istanbul'da bok yemek isteyen birileri vardır elbet diye düşünülmüş zirvedir. ankara'da yapılan zirvenin sol frameden bir türlü düşmemesi üzerine, ağzımdan akan suyla evi salya basmasın diye de düşünülmüştür.
2004-2005 eğitim öğretim yılında açılmış olan fakültedir. birçok eksikle açılan fakülte eksiklerini kısmen gidermiş olsada, sanat eğitimi vermek için oldukça yetersizdir. neyseki bu yıl göreve başlayan yeni dekan sayesinde fakülte birazda olsa fakülteye benzemeye başlamıştır.
sivasspor'un 22 puanla türkcell süper ligde 9. hafta sonunda lider olması. sivaslı olmasam da bir anadolu külübünün bu başarısı türk futbolundaki kısır dört büyükler döngüsünü kırıp şampiyonlukla son bulur umarım.
edit: farkındayım başlık ve entry uyuşmuyor. entryi yanlış yere yazmışım ya siline ya idare edile.
Beşiktaş Kulübü ikinci Başkanı Ertuğrul Kumcuoğlu, Galatasaray-Beşiktaş derbisini Galatasaray'ın kazanması durumunda ligin tadının kalmayacağını öne sürdü.
zırp pırt uzaya gönderdiğimiz mekikler sayesinde uzay görmüş bir mikrobun dünyaya döndüğünde ''ülen uzay görmüş mikrobum'' diyerek kendini diger mikropların üstünde görmesi ve saçma sapan isteklerinin kabul görmemesi durumunda bilimadamlarının ''mikroplaşma lan'' çağrılarına kulak asmayarak ölümcül olma seviyesini 3 kat artırması durumdur.
anne sevkatından fazlasıyla nasiplenmiş, tuvalet kağıdı kullanmaya başlayalı daha 5 sene olmamış, tiripten tiribe girmektedir boyuna posuna sövdürürcesine. ''daha önce nasıl yapıyorduysan bu mereti şimdi git öyle yap lan'' diye çemkirmek gerekir. yoksa altına bile sıçar bu salak mazallah.
sağlam bir torpil gerektiren durumdur. son makinaya gittim ve yok ben kameramanın arkadaşıyım, davulcunun arkadaşıyım diyerekten makinanın 20-25 kişilik ekibi 300 kişi toparlayıvermiş kapının önüne ki o kapı daha otopark kapısı daha ordan içeri giremiyorsunuz ve bir yetkili gelip size ''arkadaşalar içerde hiç yer yok tamamen dolu'' diyor ankaradan, izmirden gelen aylarca davetiye kovalayan onlarca insanın yanında kolpa elemanlarda var tabi, bende torpilli onlarca elemandan biriyim, 45 dakka kapıda bekledim şehir dışından gelen arkadaşlar ne yapğsın siz düşünün.
ve içeri girdim, torpilli olduğum için utandım ve üzüldüm, bir önceki hafta hiç torpilsiz ve davetiyesiz tamamen korsan bir şekilde içeri girmek için azim etmiş ve girmiştim. evet kolpalık bu olsa gerek ama bu sefer yemezdi, torpil şarttı. sırf içerideki o enerjinin bir parçası olabilmek için yaptım bunu.
içerde biraz dolandım ve studyonun önündeyim ama içerisi hakikaten tıklım tıklım ve benim gibi ayakta bekleyen en az 50 kiş var oturacak yer kovalayamıyoruz bile çünkü içeri almıyorlar, bir karambol esnasında araya daldım ve içeri girdim, seyircilerin oturduğu platformun arkasından dolandım normal şartlarda seyircilerin oturamadığı konukların programa giriş yaptıkları merdivenlere 5-10 arkadaşla üşüştüm sonra bizi biraz sağa biraz sola derken konukların geçebilecekleri kadar bir yol açtılar. artık içerideydim. çok mutluydum.
sonunda program başladı. içerde 500 kişi varsa dışarıda 200 kişi kesin vardı. durum böyleyken ilk reklam arasında okanında anonsunda belirttigi üzere öyle su alayım, yiyecek alayım bi işesem rahatlayacam tavırları dışarıda sinirli ve bir yer kapmak için bekleyen kalabalıktan birinin sizin yerinize geçmesine yol açabilirdi. tırsıldı ve gidilmedi. gidilmek istensede gidilmesi. zordu, çıkış uzaktı ve reklam aralarında yerde oturanlar ayağa kalktığında adım atmak imkansız hale geliyordu.
açtım, açtık. susuzdum, susuzduk, yinede eglenmeye çalışıyorduk çok çişim gelmişti. tüm bu sıkıntılarla geçen saatler bitmiş, hem erken bitmişti. 1-1.5 daha sürer 5 gibi biter hesabıyla gelenler yamulup kaldı. gece 03.30 civarı kendimizi kapının önünde bulduk, çünkü güvenlik görevlileri öyle istiyordu. servis yoktu, öğrenci milleti arabada yok haliyle, iett, münibüs ne gezer, taksi gece tarifesi yazar bünye kaldıramaz, ne yaspsın geçlik, otoparkta 300 kişilik grup zamanın geçmesi için beklemeye koyuldu ki sabahın ilk ışıklarıyla gidilecek yere otobüs bulunup gidilsin. güvenlik rahat bırakmayacaktı bir kere bizi otoparktanda kovdular bağrış çağrış, az önce konuktuk hani alkışlar, eglence, samimi ortam, şimdi resmen sokaktayız.
bilmiyormuydun da gittin? gitmeseydin o zaman? demeyin. biliyordum ve gitmeseydim olmazdı çünkü makinayı çok seviyordum. son programda orda olmak istedim ama ışıklar sönünce o samimi ortamın birden ortadan kalkmasına bozuluyor insan yoksa açlık, susuzluk, iki büklüm saatlerce oturmak değil şikayetim. içeride idare eder bi cafeterya var genişçe, orda insanların çay kahve eşliğinde beklemelerine izin verilebilirdi, otobüs durağında kaldırımda oturmaktan daha iyidir. hele hele studyonun bulunduğu mevki piskopatlarıyla ünlü bir mahalleyse gençler için cafe tek çözüm gibiydi. ama çözüm peşinde koşan yoktu. çünklü sorun olduğunun farkında olan yoktu. çünkü sadece güvenlik görevlileri ve biz vardık. cefakar bir makinacıdan birden bire şakşakçıya dönüşmek birilerinin gözünde hiç hoş değil.
okan bilmiyorum nadas sonrası studyosunu böyle gençlerle doldururmu, fortmat değişiyor çünkü başlı başına, eğer biz yine orda olacaksak, okanda samimiyetini sadece ışıkların altında değil, ışıklar söndüğündede göstersin lütfen, ''türkiye'nin en azgın, en deli dolu, en enerjik programı'' olmuşsa makina, bizimde ucundan azıçık bir katkımız varsa, eğer biz şakşakçı değil makinacıysak, bize öyle davranılsın. arasındaki farkın oluşması için biz üstümüze düşeni yerine getirdik, umarım sizde payınıza düşüneni yerine getirirsiniz.
an itibariyle insanlığımdan utanmama yol açabilecek bu hadise, gün içerisinde belkide en doğal olduğum anda, belkide yeni bir buluş yapmak üzereyken, destursuz biri yüzünden içine sürüklendiğim ''bok''tan durumdur.