat olayı, tiyatro araştırmaları dergisi, ulusal kültür, milli kültür, tiyatro -tiyatro, tobav, sanat ve daha bir çok dergide sürekli yazdığı incelemeleri, denemeleri ve eleştirileriyle tanındı.
1965 yılında, a.b.d.' nde yale, washington ( seattle), chicago, pittsburg, northwestern, minnesota, southern california, ucla, carnegie techn., north carolina gibi daha bir çok üniversitede dersler, konferanslar verdi, seminerler düzenledi; stüdyo ve atölye çalışmalarına katıldı. 1966 yılının ocak ayı başındanhaziran sonuna kadar, iki sömestir viyana üniversitesi tiyatro enstitüsünde ders verdi. hollanda da yayımlanan encyclopedia of islam, türkiye de yayımlanan islam ansiklopedisi ile kanada da yayımlanan world encyclopedia of contemporary theatre' in sürekli yazarlarından biridir. bir çok uluslar arası kongrede ülkemizi temsil eden ve aynı zamanda oyun sahneleme hocası ve tiyatro yönetmeni olan nutku, bugüne kadar yüze yakın oyun sahneledi.
çeşitli uluslar arası tiyatro şenliklerinde yönetmen olarak birincilik ve ikincilik ödülleri aldı. 1979 da meddahlık ve meddah hikayeleri adlı inceleme kitabıyla, milli kültür vakfı' nın "büyük edebiyat ödülü" nü kazandı. 1984 de güngör dilmen' in midas' ın kulakları adlı oyununu sahnelemesindeki başarısından ötürü, nutku ya " ulvi uraz yönetmenlik ödülü" verildi. 1989 yılında, türk tiyatrosuna katkısı ve türk tiyatrosunu dışarıda tanıtmada gösterdiği çaba için tiyatro ve televizyon yazarları derneğinin "tiyatroya katkı ödülü"ne layık görüldü. 1990 yılının ekim ayında, viyana da ki "tiyatro zirvesi"nde "dünya tiyatro eğitimi enstitüsü" nün kurucularından biri olarak bu enstitü nün yönetim kurulu üyeliğine seçildi. 1990 da kurduğu izmir "Şehir tiyatroları" na 1991 de genel sanat yönetmeni olarak atandı. 1991 yılında, türkiye nin ilk "kamyon tiyatro" sunu yaptı ve gezici çocuk tiyatrosunu kurdu. böylece tiyatroyu, tiyatroya hiç gitmemiş çocukların ayağına götürdü. 1991 yılında salihli belediyesinin "dionisos ödülü" nü aldı. 1993 de, kültür bakanlığının "tiyatro araştırmaları büyük ödülü" ile onurlandırıldı. güzel sanatlar fakültesi' nde dekan yardımcılığı ve dekanlık yapan yazar, dokuz eylül üniversitesi güzel sanatlar enstitüsü müdürü ve aynı fakültenin sahne sanatları bölümü başkanıyken 12 ocak 1998 tarihinde yaş haddinden emekli olmuştur.
murat daltaban isimli zat-ı şahane sözlük milletince tanınmıstır. e seda ablayı da tanıtmaya gerek yok. murat daltaban kişisi 25. izmir tiyatro günlerine ... "çok uzak... " isimli oyunuyla katıldı. aynı zamanda da kendisiyle izmir sanatta söyleşme fırsatı bulduk. daha dogrusu oraya metazori gelmiş olan daltaban kişisi tamamen kasıntı bir edayla kafa açtı. ve bu baslıgı atmama sebep açıklama şuydu;
... "bu ülkenin insanları beni seda sayanla bir tutuyorlar. onu bile sanatcı olarak görüyorlar.ben, sesimi eğittim, duygularımı eğittim, bedenimi eğittim... ben yetenekli bir oyuncuyum. bu ülkenin insanları ise sanattan anlamıyor. beni onunla bir tutuyorlar. ben gerekirse tiyatromu (dot) sadece kendim için işletirim. ama bu hakarete katlanamam.(birebir açıklama değildir. ama söyledikleri bunlardır... "
şimdi bu ikisi arasında yedi fark nedir?
1)seda sayan oyuncu değildir, eğitimi yoktur. sanatı popülerdir.
1)daltaban kişisi eğitimli ve çok iyi bir oyuncudur.
2)seda sayan sabahları kadınları bos işlerle oyalamak suretiyle program yapar, göbek atar attırır, dogurtur, dinler, birey olarak ele alır.
2)daltaban kişisi ben dükkanı kendim için açarım diyecek kadar, halk sanattan ne anlar diyecek kadar halkı önemsemez.
3)seda sayan halkın gelişmesi için bir şey yapmaz, sadece onları dinler.
3)daltaban kişisi halkın gelişmesini ister ama kendi kendine.
4)seda sayan her şeye ragmen basrol oynar.
4)daltaban kişisi emrahın oynadıgı dizide deli kamber rolüyle ucube bir şekilde karsımıza cıkar.
kampus bilincine sahip olamamıs bir kaç üniversiteden biridir. zira her fakültesi izmirin ayrı bir semtinde, ulasım sorununu kriz haline getirecek uzaklıktadır.
almanya'da başıma gözlemlediğim bir hadiseyyle örnekleyerek durumu açıklamak istiyorum.
slogan: "dünya üzerinde ancak bir türk elinde soğanlı dürümle belediye otobüsüne biner" bu abla elinde soğanlı dürümüyle mutlu bir seyehat halindeyken bir otobüs insanı katletmiş kişidir. üstelik kendisi, üstünde renk cümbüşü kıyafetiyle, memelerim dizimde pazar çantam elimde şeklinde salınır. iki çocuk sahibi bu abla sürekli çocuklarını itip kakarken dürümünün nadide parçaları otobüse yayılır. bu durumu gördüğümde türk olmaktan çok utanmıştım.
konuşabileceğiniz en utanılacak almancadır. bunu ne bir alman anlar ne bir türk. ne demek istediğinizin elinizde patladığı zamanlardır. misal bir vakıt bir alman bana nasılsın dediydi ve adama 'ich bin sehr schlecht' demiş bu durumu izah ettiğimi zannederek de mutlu olmuştum. gerisini anlatmıyorum diz boyu rezalet.
muhtemelen tipsiz er kişidir. yakışıklı bir erkek bu kadar iddialı bir salaklık yapmaz, yani yapmamalıdır. tipsizim ama seksiyim, gözlerini kapat ve sevişelim diye geberen adamdır.özgüveni şeyi kadardır.
ergenliğe geçmek için can atan çocuk olsa gerek. zira kaçak göçek okuduğu gördüğü zararlı neşriyattan(!) etkilenmek suretiyle bu eylemi yapabilir.bu durumda alınması gereken iki önlem vardır.
1) çocuğunuza top almayın, oynamasına izin vermeyin.
2)çocuğunuza acil cinsel bilgi verin.
allahım sonunda oldu. bu kurulmalı. neden hep sağlıklı yaşama müptelalarının dernekleri var da bi allahın kulu 'çek ciğerlerin bayram etsin derneği' efem ne bileyim bir 'içen ölüyor da içmeyen kazık mı kakıyor derneği' gibi sigara sevenleri teşvik edecek bir hareket oluşturulmadı bugüne kadar. bence açılış töreninde gaz odası formatında bir sigara odasında cam kapı havalandırma gibi oksijenimsi zararlılardan uzak bir kokteyl verilmeli.her türlü anti-yeşilaycıyım. evet ben bir sigara müptelasıyım.
bu yüzyılda hala sürdürmeze, devrimciyim gibi tuhaf kelimelerle desteklenmeye çalışılan, özde değil sözde ideoloji. daha da tuhafı ben devrimciyim, evet komünizm istiyoruz diyen tiki arkadaşlardır. şimdi sen komünizm istiyorsun da güzel kardeşim, kapitalist olan ben okula otobüsle gelişyorum ama sen arabayla. e nerde kaldı eşitlik, hani adalet. şimdi ne bokuma yarayacak senin savunduğun komünizmin ilkeleri. kapitalist yaşayıp komünist görünen kişiler komünizmden daha tehlikeli kişileridr.
insanın ağzının tadını kaçıran ama sabahları asla vazgeçemediğim şey. aslında tam olarak inanılmaz bulduğum şu;sabah 06:15te kalkan bir insan olarak nasıl o saatte çantamın içindeki sigarayı aklıma getirip de bulabiliyorum? çok rezil bir damak tadıdır ama boğazda hoş durur.
tragedzanın doğuşı isimli eserinde tragedyanın doğuşunu doğuş süresinden daha uzun ve meşhakkatli olarak anlatan, bayan, kıyan ve fakat dionysos dytrambhosları isimli kitabında unutulmaz şiirleriyle bu kabahatini affettiren felsefe kişisi...
çekici, yakışıklı, karizmatik fakat ziyan kişilik. sıkılası surata sahip fakat sarhoşluğunda sıkan adam.bir diğer deyişle,'efendi rollerin serseri oyuncusu'
her dem işe yarayabilecek bir formüldür. adam/ kadın tanıdıktır. steril sevcişmenin en alışılageldik yöntemidir. heyecanı çoktur denilemez belki ama fazla yakın bir dostluk türü olarak adlandırılabilinir.
teknik anlamda, isi bilenler icin son derece basarili bir oyunken, zevzek kisiliklerin her geyige katabilecekleri oyun adi. deu uygarlik tarihi hocasinin derste yaptigi ve bir amfi insani katlettigi espri buna örnektir.
ut hocasi: ne bekliyosun kardesim(soru)
cevabi da kendi verir:godotyu
iki eli kanda olsa kuaföre gidebilen, muhakkak kokos hatunlardir.güzelliklerinin esbabi mucizesi belli olmamakla beraber gelisime aciktir. kadin türünün en gelismis örnekleridir. disi kisi olunmaz dogulur dedirtirler.