ayrılıkların insanı büyüttüğünü söyleyen ve bunu farketmemize neden olan düşler büyüsüdür. düşlerin büyüsü acının görünen en güzel ve en bakılası yüzüdür.
okuyarak, eleştirerek, herşeyi gökten gelen vahiyler gibi kabul etmeyerek ve bilimsel değerlere önem vererek gibi cevaplar verilince yeterince açıklama yapılmış olunur.
edit: başlığı açan sana diyorum! nerdesin lan...
en gıcık olduğum şey cümlesinin içindeki o şey hep tek bir şeymiş gibi algılanır. ama kimsenin en gıcık olduğu şey bir tane değildir. yeri geldiğinde birinin yalan söylemesi durumumunda yalan benim en gıcık olduğum şey deriz. yeri gelir, kardeş size ait olan bişey kullanır, bak yapma bir daha, bu benim en gıcık olduğum şey deriz. bu böyle sürüp gider. her ne kadar söyledikten sonra çelişkiye düşsekte en sık kullandığımız cümleler arasındadır.
cinayet geniş kapsamlı bir sözcüktür, günlük dilde çeşitli anlamlarda kullanılır...
sözgelimi denir ki:
- kız çocuğunu okula göndermemek cinayettir...
- sarhoş araba kullanmak cinayettir...
eski dilde ;cinayet fi'n nefs; bir kişinin ölümüne neden olma eylemidir.
yine osmanlıcada 'cinayetlerin tedahülü' ceza açısından birkaç cinayetin yalnız bir cinayet sayılması durumudur.
*
peki, toplumda cinayetleri izleyip katillerin cezaya çarptırılmasını devlet adına kovuşturan kim?
savcı!
savcının işi kolay değil!
çünkü çok karmaşık cinayetler işlenmektedir; kimin birini nasıl öldürdüğü her zaman açık seçik değildir...
savcılar cinayetler konusunda uzman kesilmişlerdir...
kadın kocasının yemeğine azar azar zehir mi atıyordu?..
koca ev yaşamında karısını intihara sürükleyecek bir ortam mı yaratıyordu?..
savcı bu konularda uzman sayılabilecek kadar deneyime sahip olan kişidir...
çünkü cinayetlerin peşindedir, kendisine gelen olayların girdisini çıktısını hesap etmek ;ferasetini; kazanmıştır...
*
ergenekon davasında garip bir süreç yaşanıyor...
yaşını başını almış, toplum içinde itibar kazanmış, yeri yurdu, evi işi belli kişilerin evleri basılıyor, bunlar önce polis marifetiyle gözaltına alınıyor, sonra tutuklanıyor; tutuklanma bir tür yargısız infaza dönüşüyor...
sonra bu kişilerin kimi ölüyor, kimi hastalanıyor, kiminin yaşam olanakları kalmıyor...
peki, bu bir tür cinayet değil midir?
*
son örnek türkan saylan...
toplumun en gözde, en saygın, en güvenilir, en kişiliği belli bir profesörü...
evi basıldı..
kurduğu dernek basıldı...
gerek var mıydı?
saylan zaten hastaydı...
yaşadığı sarsıntı, deprem, maruz kaldığı muamelenin yarattığı sonuçlar türkan saylan'ın kanserli bünyesinde ne etki yaptı?
türkan saylan bu olaydan sonra çok yaşamadı...
gözlerini kapadı...
bu olay bir cinayet değil mi?.
*
olayın yaşanması için hukuki, yasal, mantıksal, anayasal, cezai, akla sığan bir gerekçe olsa kimsenin diyecek lafı olamaz...
peki, türkan saylan durumunda kaç kişi var içerde?.
kaçı aklandığı zaman sağlığında onulmaz yaralarla hayatına devam edebilecek?.
kaçı ölecek?..
kuddusi okkır'ın ölümünde bir cinayet kokusu yok mu?
ilk gördüğümde elindeki gitarı sadece süs amaçlı aldığını zannettiğim, ama canavar gibi solo attığını gördüğümde şaşırmama neden olan, steve vai'nin ön grubu olarak sahnelerle tanışan ve santana ile beraber konser veren, sesininde, kendininde ve gitarında güzel olduğu gitarist bir hatundur. *
ibanez'in steve vai jem modeline sahip olduğunu gördükten ve gitarın hakkını veremeden çalmasından dolayı kim verdi ulan eline o gitarı dediğim müzik adamıdır. ***
an itibatiyle tattığım duygudur. kahve ve sigara ikilisiyle başbaşa kaldıktan sonra güneşin batışını izleyerek sözlüğe yazmak her kulun yaşaması gereken durumlardandır. ama her nedense genellikle daha duygusal başlıklar altına yazılır. veya ben öyleyim. ne oluyo lan bana. duygusal oldum lan birden. *
her yazarın, özelliklede biraz ağır konulu entry girdikten sonra geçici duygu yoğunluğu ile kendi iç dünyasından, gerek isteyerek gerek istemeden geçirdiği gereksiz cümledir.
eğer aklımız gücümüz ölçüsünde ve gücü kullanmamız ölçüsünde gelişmiş olsaydı, o zaman ilke düşüncelerimize egemen olurdu, ki böylece sadece yapabileceklerimizi kavrayabilirdik: nietzsche.
posta gazetesinde yazar olan ama gerçekte var olduğuna inanmadığım bir yazardır. bir yığın abazanın ve erkekleri kendilerine bağımlı hale getirmek isteyen kızlarımızın okudukları ablalarıdır.( *) gülmek için okunması daha faydalı olur.
başlığı okuyunca herkesin aklına iki zıt kutbun nasıl birada bulunduğu gelmiştir. ama gerçekte durum öyle değildir. nietszce tanrı öldü demiştir. ama hristiyanlığın tanrısının öldüğünü söylemiştir. hristiyanlık dininin insanları köleleştirdiğini ve insanların dünyaya atgözlükleriyle bakmalarını sağladığını belirtmiştir. deccal isimli kitabında lanetler yağdırmıştır. ona göre ilk ve son hristiyan çarmıhta ölmüştür. ve aynı kitapta islamla ilgilide düşünceler beirtmiştir. işte o aforizmalardan bazıları:
'Eğer islâm, Hıristiyanlığı küçük ve hakir görüyor idiyse, böyle görmekte bin kez haklıydı: Çünkü islâm, insanı yüceltir ama putlaştırmaz'...
Hıristiyanlık, bizi, kadim dünyanın kültürünün mahsulünden mahrum bırakmıştı. Üstelik bununla da yetinmemiş, daha sonraları, bizi islâm kültürünün mahsûlünden de mahrum etmişti. Aslında bize, Grek kültüründen de, Roma kültüründe de, esasta, temel meseleler açısından daha yakın olan, bizim duygularımıza, zevklerimize ve seçimlerimize daha doğrudan hitap eden ispanya'daki o harikuâde islâm kültürü ve islâm kültürünün eşsiz birikimi ayaklar altına alınarak çiğnenmiş ve yok edilmişti"
"iyi de, neden? Nedeni şuydu: Çünkü islâm kültürü, asil bir kültürdü; çünkü islâm kültürü, kökenlerini, temellerini insan fıtratına borçluydu; çünkü islâm kültürü, ispanya'daki Müslüman hayatının nâdir bulunan, nefis hazinelerinin üzerinde bile hayata Evet diyordu! Daha sonraları, Haçlılar, estirdikleri o toz bulutunun ortasında, aslında önünde diz çökmeleri gereken, diz çökmekle daha iyi bir yapmış olacakları bir şeye karşı, asil bir kültüre karşı, bizim bugünkü 19. yüzyıl kültürümüzle mukayese edildiğinde, bizim çağdaş kültürümüzün, kendisini, islâm kültürünün yanında son derece 'yoksul' ve oldukça 'geç kalmış' bir kültür olarak görebileceği böylesine asil ve yüksek bir kültüre karşı savaş açmışlardı. Haçlılar, ganimet peşinde koşuşturuyorlardı, hiç şüphesiz ki. Çünkü Doğu, islâm dünyası, zengindi..."
evet nietzsche bunları belirmiştir. çünkü o tarafsız bir düşünürdü. evet belki bir müslümen değildir. ama bilinenin aksine nihilist bile değildir. nietzsche'ye göre, Nihlizm, yüksek ideallerin değerlerini yitirmelerinden kaynaklanan olumsuz düşünce tutumudur. evet kısaca nietzsche'nin islama bakışa açısı böyledir. bazı şeriatçı yobazların anlattıkları gibi o, kendini tanrı yerine koyan deyuz bir kafir değildir. o bir filozoftur. o düşünen bir beyindir. okunasıdır. ve okudukça aydınlatır.
çok ironik bir durumdur. hediyeyi alan çetin altan rte ve saz arkadaşlarının kökünü kurutmak için yıllarca çalışmıştır, hala da çalışmaktadır. rte ise çetin altan ve diğer aydınların sonunu getirmek için boyuna didinip durmaktadır.ve böyle tuhaf bir memlekette yaşıyor olmak sadece türk milletine mahsustur.