sürekli oruç olduklarından dolayı tutamamalarıdır.
allah kimseyi açlıkla sınamasın, dualarımız bildiğimiz ve bilmediğimiz tüm aç kalan insanlar için olsun, umarım allah onların çilelerini görür, bu dünyada birazcık daha olsun onların yüzünü güldürür.
yıllarca orduyu arkasına alıp, bir şey üretmeden, bir fikir üretmeden, sadece cumhuriyet döneminden kalanları yiyip, içip ve cebe indirip bugüne kadar nasıl olduysa gelmeyi başarabilmiş partidir.
ayrıca içinde iki tane isim barındırmıştır ki bu ülke yıllarca onlar sayesinde hep kaos içinde kalmıştır.
mübarek ramazan ayında en büyük marketten en küçük tekeline kadar tüm satış yerlerinde yasaklanması gerekliliğidir.
halkının yüzde 99' u müslüman bir ülkede yaşıyoruz ve müslümanlığın en mübarek ayında içki tüketmeler, eğlencenin dibine vurmalar, kadınla kızla harcanan vakitler vs... tüm bunlar ülkemizin müslüman topluluklara karşı prestijini düşürmekte, bizi raydan çıkmış bir müslüman toplum olarak göstermektedir. bundan dolayı her alanda millet, devlet, vatan naraları atan adamlar bu konuda da böyle düşünenlerle hemfikir olmalıdırlar.
sadece bir ay içkini zıkkımlanmasan ve saygı göstersen ölür müsün?
vakti zamanında bir türk subayının, bir din görevlisi olan dedeme yaptığı tehdittir.
bugün anlatılan bu hikayeyi duyduğumda gözlerim doldu. hayatı bu şekilde zorluklarla geçmiş olan dedemin minik bir hikayesi, az kulak verin dostlar...
ismet paşa dönemi.o zamanlar dedem imam olmak için ilk adımlarını atmadan evvel, bazı hocaların ve din büyüklerinin yanında eğitim almaya devam ediyormuş. bulundukları mekanda şapka devrimi ile ilgili bir konu okuyup, bazı büyük alimlerin bu konu hakkındanki yorumlarını birbirleri ile paylaşıp tartışıyorlarmış. kimseye zararı olmayan bu grubun evi askerler tarafından basılıyor ve tartışma başlıyor.
asker kapıya dayandığı zaman kapıyı tekmelerle, yumruklarla çalmışlar. sanki gavurun evine giriyorlar. dedem sakin bir şekilde kapıyı açmış ve bu askerleri içeri buyur etmiş. asker burada bize karşı, devlete karşı, devlet yeniliklerine karşı konuşuluyormuş sizin ne haddinize? der gibi bir cümle kurmuş. yenilikler bizim için, tartışmakta elbet bize düşer cevabını vermiş oradan birisi. arkasından başlamışlar kitapları karıştırmaya, ardından kitapları tek tek yakmaya ve tüm kitaplar yanarken; bir subayı Kuran- ı Kerim' i ateşe atarken gören dedem " yapma sen de bu ülkenin evladısın, sen de bir allah' ın kulusun" dediği zaman subayın verdiği cevap " sus yersin kafana dipçiği" olmuş.
işte insan olan bunları duyunca üzülüyor, vatan kimlere emanet diyor, verilen yetkiler nasıl, ne amaçla, kimin için kullanılıyor düşünmeden edemiyor. gerçekten bir dini kitabı o dine inanmasan da, inanların saygı gösterdiği bir kitabı ateşe atabilecek kadar canileşen bu insanları allah ıslah etsin...
şapka takarak, doğu müziğini yasaklayarak, dil değiştirerek, en kötüsü de insan öldürerek medeni oldu bu memleket! görememek ne acı...
tıpkı günümüzde türban için söylenenler ve icra edilenler gibi yapılmıştır bu eylem de. şapka takmamalarından dolayı idam edilenler, şapka medeniyet demek değildir diye idam edilenler ( ki varsa şapkanın medeniyet demek olduğunu düşünen buyursun. ) kısacası bir çaput parçası için allah' ın verdiği canı yetkisiyle alan bir düzenbaz. bugün türbana laf söyleyenler dün bunları yapanlar. bugün türban takana arap özentisi diyenler dün afedersiniz ama batının sıçtığı boku bile yiyecek duruma gelenlerdir.
başbakanın konum olarak zaten genel kurmay başkanı ve diğer askeri yetkililerin üzerinde olduğunu düşünürsek normale dönmüş düzendir. sorgulanması gereken eski düzendir.
ülkemiz sınırlarına bir camii daha kazandırmaktan ibarettir.
camiilerin amacı birdir. ibadet etmek. ibadet etmek için allah' ın evine koşmak. camii olmuş ya da olmamış siyasi düşünceler değil, güzel ahlak ve dini sevmek gerekli olduğundan ayasofya camii de yapılsa, sultanahmet, selimiye, süleymaniye hepsi aynıdır.
çünkü zaten birisinin helali olan kadın/ erkek başka birisine bakması ne gelenek ve göreneklerimizce ne de dinimizce hoş karşılanmaz.
ancak;
bunu yapanları din ve gelenek kavramlarımızın dışında tutarsak, o bölgenin de insanlarının, örf ve adetlerinin bu tür olaylara hoş bakmayacağı aşikârdır. kimse karısını veya kocasını bir başkasına bakarken düşünemez, düşünmek istemez ve başına bunların gelmemesi için kendine layık olan eşi bulmak zorundadır.