dinlediğime pişman olduğum, keşfettiğime hiç sevinmediğim, mükemmel ve bir o kadar kalbimdeki sancıları arttıran barış diri şarkısı/şiiri.
baştan sona tüm cümleleri kocaman bir ur gibi acıtıyor insanı.
bir insanın tüm bu cümleleri peşi peşine sıralayabilmesi için, kaç acıdan geçmiş, kaç acıya tanık olmuş ve bunca derinden hissetmiş olduğunu düşünmek bile yaktı içimi.
gözlerimi kapatıp, iyice kulak verdiğimde; kimsesiz ve bir kuytuda sıkışmış hissediyorum.
bazen hayat çok kötü gidiyor ve ben onu nasıl anlatacağımı bilemiyorum.
iyi kötü tüm klişelerin gerçek olduğuna şahit olmaktır.
Anne olunca anlarsın diye bir söz vardır. Bi doğuruyorsun gerçekten anlıyorsun.
Baba olarak nasıl hissediliyor bilmiyorum ama kendisini baba yapan bir kadına saygısını katlayarak çoğaltamayan ve o saygıyı korumayamayan adamlar için çok fazla bi duygu bu.
iş yerinde flört edilmesi genel performansı arttırır. Şöyle ki; flört eden çiftler daha enerjik çalışır. Asla geç kalmazlar. Motivasyon yüksektir. Yanlış yapıp papara yiyerek rezil olmamak için ekstra dikkatli olurlar. Birinin işi olup uzayınca, diğeri ona yardım eder. Bi şekilde alakası olmayan departmana ilgi duyar, ekstra bilgiye sahip yedek personel yetişir.
Evlenildikten sonra işler değişir. Motivasyon düşer, yorgun olunur. işe birlikte geç kalınır. iş uzasa dahi kimse mesai yapmaz.
izlerken inanılmaz derecede sinirimi bozan, çok beğendiğim ancak çok gerildiğim 2.dünya savaşından en az zarar ile ayrılmamızın tek kahramanı, hep başka devletlere çalışmış sanılsa dahi gerçek bir Türk ajanı ilyas bazna nın hayatını anlatan film.
Erdal beşikçioğlu’na arya söyletmek/söyletememek kimin fikriydi ya da çektikten sonra olmadı yahu diyen hiç mi olmadı merak ediyorum.
Agust rolünü üslenen down sendromlu yetenekli aktör çocuğa ödüller verilmeli.
ingilizler tam bir orospu çocuğu.
Alman nazileri umarım gaz odalarında geberirsiniz.
-Atatürk ü keşke hiç göstermeselerdi. Bu kadar benzemeyen bir benzeri kullanılacağına arkası dönük verseler daha iyi olurdu. En azından ağlamaktan migrenim tutmazdı.
-ismet, bebişim film fikrimi değiştirmedi sen bir hainsin aşkım. Ters dön mezarında.
ertesi gün gelen edit isteği: ilyas bazna hakkında daha önce bilgi sahibi olmamam amacıyla yaptığım, okuduğum bilgiler aslında ilyas'ın o kadar da kahraman olmadığı kanaatine varmama sebebp olmuştur.
Ben çiçero'yum kitabını okumak için araştırdım, basılmıyor ve satılmıyor. bir kaç sahafa daha bakacağım.
resmi bilgilerde kendisine ingiltere konsolosluğunda casusluk yaparken Düriye Esra isimli bir hanımın yardım ettiği söyleniyor ve bu hanım teyze ile üst üste gömülmüş fakat tarihe bakılırsa o tarihlerde Düriye bazna nın yaşı 9. yani pek mümkün gibi değil. bana kızı olabileceğini düşündürdü. yani yorum katacağım derken bir karakteri bambaşka bir insan/kahraman olarak adletmek doğru mudur bilemiyorum. aslında biliyorum bence değil.
yani sonuç şu, ismi ilyas bazna değil, ahmet olsaydı ve bu türk yapımı bir tarih yorumu film olsaydı müthiş bir film olurdu.
ama bu şekilde toplumu yanlış yönlendirmeye müsait ve gerçeğin çok uzağında bir hikayeleştirme olursa o iş acaba ne çıkarları var da bu kadar oynadılar bu karakterin üzerine diye düşünüyor insan.
tarihten esinlenmek değil bu, tarihi aldıları değiştirmek.
Türk standartının üzerinde bir olay örgüsü olmasına rağmen, rastlaştıracağız diye zorlama sahne ve küçük hikayelerle dolu dizi. ilk sezonu bugün izledim. Herşeye rağmen çok keyif aldım.
bir an hayat hiç devam etmeyecek gibi olur. Dünya durdu/dondu sanırsın. Fakat yalnızca giden için durmuştur hayat. Önce en güzel anılara ağlarsın, sonra o’nu kırdığın anlara ağlarsın. Sonra biraz keşkelerine ağlarsın ve sonra yalnızlığına bolca. Sonra alıştığına ağlarsın. Her kahvende beraber içerdik der ağlarsın. Sonra alışırsın. Sonra unutursun yavaşça. Önce kokusunu, sonra çayına kaç şeker koyduğunu...
Uzun süredir içmediğim için sürekli söylendiğimi farkettim. Eğer yanımda içenler ya da içip gelenler gibi koktuysam bi dönem allah da benim belamı versin.
Bu son 2 yıldır başıma çok defa geliyor ama her defasında bir öncekinden daha çok acı çekiyor, daha kötü kararlar veriyorum. Beynim artık garip oyunlar oynuyor. Sonuncu da oturduğum yerden kalkmadım ve gitmeyeceğim dedim. Çevremdeki insanlar bulunduğum şoktan çıkarmak için bayağı çaba sarfetmişler. Bu çıkıp seni neyin beklediğini bilmeden bir sevdiğin için hastane yollarına düşmek artık kalbime, bedenime,beynime ve ruhuma ağır geliyor.
Sorguluyorum. Neden hep benim başıma geliyor ama cevap bulamıyorum.
Sorguluyorum. Neden hep dışarıda kalan herkesi belki de en çok canı yanan benken; sakinleştirmek, umut vermek görevi bana düşüyor?
Yaratıcı beni bir imtihandan çıkartıp diğerine sokuyor ama gücüm kalmadı. Ameliyathane kapısında beklemek, ümit etmek bunlar artık tahammül edebileceğim şeyler değil.
Ve ona sesleniyorum; “artık içimde bir can daha taşıyorum, bana biraz daha iyi davranır mısın Tanrım”.
Dolar kuru arttıkça sevinince neden vatan haini olunur anlamam. Ben dolar için sevinirken annen de kolundaki bilezik değerlendi diye sevinmiyor mu?
Ya da birisi değerlensin diye dişinden tırnağından arttırıp beklettiği yatırımı değerlendi diye neden hain olsun.
Her gün oturup aldığımda 10 liraydı şimdi 15 olmuş 5 lira kardayım diye sevinen o süper zeka sen değil misin yoksa?
Yoksa almak istediğin araba fiyatı arttıkça senden uzaklaşıyor diye mi?
Ya da döviz kiralı bi evde mi oturuyorsun?
Birileri çıkıp konuşacak da piyasa alt üst olacak diye aklın mı çıkıyor senin de?
Dolar ve eş zamanlı altın artıyor. Yaza düğün yapacaksın, kız tarafa 10 burma bilezik istedi o yüzden mi yanıyor için?
Yurtdışı planın döviz böyle yüksek seyrederken suya mı düşüyor?
Kenarda beklettiği dolar değerlerinde kar ettim sanan var ya; kar ettiği 3 kuruşu sepetini kasada boşaltırken markete bırakıp gidiyor haberi yok. 1 kg nohut 24 tl. Türkiye de artık normal şartlar altında 24 tl ye nohut 60 tl ye kırmızı et alıp kim etli nohut pişirebiliyor ki? Kenarda doları olan da dahil; hiçkimse.
Türk milletinin aklı ekonomiye basmıyor.
iki çeyrek alıp kenara koymaktan ibaret analarımızın iktisadi bilgisiyle geldik bu günlere. Eh her ihtiyaç olunca da ( ki ihtiyacın o bahsettiğin altın değerlenip de piyasanın içine sıçınca oluyor) baban gidip bozdurup zamlardan doğan cari açığı kapatmıyor mu? Neyi tartışıyoruz. Kim vatan haini. Şu üç kuruşluk maaşlarıyla gemisini yürütmeye çalışanlar mı?
balkanlardan gelenlerin türküm diyenden daha türk olduğunu, ,
konya ovasında yaşayan pehlivanların üst sınırımızı korumak maksatlı rumeli ye gönderilmesi ve sonrasında da rumeli yi kaybedişimiz ardından bir kısmının zorunlu yaptırıldığını bir kısmının ise 70lerden sonra vatanına dönmek isteyen gerçek türklerin başvurusu ile gerçekleştiğini bilmeyenlerin, iki kelam okumaktan aciz kuşbeyinlilerin başlattığı ve sürdürdüğü bir kampanyadır.
bu topraklar bir çok mübadele görmüş, bir çok yara almış, bir çok iz kalmıştır. ancak sorsan pomaknedir bilmeyen tipler sırf ama fikir beyan ederler.
“Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. Gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim.”
Eşimin 10 yaşındaki yeğeni tüm cüzdanımı boşaltmış. Bunu gözümle görmedim fakat portmantoyu kapatırken onu gördüm. Muhtemelen aldı odasına götürdü ve çantamı geri bıraktı diye düşündüm. Annesiz bir çocuk. Babaannesiyle yaşıyor. El bebek gül bebek de sayılmaz. Sığıntıdan hallice.
Eşime cüzdanımın içinin boşaltıldığını söyledim. iş yerinde olmuştur dedi. Dilimin ucuna geldi ama yeğenini söyleyemedim. Söylesem bi türlü söylemesem bi türlü. içinde döviz de bulunan meblağ 10 yaşındaki bir çocuğun elinde görüldüğünde hemen farkedilir.
Neyse bugün gidip mutfakta sıkıştırdım. Senin aldığını biliyorum sessizce götürüp çantama koy aramızda kalacak dedim. Embesil piç kurusu bağırarak kendi kafasını mutfak tezgahına vurdu sonra da yengem paramı çaldın deyip kafama vurdu dedi. Kimse inanmadı sanıyorum belki ama illa akıllarında bi soru işareti kalmıştır. Biraz evvelde kayınvalidem aradı. Parayı bulmuş çocuğun oyuncağının içinde. Neyse paranı gel al ama çocuğun Kaşını yarmışsın biz güzellikle hallederdik dedi. Sinirimden duvarları ısırıcam, insanın kendisini ifade edememesi çok boktan bir duygu...