esbab-ı nüzulun ne olduğunu bilmeyen, kur'an'ı müstakil bir kitap olarak inzal olmuş kabul eden, ve yine peyderpey inzal hakkında hiç kitap okumamış birey lakırdısı.
1- birinci ayet, yani sizin dininiz size benim dinim bana ayeti barış zamanlarının ayetidir. bir ülkenin veya toplumun barış ve savaş durumunda uyguladığı kanunlarda her zaman değişiklik olmuştur. ve yine bu ayet mekki ayet olup fiili olarak kıtala/savaşa izin verilmeyen müslümanların barış durumunda oldukları bir dönemde nazil olmuştur.
2- ikinci ayet ise, medeni, yani medine'de müslümanlar siyasi bir güç/devlet/topluluk olduklarında inzal olmuş savaş ayetidir. arada çelişki falan yoktur. sadece cahillik ile sağa sola çamur atma vardır.
olağanüstü hal zamanındaki kanunlar ile olağanüstü halin kalktığı zamandaki kanunlar bir olmaz. ohal ilan edilmeli mi edilmemeli mi? bu devletin kendisinin ve kurumlarının halkının isteği doğrultusunda alacağı bir karar. ve fakat ohal var iken dün niye böyle idin de bugün böylesin demek abesle iştigal değil mi?
cahil kızdır. huri peşkeş çekilen bir kadın değildir. tüm bu cennetliklere verilen bu tür nimetler hizmetçi anlamında anlaşılır ise bu soruya gerek kalmayacaktır. var olan yerleşik algı ile islam'ı öğrenmeye veya tanımaya çalışmak, her daim yanlış çıkarımlarda bulunmaya neden olur.
muazzez ilmiye çığ'da buna benzer şeyler söylüyordu, kuran incil ve tevrat ın sümer deki kökeni isimli kitabında. ve fakat nedense yazar nezaket icabı atıfta dahi bulunmamış. ha! olabilir belki yazar kendisi yepyeni bir araştırma yapmıştır ve fikirler kendisinindir. madem öyle. ben sorulara cevap vermek yerine, müddeinin iddiasındaki bilgi eksikliklerine ve dahi hatalarına değinsem yeterlidir. meşhur bir söz var; beni bir sen anladın onda da yanlış anladın diye, işte iddia sahibi de anlamış bir şeyler ama yanlış anlayıp yanlış sıralamış.
öncelikle yaygın bir kanaati, sadece yazarın değil, hemen hemen tüm insanların eksik ve hatalı bildiği bir yanlış kanaati düzeltelim:(#10898170)
1- mekke'li müşrikler pagan anlamında putperest değiller. mekkeli müşrikler allah'ın varlığına inanıyorlar. ve fakat ortakları, oğulları ve kızları olduğuna inanarak inanıyorlar. nitekim bu kur'an'da şu şekilde anlatılır:
"And olsun ki onlara: 'Gökleri ve yeri yaratan, güneşi, ayı buyruğu altında tutan kimdir?' diye sorarsan, şüphesiz 'Allah'tır' derler.Öyleyse niçin döndürülüyorlar?"ankebut suresi 61. ayet meali.
"De ki: 'Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir?' Onlar: 'Allah'tır! ' diyecekler. 'O halde O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?' de." yunus suresi 31. ayet meali.
hz. peygambere inzal olan vahiy mekke müşriklerine allah'a neden inanmıyorsunuz dememiştir. neden yanında ortaklar ediniyorsunuz demiştir. ve onları bir ve tek olan, doğmamış ve doğrulmamış olan allah'a inanmaya davet etmiştir. ve hatta allah'a isnad ettiğiniz oğullar ve kızlara dair delilleriniz nelerdir eğer doğru sözlü iseniz diyerek açık bir davette bulunmuştur. yani tevhide çağırmıştır. tevhid ise, rububiyette tevhid, uluhiyette tevhid, isim ve sıfatlarda tevhid.(isterseniz bunların tamamını açıklayabilirim. ama konu dışına çıkılacaktır. internette yeterince bilgi var bu konudahttp://www.islam-tr.net/tevhid/11244-tevhid-nedir-kelime-i-tevhid.htmlsitesinde kısa da olsa açıklama okunabilir.)
2- hz. muhammed (s.a.v.) döneminde belli başlı kaynaklarda zikredilen dört tane din vardır.
a)müşriklerin inandığı putperestlik.
b)hz. ibrahim'den bu yana gelen hanif dini.
c)yahudilik.
d)hrıstiyanlık.
hanifler bir olan allah'a inanırlar ve şirk koşmazlardı. ve fakat belirli bir ibadet biçimleri olmadığı gibi mekke'de sayıları bir elin parmaklarını geçmezdi.
yahudiler ve hrıstiyanlara gelince; hz. peygamber(s.a.v.)'in emri ile -arada yaşanan bir takım olaylar ve bölgenin kutsal ilan edilmesinden dolayı- tüm bu dinlere ait insanlar bölge dışına çıkartılmıştır. bakmayın şu an suudların para için oteller yaptırdığına. hicaza müslüman olmayanların girişi yasaklanmıştır. yani yahudi ve hrıstiyanlara ait kalıntı veya eser bulunmamasının nedeni, onların bu bölgeden çıkartılmasıdır.
3-hz. muhammed(s.a.v.)'in babası, peygamber daha doğmadan vefat etmiştir. dini inancının ne olduğuna dair elimizde sahih bir bilgi bulunmamaktadır. müslümanlar peygamberlerini çok sevdikleri için anne ve babasının affedileceği gibi tarihsel geçerliliği olmayan şeylere duygusal yaklaştıklarından ötürü inanırlar. ve fakat bunların bir delili veya senedi yoktur. amcası ebu talip ise müşrik olarak ölmüştür ve cehennemliktir. bu konu peygamberin hidayet veremeyeceği bahsi adı altında, veya daha doğru adlandırma ile hidayetin sadecde allah'ın elinde olduğu bahsinde ciltlerce dolusu kitapta anlatılmıştır. kur'an'da bu konu hakkında "Resulüm! Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; Ancak, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir." kasas 56. ayet meali denilmektedir. yani peygamber amcasına hidayet edememiştir. bu yetki sadece allah'tadır.
4- hz. muhammed(s.a.v.)'in risalet gelmeden önce kırk yıl boyunca hangi dine inandığına dair; hanif dininden olduğuna dair bilgiler vardır. yani şirk koşmamıştır. hrıstiyan ve yahudi olmamıştır. allah'a ve ahirete inanıyordu. ama nasıl ibadet edileceği ve nasıl dua edileceğine dair en küçük bir bilgisi dahi yoktu. bunu kur'an şu şekilde anlatır:
"Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin" şuara suresi 52. ayet meali.
"Seni yanılmış (şaşırmış) bulup doğru yola eriştirmedi mi?" duha suresi 7. ayet meali. bu konunun tafsilatlı olarak tartışıldığı bir diğer yer;http://www.mumsema.com/diger-soru-ve-cevaplar-kategorilerin-disinda-kalanlari-bu-bolume-acalim/146161-hz-muhammed-hasa-puta-tapmismidir-sura-42-52-ve-duha-93-7-aciklamasi-nedir.html adresidir. isteyen geri kalanını oradan takip edebilir. kısaca peygamber risalet gelmeden önce hanif dininden idi. ve fakat malumata dair bilgisi yoktu.
5- alak suresi ile alakalı olarak arkadaşı bilmesi gerekenler şu hususlardır:
a) kuran müstakil bir kitap olarak bir seferde inzal olmamıştır. 23 sene peyderpey nazil olmuştur.
b)tefsir usulüne dair bir kaç bilgi kırıntısına sahip olunsa idi, alak suresi ile alakalı hiç soru sorulmamış olurdu.
c)tefsir usulünde esbab-ı nüzul diye bir husus vardır. ki ayetlerin neden indiğini anlatır. yani ayetler durduk yere değil, yaşanan bir olay neticesinde indiriliyordu. ve eğer bu sebepler bilinmez ise analama her daim hatalı olacaktır.
d)ayetlerin mekki veya medeni olmaları: bir ayet veya sure mekke'de mi indi, yoksa hicretten sonra medine de mi? bu kronolojik açıdan çok önemlidir ve verilen hükmün geçerliliğini belirler.
e) evet bu şıkta yazacaklarım yazarın cehaletine dair: alak suresi komple inmemiştir. yani ilk beş ayet nazil olmuştur. ve bu ilk inen ayetlerdir. ve fakat devamında 6 ila 19. ayetler daha sonra muhtemelen risaletin 3. yılında inmiştir. ki risaletin üçüncü yılında üç vakit olarak namaz farz kılınmıştı. bu konunun anlaşılabilmesi için, "nüzul sebebi, mushaf dizilişi, nüzul sırası" gibi kavramların mutlaka bilinmesi gerekir. yukarda da değindiğimiz gibi kur'an müstakil bir kitap olarak inmemiştir. atıyorum, bakara 15 vahyolunmuş, ardından nisa 89 vahyolunmuştur. sıralama biraz farklıdır. mushaf dizilişi ile nüzul dizilişi/sırası başkadır. ve yine bu konu hakkında daha detaylı bilgiler iki kitapta yer alır. birincisi, tefsir tarihinde, ikincisi tefsir usulünde.
yani iddia edildiği gibi peygamberin namazı bilmesi ayetin ilk inen giriş kısmı ile alakalı değildir. daha sonra inen -3. yıl muhtemelen- 9. ve 10. ayetler geldiğinde namaz zaten bildirilmişti.
6- hac, kurban oruç gibi ibadetlerin bir çoğunu mekkelilerin bilmesi gayetle normal. çünkü mekke'yi kur'an hz. ibrahim'in oğlu hz. ismail'dir. kuran'a göre islam peygamberi ve hz. muhammed'in dedesidir. yani peygamber bu ibadetler ile ilk atasının sünnetini/geleneğini devam ettirmiştir. tabi şirkten arındırılmış hali ile.
gel gelelim yazının ana fikrine: bu iddiaların hepsine birden islam şu şekilde karşı çıkar; ilk insan ile birlikte yeryüzünde ilk var olan din bir ve tek olan allah inancıdır. insanlar çoğaldıkça bu inançta sapmalar meydana gelmiştir. allah'ın bir takım isim ve sıfatları başka varlıklara vermek, o varlıkları yüceltmek sureti ile dalalete düşülmüştür. batılı gözle bu işlem tam tersidir. batılı tarihçiler, ilk önce çok tanrıcılığın var olduğunu ve kimi insanların bu tanrıların tüm özelliklerini tek bir tanrıda toplayarak tek tanrıcılığın icad olunduğunu iddia ederler. ve fakat bu tez inandırıcı değildir. çok olanın birleştirilmesi mümkün değildir. ve fakat bir olanın çoğalma ile bölünmesi ise kaçınılmazdır. işte bu bölünmelerde peygamberler gönderilerek düşülen yanlışlık anlatılmaya çalışılmıştır.
kaldı ki sümer vs. eski dönemlere ait kitabeler yeni yeni toprak altından çıkartılmaktadır. risalet gelene kadar okuma yazma bilmeyen bir peygamberin bunları öğrendiğini iddia etmek gülünç duruma düşmekten başka nedir ki? sallıyorsunuz bari destekli sallayın.
ve yine allah kur'an'da her kavme peygamber gönderdiğini beyan etmektedir. ki eğer sümerler bir kavim/millet/halk/ulus ise onlara da bir peygamber mutlaka gelmiştir. ve o peygamberin getirdiği din tahrif edilerek çok tanrıcılık icad edilmiştir. çok tanrıcılıktan bahsediliyor sümerlerde ve fakat nasıl ortaya çıktığına dair elde tahmin dışında bir veri yok. sadece antropologların bir dişten koskaca şehir hayatını resmetmeleri gibi abuk subuk şeyler. ve bizden bu hurafelere inanmamız bekleniyor.
edit: iddia sahibi diğer entrylerinde muazzez ilmiye çığ'ın adı geçen eserini kaynak olarak kullandığını mesaj yolu ile belirtme nezaketi gösterdi. ben diğer tanımlarını okumadığım için bu tanımın ilk cümlesini bu bilgi doğrultusunda o şekilde yazdım.
cennette huri verilmediğinden mütevellit, küfürlü ayetlere sahip dinin lafı. tamam hadi burada çocuk yok. kendi dinini çocuklara öğretir iken küfretmeyi mi öğreteceksin? huri için cennete gitmeyi isteyenlerden ne farkın kaldı?
1- hz. adem(a.s.) ile başlayan ve hz. muhammed(s.a.v.) ile kemale eren dinin adı. bu tanımlama kur'an'da geçer. hemen hemen zikredilen tüm peygamberler "müslümanların ilki olmakla emrolundum" der.
2- hz. muhammed(s.a.v.)'e indirilen şeriatın adı. yani iman, ibadet, ahlak ve muamelatın tamamı.
3- çoğunlukla müslümanların yaşadığı bir coğrafi yer. islam dünyası gibi.
hz. muhammed ümmetine beş vakit, şu an kılındığı hali ile farz kılınmıştır. ilk başlarda, yani risaletin ilk zamanlarında, 3 vakit olarak kılınıyordu. miraç ile 5 vakit olmuştur. bir de önceki ümmetlerde de namaz vardı. mesela biraz değişmişte olsa hrıstiyanların kilisede ayakta incil okumaları kıyam rüknüdür. ve yine yahudilerinde benzer bir ibadetleri vardır. insanlara dinin kemale erdirilmesi hz. muhammed (s.a.v.) ile olduğu için namazın kemal hali de şu an bu ümmetin kıldığı halidir.
türkçe inseydi, aynı soruyu "kur'an neden türkçe indi?" şeklinde arapların vs dillerdeki başka milletlerin sorması muhaldi. bu bir soru/n değil bu sebepten burada cevaplanması gereken; "insanlar nden kabile kabile?" veya "insanlar neden tek bir dil konuşmuyorlar?" gibi soru/nlardır. yani bir ötekinin varlığı neden var? neden ben herkes gibi değilim? veya neden herkes benim gibi değil? sorularıda temel olabilir. tabi birde şu var: "ben bu soruyu cevaplayınca iman edecek misin?" yoksa maksat muhabbet olsun hesabıyla mı soruldu? soru soran samimi mi? uzar gider bu..
selam. "selime" fiilinden gelen bir masdardır. sözlükte; kurtulmak, selamette olmak, güven, barış, ayıp ve kusurlaradan uzak olmak anlamlarına gelir. islam kelimesi de aynı kökten türemiştir.
allah'ın ismi olarak selam: es-selam şeklindedir ki, esmaül hüsnadandır. yani allah'ın güzel isimlerinden bir isimdir. tıpkı rahman ve rahim gibi değil. er-rahman ve er-rahim gibi.
kelime anlamı olarak örten demektir. araplar tohumu toprak ile örttüğü için çiftçiye de kafir derler. ıstılahta ise allah'ı inkar eden, varlığını kabullenmeyen kişilere kullanılır. kimi ayetlerde ise, allah'ın kendisine verdiği nimeti allah'tan değil de kendisinden bilerek nankörlük edenler için de kullanılır. "küfr" kelimesinde türemiştir.
yine kur'an'da müşriklere, ehl-i kitaba, ahireti inkar edenlere, allah'ın rahmetinden ümidini kesenlere, allah'ı ve peygamberi inkar edenlere de kafir denilmiştir.
bir kişinin kafir olmasının temel nedeni kibri, yani büyüklenmesi ve şımarıklığıdır. aşırı bencillikle kendi heva ve istekleri doğrultusunda hareket ederler. aynı zamanda cahildirler. allah'ı bilmemek islam açısından yeterince büyük bir cehalettir. kişinin bildiği yabancı dil sayısı, ünvanı veya bitirdiği üniversite ve diplomalara bakılmaksızın, bir allah'ı bilmiyor ise o kişi cahildir. kafir oluşu cehaletindendir de aynı zamanda.
1924 anayasası ile tarihe gömülmemiştir. daha sonra yapılan ilaveler ekleme ve çıkartmalar ile öyle gösterilmiş ve öğretilmiştir. kaldırılması 1928 yılında gerçekleşmiştir. bir zahmet meclisin web sitesini ziyaret edelim ve 1924 anayasasını okuyalım.
millet ıstılahta bir davaya inanların meydana getirdiği topluluğun adıdır. ibrahim milleti ise, kelime-i tevhid davasına inanların oluşturduğu topluluğun adıdır.
islam fıkhında bir ülkenin darul islam, yani islam ülkesi sayılabilmesi için, o ülkede 5 yıl islam ile yönetilme şartı aranır. türkiye cumhuriyeti lozan antlaşması ile gerekse cumhuriyetin ilanı ile islam üzerine inşa edilmiş bir ülkedir.
lozan antlaşması delili: lozanda malum olduğu üzere nüfus mübadelesi yapılmış ve azınlıklar tanınmıştır. ve fakat ingilizlerin tüm bastırmalarına rağmen, türk heyeti kürtleri azınlık olarak tanımamışlardır. azınlık olarak tanımlananlar gayri müslimlerdir denilmiştir. yani bu madde ile türkiye'nin birinci sınıf vatandaşları müslüman olanlardır. ardından azınlık olan gayri müslimler gelir. iş bu noktadan dolayı azınlık hakkı taleb edenlerin dinlerini de belirgin ettikleri kanaatindeyim. türkiye bu madde ile ırka soya sopa dayalı değil, ibrahim milleti esasına göre kurulmuş ve dünya kamuoyuna kendisini kabul ettirmiştir. ve hatta baştakiler her türlü inkılaplarla birlikte dine yatırım yapmak zorunda kalmışlardır. tefsir ve hadis çalışmalarına ağırlık verilmesi, şapka vs kanunların yanında hız kazanmıştır.
nüfus mübadelesi delili: nüfus mübadelesi ile karaman'da yaşayan -ki dedelerin mezarları hala karaman'dadır- öz be öz oğuz olan hrıstiyanlar yunanistan'a, yunanistan'da yaşayan öz be öz rum müslümanlarda anadoluya getirilmiştir. yani nüfus mübadelesi ile türkler anadoluya tolanmamıştır. müslümanlar toplanmıştır. islam'ın layıkı ile yaşanabileceği yegane vatan türkiyedir anlayışının bir ürünüdür bu. kafatası ölçümleri soy ve şecere merakı sonraki kelime ve kavramlarda yaşanan anlam kayması ile toplumun bilincinin devşirilmesinden başka bir şey değildir.
anayasa delili: yukarda bir yerin islam beldesi sayılması için beş yıl şartı var demiştik fıkıhta. türkiye ise; 1921 yılından 1928 yılına kadar anayasanın ikinci maddesi "devletin dini dini islamdır" maddesi ile yönetilmiştir. bu da şimdilik delil olarak yeter.
hülasa türkiye bir soyun değil müslüman olanların yurdudur. gerek kuruluşundaki anayasa metni, ve gerekse tüm dünya da tanınma şekli böyledir. biz ne kadar inkar edip nefret etsek de babamızı değiştiremeyiz. kabullenmesek bile o babamızdır. işte türkiye'de birileri kabullensin veya kabullenmesin bir islam ülkesidir.
hz. peygamberin okur yazarlığı ile alakalı konular tarihte çok tartışıldı. günümüzde buna soru soranlar eskiler gibi bilgili değil maalesef. yani sadece internet yolu ile bile bu konuda bir çok bilgi edinilebilir. ama bu dahi zahmet dışı.
risalet gelmeden önce okuma yazma bilmediğine dair tüm alimler ittifak halindedirler. ve fakat ticaret ile uğraştığı için hesap işlerini bilmesi muhtemeldir. risaletten sonra ise, alimler iki görüş beyan ederler. bir kısmı okuma yazma bilmediğini, diğer kısmı ise okuma yazma bildiğini söylerler. bildiğini iddia edenlerin delili hudeybiye antlaşmasında rasul kelimesini silmesi ve abdullah'ın oğlu şeklinde düzeltmesidir.
mekke!de risalet öncesi yaklaşık 1000 kişilik şehirde okuma yazma bilenlerin oranı on kişi ya vardı ya yoktu. yani günümüzdeki gibi yaygın ve örgün öğretim kurumları ve okur yazarlık oranları yüksek değildi.
ikra kelimesi ise, sözlüğe bakıldığında dahi yalınkat bir yazıyı okumak anlamında kullanılmadığı görülür. vahiy lafız ve mana olarak ele alınır. lafızda yer alan ikra manada tabiatı, kişinin kendisini, toplumu okumasınıda ifade eder. ve bu ayet eğer tarih kronolojisi -biz ona vhiy kronolojiside diyebiliriz- bağlamında düşünülür ise, sözlü kültürün bittiğini yazılı kültürün başladığını, kalemle yazmayı öğreten rabbin adı ile oku emri ile geçiş yapıldığını gösterir.
birde kitabımızı biz müslümanlar tefsir ederiz. sizlerin tefsirine ihtiyaç yok. ne de olsa yaşayacak olan bizleriz. ve bilgiyi sizden alacak değiliz. sadece merak ettiğim bir soruyu sorayım. kafanızda sizi islam ile meşgul eden soruların tamamını akla ve mantığa uygun olarak cevaplar isem iman edecek misiniz? yani bunca yazılanların veya sorulanların bir amacı olmalı değil mi? ya siz haklısınızdır veya biz. haklı olanın tarafına geçmek ahlaklı olan eylem değil midir?
bilgi eksikliğinden kaynaklanan mantık hatası barındıran iddia.
1- öncelikle peygamberlik çalışılarak elde edilen bir meslek veya rütbe makam değildir. allah tarafından seçilmiş kullara yüklenen sorumluluktur. tebliğ etme sorumluluğu.
2- insanları tedavi eden iyileştiren (manevi anlamda) peygamberler değildir. allah'tır. dolayımlı olarak allah'ın emrettiği ibadetlerdir.
3- son peygamber gelip geçmiştir.
4- ıstılahi anlamı düşünüldüğünde vahiyi kendi hayatında yaşayıp insanlara ulaştırandır peygamber. ki bu hali ile kendi kendinelik mümkün değildir.
şaşırmak yani hayret etmek öğrenmenin başıdır. ki eğer öğrenmek bilmek isteyen var ise. evet bunca sene geçmesine rağmen cum'a namazı kılan hala var ise, bunun üzerine düşünmeli. derdi ne bu insanların demeli. araştırmalı ve okumalı. ama harbiden bu kadar adamın amacı öğrenilmeli. büyük bir olasılıkla, eğer soran sorduğunda samimi ise, pek kısa bir zamanda o namaz kılanlardan olacaktır. ne hazin değil mi? aklıma hz. ömer geliyor bu minvalde.
samimi ve dürüst bir şekilde hz. peygamber (s.a.v.)'i öldürmeye gidiyordu. kılıcı kınından çoktan çekmişti. ve kan mutlaka akacak diyordu. o da kara murat benim demişti. öldürebilecek biri varsa o da benim demişti. ama o celal ve hiddet sahibi ömer, rasulün yanına geldiğinde iman etti. o da merak etmişti. hayret etmişti. ama dürüst ve samimi idi. araştırmış ve öğrenmişti. anlamıştı. ve yeryüzünün adalet ile anılan ismi oldu.
evet bakalım bu hayret ve merak başlığı açan yazarda ne etki bırakacak. cemil meriç gibi bitirelim:
allah'a inanmak insana emniyet duygusu verir. huzur türkçe'de daha çok rahatlık ile anlaşıldığı için, rahatlık pek yoktur islamlıkta. kolaylık ise çoktur. insana huzur veren şeyler inanç değildir sadece. galiba anlamama buradan kaynaklanıyor. inanma eyleminden sonra gelen ibadetlerin eksik veya güdük veya hiç olmamasıdır huzursuzluğun kaynağı. bu işi bir benzetimle izah etmek gerekir ise;
saat örneği verilebilir. eğer saatin içerisinde bulunan küçüklü büyüklü parçalardan herhangibirisi eksik olur ise, o saat randımanlı çalışmaz veya hiç çalışmaz. islam dinide böyledir. farz ve sünnetlerde yaşanan eksiklik/gediklik veya ihmalkarlık huzursuzluğun ana kaynağıdır.
yani kısaca allah'a iman ile huzur bulunmak isteniyor ise, inanılan allah'ın emirlerini yerine getirmek gerekir.
"De ki: biz inandık Allaha iman getirdik: bize indirelene de, ibrahime ve ismaile ve ishaka ve Ya'kuba ve Esbata indirilene de Musaya ve isaya ve Nebiyyuna Rablarından verilene de, onlardan birinin arasını ayırmayız ve biz ancak ona boyun eğer müslimleriz."ali imran suresi 84. ayet meali.*
"ve deyin ki biz Allaha iman ettiğimiz gibi bize ne indirildiyse, ibrahime ve ismaile ve ishaka ve Yakuba ve Esbata ne indirildise, Musaya ve isaya ne verildiyse ve bütün Pegyamberlere rablarından olarak ne verildiyse hepsine iman ettik, onun Resullerinden birinin arasını ayırmayız ve biz ancak onun için boyun eğen müslimleriz."bakara suresi 136. ayet meali.*
ordu hakikaten göreve. 30 yıldır bir pkk'yı bitiremediler. olayın siyasi toplumsal, ekonomik vs boyutları var deniliyor. uluslar arası ilişkiler dengeler vs. ama bir gerçek var neticede. 30 yıldır terör bitirilemedi. ülke güvenliğini sağlamakla görevli ve bunun için kurulmuş bir kurumun 1960'tan bu yana siyasete dahil olması askerlik yapmayı unutturmasın?!
hatalı laftır. ergenekon tipi yapılanmaların ilk defa kamuoyu nezdinde tanınması ve yankı bulması belki olabilir. ama başlangıcı yani kuruluş açısından başlangıcı 1950'lere dayanır. natoya üye olmamızla, ilk dış borcu 15 sene sonra almamızla alakalıdır. yani başlar.
arasında dağlar kadar uçurum barındırandır. yani iki yazı yazmışım. bakılma oranları birinin 3056, diğerinin 3639 ama verilen oy birer tane. okuyoruz ama oylamıyoruz. veya bu konular beni açmaz demek olsa gerek. yani bunu anlamalandırmak bayağı bir zor.
anne babanın çocuğuna güzel isim koyma hakkı vardır. ve bu insanlarda bu hakkı kullanmışlardır. kur'an'da kevser suresinde bilgi verilir bu konuda. ki ebu lehep ve ebu cehil başta olmak üzere mekke müşrikleri peygamberin erkek evladının olmaması ve olanlarında henüz bebek iken vefatı nedeniyle "ebter diye peygambere lakap takmışlardır. ve fakat soyun devam etmesi de dahil kur'an bir çok ayetinde somut değil soyutlama yaptığı için bu soyun kesikliği anlamında değil, ismin devam etmesi, insanlık tarihi bıyunca iyilik ve güzellikle yad edilme olarak anılma anlamına gelir. ki kevser suresinde, asıl anılmayacak, yani soyu devam etmeyecek olanların peygambere hınç ve öfke duyanlar olduğu beyan edilir.
ki günümüzde dahi muhammed isminin hala varlığı ve fakat ebu cehil ve ebu lehep isimlerinin araplar arasında bile lanet ile anılması ve çocuklarına müslüman olmayan arapların dahi bu isimleri vermemiş olmaları soyu kesikliğin kime ait olduğunu gösterir.
ömrü boyunca şaka ile bile olsun yalan söylememiş birinin adını çocuğuna vermek, ve çocuğunun da ismi ile müsemma olmasını istemek gayet şerefli bir eylem olsa gerek. ki tarih açısından değerlendirildiğinde dahi, hayatı boyunca şaka ile yalan söylememiş ve kendisini öldürmek isteyenlerin bile, ondan daha güvenilir birisi olmadığı için, emanetlerini ona vermesi, ve bunu çocuklarına doğru sözlülüğünü ve güvenilirliğini örnek alması bakımından isim olarak veren ebeveynler gerçekten şerefli bir iş yapmış olmazlar mı?
onca sahtekar tipli ve iki yüzlü insan var iken, bir kez olsun yalan söylemeyen bir insanın adına bile düşmanlık gösterip tahammül edememek acınası bir durum değil mi?
birde araplaşmaktan bahsediliyor. türkçe'ye, yunus türkçesine kur'an dışında arapça kelime geçmiş midir ki böyle bir şaşkınlık yaşarlar şaşarım. saray dilinde kullanılan debdebeli ifadeleri halk benimsemiş mi? bunlar değerlendirme dışı tutulduğunda konu çok güdük kalacaktır.
islam'ın evrensel olmadığı iddiasında bulunanlar hac mevsiminde kabe'yi görmüşler midir acaba? gerçi kabe'yi görme asaletine sahip olabilirler mi ki? o da ayrı bir konu.
siz alay etmekte olduklarınızla alay ede durun. şüphesiz allah vaadini tammalayacaktır. işte o gün göreceğiz kim haklı, kim haksız.
islam kriterlerinden benim anladığım bu durumun bir hastalık olmadığıdır. eşcinsellik bir hastalıktan değildir, insanın bir tercihidir. neden tercihtir?
allah hasta yarattığı birisine neden böyle yaptın demez. o mutlak adildir. adaleti insanların hastalıklarından dolayı yargılamayı gerektirmez. seçimleri yargılar. bu insanlarda yine islam açısından bakıldığında karşıt cinsleri durur iken hemcinslerini seçmiş, tercih etmişlerdir. dolayısıyla ortada bir seçim vardır. hastalık yoktur. yaradılışa uygun değildir o ayrı mesele.