ata demirer'li reklamlarının sloganına sinir olduğum, kendisini de zerre kadar sevmediğim operatör. "avea çalışıyor"muş. babamın hayrına çalışıyor sanki anasını satayım. faturalı tarifelerinin hemen hepsinde fatura vaad edilenden ufak da olsa fazla gelir. hiç kusura bakmasınlar ama, milleti kazıklayıp zengin olmak için çalışıp da bize lütfediyolarmış gibi davranmaları iticiliklerine iticilik katmaktan başka bir işe yaramamış. önce işlerini layığıyla yapsınlar, sonra istedikleri gibi "aman taş attım da kolum yoruldu" tribine girebilirler.
Yolculuğun niteliğine göre hissettirdikleri değişen yol arkadaşı. şöyle ki; gitmek istemediğin yer için bavul hazırlamak ne kadar tatsızlıksa, dönmek istemediğin yerden getirdiğin bavulu boşaltmak da o kadar mutsuzluk oluyor.
falan ya da filan yerine "felan" kullanan insanları dövesim geliyor.
2-3 gün sonra ameliyata gireceğim ama sadece anestezi sonrası kontrolsüz konuşma fikri beni düşündürüyor, gerisi umrumda değil.
karşımdaki insanın yemek yerken çıkardığı seslere çok kafamı takıyorum. çok sesli yiyorsa karşısında yiyemiyorum.
üstteki maddeye çok zıt olarak, hiçbir şeyden kolay kolay tiksinmiyorum. kokoreçten vazgeçirmek için neler yaptılar, bana mısın demedi mesela.
patates domates ve mısırın olmadığı bir dünya düşünemiyorum. bunların keşfinden önce yaşamış insanlara da, "yazık koskoca imparator olmuş bi domates bile yememiş." gözüyle bakıyorum, bana neyse.
mezuniyet sonrası birkaç yıl sürünme fikrine kendimi o kadar hazırladım ki, çevremdekilerin hayata atılma korkusu bende pek işlemiyor.
bir şeye bağımlı olmaya başladığımı hissettiğimde, hemen uzaklaşıyorum. kontrol altında tuttuğuma inandığım zamana kadar da kullanmıyorum, yaklaşmıyorum.
en azından 6-7 ülke görmeden ölmek istemiyorum.
çok kez sevdim ama hiç aşık olup da kendimi savurmadım. ama şimdi olabilirmişim gibi geliyor, bu beni bazen endişelendiriyor.
sözlükten edindiğim 1-2 dost var, kendilerinin hastasıyım.*
pikap ve plaklarım olsun istiyorum.
her zaman, yaşadığım hayat ve çevremdeki insanlar bakımından çok şanslı olduğumu düşündüm. hatta ergenliğim bile bu bilinçle geçti. bazen "bu hayat çok kötü, ühühü" diyen bir ergen olmanın ne demek olduğunu asla bilemeyeceğim için üzülüyorum, 1 saniye falan sürüyor.
hı bi de sanırım uzun entry yazmak uykumu getiriyor.
özlenenözlenenözlenenözlenenözlenenözlen... öhm, neyse. şamar oğlanım olma yolunda emin adımlarla yürürken, itinayla arkamı toplar bir de bu yüce şahsiyet. seviyorum.
aşık olunan kişiyi devamlı kafada büyütmek, sonra da o kafada çizdiği süper kahramanı göremeyince adamın da kendisinin de hayatını zehir etmek ölümcül bir hatadır. kadın adamı iyice tanıyıp da aşık olmaz, aşık olduğu adamı kafasında bir profile oturtup o adam olmasını ister. saçmadır.
küçükken haberlerde ismini duyduğumda, başka bir ismi olup soyadının çevikbir olduğunu ve habercilerin kendisinden soyadıyla bahsettiğini sandığım kişi. bir çırpıda söylenen bir ad-soyad kombinasyonu olduğundan olsa gerek.
sözlükte görüldüğünde kabak tadı alınmaya başlanmış kelime. bir kısım yazarlar tarafından beğenilen her şeye, beğenmeyen diğer kısım yazarlar tarafından sıklıkla yapıştırılan yafta. mantık şu: bir şey beğeniliyorsa fakat o şey sizin beğenilerinize hitap etmiyorsa, gönül rahatlığıyla overrated diyebilirsiniz, öyle mi?
bir büyük ev ablukada şarkısı. çaldıkları sırada akıllarına gelen her şeyi de eklerler, istenilen şekilde söylenir, güzel olur.
buraya çöp dökmek yasaktır, sevgilerle
anlaşabilirsek ne güzel olur
kocaelililerle
lilililerle...
yetkililerle.. bitlislilerle
silifkelilerle, kilislilerle, izmirlilerle..
karton kolililerle.. brokolililerle
eski sevgililerle...
nedendir bilmem, önce mesafeli durduğum, önyargılı yaklaştığım sonra pek sevdiğim bir grup bu. sakin ama bir yandan da yerinde duramaz bir halleri var ki yormadan kapıp götürüyor insanı bu sayede. öğrenilmiştir ki, önyargı iyi bir şey değildir evet.
Bazı fotoğraflarında insanların yüzünü tuhaf bir şekilde çatlamış toprak tabakalarına benzeten kişi. insanların tenlerini soyulmamış patatese benzetip sonra da bunun nesini iyi buluyor anlamak güç. Ayrıca bir konserde yakından görüp bir müddet gözlemlediğim kadarıyla fazla itici. Bir deviantart üyesi olarak kalsaydı da arada bir seyretseydik fotoğraflarını, iyiydi.
hep acıyı ifade etmek için kullanan birine denk gelince, kendisine çok haksızlık yapıldığını düşündüğüm dize bütünlüğü. oysa ucuz romantizmden çok daha fazlası için kullanıldığında, aydınlıkları da pek güzel yansıtır.
o halde** naklen tweet yazabilen bir de üstüne, kendisine @Reyhan_Karaca şeklinde yazılmış tweetleri retweet yaparak kendi profiline taşıyan bir de onlara çemkirmek için yeniden tweet yazan bir insanmış. kardeşinin acı çektiğini anlatan bir tweetten 2 tweet sonra yeni çıkan albümünden bahsetmesini anımsadığımda, fırsattan istifade dikkat çekmeye çalıştığını falan düşünmek istemiyorum, zira korkunç bir şey. ancak twitterı kendisini rahatlatma yöntemi olarak* falan seçtiyse psikolojisi çok tuhaf yerlere doğru seyretmektedir. kendisi hakkında pek de fikre sahip değilim, sabırlar dilerim.
*"dünya bir entryde en çok tweet deme rekoru"nu kırdım. o ye.
kendileriyle dalga geçenlere bayıldıklarını sanmadığım kadınlardır. endişeye(!) mahal yok efenim, yatağınız evvelden olduğu gibi ebedi olarak da boş kalacak.*
görevilileri, belirledikleri bir saatte ülkedeki tüm evlere tek tek girse, ev halkını koltuklara bağlayıp kanal d yi açıp çekip gitse ve bu sezonun bütün dizilerini o belirlenen saatten itibaren başlayıp tek tek yayınlasalar daha iyi olacak kanal. belki o zaman, "illa ki izleyeceksiniz!" mantığıyla zilyon defa yayınlamayı bırakırlar. bu topraklar üzerinde izlemeyen kalmaz, rahatlarlar.
"al yanak" olayını fazla abartmış makyözlere sahip dizi. sanki saf masum kız efekti illa kırmızı yanaktan geçiyormuş gibi, kıpkırmızı gürbüz çocuk yanağı yapmışlar güzelim kıza. oyunculuklar fena değil ama o zibidi zengin çocuğu grubu fazla itici görünüyor. Yengeninse ağzını kırırım! Sumru Yavrucuk şukela, Engin Akyürek ve Fırat Çelik umut verici. Çok izleneceği belli oldu. Hadi bakalım.
başlığa tıklarken "kesin bir zeka parıltısı 'izmirlidir' der." demiştim, yanılmamışım. hata yapan kızdır. ağlamamalı, o cahil halkı nasıl bilinçlendiririz diye düşünmelidir, bir adım atmalıdır, halihazırda adım atmış olanlar varsa yanlarında yer almalıdır. cumhuriyetini peşkeş çekenlerin sırtını sıvazlayacak hali yoktur herhalde, kimse de şaşırmamalıdır.
izmir'de kendisinin adını taşıyan bir sokak vardır.* bu sokağın sakinleri, sokağın isminin değiştirilmesi için izmir büyükşehir belediyesi ve konak belediyesi'ne verilmek üzere bir imza kampanyası başlatmışlardır.
ne yapmaya çalıştığını anlayamadığım hem taklitçi* hem arada kalmış firma. ürünlerine ingilizce isimler koyup o isimleri türkçe okumak nedir yahu? en göze batan örneğini golden ve golden finger çikolatalarında görüyoruz. çizi ve haylayfsa zaten başlı başına komik. yani madem şöyle türk firmasıyız böyle aslanız böyle kaplanız diye övünüp telaffuzda da türkçe'ye uygunluktan vazgeçemiyorsun, ingilizce isim koyma yahu, zorla mı yazıyorlar o isimleri o ambalajlara?