Var olmakla yok olmak arasındaki çizgi gibidir iyi olmak ve kötü olmak da. Her şey bittikten sonra söylenen sözler, nafile ağlayan gözler, gelenekten kapanan başlar, var olmak ya da yok olmak arasındaki ince çizgiyi çoktan aşmış birisi için bir onama işlemidir aslında. Kabulleniştir, yok oluşunu.
Erken söylenen sözler belki de haklılığın üzüntüsünü yaşarlar. Bıyıkları çoktan ağarmışlar ile saçlarına yıldız düşmüşler böyle anlarda anımsarlar çocuklarını. Gidenler de üzüntülüdür elbette ama kalanlar kadar yasa boğulmazlar asla. Karanlığın ucunda bizi ne beklediği belli olmadığı gibi başında da atlamışızdır bilinmez uçurumlardan. Bedenimiz bazen kuru dallara takılı bulunmuştur, bazen de kayalık dibinde balıklara yem.
Unutmak, en iyi olan mıdır bilinmez. Özlemek farzdır bu tip durumlarda. Kokusunu özlemek mesela. Eve girdiğinde saçlarına yıldız düşene sarılamamak, bıyıklarına aklar düşmüşü bulamamak koltukta. işte böylesine yıkıcıdır gidişler.
En umursamazımızın bile kirpikleri ıslanıverir bir anda. Tutunamaz o anda en iyi anılarına. Anın için de o da diğerleri gibi kaybolup gidiverir. Hıçkırıklar arasında fark edilmez bile varlığı. Asla varlığı yokluğu bir değildi onlar için. Şimdi ise en tepede bir başına sallanan bir sonbahar yaprağıydı.
Her daim yüzünden gülücüğünü esirgemeyenler bile viran bir şehri anımsatırlar. Ocak ayında yağmurda kalmışçasına ıslak elmacık kemikleri, tıpkı bedeni gibi ele avuca gelmez olmuştur. Dokunulmaz olmuştur yüzüne, bakılmaz Hissedilemezdir elbette yaşadıkları buradan gelir zaten dokunulmazlıkları.
Ve tabi en olgun olan bile artık bastıramamaktadır duygusallığını. Küçüğüyle birlikte gözyaşından kendilerine bir sal yapıp hafta sonu kahvaltılarına giderler. Saçlarına yıldız düşmüşle, bıyıkları ağarmışı son kez mutlu görebilmek için.
Vedalar her zaman zamansız olmaz. Bazen belersin uyuyana kadar, bazen beklersin güneş sessizce tandan dönene kadar. Ve bazen hiç beklemezsin, uyanıvermişsin ve kaybolmuşsun.
bir gün sizlere ballandırarak anlatacağım, gitmek en büyük hayalim olan kıta ülkesi. renkli oluşudur mutlak insanları cezbeden. farklı iklimleri, farklı insanları barındırışıdır. bir gün melbourne sokaklarında yürürken anımsayacağım bu günleri ve hayallerimdeki şehri adımlıyor bile olsam yerin hep ayrı kalacak izmir'im.
ortaokul ve lisedeki o caaanıım insanları bir kez daha anarım. adaletten yoksun öğretmenlik nedir bilmeyen pis özel ders öğretmenleri. sebep mi alın size sebep a.k.(yaşı kaç olmuştur bilemedim) ve h.a. (gelmiştir kesin 38ine).
sesini arıyor insan en çok da. tınısında kendini kaybettiği; kaybettiği noktada sesli harflarine tutulduğu; sessiz harflerinde durulduğu... her şeyiyle özlüyor oluyor insan. bunun için yaratılmamış mıdır insan? sesini arıyor insan beki de en başta kendi sesini. doğru kelimeler çıkmasını beklerken söylenen yanlış sözlerden boğuluyor insan. susuyor; sustukça kaybediyor sesini. bilmiyor mu ki vardır her zaman her sözden önce bir ses mutlaka.
bir başlangıç olmasını dilediğimdir. nice kıyafetleri sığdırırız da o küçücük bavullara umutlarımızı mı sığdıramayız bir tek? nicedir beklediğimiz güzel günlerin hayalleri mi zorlar fermuarını uyduruktan bavulun yoksa biz mi uyduruk kılmışızdır zaten bu gidişi?
bana bir soygun yaz. of of of filmsizlikten sinemada arkadaş kurbanı olarak girdiğim kötünün de kötüsü yüzüne bakılmayacak film. para ve zaman israfından öte bir şey değil. bir yerlerde karşınıza çıkarsa fütursuzca ortamı terk edin.
Şu an itibariyle izmir-denizli 13.35 aracı 1 saate yakın yolda kalmıştır. ikideki metroyu bekleyemem deyip pamukkaleyi tercih etmem ve yılın ilk gününün getirdiği trajikomik durum.
stresten dökülen saçlara yeni yetme 6.. sınıf öğrencisinin üniversite hastanesinde koyduğu "genlerden kaynaklı kel kalacaksın" diye başlayan kutusunun üzerinde kel bir adamın olduğu kellik ilacını yazıp seni eczane eczane kel mi kalacağım diye dolaştırıp ağlatan durumdur. sonra anlaşılır ki uzun saçlar güçsüz kalmış, mevsim geçisi ve stres. saygılarımla 6. sınıf öğrencisi melek yüzlü şeytan.
islamın beş şartından ikisinin (Zekat vermek, Hacca gitmek) parayla yapılabilen şeyler olduğunu kavrayınca aslında islamın kapitalist olduğu farkedilecektir. bundan ötürü liberalizm de aslında kapitalizmin bir alt basamağı olduğundan demek ki neymiş paran yoksa islamın temel iki şartı yerine getirilemez. liberalizm de serbest piyasa ekonomisinin getirdiği "paranın gücüne" dayandığına göre bu cümleyi yanlış kabul edebiliriz. ayrıca bakınız (#16788236).
dedim ki "doğru düzgün giden bir şey yok, 12.30 da kalkmışsın hayır hukuk notu temize çeksen ne olacak hayatın düzene girecek mi? dolabını toplasan mesela? ee bunca gündür topluydu 2 gün dağınık kaldı değişen ne oldu ki? hem ne dedim de sana yapabildin ki? en iyisi takıl dur gene kendi halinde."
Empire of the Sun, Schindler's List, Saving Private Ryan. bu adamın ne kadar iyi olduğunu anlamak için bunlardan sadece birini bile izlemek yeter. kabul etmek gerekir ki siyasi yönden bir amerikalı olduğu için mesela Saving Private Ryan'da "amerika tek bir askerini bile yüzüstü bırakmaz" propagandası güder. ama sanatı hiç bir şekilde sekteye uğramaz. benim için bu 3 filmi birer başyapıttır. özellikle de empire of the sun 2. dünya savaşında amerika ve japonya arasındaki savaşı anlatan, hiroşima ve nagazaki'deki patlamayı böylesine ince aktaran bir filmdir.
birebir misafir olmadığım belki de bir şehir efsanesi olan diyalog.
iki bey amca kendi aralarında otobüste sohbet ederler. bey amcalar ailece tanışıklardır.
1. bey amca: geçen sene arabayı satmasaydım şimdi sürünmüyorduk. işe götürürdüm seni.
2. bey amca: doğru diyorsun sağolasın.
1. bey amca: ben zaten zamanında senin karıyı da çok götürmüştüm.
2. bey amca: -_-
çoğu taraftarın ua'nın faşizan çatısı altında toplanmasına karşın onlar yürüyedurdular kendi yollarında. onlar sadece ua karşıtı değillerdi. sizlerin anlayamadığınız şu ki onlar sadece kişilere kurumlara değil onlar küresel futbola karşıydılar. saf temiz futbolumuzun kalmasının tarafındaydılar ve sadece Galatasaray taraftarı değil onlar, temiz futbol taraftarıydılar. şimdinin parayla oynanan futbolunun değil gerekirse alnından kan sızarak, gerekirse omuz çıkmış, şimdilerde ağızlardan düşmeyen "fairplay"i gerçekten yaşatan hayatı boyunca tüm tribünlerin sevgilisi olmuş futbolcularla oynanan futbolun peşindeler. tribünde sahada ve dünyanın her bir yerinde eşitlik ve temizlik peşinde olan tüm Tek Yumruğa selam olsun.
kuzenimin kızlarından birinin adıdır elfida. diğerinin de eftelya. böylesine güzel bir uyumu yakaladıkları için hala takdir ederim doğrusu. ne güzel ki ikisinin de şarkısı var. sanırım bizimkilerin yakaladığı uyumdan sonra özendiğim yegane uyumdur. saygılar kuzen.