bilal'in seviyesinde tarih dersidir.
evet, görsel hafıza daha güçlüdür. kimileri gördüğünü detayına kadar hatırlar. tamam kolay kolay da unutmaz ama bokunu da çıkartmamak gerekir.
bu ne yahu. tamamen karşıdakini gerizekalı yerine koyma. bu insanlar angut değil**. 17, 18 yaşına gelmiş belli bir seviyede akli dengesi olan insanlar.
len böyle ders mi olur. tamam niyet güzel ama. sunum ve içerik saçma.
yok boynundaki haçtan kilise görevlisi olduğunu anladığımız adam varmışta. lord, kral veya çar olduğundan şüphelenilen iri kıyım abi'de köylülere üstüne basıyormuş. buradan da köylüleri ezdiğini anlayacakmışız. ha bide hocalar çok samimiler, adeta bizden biri. arkadaki kadına da rus hatun diyor bizimoğlan.
işçiler ve köylüler rus değil sanki pigme. arkadan stalin bıyıklı bir köylüde çıkıp "ben şevki" diyor. bizimkiler durur mu hiç. çelik iradenin arkasında hemen örgütlenip " bende şevki" diyolar. rus hatunda da anlatım bozukluklarını hiçe sayıp "burada çok bol şevki var" diyor. ve bizde buradan bu insanların bolşevik olduğunu anlıyoruz. hmm iyi yakaladık yine. ortada muazzam bi yaratıcılık var.
bizim köylüler ellerinde ekinler devrim yapıyorlar. vay arkadaş. ruhi su yanılmış. pankartlara gerek yokmuş meğerse. ekinde, bize aslında ekimi anlatıyormuş. yani ekim devrimini. ne kelime oyunu ama. 1917'yi de yine ekinlerden çıkarttık. vay anasını. ama kelime oyunlarına devam tabi. bu seferde köylünün boynundaki dallardan, feodaliteyi öğrendik sevgili bilaller.
zaten olağan bi lenin görüntüsü değil. adama fidel castro gibi gerilla üniforması giydirmişler. hadi onu geçtim beyaz yaka takmışlar adamcağıza. yöresel ağıza da hakim kendisi. çar'a "len in aşağıya" diyor. bak sen şuna. lenin'i de bu şekilde öğrettiler ya bize.
hayır her şey inat alakasız biri daha var fotoda. rus hatuna "seni seviyorum canım benim" diyor. len orda bi devrim var. bi sakin. hakim ol hormonlarına. oligarşi temizlensin, sonra takılırsınız.
ama bizde şunu anlıyoruz ki bunlar hep troçkist oyunları. gördü orda stalin bıyıklıyı tabi.
ya sınava girecekler bu fotoğrafa bakıp akılda tutacağına, fotoğrafta anlatılanı 10-15 cümleyle ezberler arkadaş.
aha bu video. http://vimeo.com/90307160
türkiye'deki gazeteciliğin kalitesini gösteren bir haberdir.
malum video 1979 yılına ait klip. erdal beşikçioğlu'nun 1970 doğumlu olduğunu düşününce adamın 9 yaşında iken bıyıklarının olduğunu anlıyoruz.
teşekkürler habervaktim..
yurtlarda kalan herkesin karşılaştığı insanlardır.
bizim yurtta da çok ilginç insanlar vardı elbette. kişilik olarak marjinalliğin sınırlarını zorlayanlar mı, sapıklar mı, reisler mi.. ne ararsan vardı yurtta. ama öyle biri vardı ki bu zamana kadar ne böyle bi insan duymuştum ne de böyle biriyle karşılaşmıştım.
efendim bundan 3 yıl önce yurtta kalırken oda değiştirmiştim. yeni geçtiğim odadaki arkadaşlarla çok çabuk kaynaştım, sevdim elemanları. ama biri vardı ki geldiğim günden beri alışamadım adama.
bu adam öyle biri ki 24 saat bizim odada takılıyo. oda zaten 3 kişilik ama bu elemanla birlikte resmen 4 kişi yaşıyoduk. abartmıyorum adamın bütün eşyaları bizim dolabımızda eşit şekilde dağıtılmış olarak duruyodu (hakkaniyetlidir de yüzsüz). laptopu bizde, kitapları bizde. bu kadarla da kalmıyo bizim odada yıkanıyodu. bi de bu çakalın yüzünden duş sırası beklerdik. kovuyoduk pezevenki, adam oda da kimseyi tanıyorum, sorun olur deyip yine bizde yıkanırdı. len ne sorunu olacak senin odan orası. ama kendi odasındaki adamlarda alışmış tabi 2 kişi kalmaya ben olsam da ağız burun kıvırırdım.
ya bu adam o kadar yüzsüz ki o da arkadaşlarını tanımıyodu. sadece yatmaya gittiği için geceleri elemanları uyurken görüyodu. isimlerini, bölümlerini bilmediği için elemanlara memleketleriyle sesleniyodu ipne. bolulu ışığı kapatır mısın? gümüşhaneli kapıyı kitleme? şeklinde gayet samimiyetsiz bir ilişkileri vardı.
yüzsüzün tanımı adam. odaya gelirken gece acıkırız diye bişeyler alırdık. bu hayvan bırak paketi, poşetten çıkarmadan öğütürdü. burslarla yaşıyodu bide, bi kaç şirketten ve hem akp hem de chp den burs alırdı. para yattıktan 2-3 gün geçmeden harcar, geri kalan günlerde de yurttaki beleş sabah kahvaltısı ve akşam yemeğiyle yaşardı. 2 öğünle 90 kiloluk bünyeyi çevip çevirdi odamızın direği*.
bi de biz bu adamın adamın odasını bilmezdik. abartmıyorum ikinci dönemin başlarında adamdan öğrenci değilde mit ajanı olduğu için şüphelendiğimizden tuttuk kolundan odasını göster dedikte yurtta kaldığına ancak o şekilde inanmıştık.
neyse gel zaman git zaman* bu adam iyiye kafayı yemeye başladı. değişik hareketler, tikler, karanlıktan korkmalar filan. o derece bi duruma geldi ki adam her gece yatağını bizim odaya taşıyıp yerde yatardı. uyku problemi çekmeye başlayınca iyice tırsmaya başladık biz bundan. bi gece yine yerde yatarken zıplayarak bağırmaya başladı ve kapıya bakarak;
- haaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!!!!
+ len noluyo?
- kapıda eşşek vaaarrr!
+ len ne eşeği?
-eşşek suratı var kapıdaaaaaa bana bakıyoooooo!!!
yav gecenin bir vakti eşek mi görmedi, floresan da sarıklı adam mı, kafasız mahluklar mı.. neler neler. iyice çıldırdı. ve her gördüğünde deli gibi titreyip, terliyodu. bir hafta bu şekilde devam etti bi gece yine bağırırken beni camiye götürün hocayla konuşucam diye tutturdu. gecenin 4 buçuğunda camiye gitmek için hazırlandık çıkarken kapıdaki güvenlik;
- nereye gideysun ha böle?
+ abi arkadaşı camiye götürüyoz sorunu varda, garip şeyler görüyo.
- elini yüzünü yıkasın bi sikinti kalmaz.
he amk müthiş çözüm. sırtına da havlu koyduk mu tamamdır zaten. güvenlik bizi kapıda rehin almışken bu salak saçma bir bayılma krizi yaşadı. saçma diyorum çünkü esra ceyhan'daki uçan adam sabri gibi kendini yerlere atıp zıplıyo. ambulans çağırdık ta gitti bi iğne olup, sünnet olmuş gibi gerinerek döndü geri.
tabi bunlardan sonra biz bundan iyice korkmaya başladık. belli olmaz delirdi adam gece eşşek zannedip sucuk yapar bizi neme lazım. biz bunu kovduk odadan ama ipnenin anahtarı var tabi girip çıkıyo istediği gibi. yatağa getirmesine müsade etmediğimiz için adam üç tane sandalyeyi birleştirip üstünde yatıyodu. acıyamıyorum da pezevenke neler çektirdi bize. baktık düzelmiyo bu, bilet aldırıp gönderdik memleketine.
memleketten döndükten sonra biraz düzeldi tabi. ama eskisi gibi davranmadığımızdan biraz insanlığını hatırlayıp odasında takılmaya başlamıştı çakal.
şuan napıyo bilmiyorum ama o zamanlar oda arkadaşlarıyla yaşadığı sorunları da başka sefere anlatmak üzere köşeme çekiliyorum.*
lüksten yana bir insan değilimdir. hatta nefrette ederim lüksten.
7 yıl boyunca aynı telefonu kullandım. etraftan baskı, cebir, şiddet görerek telefonu değiştirmeye adeta zorlandım.arkadaş herkeste dokunmatik var angry birdler, whats up lar havalarda uçuşuyo. ama gereksiz geliyor bana. gittim bende 300 milyonluk nokia tuşlu telefon aldım. bende mantık şu; konuşuluyo, mesajda atılıyo e yılanda var alalım gitsin. üniversite üç oldum şuana kadar ne face ne twitter açtım. sorun bende yoksa sizdemi ya da bu çağın adamı değilmiyim bilemiyorum. ki daha neler yapıyorum tahmin edemezsiniz.
neyse ilk defa lüks adına bişey yapacağım tuttu. aslında ne zamandır düşünüyodumda şartlar yeni olgunlaştı, son tahlilde. efendim karar verdim ve tek başına eve çıktım. ona da çıkmazdım da ucuz eşyalı bir çatı katı bulunca attım hemen kapağı. e part time çalışıyorum da, bi şekilde geçinirim diye düşünerek hareket ettim.
bir ay oldu nerdeyse ama arkadaş al al bitmiyo eşyalar. ev eşyalı ama mutfak gereçleri yok. ne zormuş bu alışveriş işleri. internet bağlat, eve sandalye al, ayakkabılık yok, 3 çatal, 3 tabak, tepsi ve daha neler neler. bide tek olunca bir seferde alamıyosun. koltuk yoktu evde, neyse kapıcı acıdı da eski bir divan buldu verdi. onunda suntasının üstene minder attım oturuyorum. bi duvara geyikli halı eksik.
he kötümü, pişman mıyım asla değil. aslında çıkış noktam kafa dinlemek. kalabalık evlerden, yurt odalarından kurtulmak. birazda malcolm x'in şu sözü heveslendirdi beni: "Bir insanın düşünmeye ihtiyacı varsa, gidebileceği en iyi yer, bana sorulursa, üniversiteden sonra hapishanedir". kendini geliştirmek, rahatça okuyup, izlemek, yazmak ve çalışmak için lazım birazda.
neyse pişman değilim yinede şu işler bitsim alacaklarımı alayım bitireyim sonra düşünmeye başlarım malcolm abi söz.
ha bide tereddütleri olan mutlaka okusun: (#21414030)
tek yaşamayan veya bu duruma öykünen ya da tek yaşamanın zevkini bilmeyen en azından bu durumu cesaret edemeyen veya koşulları oluşturamayan kişiler tarafından indirgenen durum.*
anlamış değilim bu durumu. tek yaşamak, tek eve çıkmak, ailenin tatile gitmesi, evin boş olması başlıklarında bol bol gördüğüm bir durum. he lafım sıkılanlara, deneyen ve memnun olmayıp tecrübelerini aktaranlara değil.
bir kere ev senin kontrolünde. ötesimi var. istersen lavaboya sıçıp, klozette başını yıkayabilirsin.*
istediğin yemeği yap. istersen hep dışardan hallet yemek işini. ister montla dolaş ister çıplak.
eşyalarına sadece sen hükmet. kendi kullandığın tabağı, bardağı, küveti yıka.
hee sana duvarlarla konuşup, filozof ol demiyorum. istersen bütün tayfayı eve çağır. sabahlara kadar muhabbettin dibine vur.
haa hala anlamayıp en fazla kapı açık sıçarsın moruk zuhaaa diyosan fazla söz yok. cut.
şaka gibi haber.
len manyak mısınız, şaka mısınız bu nedir?
şuçlanan adamın savunması olaydan daha fantastik.
-belki başkası ile erzurum'u ararken hamile kalmıştır.
2. sınıftayız hiç unutmam bahrican diye bir çocuk var sınıfa. isme bak bahrican. isme can eklemenin ilk çıktığı yıllar. bir çeşit sosyal statü göstergesi. isminden zenginlik akıyo çocuğun. ışıklı ayakkabıdan tut 48'lik monami pastel boyası bile var. bizimki ise küçülmekten kağıdını yırtıp atmışız. o da abimden kalmış zaten. adamın boyasında altın rengi var len vay anasını. isterdik de biter diye vermezdi onu çingene pembesini verirdi. monami çocuklu çıkartmayı da power rangers'lı çantasına yapıştırmış. çocuk tosun gibi bir şey zaten tam toraman. tenefüste kola içen şanslı tiplerden.
en büyük zevkimizde 10 dakikalık tenefüslerde maç yapmak. ama topla değil, herkes gibi ezilmiş kola kutusuyla. o da bahrican'nın içtiği kolayla. pezevenk içecekte biz üstüne basıp oynayacaz onu bekliyoruz bide. her şımarık çocuk gibi pas vermezdi bu. kendi oynar bencilin tekidir. koşamaz da zaten. her maçta da kavga çıkar mutlaka. kavga dediysem ittirmeler ve birkaç isabet etmeyen tekme. yani dayağı yiyen de yok atanda.
ben de o top oynayan güruhtan biriyim. kendi aramızda takılırız aslında bahrican gelince dağılırız. pek muhabbet etmeyiz onunla. bahrican'la bulunduğumuz tek ortam ise yaptığımız maçlar.
adam takımını seçiyo görevlendirmeleri yapıyo öyle maça başlıyoruz. gün geçtikçe daha çok gıcık oluyoruz elemana. yine bir gün bahrican'ın kola içmesinden sonra başlıyoruz maça. birinin patlıyacağı belli çok gergin maç. ona buna bağırıyo eleman. şansa bak o kadar kişi içinde patladım. aslında takımda kavga edecek son kişide benimdir. ama gözüm dönmüş. yakasından tuttum bağırdım buna;
-yeter yaa sert oynuyon faul bu! (öff be ne sert çıkmışım)
-kız oyunu değil bu oğlummm! kız mısın sen.
ve benim en sevmediğim laf gelmiştir "kız mısın sen". tamam biraz zayıftım, güçsüzdüm ama denmez bu. kız gibisin derlerdi uyuz olurdum. abim de böyle dalga geçerdi hep.
duydum bu lafı ve salladım yumruğu boşa gitti. halbuki o kadar da power rangers izliyodum dövmem lazımdı. ama toraman vuruyodu bana. abim de görmüyo bahçe de beni yiyom dayağı. buldum bir boşluk ve yumruk attım. koluna geldi çocuğun. bir anda durdu bu fırsat deyip bacağına bir de tekme attım. ama hissetmedi onu kolunu tutuyo. bende durdum şaşırdım bıraktı galiba diye. önlüğün düğmelerini söktü kolunu sıyırdı omzuna doğru baktı bir anda çığlık attı. başladı ağlamaya. herkes bakıyo bize anlayan yok durumu. ama nasıl ağlıyo. bir şeyler de diyo. sonra baktı bana salya sümük ağlayarak "oşoluğ kolumağ vurduğn" diye bağırmaya başladı.
korktum bende. vicdan da yaptım yanındayım sürekli. zil çaldı beraber sınıfa çıkıyoruz, hala "aşılı koluma vurdun, aşı olmuştum diye bağırıyo" veletoviç. hoca geldi direk şikayete gitti. korkuyorum bende hoca dövecek diye. neyse kadın bişey demedi. velet eve gidesiye kadar derste susup tenefüste kolunu göstererek ağlıyo. bi de başladı anneme söylicem yarın gelecek diye. iyice tırstım. hiç unutmam korkuyla yaşadım o günü. yatakta uyku tutmuyo yarın ne diycem annesine kesin kızacaklar bana diye.
gittim okula baktım bahrican'a andımız öncesi kola içiyo, uzaktan da beni kesiyo. sanki kavga öncesi, stresi atmak rahatlamak için sigara içiyo pezevenk. o derece havalarda. sonra anladım ki artisliği korkutmak içinmiş annesi gelmemiş elemanın. rahatladım bende. hatırlıyorum da ne kasmıştım kendimi.
birbirimizle pek muhatap olmadan bitirdik yılı. sonra ayrıldı okuldan bu. taşınmışlar mı ne öle bir şey. ben de hava attım millete dövdüm gitti bak diye.
akasya durağı (çiçek taksi), arka sokaklar ve cennet mahallesi dizileri baz alınarak oluşan klişelerdir.
1- herkes tarafından sevilen koruyucu, kollayıcı baba figürü
rıza baba, nuri baba, komiser baba. bütün mahalle, iş yeri hemen hemen herkes tarafından sevilir. sözü kanundur. asla yanılmazlar. yalan söyledikleri hiç görülmemiştir. cesaretlidirler, asla korkmazlar. herkes ona akıl danışır. borcu olana, darda olana o yetişir.
2- karakterlerin birbirlerine bağlılıkları
kenetlenirler, mutludurlar. bir sorun karşısında hep birlikte hareket ederler. yılmazlar, yıkılmazlar başlarında babaları olur ve kötülükleri savururlar. darda olana koşarlar. gerekirse para toplar gerekirse çalışıp kazanıp yardımda bulunurlar.
3- mafya mücadeleleri
yüzlerce kez mafya ile başları belaya girmiştir. ve her zaman kazanan onlardır. gerekirse polisle ortak operasyon düzenleyip o mafyayı çökertirler. çökerttikleri mafya sayısı tam olarak bilinmemekte birlikte küçük çaplı çete ve serseri takımına da göz açtırtmazlar.
4- yaralanma ve kaza
her karakter ama her karakter en az bir kere olmak üzere trafik kazası geçirir. bol bol mafya ile çatışmaya girdiklerinden dolayı kurşunlarla haşır neşir olurlar. ameliyat geçirirler ve kurşun çıkartılır. zaten sıyırmıştır.
5- kaçırılmalar
mafya tarafından kaçırılırlar. kurtarılırlar. bir daha kaçırılırlar. bir daha kurtarılırlar.
6- şarkıcı/oyuncu
rıza babanın kızı, akasya durağındaki türkücü, alişan. az ünlü diyebileceğimiz şarkıcılar oynar. dizilerde sık sık şarkı söylerler.
7- oyuncu ayrılmaları/geri dönüşleri
arka sokaklar zeynep-murat çifti, cennet mahallesi yunus, pembenin babası-kardeşi, yunusun annesi. oyuncular diziden çıkarlar sonra geri gelirler.
8- müzikler
dikkat edildiğinde müziklerin aynı olduğu fark edilir.
9- yönetmenlikler
hiç sorun değildir, izleyici zaten buna takmaz. bazen kameramanlar sarhoş gibi sağa sola oynarlar, ani zoomlar yaparlar.
10- uzun soluklu olmaları
diziler hiç izlenmez. o kadar çok izlenmez ki yıllarca sürer. biterler ve hiç kimse tarafından sevilmedikleri için tekrarları tv kanallarında yıllarca gösterilir.
show tv dir efendim. sıcaktan, gündüz evden çıkamayanlara ve asosyallere yönelik bir yayın akışı politikası sanırım. http://www.showtvnet.com/yayinakisi/
özellikle tito'nun isteğiyle 60'lı 70'lı yıllarda yapılmaya başlanmış ikinci dünya savaşı anısına yapılan anıtlar. bu anıtlar genelde savaşın geçtiği yerlere kurulmuş. ürkütücü olarak adlandırabileceğimiz anıtlar jan kempenaers tarafından fotoğraflanmış ve kitap haline getirilmiş.
reklam jeneriklerine çocuk fotoğrafları koyarak ulaştığı kafadır. yakında binlerce kere yayınladığı dizilerin ekranını ikiye bölerek bir taraftan memleketimizin amatör ruhlu şairlerinin şiirlerini yayınlayabilir diye korkuyorum.
Az önce başıma gelen ibretlik olay. Arabayla yeni dökülmüş mıcırlı yolda, karşı şeritten gelen araçların tekerlekleriyle asfalt arasında kalan mıcırlar yerden hızla yuvarlanarak arabaya çarpınca adeta boyut değiştirdim. Sayın sözlük hayat insana neler yaşatıyor, çok şaşırıyorum bazen.
antalyaspor'un yeni başkanı. aynı zamanda genpa marketler zincirinin sahiplerinden ve döşemealtı sanayici ve işadamları derneği'nin (dösiad) başkanı.
antalyalı bir antalyaspor başkanıdır hayırlı olsun.
Ey Türkiye gençliği, birinci vazifen iki dakika efendi olmaktır. Goygoyu, makarayı, kukarayı bir kenara bırak, sağına soluna bak, azıcık kafanı kaldır. Benim asabımı bozma, asfalyalarımı da attırma Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Sen yine vampirli dizini izle, yine filtre kahveli fotoğrafını instagramda paylaş, yine Justin Biebera öpücük yolla Haaa ben yine sana bir şey demem ama iki dakika da delikanlı ol be yavrum.
Çünkü delikanlılık senin en kıymetli hazinendir. Sen farkında değilsin. Seni bu hazineden mahrum etmek isteyen dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bedhah deyince bir an durdun, duraksadın, bir düşündün, uzaklara daldın biliyorum Dahili-harici modemi biliyordun da bedhah biraz sıkıntı yarattı sende Olsun Rahat ol Bedhah demek böyle faşo gibi, tayyip gibi bir şey işte Bunlar senin en kıymetli hazineni kapmaya çalışır. Hazineyi kaptırdın mı, yan etkisi de kötü olur. Mesela durup dururken, Adamlar yiyo ama iş yapıyo abi, ben mi kurtaracam dünyayı yaeee, ay ben haber izlemiyorum zaten çok sıkıcıııı, Reyhanlı türkü müydü baba?, Ortadoğuda bir sürü devrimler oluyoo kanks, anne yine okulda olay vaaaaar gibi sesler çıkartmaya başlarsın ki Allah muhafaza bunlar çok tehlikelidir.
Neyse Bir gün, delikanlılığını müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin. Ona göre ayağını denk al. Bak şerait deyince yine bir duraksama oldu sende, yine bir durgunlaşma, yine kafalarda soru işaretleri Ne şeriatı abi yaeee AKP muhafazakar demokrat bir parti, hem kol bacak kesen mi var bu ülkede dediğini duyar gibiyim. Bak işte bunlar hep yan etki Bir kere o şeriat değil şerait. Şartlar, koşullar yani Hani sakallının biri demiş ya Madem ki insanı biçimlendiren yaşadığı koşullar; koşullar en insani şekilde biçimlenmeli diye O koşullar işte Muhteşem Yüzyıldaki sakallı değil oğlum! Bir dur, atlama Bak yine saçmalandın. Şeriat falan derken çağrışım yaptı, Osmanlıya kaydın
Madem şeriat dedin, bayramlık ağzımı da açtırdın Ne şeriatı, şeriat ne gezer la Türkiyede derken akşam 10dan sonra nasıl içki içeceğiz diye kalakaldın? Gericilikle mücadele eden devrimci kardeşlerin gaz bombası yerken, sen bomba gibi mojitoları höpürdettin sonra böyle bakakaldın? Şeriat denilen şey, her neyse, Selamünaleyküm ben geldim diyerek gelmeyecek diyen abilerini de dinlemedin ki sen işte delikanlı olsan dinlerdin, sonra da direnirdin, mücadele ederdin Ama senin hazine biraz çizilmiş sanırım
Bu tatsız bahsi kapatıp, şeraite dönersek tekrar, bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. Öyle bakma suratıma Yani demek istiyorum ki, senin hazineye gözü diken düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Nasıl mı? Bayern Münihin Barcelonayı, 4-0ın rövaşında Nou Camp'ta 3-0la geçmesi gibi Bu mümessiller elindeki beyzbol sopasıyla sizin küçük enişteyi hizaya getirebilirler mesela Küçük enişteyle beraber Ortadoğuyu dizayn edebilirler, Reyhanlıda patlayan cihatçı bombalarını, 112 Acilin tekeri patladı diye yutturabilirler. Cebren ve hile ile belgelerin üstüne oturabilirler. Aziz vatanın bütün okullarına polis girmiş, bütün statlarına gaz bombaları atılmış, bütün bilgisayarlarına virüslü dosyalar yollanmış, memleketin her meyhanesi bilfiil milli içki ayranla işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, (beterin beteri var yani), iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. iki tane ve bağlacını artarda kullanarak olaya bir gerilim katmak, Hollywoodvari bir efekt yaratmak istedim. Umarım bunda da başarılı oldum. Sen biraz kaz kafalı olduğundan böyle atraksiyonlar peşine düştüm. Aslında demek istiyorum ki, bu iktidar sahipleri halkını düşünmeyip kendi çıkarı için Teksaslı çavuşlarla işbirliği yapabilir. Bu da mı olmadı? Sen baya kontağı kapatmışsın, bitmişsin okey dönüyorsun Yani şey gibi, Kuzey Güneyde, Güneyin iki arabaya bineyim, iki şekil yapayım diye anayı babayı hiçe sayıp, o güzel ekmek fırınını terk edip, zengin Banuya iç güveysi olması, sonra da Sinanerlerle işbirliği halinde Kuzey ve Cemreye eziyet yapması gibi Yine mi olmadı?
Ya bak genç Etrafında sakinliğiyle tanınan! benim gibi mülayim! adamı bile delirttin sonunda. Sen en iyisi bırak bunları, sen sadece hazineyi kolla Kadın ol, erkek ol ama önce delikanlı ol. Ülkene sahip çık, yaşantına sahip çık, kültürüne sahip çık, geleceğine sahip çık Bırak TCyi şunu bunu valla bundan kötüsü olmaz, bak senin garantin benim. Bu ahval ve şeraitten beteri yok ya Diren Fakiri fukarayı düşünmüyorsun zaten, ondan da geçtim, sırf kendi keyfine sıkılan limon için, al eline limonu diren Gaz bombasına diren, hapse bile atsalar diren ya diren işte Hapishanede direnmek de nasıl olacak diye şaşırdın değil mi yine? Yani diyeceksin ki o diktatör kılıklıya; yatçaz, kalkçaz, yatçaz kalkçaz, yatçaz kalkçaz, hooop tependeyiz!
Ey benim geleceği karartılmak istenen güzel kardeşim. işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; yiğit olmaktır, cesur olmaktır, delikanlı olmaktır. Muhtaç olduğun kudret, Nurhakta, Gemerekte, Kızılderede mevcuttur. Ararsan bulursun. Haydi eyvallah
genel itibari ile sahanın en kötü top oynayan kişisidir. hafif kiloludur. takım içindeki en taşak adamdır ve en sevilen kişidir. bir kaç ihtimalle oraya gelmiş olabilir:
-adam eksikliği
-spor yapmaya çalışması
-iyi top oynadığını sanması vs.
eski zamanlarda trt'nin yaz aylarında yaptığı uygulama. genelde ege ve akdeniz kasabalarını dolaşarak konserlerle gerçekleştiği cumartesi akşamları eğlencesi şeklinde gerçekleşirdi. küçükken finike de ki çekilişinde ailecek bulunmuştuk. konserde kim çıktı onu hatırlamıyorum yalnız. ama eğlendiğim aşikar.
haberleri, gündemdeki olayları, hava durumunu, ekonomideki gelişmeleri, tuttuğu takımının ligdeki puan durumunu ve gelecek hafta oynayacağı maçı oradan takip eden babadır. bilmece sorularını zevkle bekler düşünür cevap arar, son depremlere bakarak şaşırır. bunlara bakarken kumandayı son derece yavaş kullanır ve günlük rutinini tamamlar.
orjinali ganim's asia minors a ait olan muhteşem bir şarkı. figli li di madre ignota tarafından coverlanan hali de tadından yenmez.sözleri şöyledir efendim.
"Daddy lolo daddy lolo, loooooooh looh,
This is Oriental Rock and Roll, Oooooh!
Daddy lolo daddy lolo, loooooooh looh,
Turn around step out and do the sooloh,
Daddy lolo daddy lolo, loooooooh looh,
Hand in hand you dance and kick your toe,
Daddy lolo daddy lolo, loooooooh looh,
Rock and roll in Oriental tempooooh,
Ayyy ayyy ayeyeyeyeayyy ayyy ayyy,
ayyaeyeyaey ayyy ...
aida begiç'in 2012 yapımı ikinci uzun metraj filmi. şahsımca beğenilen, yalnız ilk filmi snijeg'e oranla çokta güzel olmayan filmdir.
filmde teknik olarak begiç dardenne kardeşlere yaklaştığı söylenebilir. ilk filmindeki güzelim geniş planlardan eser kalmamış.