yumusak falan degil bu g
1160 (öncelikli)
beşinci nesil yazar 2 takipçi 40.23 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    ekşi sözlük

    10664.
  1. eskiden iyi bir bilgi kaynağıydı ve bir çeşit altkültüre sahipti. saatlerce vakit geçirirdik. şimdi sidik kokuyor, bok kokuyor. girince beş dakika tahammül etmek zor. ne kadar troll, operasyon hesabı, grup hesabı varsa sözlük yetki vermiş, cirit atıyorlar. faşo bir yönetim var, sözlüğün içine sıçıp sıçıp duruyorlar.

    bir de tık almak için her boku deniyor adamlar. başlık arama kısmına sponsor alıyor, ana ekranda, ara ekranda, her yerde reklam var. tarihin tozlu raflarında bok gibi hatırlanmak üzere kaybolup gitti bile.
    0 ...
  2. take a toll

    1.
  3. ing. bir durumu kötüleştirme; o durumu olumsuz anlamda etkileme - zarar verme anlamına gelir.
    1 ...
  4. hacettepe üniversitesi

    392.
  5. yaşadığım deneyimden yola çıkarak, okulda yüksek lisans ya da doktora yapan ve bilimsel araştırma projesi adı altında, tanımadığı - bilmediği hocalarla çalışması teklif edilen, okulun öğrencilerine tavsiyemdir bu entry. lütfen dikkatle okuyun. çünkü ortada, emeğinizi sömürmek isteyen bir yönetim var.

    güvendiğim ve halen arkasında durduğum bir hocamın beni önermesiyle, hacettepe üniversitesi'nin yararına yazılmış bir projeye araştırmacı olarak ismim önerildi. önerildiğim işi de yapabilecek potansiyele sahibim. iş deneyimlerim bu yönde. senelerdir de hacettepe'deyim, uzun süredir öğrencisiyim ve akademik olarak da devam ediyorum/etmeyi planlıyorum. okulumu sevdiğim için de işe büyük bir heves ile başladım. benim durumumda olan ekip arkadaşlarım da vardı ve niyetimiz, hem çalıştığımız projeyi geliştirmek idi hem de ekonomik olarak biraz rahatlamayı istiyorduk. çünkü gerçekten, türkiye'de okumak çok zor. maddi durumu iyi olan insanlar değiliz ve okumak istiyoruz. okuduğumuz okuldan çalışıp para kazanmak da bizim için mükemmel bir fırsat.

    aylarca çalıştık. aylarca, her gün, hacettepe için emek verdik. geliştirmeye, giriştiğimiz işi başarmaya çabaladık. yaptık da. kanıtlarıyla elimizde. yaptığımız her işte, projeyi yazan kişilerle göz göze geldik. rektör ile yüz yüzeydik, çalıştığımızı ve iş yaptığımızı biliyordu. projede sorumlu hoca ile yüz yüze geldik, iş yaptığımızı biliyordu, görüyordu.

    fakat ne oldu?

    paramızı, hakkımızı alamadık.

    aylardır, bakın aylardır diyorum bir hafta, bir ay değil, 8 aydan uzun süredir bize iş veriliyor, biz de canhıraş yapıyoruz. ve halen elimize, bir allah'ın kulu da çıkıp, size hakkınız olanı verelim demiyor. peki enayi miyiz? değiliz. neden işi bırakıp gitmedik? çünkü hem "misyonum adaletli olmak" diyen hocamızın bize hakkımızı vereceğine inanıyorduk, hem de kelli felli hocalarımızın, "burada mevzu ben değilim hacettepe" denen kurumun hakkımızı koruyacağını düşünüyorduk.

    olmadı.

    benim aylardır işe verdiğim emek bir yana, ekonomik sorunlarım, elektrik, su, doğalgaz faturalarım biriksin, kirayı ödemekte zorlanayım. geliştirmeye çalıştığımız "hacettepe" gelişsin... hem de "hacettepe" kurumu, kendi öğrencisini sömürsün.

    üstelik bunları yaparken de, cinsiyetçi hocalarla baş etmeye çabala...

    canım çok sıkkın. bu durum karşısında hiçbir şey yapamıyorum. göz göre göre, açık açık hakkımız yendi. ve "kocaman kurum ve koca koca insanlar karşısında" basit birer yüksek lisans - doktora öğrencileriyiz. onların gözünde... çünkü proje hocamız ve idare de, "bu işler böyle, bu ülke böyle maalesef" diyerek, egemen ideolojiyi yeniden üretsinler.

    bravo. bu zihniyetle dilediği kadar imajını düzeltmeye çalışsın, açık ve net, kendi öğrencisini sömüren bir üniversitenin imajı budur. bu çirkin yüzünü göstermek için de elimden geleni yapacağım.

    (ekşisözlük'ten alıntı)
    3 ...
  6. earthquake

    38.
  7. sosyal medya aşığı yazar. bayılıyormuş sosyal medyaya, sosyal medya geyiklerine filan.
    1 ...
  8. melih gökçek

    2451.
  9. bir başkan, bu kadar kendi şehrinden kopuk olabilir mi? bakın, 2009'daki vaatleri:



    ne oldu peki bunca senede? insanlar halen hizmeti değil, partiyi seçiyorlar. yazık...
    0 ...
  10. çıtır usta

    16777215.
  11. airport avm'deki şubesine 4 kişi gidip, 57 lirayı hiçe verdiğimiz mekan. içecek önümüzde iki dakika sonra geldi fakat pide ve kebap için 40 dakika bekledik. bir arkadaşın aldığı tavuklu-mantarlı-zeytinli yemeğin yanına yaklaşık olarak bir yemek kaşığı pilav koymuşlardı. evet, bir yemek kaşığı pilav. ne kebapta ne de pidede iş yoktu. kasaya gidip durumu anlattığımda, bugün pazar, yoğun olduğumuz için böyle oldu dediler. seneye 100. şubelerini açacaklarmış. hiçbirisi pazar günü çalışmasın o zaman.
    0 ...
  12. travesti gay lezbiyen ve ateistleri sevmemek

    39.
  13. insanları dörde ayırıp onları sevmediğini söyleyen dangalaktır. ne travesti, ne gey ne de lezbiyen bir arkadaşı olmamıştır. kendi dininden başka kimseyle konuşmadığı gibi korkuyla ne ateizmi ne de başka dinleri araştırmıştır. babası ne öğrettiyse, çevresinde ne gördüyse onu doğru bilmiş dünyanın gerisini yok saymış bir ahmaktır.

    oysa, burada değil de X şehrinde doğsa bambaşka bir şey olacağını bilemeyecek kadar da ufku dardır. kısacası, eğer altyapısı olan bir argümanı yoksa; vizyonsuz bir insandır.

    sonra bu insanlar bir de, dünya çok kötü bir yer oldu yea diye kaka kaka konuşmaktadır.
    5 ...
  14. atilla girgin

    4.
  15. gazeteci olmak önce adam olmak demektir isminde bir kitabı vardır bu zatın. mesleğine, karakterine hiçbir şey söylemek haddime değil. ancak bilmeli ki, kişisel olan aynı zamanda politiktir de. öncelikle gender konusunda -artık- bir düşünmeli, 'adam' olmanın nasıl bir cinsiyetçilik olduğunu tekrar sorgulamalıdır.
    0 ...
  16. alparslan nas

    2.
  17. marmara iletişim'de araştırma görevlisidir şimdilik. 'şimdilik' diyorum, zira önü çok açık bu insanın. diliyorum türkiye'de akademinin bozuk yapısı kendisini yıldırmayacak. çok ihtiyaç var böyle insanlara çok...

    araştırmalarının bazıları da şuracıkta: http://marmara.academia.edu/AlparslanNas
    0 ...
  18. karı kız düşkünü olmayan disiplinli yalnız erkek

    71.
  19. birincisi, kadına ilgiyi 'karı kız düşkünlüğü' olarak nitendirdiğinizde; esasında bu cins ilişkiyi yanlış anladığınız ve ikinci olarak da esasında içten içe bu nitelikte erkekleri kıskandığınızı gösterir.

    işin ilk kısmı, kadın-larla birlikte olmak; aynı zamanda nitelikli bir erkek eylemi de olabilir. çok fazla kadınla birlikte olmak, sizin karı-kız düşkünlüğü diye değer düşürdüğünüz -yani farkında olmadığınız ama aslında kıskandığınız, erkek için bir eksi karakterden ziyade; aksine bunu kendine ve karşısındaki-lere bir şey katarak yapıyor ise, karşılıklı güzel ilişki-ler var demektir.

    öncelikle kafadaki standart erkek imajını; sonra da o erkeklerin kafadaki standart kadın ilişkilerini değiştirmek gerekiyor. bir erkek kadına yoğun ilgi duyarak niteliğinden bir şey kaybetmez. ve hatta bu bir dengedir. kadınsız bir erkek hayatı, hem kazançlıdır hem de engellere sahiptir. hiçbir şey uzaktan gözüktüğü gibi değildir. içine girmek, yaşayıp anlamak ve öyle yorumlamak gerekir.
    2 ...
  20. idefix

    60.
  21. 20 aralık tarihinde verdiğim kitapları -hepsi stokta olmasına rağmen- halen kargoya vermemiş, havale yaptığım halde 'havale işleminiz beklenmektedir' uyarısını bana veren site. mail atmama, aramama rağmen geri dönüş alamadım. twitter ve facebook sayfaları, hiçbir sorun yokmuş gibi çalışmaya ve ürün tanıtımı yapmaya devam ediyor.

    yapabilirsem, havaleyi iptal edip; bir daha siteyi kullanmayacağım. gecikme olabilir; bunda sorun yok. fakat hiçbir bilgi vermeden, hiçbir şey yokmuş gibi davranmaları üzücü. bu sebepten ötürü, var olan alışverişimi de iptal edip bir daha bu siteyi kullanmayacağım. yaptıkları davranışın kendilerine hiçbir pozitif getirisi olmayacak. yazık ettiler.
    2 ...
  22. iz bırakan kitap cümleleri

    3165.
  23. bir Louis Ferdinand Celine şaheseri gecenin sonuna yolculuk'tan:

    "aşk dediğin şey, sonsuzluğun kanişlerin ulaşabileceği bir düzeye çekilmesidir."

    http://www.evekitap.com/gecenin-sonuna-yolculuk_448
    0 ...
  24. türkiye ekonomisi neden avrupa dan iyi durumda

    16.
  25. kıskanmayan trip atmayan ve rakı içebilen kadın

    12.
  26. var böyle kadınlar.
    abartmayın ama bunu.
    normal, sıradan ve basit bir şey bu.
    öncelikle kıskanmak-kıskanılmak fena şey değil. asıl kıskançlık yoksa o ilişki boktan bir ilişkidir. unutmayın, "şüpheye ve çelişkiye yer vermeyen aşklar, yalan aşklardır.'

    arada hafif kadınsı tatlı tripler de güzeldir. bu da abartılmadıkça. naz yapmayan, şöyle arada ufak-tefek şirin küslükleri olmayan kadını ne yapacaksın... futbol maçında 'ananı sikerim' dediğin ali'yle, veli'yle takıl o zaman amk... zerre trip yemezsin bu adamlardan. ama kadın ayrıdır oğlum, küser. senin görmediğini görür... sen bir kadın yanında her zaman öküzsündür. buna niye trip attı ki lan dediğin şeyin apayrı bir yanını görememişsindir sen. sorun o yüzden, onun tribinde değil, senin öküzlüğündedir.
    ha ama hanımlar da, bu trip atma olayının bokunu çıkartmasınlar. seven sevişen, koca koca insanlarsınız amk çocuk olmaya gerek yok. geçti o vakitler çoktan. çoluğa çocuğa karışacaksınız yakında, anne olacaksınız falan. haklı şeyleri önce ifade edip, herif anlamıyorsa -anlayacağı dilden- -ki trip oluyor işte- trip atın siz de.

    rakı da, tamam, adabı olan, sohbeti-muhabbeti olan -her alkolden apayrı bir alkol...
    "kadını rakı çarpiöyyööö ağbi içmessin çarpiyöösöö yaağ..." diyen suratına sokayım senin... çoğunuz böylesiniz amk. adam gibi içmesini öğren önce sen, sonra kadının da içer seninle. önce sen adam ol, sonra kadın-zaten hem kadındır-hem de daha kadın olur. sen önce içmesini becer, çok da istiyorsan kadınına öğretirsin içeceğini. hem, öküz, görmüyor musun durum ne kadar belli... kadın naif varlık, rakı ağır geliyor, çarpıyor... bir alışma süreci, ortamı vardır bunun. kıllı heriflerin -ki arkadaşların oluyor bunlar. sen farkında değilsin ama kadının böyle görüyor birçoğunu. (ki öyleler de.) (güzel adamlar ama lan hepsi. o apayrı şimdi.) yanında içirir ve sonra da "yine çaörptü bunu yöööğ" dersen, senin ben...

    kadını; rakı içebilen, işte efendime söyleyim futboldan anlayan, pes oynayan gibi aptalca maddelere ayırmayın. kadınları da aptal etmeyin böyle şeylerle. aynı zamanda pes oynayabilmek gibi sıradan bir durumu da -kendiniz için esasında- büyütmeyin amk.
    bir kadından beklentileriniz bu üçüne kadar indiyse yazık size. sizde hiçbir yetenek-beceri-iş yok ki kadınlardan bu üç aptal şeyi yapabilmesini ya da yapmamasını istiyorsunuz.
    sittiriniz gidiniz, asabımı bozmayın.
    0 ...
  27. tanımadığın bir kişiyle dertleşmek

    72.
  28. ya üzerine oturduğum kanepeye, artık sırtımı da bırakıp uyuyacaktım ya da yanımdaki hırkayı üzerime geçirip, arkadaşımı da uyandırmadan dışarı çıkıp açık bir yer bulup; artık içecek olarak her ne varsa, bir kase çorba ya da bir duble rakı, içecektim.

    hırkaya sokuldum. hem bu mevsimde; anca gecenin bu vakti hırka giyebilir insan. misafir olarak kaldığım şu -tanıdık insanı- arkadaşımı uyandırmadan anahtarını aldım, kapıya yöneldim. çocukken devasa gelen bakırköy meydanına yürüyerek 20 dakikalık mesafede olan arkadaş evinden, belki 40 dakikaya kadar vardım. yolda, sarhoşlara özel ayar olan kokoreççilerden bir yarımı da ihmal etmedim. hafif sarhoş taklidinden de sakınmadım hani...

    birine bir şey anlatmam gerekiyordu. o arkadaşa da, anlatamazdım. hem öğrendiğim şeyi, arkadaştan öğrendim ya; ona da, anlatamazdım. biri gerekiyordu işte, bu gece, o saat, şu an... telefonu elime aldım. bu, sıradan hayatımın milyonuncu kez tekrar eden, telefonla rehberde gezinme ve yalnız hissetme sahnesiydi. fonda boktan bir yıkıcı müzik... sıklıkla aradığım arkadaşlarım, karşıma çabuk çıksınlar diye isimlerinin önüne "." koymuştum... ".ali, .cagatay, .deniz, biri, .öteki biri..." bu özel nokta, aslında onları, ötekilerden ayırıyordu. zaten telefon rehberimde olmaları, onları; dünyanın geri kalanından da apayrı kılıyordu ya, ben o denli, yalnız hissetmemeliyim kendimi. ama o an, öyle geldi ki bana, onları özel kılan, o özel kılma eylemi; özel olanın da kırılmasına sebepti. bazen bir şeyi, bir hissi; hiçbir hatıranın, deneyiminin olmadığı birinin bilmesi gerekiyor. birini arasam, çok sevdiğim birini, açtığında telefonunu, bildiği bir 'adam'dım ben. 'bildiğim' bir adamı, 'bilindik' bir halimle arayacaktım. üstelik insanların, o anları var... o an mutlu oldukları, o an kendi halinde oldukları. o an, senden uzak oldukları. telefonu cebime attım.

    hem zaten hemen herkes şehir dışında. gene sahicilikle ve şehirde madden de arkadaşsızlıkla kalmışım... zaten artık, yalnız hissetme hali, kalıcılık sağlamış vaziyette. çoğu zaman, yalnızlığın sabitliğini görüyorum hayatımda. bu bir yükseliş yahut düşüş hali değil artık. bu giden ve giderilen-giderilebilen bir şey değil. bir sevgiliye sahip olmak(sahip?), her gün birileriyle görüşmek; sosyalleşmeye çok müsait bir yerde oturmak gibi durumlar da bunu değiştirmiyor. meydan boş. kediler, köpekler; arada tepeden hızla uçup giden kargalar, zararsız görünen kuşlar, birkaç bank sahibi evsiz, seke seke yürüyen birkaç kişi; arada sokaklara giren mavi-kırmızı polis ışıkları... zihnim uyarılıyor. içimde durmaması gereken, dibimde duruyor. durmuyor, hareket ediyor. yer kaplıyor. açık bir tekel vardı istanbul caddesinin ortalarındaki bir sokakta. küçük bir ceplik. yarım saat sonra, gerçekten yabancı biriyleyim. artık yürüyemiyorum bile. adımlarımda bir sersemlik. gidip oturuyorum. sırtımı biraz bıraksam, evsiz taklidi yapan biri... çok hızlı sarhoş olmuşum. kimseye halen konuşmadım. yalnızca düşünüyorum. bir kedi tedbirli adımlarla yanıma yaklaşıyor. birkaç adım ötemde duruyor. onunla da konuşmayacağım. kendimi kendimde tutacağım bu sefer. geri dönüyorum. evet, geri geri gidiyorum o eve. şimdi nasıl uyuyacağım kim bilir, eve yaklaştıkça uykunun tadı geliyor üzerime. uyuma hayali. her kuytu köşede nasıl uyunabilir ihtimali... yol uzuyor, gibi. oysa, daha hızlıyım geldiğimden.

    yeterince yabancı hissediyorum
    ve halimden gayet iyi anlıyorum,
    anladım ben seni, diyorum.
    aptal aptal çıkıyorum merdivenden. sessizce kapıyı açıyorum. tekrar o kanepe üzerindeyim.
    uyuyorum o an, o sabah.
    bir daha böyle aptal şeyler yapma, diyorum.
    yapmam, diyorum.
    kalk yemek ye, zayıf düştün kaç gündür, diyorum.
    üzerine de bir kahve, bir sigara da ne güzel gider değil mi, diyorum,
    evet vallahi, sırf bu yüzden güzel bir kahvaltı hazırlayacağım sana, diyorum.
    saat beşte kahvaltı yapıyorum.
    arkadaş arıyor, evden çıkıyorum. o an, kendimi, kısa bir süre de olsa, çok yalnız hissediyorum. sonra sanki böyle olması gerekiyormuş gibi, ha, evet, diyorum. kabulleniyorum.
    2 ...
  29. sürekli bir melankoli halinde yaşamak

    7.
  30. yahut,
    istanbul'da yaşıyorsunuzdur.
    ve o, melankoli sandığınız şey aslında çevresel faktörlerdir.
    0 ...
  31. bir sözlük kızıyla buluşmak

    23.
  32. 'konuşmalar her zaman sahteliğe, yapmacıklığa, çünkü geçiciliğe açıktır; oysa yazı, kalır' halinden, belki biraz daha sahteliğe; ancak daha gerçek yaşama dönüştür. günümüz ilişkilerinin 'başlangıç' şekillerinin bir ehemmiyeti yok artık. bir erkek ve kadın ne yapıyor/yapabiliyorsa, onlar yapılır. her niyetin eylemi vardır. bu da onlarca seçenek/ihtimal arasından, yalnızca 'bir' şeydir. bir sözlük 'kızıyla' buluşmak, yalnızca sıra dışı olduğu düşünülen bir erkek ve kadın arasındaki, tek şeydir. buluştuktan sonra konuşursunuz, sohbet edersiniz, sevişirsiniz. ki bu, bir sözcük 'kızının' (?) bir sözcük erkeği ile buluşması anlamını zaten doğrudan taşır. bu yüzden işteştir.

    kısacası, her şey olur. bu hiçbir şeydir.
    3 ...
  33. earthquake

    32.
  34. uyuşturucu bağımlısı birine aşık olmak

    13.
  35. uzun bir deneyim sonucu olarak, kısaca tek bir tavsiye: yapmayın.
    eğer bir uyuşturucu bağımlısı değilseniz.
    1 ...
  36. liselilerle dalga geçen koca üniversiteli bebekler

    7.
  37. basit bir 'ezerek üstün olma' çabasının sonucudur.
    ayrıca bu tipler hocaları için de şunu söyler: 'profersör olmuş ama adam olamamış'
    1 ...
  38. seks yaparken ön sevişmeyi uzun tutan erkek

    47.
  39. başlığın içinde bilinçli ya da bilinçsiz bir biçimde ön sevişme süresini sanki erkek belirliyormuş gibi cinsinin adı geçmekte ve bu durum dediğim gibi bilinçli ya da bilinçsiz olarak gene erkeğe yüklenmektedir. burada, kadınların da daha pasif kalıyor olduğunu düşünebiliriz ki öyle de gözükmekte.
    seks, yalnızca penetrasyon değildir. sevişmeyi yönlendiren de yalnızca erkek olmamalıdır. yani, ön sevişmenin süresi erkek sikinin keyfine bırakılmamalı. bir de, -bazı kadın cinsine girsin bu-, verene kadar bin takla atlatıp, sonra put gibi durursanız, erkek bir hışımla nefret eder ön sevişmeden ve doğrurdan -yolunu bulmuş, müsaadeyi almışken- gireyim de işi bitireyim diye düşünür...
    ayrıca erkek yahut işte bir cins için, bu kadar kontrolün sahibi olma hissi kesinlikle güzel değildir. ön sevişme erkek için de, kadın için de zevklidir. hele ki, ilişkide bulunan kişiye karşı duygusal bir bağ varsa, ön sevişme her sefer için bir keşiftir. bundan sıkılma fikri zaten saçmalıktır.

    karşı ya da işte ilgi duyulan cinsin -homoseksüel arkadaşları da kattım bak hesaba- daha çok zevk alması gibi bir yorumun yapılması bile, zaten ben seksten bir bok anlamıyorum anlamına geliyor. öpecek koklayacak, duyularını açacaksın ki zevk alasın birleşmeden... seksi iç güdüsel olarak yapan hayvanların çoğu dahi, kur yaparlar önce...

    düzelt: imla
    5 ...
  40. sigara

    1209.
  41. içmeyen için ne kadar leş bir şeyse sigara, içen için de o kadar enfes.

    sigara kültür olmuş bir şey, kimilerinin hayatında.
    hayatımda.
    2 ...
  42. ayrılırken sevgiliye söylenebilecek en kötü söz

    346.
  43. geldin mi sorusuna alternatif cevaplar

    97.
  44. eski sevgiliye acı çektirme yöntemleri

    7.
  45. insan olduğunuzu ve onun da insan olduğunu unutmamak.
    3 ...
  46. mobbing

    50.
  47. mobbing sözcüğü, saldırgan topluluk anlamına gelen mob sözcüğünden oluşmuştur.
    mobbing ilkin çocukların birbirleriyle olan ve şiddet içeren davranışları inceleme amacı ile kullanılmıştır. fakat 1950-60 aralarında yapılan araştırmalarda mobbing'in yalnızca çocuklar arasında yapılmadığı görülmüştür.

    bilhassa iş yaşamındaki başarılı kişilere, kendi yerlerinden olacağı korkusu yaşanan kişiler tarafınca uygulanır ki ne hikmetse bu tip insanlar, yani başarısız olanlar, iş yerlerinde her zaman patronla daha iyi ilişki içerisindedirler. bu çalışanın, işe kattığı hiçbir şey yoktur ama görürsünüz ki sizden daha iyi bir ücrete, daha rahat biçimde çalışıyor.

    muhtemelen mobbing, sizden daha önce işe girmiş kişi tarafından size uygulanır. burada en çaresiz kalınacak noktalardan birisi yabancılık çekmektir. zira iş ortamındaki kişilerle muhabbetiniz, mobbing uygulayan kişiye göre daha azdır yahut daha yenidir. bu yüzden, iş ortamındaki insanlara güven vermek, bir şekilde onlarla vakit geçirmenin faydası vardır.

    fakat eğer, ast-üst ilişkisi var ise ve üstünüz tarafından mobbing görüyorsanız, ne yazık ki, adaletsiz bir dünya... iş aşırıya kaçmadıkça doğru-düzgün dava bile açamazsınız. fakat uyanık olun, aşırıya kaçmasına fırsat verin ve dava açın. böyle böyle, mobbing yapan bu dünya hastası insanlar bu davranışın tekrarından kaçınacaktır.
    2 ...
  48. kimsesiz olmak

    7.
  49. yere ya da gökyüzüne bakmaktır.
    asla önüne bakmak değil.
    0 ...
  50. sevmeyi bilmeyen insan

    20.
  51. bu tip insanların, karşısındaki insanı güç duruma düşürecek zayıf bahaneleri vardır.

    bunlardan birini açmak istiyorum.
    hatta cümle içinde dahi kullanayım kulağımla işittiğimi:
    "bana çok karışıyorsun, buna müsade edemem."

    ah be güzel...
    karışmak. ne kötü anlamışsın. hatta ne kötü anlamışsınız...
    insan karıştığıyla bir olur. karışır işte, içine girer, yoğrulur onunla. daha da kıvamı olsun diye karışır insan ötekine. sevmediğine, önemsemediğine ne dokunsun... hem müşterek bir hayatın getirdiği haktır bu. insan biçim değiştirerek sever. biçim değiştirerek sevişir, dudakları yaralanarak... sizi siz yapan her ne olursa olsun, yüreğinize başka bir yüreği almak ona benimle at demektir. gerçekten insan kendini bırakmadıkça, gerçekten olmuyor işte...

    öyle işte sayın bayan, sen beni herkes gibi sanıyorsun. o yüzden herkes gibi bırakıp gidebiliyorsun. ve herkes gibi gidip, herkes gibi olabiliyorsun.
    mevlana güzel söylüyor yine, fedakarlık yapamayacağın sevgiyi yüreğinde taşıyıp da yük etme kendine.

    aylar sonra gelen edip: ne dertlenmişim be arkadaş... al işte, gelip geçti işte. 'gelip geçti.'
    1 ...
  52. uğurla bahtiyarları

    11.
  53. enfes sözlere sahip, enfes bir sagopa kajmer şarkısı.
    şarkının kendisi de harika; dinleme açısından. ancak sözlerini şarkıyı dinlemeden de okuduğunda garip etki bırakıyor insan üzerinde. hiç nokta olmaması, virgül ve üç noktalardan ibaret olmasına da dikkat etmek lazım:

    kaldırımlar ezdik, yıllar aldı başını vurdu duvara, rüşvetiydi kaderin ilk görüşte aşk!... ve tasmalarda kalbin, yosmalarda şiirin, çok şirinki, sihirin etkisinde zikri, koşar adımla telaşa doğru körpe fikri, ruhsal arbedeyle randevuydu bu, su gibi akarak aldı yolunu, hırsız kaptı tüm kolu ve serüven oldu iki hayat, birisi hırsız rolüne bürünür oldu diğeri hep bakan bir kör, birisi acıyı çekti, öteki acıyı servis etti. şarkılar yazıldı ikisi üzerine ve birisi bitti diğeri çaldı, şarkılar kesilmedi çok elveda demişti birisi, diğeri yaşama verdi istifa dilekçesi ki tanrı çekti reddi, seddi kurdu kalbine, kalbi sedyelerde taşıdı, harbi tek nefeste yaşadı, zor bir deneyim oldu, kördü yoktu güneşi, zordu, çoktu çilesi...

    nakarat:
    ben zebani tarlasında yabani meleğim, yabancı hancı, sancı evreninde zancı, tutuklu avcı, kolları kelepçeler diyarı, riyalı mutluluklar yadigarı, uğurla bahtiyarları!...
    saç telimde öldü, doğdu, sularda boğdu kendini, güneş yakarken kendini, bir kalemde yazdım tüm şiirleri, nefesi bitti sigaramın, yaşama soktum yenisini,çektim içime!...

    hangimiz varız, hangimiz yokuz? kavalyem olsa öpebilir miyim ölümü? yıldönümü pembe dünya gezegeninde kışların siftahı, yüzbin akçe meyve verse getiremezki aşkımı, ben yolumda molama hep bir sigara nefesi alarak adımı attım, zilimi çal da uyanayım!... dün de okulu astım. duvara çiviler çaktım. baktım ellerimde hep resimle dolanır olmuşum, hayra yordum. zorunluyum ki buradayım, kuşatmasında kaldım, hapsim ömre, aldım payıma düşeni, rayına koydum hayatımın tek vagonlu trenini, gitme gelme aleminde tek ve son seferdeyim. boş mu kalbin? doldur o zaman ansızın durabilir, defedebilir, hatır konuşmasıyla dile getir. her satırda çıkarı virgül etme kompozisyona, bin zebani tarlasında tek ve son seferdesin...
    0 ...
  54. atlıkarınca

    15.
  55. bir turgut uyar şiiri.
    evet ama, o kadar değil.
    bana, anlatmadığı şeyleri anlatıyor.

    "önceleri terliydi avuçlarımdan kayıyordu
    sonra sonra hem alıştım hem sevdim"

    bir insan utanınca terler. terli bir ele dokunmak güç iştir. biri sever sizi, ellerinize dokunmak ister. ıslaktır avuçlarının içi. hem ıslaklığa alışmanız gerekir, hem sevilmeye. hem alışırsınız avuçlarının içindeki sıcaklığa, hem de sevmeye.

    şiir böyle başlar, ve sevişilir sonra. bir küslük, bir dargınlık bir şey yaşanır işte ve rakı içip kafayı dağıtmak yerine, terlemiş göğsün içinde bir yerlerdeki ruhu ferahlatmak adına feda edilir iki düğme...
    hem de sen, en terbiyeli gömlek giyen adamsındır, dibine kadar iliklidir düğmeler...

    ruh belki içkiyle değil de, iki düğmeyle kafa buluyordur işte. bilinmez, ormana gidip bir şeylerin olacağına dair inançla, öylece oturmak gerekir.
    öylece oturmak, bazen ne güçtür.

    "bu ellerimi nereye koysam yakışmıyor
    dedim ki en iyisi kucağında dursun"

    bir arada mı kalalım, yoksa ayrı ayrı mı olalım? yaşadığımız güzel şeyler var, onlarla mı yaşayalım; yoksa ellerimin nerede duracağını mı düşüneyim yanındayken?

    insan bazen ne yapsa olmuyor işte kendiyle oldukça.
    gideyim, aya gideyim istiyorum bazen. ay belki iyi gelir. dünyanın hayrına inanmadığım oluyor, ayda hem kazara kafamı uzatsam, intihar da etmeden kendimi öldürmüş sayılırım.

    "yabancılığın daha alımlıydı belki"

    işte, hem sevmemiş olurduk birbirimizi hem de öldürmemiş.
    ne güzel sıfır olurduk ama, eksilerle yapamıyorsak.

    "kandırdılar 23 lira 10 kuruşumu aldılar iki kadehe
    90 kuruşu da ben tutup garsona verdim"

    insan öyle anlar yaşıyor ki, kızmadığı şeylerle kafayı yiyor.
    hem turgut iki kadehle sarhoş olacak değildir. sarhoşluğu başka, kızgınlığı başka.

    "gün doğsun bir arınayım istiyorum
    güneş tozlu caddeler kaygılarım beni bir arıtsın istiyorum"

    öyle güzel dertler var ki hayatta, trafikte kalmak gibi;
    öyle özel olmayan dertler var ki hayatta, ayakta yolculuk yapmak gibi;
    öyle olsun istenen dertler var ki hayatta, işe geç kalmak gibi;
    insan istiyor bazen, öyle dertlerle daha çok yaşamayı.

    "işte tam böyle istiyorum."
    3 ...
  56. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük