inönü'de oynanan maçta 7 dakika hiç susmadan tezahürat yapan taraftarların, bu sürenin bir rekor olduğunu çeşitli internet sitelerinde beyan etmişlerdir. malesef dakika başı bir golden fazlasını yiyerek, yeni bir rekora yelken açılmış rövanş maçı olmuştur.
ya zekidirler çıkarları için oy vermişlerdir.
ya dürüsttürler çıkarları için oy vereceklerine söz vermişlerdir.
ya da zeki değillerdir. dürüst olmalarının da bir önemi yoktur artık.
Heyecanla, umutla, sabırla bekledim iyi haberlerini.
Olmadı, ölüm yine üzücü oldu birilerine,
Yarın, yine, hayat devam edecek, birilerine.
Bense hiç karşılamadığım, hiç konuşmadığım, öyle uzaktan sevdiğim kardeşimi,
Hiç aklımdan çıkarmayacağım,
Sanki bugün ölmemiş gibi.
edit: bu entry eskileyen ''seri eksi oy veren öküz''e sesleniyorum. ''insan olsaydın anlardın o satırları bana neyin yazdırdığını.'' ama tıbben mimkin değil.
buluşma saati 19.00'dan 18.00'e çekilmiş zirvedir. arkadaşlar detaylı bilgi için zirvebox'a bakabilirsiniz. zira her yeni gelişme sizlere ordan duyurulacaktır.
her iki takım içinde ya tamam ya devam maçı olan norveç-türkiye milli maçına denk gelen zirvedir. katılım sayısını baltalayacak bu durum zirveyi düzenlemeye çalışan beni kara kara düşündürmektedir.
tuzlu bir denize ve o denizde yaşayan bir sürü deniz kestanesine sahip sahil kasabasıdır. balıkçılıkla geçimini sağlar çoğu küçükkuyu'lu. tatil yapmak epey ucuzdur. konaklaması, yemesi içmesi. lakin gece hayatı çok zayıftır. yalnız gidildiği taktirde zor anlar yaşatabilir.
sözlük sakinlerinden duymayan kaldıysa bu enrty vesilesiyle duyması gereken zirvedir. ayrıntılar için ukte'nin solunda, 2006'nın sağındaki buton ''ortam'' a tıklıyorsunuz. sonra ==> zirvebox. ==> 17 kasım 2007 istanbul bok yiyoruz zirvesi.
ekmek parası bulamamak. 1996 senesiydi benim toy oldum dönemlere denk geliyordu. bizim iş yerinde bir çay ocağı işleten doğulu bir abi vardı. sohbeti muhabbeti çok iyi olduğu gibi güler yüzlü iyi birine benziyordu. her gittiğimde bana okul nasıl? ne yapıyorsun gibilerinden sorular sorup sohbetin dibine vuruyordu. bir gün sohbet pkk'ya dayanınca hemen içini döktü. içerde kimse yoktu. ben şoka girdim.
söylediğine göre doğuda şartlar çok çetinmiş. babadan bir şey kalmamış. sokaklarda işportayla ailesinin geçimine katkıda bulunmaya çalışmış. yaşı gelince evlenmiş çoluk çocuğa karışmış. masraflara yetişemez olmuş. eve ekmek getiremediği günlerden bahsetti. intihar etmeyi düşündüğü günlerde pkk'lı bir kaç kişi ona dağa çıkmasını teklif etmiş. ailesine her ay yüklü miktarda para yardımı yapılacağını söylemişler. ne ihtiyaçları varsa ilgilenecek demişler. bizimki kabul etmemiş önceleri ama evdeki duruma katlanamıyormuş. para yok, pul yok, iş yok, aş yok bunun bir sonu yok gibi gelmiş. cahilliğin önemine hep değiniyor ara ara cahil olmasaymış parasız kalsada yine yapmazmış böyle bir şeyi. sonra çok duramamış dağda inmiş, belkide kaçmış ama indim diyor. bir daha da töğbe edip terk etmiş doğduğu toprakları, istanbul'a göçmüş ailesine zarar verilmesin diye. bu çay ocağı işi çok tesadüf olmuş iyi de olmuş onun için, yeniden doğdum diyor. içinde ki pişmanlığı yaşadıklarını anlatırken ses tonundan fazlasıyla anladığım için ona kızamadım. cahil bir insanı neye göre yargılayabilirim kestiremedim.
çocukken mahallede rasgele birilerinin zillerine basıp kaçtığım gibi kaçamayacağım hadise, aynı zamanda yine çocukken giriş katı dairesinin önünde topun balkona kaçması halinde kesileceğini bile bile çektiğim şut gibidir de.