yokusaakansu
412 (örnek şahsiyet)
on birinci nesil yazar 59 takipçi 248.50 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    hatırlandığında iç burkan anılar

    20.
  1. görev yaptığım şehre çocuğunu tedavi ettirmek için abim sayılan bir akrabamız gelmişti. bizim memlekette portakal reçeli pek bilinmez. kahvaltıda portakal reçelini hayatında ilk kez tatmış ve çok sevmişti. tarifini de aldı. bu görüşmeden kısa bir süre sonra da vefat etti. genç yaşta, ardında iki çocuk bırakıp gitti. bir yunus dizesince "gök ekini biçmiş gibi".
    bize onu hatırlattığından olsa gerek on beş yıldır portakal reçeli yok hayatımızda.
    4 ...
  2. ben türk dediysem eğer

    1.
  3. Nef'i, dönemin vezirlerini, sadrazamını ağır bir şekilde eleştirmiş Türk şairdir. Nef'i'yi "evlat gibi sevdiği" rivayet edilen Dördüncü Murat'ın sevgisi Devşirme vezirlerin ve sadrazamın Nef’i'nin sonunu getirmesine engel olamamıştır. Divan edebiyatının en büyüklerinden olan bu şairin adı istanbul'da yok ama onu boğduranın semti var. "Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya"

    Şuraya boğdurulmasına sebep olan şiirini de ekleyelim ki Sadrazam Bayram Paşa kimmiş onu da Nef'i'den dinleyelim:

    Gürci hınzırı a samsun-ı muazzam a köpek
    Kande sen kande nigehbani-i alem a köpek

    Vay ol devlete kim ola mürebbisi anun
    Bir senin gibideni cehl-i mücessem a köpek

    Ne güne kaldı meded devlet-i Al-i Osman
    Hey yazuk hey ne musibet bu ne matem a köpek

    Ne ihanetdür o sadra bu zamanda ki anun
    Olmaya sahibi bir Asaf-ı kerem a köpek

    Hidmet-i devlete sair vüzeradan göreler
    Bir fürumaye koca ayuyı akdem a köpek

    Bu mahlallerde ki Bağdadı ala şah-ı Acem
    Arz-ı rumu ede teshir Abaza hem a köpek

    Sattınız iki soysuz bir olup hanlığı
    Kimseyietmedünüz bu işe mahrem a köpek

    Paymal eylediniz saltanatın ırzını hem
    Yok yere oldı telef ol kadar adem a köpek

    Hiç hanlık satılır mı hey edebsiz hain
    Tutalım olmamış ol fitne muazzam a köpek

    Sen kadar düşmen-i devlet mi olur a hınzır
    Ne turur saltanatun sahibi bilsem a köpek

    Ehl-i dil düşmeni din yoksulu bir melunsun
    Öldürürlerse eğer can-be-cehennem a köpek

    Böyle kalur mu soysuzlar elinde devlet
    noldu ya gayret-i şahenşeh-i azam a köpek

    Hak götürdü arabı gitti hele dünyadan
    Kim götürse akabince seni bilmem a köpek

    File naçar meğer yükleteler tabutunu
    Çekemez cife-i murdarunu adem a köpek

    Filler de çekemezse ne acep laşeni kim
    Var mı bir sencileyin div-i mülahhem a köpek

    Sen soysuz eşek ol Kirli orospu yaraşur
    Bindürüp sırtına teşhir edersem a köpek
    2 ...
  4. celladıma gülümserken

    8.
  5. Ölü Ozanlar Derneği filmini severim, öğrencilerime de izletirim daima.
    Edebiyat dersinde okuduğumuz şiirleri kafiye, redif, söz sanatları arasında boğmadan şiirin özündeki güzelliği tattırmaya zaten dikkat ediyorum. Şiir ayrı bir dünya, hülasa edilemeyecek bir güzellik, tamam. öğrencilerin değilse bile bizim bu tür akademik çalışmalara ihtiyacımız var.
    3 ...
  6. celladıma gülümserken

    7.
  7. Hasan Aktaş bu şiiri metindilbilimsel yöntemle çözümlemiştir. Geleneksel metin tahlilinden farklı olarak şiirdeki sözcükleri, imgeleri, metaforları tek tek ele almış; epistemoloji ve etimoloji bilimlerinden de faydalanarak şiirin arka planını, derin yapıyı göstermeye çalışmış. Sözcüklerin divan edebiyatındaki kullanımını, mazmunları, metinler arası göndermeleri ortaya koymuş. Yer yer tekrara düşse de kitabı bitirince şiirin derin yapısı size açılıyor. Güzel bir inceleme.
    3 ...
  8. türk toplumunun ahlak anlayışı

    46.
  9. Ahmet Takan 24 Temmuz'da Beyoğlu'nda çöken bina için şunları söylemiş:
    "Devletin arazisine gecekondu yap otur. Gün gelir ruhsat verilir. Kaçak kat çık, gün gelir imar affı çıkar. Talan et, yağmala, vergi kaçır... Nasıl olsa o gün gelir af edilir. Af edilmese bile yapılandırılır!.. Çal, çırp, adam öldür, gasp et, tecavüz et nasıl olsa gün gelir biri gelir affettirir... Ahlakı, namusu, helali haramı, vatan sevgisini, tüyü bitmemiş yetim hakkını, kul hakkını, devletin delikli kuruşunu konuşmaya gelince mangalda kül bırakmayanların ülkesidir Türkiye. Ancaak icraatın içine gelince; devletin arazisini yağmalayıp gecekondu yapmayan, helal parası ile başını sokacak bir yuva için yıllarca taksit ödeyen, vergisini kuruşu kuruşuna zamanında ödeyen, vatan borcu diye askere gidip şehit olan, gazi olan namuslu insanların cezalandırıldığı ülkedir Türkiye... Belediyeye rüşvet verip de kaçak katlar yapmayan müteahhitlerin batırıldığı ülkedir Türkiye... Bakanlıktaki başkana avantasını verip de çürük yollar yapmayan firmaların çökertildiği ülkedir Türkiye... Çalanın çırpanın, yolsuzluk yapanın, kanunların arkasından dolaşanların, rüşvet verenin de alanında mükafatlandırıldığı ülkedir Türkiye... Kısacası, namussuzlar aflarla mükafatlandırılır, namuslulara da inim inim vergi ödettirilerek, hak ettikleri verilmeyerek, devlet kapılarından kovulur. Hele hele o siyaset denen kurumun yanına bile yaklaştırılmaz.. Yanlışlıkla devlet kapısında bir yer edinmişse, fark edilir edilmez mekanizmayı bozmasın kirletmesin(!) diye en kısa zamanda icabına bırakılır.
    Zor iştir Türkiye'de namuslu vatandaş olmak... Namuslu, ahlaklı yaşamak... Gayrimeşru mer'i kanundur Türkiye'de. Hukuk kitaplarında yazar mı? Ara bakalım bulabilecek misin?... Amma git bir belediyeye, git bir bakanlığa, git polise, düş bir mahkemeye, siyaset yapıp da bu ülkeye hizmet edeyim hevesine düşüp de çık yola... Gösterirler, anlatırlar sana mer'i kanunları!.. Namuslu müebbet yatar, namussuz hep mükafatlandırılır... Ezkaza ters giden bir şey olmuşsa namussuz, ahlaksız affedilir Türkiye'de..."

    Nokta.
    3 ...
  10. çukur dizisindek trafik polisi sahnesi gerçek oldu

    3.
  11. Tamam dizideki sahne hoş değil, ama kurmaca bir olay için ayağa kalkanlar , sosyal medyayı toz duman edenler nerede? Zaten bu olaylar Türkiye'de her gün yaşanmıyor mu? Birçok polis itle dalaşmak yerine çalıyı dolaşmayı yeğlemiyor mu? Siyasal kimliği vurgulayan plakalara kodamanlar boşuna mı para veriyor zannediyorsunuz?
    2 ...
  12. fil topsy

    2.
  13. "وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُۜ اِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاًۙ
    Doğrusu o çok zalim, çok cahildir." insan için bu ifadeyi kullanıyor Allah: zalum ve cehul. Arapçada bu ifade abartma kalıbıdır. 'Zalim ve cahil'in çok daha ötesidir.

    Öldürmeyi sanata dönüştüren, bunu zevk için yapan, kitlesel imha silahları geliştiren bir canlı daha yok yeryüzünde. Stefan Zweig'i eşiyle birlikte intihara sürükleyen 2. Dünya Savaşı yıllarının o kanlı zihniyeti bugün Ortadoğu'da, gariban ülkelerde yeteneğini unutmamak için staja devam ediyor. Yepyeni silahlarını sahada test edip öldürmek zanaatında ustalaşıyorlar. Godfather filminde geçen "Bu dünyada herhangi bir şey kesinse, tarih bize bir şey öğretebildiyse, o da istediğin herkesi öldürebileceğindir." repliği bu psikolojinin dışavurumu. Habil'i öldürürken tattığı kanlı lokmayı zevkle çiğnemeye devam ediyor Kabiller.

    insan ilk kendinin celladı, ilk kendinin cahili. Zalum ve cehul. Allah'tan asla ; ama insanlardan ümidimi kestim artık.
    0 ...
  14. gecenin şarkı sözü

    381.
  15. Kokladığım çiçekler çoktan ölmüşler
    Beklenen kara tren gelmiyor artık

    (Oynatmaya az kaldı, Fatih Erkoç)
    https://youtu.be/U2xpuwEoNYY
    1 ...
  16. şarkışlalı serdari

    1.
  17. 19. Yüzyılda yaşamış halk ozanıdır. Sivas Şarkışlalı'dır. "Yöresinde "Çolak Hacı" diye anılırmış. Bu ad kendisine kolu dirseğinden kesik olduğu için verilmiş. Rivayete göre Şarkışla Kadısının kızına tutulmuş, Onu Adana'ya kaçırmış dönüşte cezaevine yakalanıp konulmuş. Sonra Beyaz adlı bir kıza aşık olmuş. Birkaç kez evlenmiş en azından on çocuğu olduğu söylenmektedir. Yaşamı yoksulluk içinde geçmiştir. Bu yoksulluk acısını şiirlerine yansıtmıştır."

    En dokunaklı şiiri, isyanın bam teline vuran, sözünü hiç sakınmadığı şiiri şöyledir :

    Nesini söyleyim canım efendim
    Gayri düzen tutmaz telimiz bizim
    Arzuhal eylesem deftere sığmaz
    Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim

    Sefil ireçberin yüzü soğuktur
    Yıl perhizi tutmuş içi koğuktur
    ineği davarı iki tavuktur
    Bundan gayrı yoktur malımız bizim

    Reçberin sanatı bir arpa tahıl
    Havasın bulmazsa bitmiyor pahıl
    Tecelli olmazsa neylesin akıl
    Dördü bir okkalık dolumuz bizim

    Benim bu gidişe aklım ermiyor
    Fukara halini kimse sormuyor
    Padişah sikkesi selam vermiyor
    Kefensiz kalacak ölümüz bizim

    Evlat da babanın sözün tutmuyor
    Açım diye çift sürmeye gitmiyor
    Uşaklar çoğaldı ekmek yetmiyor
    Başımıza bela dölümüz bizim

    Zenginin sözüne beli diyorlar
    Fukara söylese deli diyorlar
    Zemane şeyhine veli diyorlar
    Gittikçe çoğalır delimiz bizim

    Sekiz ay kışımız dört ay yazımız
    Çalığından telef oldu bazımız
    Kasım demeden buz tutuyor özümüz
    Mayısta çözülür gönlümüz bizim

    Tahsildar da çıkmış köyleri gezer
    Elinde kamçısı fakiri ezer
    Yorganı döşeği mezatta satar
    Hasırdan serilir çulumuz bizim

    Zenginin yediği baklava börek
    Kahvaltıya ister keteli çörek
    Fukaraya sordum size ne gerek
    Düğülcek çorbası balımız bizim

    Serdari halimiz böyle n'olacak
    Kısa çöp uzundan hakkın alacak
    Mamurlar yakılıp viran olacak
    Akıbet dağılır ilimiz bizim

    Şarkışlalı Serdari
    0 ...
  18. ahlaksızlık

    16.
  19. bu ülkenin en büyük sorunudur. Tepeden tırnağa kronik rahatsızlığımızdır.
    Ahlaksızlık her yerdedir, adı değişmiş uyanıklık, açıkgözlük, işbilirlik olmuştur.
    Esnaf hileli satış yapar. (Düzgün iş yapsa vergi kaçıran, işini iyi yapan (!) esnaf karşısında tutunamaz. Piyasa şartları, çarklar, sistem bellidir.

    Memur işini iyi yapmaz. (iş yapmaya kalksa sen bu işi biliyorsun derler, kaytaranların işini de kilitlerler. Sistem bellidir.)

    Haram yemek normal karşılanır, kul hakkına girip başkasının önüne geçmek gözü açıklık sayılır.
    Daire almaya kalkarsın m2'den tut malzemeye kadar yalan bulursun karşında.

    Araba alırken orijinal derler. Komple boyalı çıkar(Saksı düşmüştür, temizlik boyası vardır.). Yetkili bayiden aldığın 0 km araç bile komple boyalı çıkar.

    Malının ayıbını gizleyen dolandırıcı cennetidir bu ülke. Lafa geldi mi "Dürüstlük pahalı mülktür, herkeste bulunmaz." diye ahkam keseriz.
    Osmanlı geri döndü, efsane yeniden başlıyor, deriz.
    Tüm olup bitenlerin suçunu başımızdakilere atar "Siz nasılsanız, öyle yönetilirsiniz." hadisini unuturuz.
    Ahlaksızlık, dolandırıcılık bu kadar yayıldıysa ve milli bir sorun haline geldiyse oturup nerede hata yaptığımızı düşünmemiz lazım.
    ikide bir Batı ahlaksız, Batı namussuz diyeceğimize bir kez olsun aynaya bakmalıyız: Kirlenmeyen bir yerimiz kalmış mı?
    3 ...
  20. süleyman çobanoğlu

    14.
  21. 'seni sevip çekildim dedim dünya bu kadar' dizelerinin sahibi. Dil işçisi, sözcük kuyumcusu şair. Benden sonra bir daha adlı şiiri şöyle :

    Sarıköy’e de uğra on bir kabri komagıl
    Benden sonra bir daha turnaları bırakma
    Atın sor hatırını köpük köpük alnını
    Yörende bir oğlancık pes gönlünü farıtma

    Benden sonra bir daha suya girme tedbirsiz
    Bulut kızdı mı bakma itimad etme kuma
    Çöküp de bir cigara yakarkenki o ışık
    Tanık olsun - bir tanık lazımdır olduğuma

    Yoksa kimler bilecek burda böyle bir adam
    Yüzü yüzlerden kesik kalbi sazlardan kesik
    Benden sonra bir daha Allah’a boyun uzat
    Enir aluban tabiat okusun türlü betik

    Dünyaya aldırmayan gözlerin ışıl ışıl
    Karanuluk içinde ateş yakmış çobanlar
    Benden sonra bir daha usul ağla ağlarsan
    Yağmura hörmetinden ağladığın zamanlar

    Seni sevip çekildim dedim dünya bu kadar
    Kar örttü ovaları ne gölge var ne de iz
    Benden sonra bir daha gözetleme afaki
    Yabancıyız nihayet ekmeğe etmek deriz.

    Süleyman Çobanoğlu
    6 ...
  22. gecenin şiiri

    9195.
  23. Kalbim gerçekten kırık ve eylülün ortası
    yürüdüm yazmadığım şiirlere basarak
    yalancı ömrün bilmem bu kaçıncı vartası
    her solukta yeniden eksilerek artarak

    yüzümün sezildiği zamanlar da olmuştur
    dünya leylak olmuştur akşam duru gün beyaz
    öter ağzın örtükken o ne mene bir kuştur
    değme ezgi insanı bu kadar hırpalamaz.

    Süleyman Çobanoğlu
    3 ...
  24. fazıl hüsnü dağlarca

    88.
  25. 30 AĞUSTOS’TA ŞEHiTLER


    Hayır göklere çıkmadık ana
    Kaldı dağlarda kanlı gövdemiz.
    Mutluysa ulus köy köy
    Özgürse bayrak
    Soluk alıyoruz demektir işte biz.

    Gökyüzü müdür nedir
    Sırtımızda masmavi bir yük,
    Yaprakları allıca yalaz
    Savaş günü ölüm ormanları arasından
    Yürüdük.

    Sakınmadık kendimizi neymiş ki
    Yurt uğruna el ayak göz
    Ağzımızda kaldı gencecik donuverdi
    Bir kurşunla
    Yaşamak dedikleri söz.

    30 Ağustos geldi mi parlarız işte
    Top sesleri süngü sesleri sarar ovayı düzü.
    Dağ başları duyar mı bilmem
    Düşümüzde analar gelinler dedeler çocuklar
    Bizi kanar yeryüzü.

    FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
    7 ...
  26. barkın bayoğlu

    39.
  27. Motosiklet kültürünün yerleşmesinde çok emeği vardır. Videolarını defalarca izlemiştim. Yerini doldurmak zor. Allah rahmet eylesin.

    Boğaziçi Köprüsünde tartışan çift araçtan inip yürürken olmuş kaza. Yayaya çarpmış köprüde.

    Ben de bir anda sola kırıp park etmek isteyen bir kasap yüzünden dün ilk motosiklet kazamı yaptım.

    insan hayatı değersizdir bu ülkede. iş kazası ölümleri, tarlaya giderken kamyon kasasında yitip giden hayatlar 3.sınıf ülke olduğumuzun göstergesidir. Can ucuzdur bu ülkede. 20 lira için adam öldürürler. Maganda kültürü hakimdir bu ülkede. Akşam sokağa çıktı, şort giydi diye tecavüz ederler.

    Motosiklete saygı duyulmaz bu ülkede. Çünkü en ucuz şey insan hayatıdır burda.

    Belki de Bu kadar saygısız, eğitimsiz insanın sürücü olduğu trafikte motosiklet kullanılmaması son mesajı olmuş Altın elbiseli adamın.
    9 ...
  28. türkiye üzgün yurdum güzel yurdum

    2.
  29. Ne zaman ülkemin kuşatılmışlığını, haramilerin önünde "hanı yağma" sofrası gibi titrediğini düşünsem aklıma gelen şiirdir. Mehmet Akif'in
    "Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan
    Yatıyor şimdi...
    Nasıl yerlere geçmez insan?" dizeleriyle yansıttığı öfke, keder ve çaresizliğin ifadesi gibi okurum bu şiiri.
    Belki umut da vardır içinde, ama ben hep kederi duyarım.
    3 ...
  30. gecenin şiiri

    8836.
  31. Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
    Boynu bükük ay çiçeği
    Şiirin ve aşkın geleceği

    Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
    Dağ rüzgarı, portakal balı
    Alçak gönüllü, hünerli, sevdalı

    Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
    Yazgısı kara yazılmış gelin
    Kurumuş sütü memelerinin

    Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
    Harlı bir ateş gibi derinde yanan
    Haramilerin elinde bulunan

    Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
    Güngörmüş, bilge toprağım
    Yunus, Pir Sultan ve Nazım

    Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
    Bozlat, ağıt, halay ve zeybek
    Dumanı üstünde ekmek

    Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
    Yüzü kırış kırış anam
    Ağlayan narım, gülen ayvam

    Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
    Asmaların üstünde gün ışığı
    En güzel geleceğin yakışığı

    Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
    Zinciri altında kımıldayan
    Bitecek sanıldığı yerde başlayan

    Ataol BEHRAMOĞLU
    5 ...
  32. ebu zer

    17.
  33. Peygamberimizin “Yalnız yaşayıp yalnız ölecek ve tek başına diriltilecek.” dediği sahabe. ihsan Eliaçık'ın diken gibi bir yazısı var onunla ilgili :
    http://www.ihsaneliacik.c...issiz-colde-yalniz-mezar/
    6 ...
  34. hobilerin neler

    16.
  35. Fazla kalabalık olmayan Motosiklet gezileri. Anın tadını çıkarıp rüzgârı duya duya çevremizdeki doğal ve tarihi güzellikleri keşfetmek.
    14 ...
  36. nilgün marmara

    254.
  37. DEĞMEDiKLERi YERDE BAHÇELER

    Dinlerken ay kendini buhurdandan savrulan
    yanık ünlemlerle,
    Dalgın tireler eski bir sıcak taş üzre
    uzanmışken, unutmuşken direnmeyi
    biricik umutsuzluk açısında,
    Bu yanlış halkada kendine kapanan şakra
    geri dönmeyecek şerareyi arıyor;
    kara bir ölüm bilyasını ölçerek gelen su ve
    avcıotlarında.

    Koştu su yaman bir gökdil zarfında, ağladı.
    Açtı. Yeni bir kalem denli.
    Bir çeşmenin ağzında yiten safir lapisi
    mor bir cesetin burnuna takılmış buldu.
    Çökertti tetikte duran yıkım alanlarını da.
    Bedenlerin karmaşık ikliminde can çekiştirdi biçimi,
    Her kılıkta cirit atan bir imparatoriçenin emrinde.
    Aynada güreşen bir ağaca, bir güneşe takılarak
    saçlara dolanan dudağı kustu suçunu, porselen
    duvarlara gizlenmiş kahverengi masalların,
    suskun bir tan sökümünde.

    Şimdi varacağı boy sezilemez.
    Solgun bir mum mavisidir belki,
    belki yaşayakalan ölümdür,
    bütün yanık ünlemler tekrarında!
    15 ...
  38. düğünleri sevmeme nedenleri

    45.
  39. Gürültü kirliliği, stres, telaş, fuzuli işler, anlamsız adet ve gelenekler. Şahsen bu tür organizasyonların sade olmasını tercih ediyorum.
    15 ...
  40. baki ayhan t

    10.
  41. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1431673/+
    Gülün üşümesi gibi geçiyor zaman
    Kadının kendine düşmesi gibi
    13 ...
  42. yazarların şu an dinlediği şarkılar

    35785.
  43. unutulmaz türk filmi replikleri

    22.
  44. https://youtu.be/pIer2yVpHpM

    Ah Müjgan ah, gözleri dört defa lacivert...

    -Sen, sen varsın diye varım ben!
    Yaşamak “Müjgân” diye bir şeydir benim için,
    ölmek de “Müjgân yok” demektir.
    14 ...
  45. sezai karakoç

    310.
  46. Şahdamar

    Siz hürsünüz; siz şartsız ve kayıtsızsınız
    Bir balığın, bir siyah, bir kara balığın
    incecik kılçığı üzerine yemin edersiniz;
    (K) harfi üzerine yemin edersiniz.
    Rakı içen kadınların, çiçek yiyen kızların
    iyilikleri, günahları ve çeyizleri üzerine yemin edersiniz.
    istakozların, kırmızı ve mavi istakozların
    Bir mavzerlik peygamberlikleri üzerine,
    Küçük ve büyük, acılı ve acısız
    Yeminler yeminler yeminler edersiniz.
    Siz siz üzre yeminler edersiniz.

    Biz hayret eder, kuvvet eder, dudağımızı bükeriz;
    Dudağımızı kör makaslarla dilim dilim ederiz
    iki tane elimiz var deriz;
    Bin tane elimiz olsaydı
    Bini birbirinin aynı olurdu deriz.
    999 elimiz kağıt gibi yansın,
    Bir elimiz güneş gibi dursun..
    Biz elbette dudak büker, hayret ederiz.

    Biz inkar eder, inkarı severiz;
    Bayram hediyenizi iade ederiz
    Biz mahcup ve onurlu çocuklarız
    Başımızı kaldırıp bir bakmayız
    Siz rüyalarınızda yaşayıp durursunuz
    Siz güvercinleri gözlerinden vurursunuz
    Siz ekmeğin hamurunu, aşkın hamurunu samandan yoğurursunuz
    Siz rüyalarınızda yaşayıp durursunuz.

    Toprağı zindana koyduk biz
    Üzerine yedi kilit vurduk biz
    Kaç gelinin alnında kaç yumurta kırdık biz
    Varsın yarın takılsın benim çene kemiğim
    Bir köpeğin ön dişlerine
    Ve Fahriye'nin kürek kemiği tam ortasından kırılsın
    Biz inkar eder, şah inkarlar severiz.

    Kafamızı kaldırıp bir bakmayız
    ...........................................
    Ruhumuzun içinde kar yağar
    Anamızdan doğduğumuz geceden beri
    Heybemizi emektar makinelere yükleriz
    Fikirlerimizi tıfıl vinçlere
    iri buğday tanelerinin trenleri yürüttüğünü bilmeyiz
    Biz yangında koşuyu kaybeden atlarız
    Biz kirli ve temiz çamaşırları
    Aynı zaman aynı minval üzere katlarız
    Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız

    Siz kalbe hançer gibi giren
    Siz kalpten ağaç gibi çıkan
    Siz bize şahdamarımızdan yakın
    Siz yüzükler içindeki kan
    Siz inançların sedef kabuğunu
    Ebabil kuşlarının gagalarıyla kıran

    Bununla beraber üzülmediğinizi biliyoruz
    Gün gelecek toprağın altına uzanacağız
    Her gece saat beş sularında sizi
    Toplardamarlarımızın içinde bekleyeceğiz
    14 ...
  47. günün dizeleri

    16.
  48. bir elimiz güneş gibi dursun...
    biz elbette dudak büker, hayret ederiz

    biz inkâr eder, inkârı severiz
    bayram hediyenizi iade ederiz
    biz mahcup ve onurlu çocuklarız
    başımızı kaldırıp bir bakmayız
    siz rüyalarınızda yaşayıp durursunuz
    siz güvercinleri gözlerinden vurursunuz
    siz ekmeğin hamurunu, aşkın hamurunu samandan
    yoğurursunuz
    siz rüyalarınızda yaşayıp durursunuz

    Sezai Karakoç
    14 ...
  49. sözlüğe 90 lardan bir şeyler bırak

    186.
  50. haydar ergülen

    91.
  51. Gözlüklü Şiir

    iyi değiliz gözlük bak durmadan
    kırmaya çalışıyorlar bizi hiç iyi
    değiliz iki gözüm, bende can, sende cam
    bırakmadılar, daha kırılacak ne varsa bizde,
    gözlüğü olmayanlar çok mu acımasız oluyor
    ne, çekip alıyorlar seni gözümden, öyle
    çok eziliyoruz ki gözlük, sen bensiz kırık,
    ben sensiz karanlık, nerde insanlık
    bizi bu kadar kırmasalar, di’mi cam
    dostum, onlara da birer gözlük alırdık!
    Ne güzel gözümün önünde olman yine,
    sensiz ne gülüşün tadı var ne de bakışın
    sen olmayınca kötülük daha kötü görünüyor
    gözüme, yumruklar daha zalim, sözler daha
    sert iniyor yüreğime, sensiz bu dünya
    bomboş görünüyor gözüme, sana gözüm
    gibi bakacağım, artık senden başkasını görecek
    gözüm yok, bizi görmeyenlere
    söyleyecek sözüm yok, bizi çok kırdılar gözlük,
    bizi tuzlabuz, bizi unufak, bizi camçerçeve
    kırdılar da bakmadılar bir kez olsun cangözüyle,
    şimdi hem cana, hem cama göz diktiler,
    hem gözden düştük hem sözden, bir daha
    kırılamayız gözlük, sonumuz olur kırılmak bir daha,
    parçamızı bulamazlar ikimizin de! Ah ne bakacak
    göz, ne görecek gönül bırakmadılar bize,
    bir güzellik kalsaydı, iki ne dört gözümüzle
    titrerdik üstüne, candan içeri olan camdan içeri
    derdik demesine de, öyle bakımsız, bakışsız
    bıraktılar ki gözümüzü, gönlümüzü, ne can
    hevese geldi, ne göresi geldi camın,
    biz birbirimize iyi bakalım gözlüğüm, canım,
    belki onlar da iyi bakarlar kendilerine,
    gözlüğüm, iki gözüm, kemiğim, bu sözlerimle
    umarım kırmamışımdır seni, zira çok incesin
    kırılırsın, kırılır arkadaşlığın camdan kalbi de!

    Haydar Ergülen

    (Budala, sayı 22, Kasım-Aralık 2002)
    8 ...
  52. behçet necatigil

    93.
  53. Behçet necatigil şiirin burçları olduğuna inanır. Ona göre şiirin üç burcu vardır: gurbet burcu, hasret burcu ve hikmet burcu.

    “şair, hayatı boyunca, üç burçtan: gurbet, hasret ve hikmet burçlarından geçiyor. ilki gurbet burcudur; şair önce bir süre bir gurbeti yaşar. sanki robinson gibi, ıssız bir adaya düşmüştür. sağda solda eline geçirdiği öte beriyle kendine bir barınak yapar. bir korunma içgüdüsü, onu, bulduklarıyla bir yapı, bir çatı kurmaya ve varlığını böylece kanıtlamaya zorlar. tam bilincinde değildir yazdıklarının ve bu dönemde rastlantının payı büyüktür. beğenisi sağlam temellere oturmamıştır. beğendikleri, iyi şairler de olabilir, kötü şairler de. gününün ustalarına rastlamışsa, bu onun için bir şanstır. onlar gibi yazar; onlardan farksız da, onlardan iyi de yazabilir. ne var ki özentidir, taklit ve kendini arayıştır bu dönem ürünleri. yeri, zamanca kendine yakın birkaç kuşak içinde bir şairin tekrarıdır. gurbet burcudur bu. burada ne kadar kalınacağı da, şairine göre değişir.
    sonra sıra ikinci döneme, hasret burcuna gelir. şair, şiirini özlüyor, gurbetlerde oyalanmanın zaman kaybından başka bir şey olmadığını gördü. yazdıklarında da ne kadar kendisi, ne oranda başkaları olduğunu gördü. kendine özlemiyle dolmuştur. yoğunlaşır, belirginleşir bu özlem. şimdi şikâyetleri, tedirginlikleri kişisel biçimlere girer, kendi bakış açısını, kendi yazış biçimini bu süreçte bulur. saplantıları, inançları dikeyinde derinleşir. sularda halkalar eşmerkezlidir, kıyılara daha sert çarpar. şair, büyülenmiş gibi, içinde uzayıp giden kendi kervanının peşinde, asıl bu hasret döneminde, önleyemediği bir güçle kendini, kendi dünyasını aktarır bize.
    zaman geçer, birden görür: çevreyi, dünyayı dilediğince bir biçime sokmanın zorluğunu görür. mutluluk (çapı belli bir çevrenin ya da çok geniş bir alanın, diyelim dünyanın mutluluğu) hâlâ gerçekleşmemiştir. bunu anlar. anlar ki, kendi küçük özlemlerini bile gerçekleştirememiş, yakın çevreyi bile değiştirememiştir. gösterdikleri, hatırlattıkları yüzde kaç uygulanmış, sözü ne dereceye kadar geçerli olmuştur; görür, yazdı da ne oldu!
    o zaman hikmet burcuna girer. hikmet çapraşıktır ve çok az değişir. geçmişin büyük şairlerini o zaman anlar. niçin her biri bir yerde kötümser olmuş, dışımızdaki zamanın içimizdeki vakti nasıl çabuk tükettiğini algılamanın acısıyla niçin her biri yunus’laşmış, hayyam’laşmış, galip’leşmiştir. şair hikmet döneminde daha çok, değişmez alınyazısına geçer. kader ki alınyazısı değildir, en ileri uygarlık kesimlerinde de vardır. ve insan bıkar. özlemiştir, olmamıştır, bıkar. şimdi neye sığınacaktır: hikmet burcuna geçer. şikâyetlerin, isyanın şiiri; zamanla yerini, kabulün, benimsemenin, vazgeçişin şiirine bırakır.
    sözlüklere baksanız, nedir hikmet: bilgelik, gizli neden, insanlarca tanrı’nın anlaşılmaz amacı. ve bütün büyük şairler, bir gün gelmiş, hattâ günlersiz ayarsız, önceden, hikmet burcuna girmişlerdir. ve kalan, galiba daha çok, hikmet burcu ürünleridir. insanın en şaşmaz falını hikmet burcu gösteriyor; çünkü gurbetler geçici, hasretler geçici ve ebedi insan hikmet burcunda yaşıyor.”
    9 ...
  54. behçet necatigil

    92.
  55. şiirle ilgili görüşlerini içeren kitabının adında bile çok anlamlılığı kullanan söz sihirbazıdır:
    Behçet Necatigil bile/yazdı.

    Kitap kurdu bir edebiyat öğretmenidir. Yüzü satırlarda solmuştur.

    Dışarının, sokakların sahteliğinden, her türlü kurtlar sofrasından evlere sığınmış bir şairdir. Ev, dışarıdaki büyük savaşın sığınağıdır. Evle ilgili birçok şiiri vardır. Birkaç tanesi şöyledir :

    Kurşun
    Bitkinim, bitkinsin
    Saçlar ağarır ümitlerle beraber
    insanın evi olması
    Büyülenmiş gibisin.

    Satırlarda soldu yüzün
    Kalabalık evlerde eğreti
    Üzgünüm, üzgünsün
    Mumlar eridi.

    Sokaklar, eğlenceler uzakta
    Farkında bile değilsin
    Hasadını esirgeyen toprakta
    Bitkinim, bitkinsin.

    Çökmüş siperlerden kurtulan yorgun
    Askerleri düşün
    Yeraltında saatler
    Yılları ömrümüzün.

    Bilmezden gelsek de
    Gün sönmeye başladı
    Seneler eriyor cenkte
    Yaşamaya vakit kalacak mı?

    Diyelim kurtardık hayatı
    Ya ansızın yalnızsak
    Ya külçeleşir de ayaklar
    Yürüyemez olursak?

    Yahut askerleri düşün
    Tam çıkmışlar siperden
    Bakıyorsun
    Pusudaki tepelerden bir kurşun.

    Evin halleri

    Evin yalın hali
    ister cüce, ister dev
    Camlarında perde yok
    Bomboş, ev.

    Evin -i hali, sabah,
    Geciktiniz haydi!
    Uykuların tatlandığı sularda
    Bıracaksınız evi.

    Evin -e hali, gün boyu,
    Ha gayret emektar deve!
    Sırtınızda yılların yorgunluğu
    Akşam erkenden eve.

    Evin -de hali, saadet,
    Isınmak ocaktaki alevde
    Sönmüş yıldızlara karşı
    Işıklar varsa evde.

    Evin -den hali, uzaksınız,
    Hattâ içinde yaşarken
    Aşkların, ölümlerin omzunda
    Ayrılmak varken evden.

    içerlek
    Onlar evlerde yaşamazlar mı, şaşıyorum.
    Evlere uğramaz, evlerde iş yapmaz,
    Bakmazlar mı bir şeye, şaşıyorum.
    Bakkallar, kasaplar, çarşılar..
    Onlar evlere hiç bir şey almazlar mı, şaşıyorum.
    Yollarla, sokaklarla, kahvelerle iş bitmiyor ki!
    Trenler, gemiler, düşler bırakıyor insanı bir yerde,
    Sonra gene dönülmez bir yol gibi ev!
    Onların yolları, akşam üstleri, gece
    Sona ermez mi evlerde, şaşıyorum.
    Yorgunlukları yollara yaymak, iyi ama sonu yok ki!
    Sevdalar sokaklarda serin ama sonu yok ki!
    Bölüşmek umutları, paylaşmak acıları, bunalmak,
    Ummak yarınlardan bir şey, evcek yok mu,
    Şaşıyorum.
    Evcek, uzaktan da olsa, yüzlerine tutulan ayna
    Yansıtmaz mı hiçbir şey onlara?
    Yaldızlı süslerle örttüğümüz oyuklarda
    Yalnız en yeni çorapları asıp ele güne karşı
    Tespih böcekleri gibi kaçınık yaşamak!
    Hangi utançtır alıkor bizi bu kadar
    Vermekten evlerdeki yitik şarkıları, şaşıyorum.
    Şiirlere bir insan, evlerden bir şey katmadan
    Nasıl girer, şaşıyorum.
    Örneğin daha demin kavgalar, dargınlıklar
    Varken - işliyen saatler gibi alışılmış -
    Kapı çalınsa, biri gelse, gülüşlerin, kaynaşmaların
    Birden başlaması yok mu afallamış odalarda?
    Onlar huysuzluklarda donmuş, katı
    Bir türlü bitmek bilmeyen ay sonlarını
    Hiç mi yaşamazlar, şaşıyorum.
    Kanlı kırmızı yollarda, beyaz sinirli soluyan
    O azgın yatıştırıcı ay başlarını onlar
    Hiç mi bilmezler, şaşıyorum.
    Geçer gider ömürler kışlar, baharlarla değil,
    Eriyen yağlar, tükenen sabunlarla geçer gider.
    Çocuklar büyür gider, başlayan şarkılarla değil,
    Eskiyen giysiler, tükenen güçlerle büyür gider.
    Evde hasta oldu mu hepimiz hastayız
    Onlar hastalık nedir bilmezler mi, şaşıyorum.
    Onlar hep ev dışında mı, şaşıyorum.
    Sırlı küplerden sızan iplik-ince bir su iken ömrümüz
    içerdeki seslere nasıl tıkanır kulak, şaşıyorum.
    Ah, bu çılgın oyunlardan uzaklara da kaçsak
    Değil mi ki odaların eni boyu belli,
    Değil mi ki görmekten hep aynı yüzleri, bıkmış
    insanların soluğunu iletir birbirine
    Hattâ ayrı odalarda ayrı yataklar.
    Değil mi ki kezzap gibi damlar göze
    Kimi gece düşman
    Sıcak kollar gibi sarar soğuklarda bizi
    Kimi gece dost ev.
    Nasıl yaşanırdı dönüşler de olmasa unutuşlarda
    Bir şifalı su gibi ılık, arı dönüşler
    Ah, nasıl taşınırdı sürüp gitseydi hınç!
    Gene de hiç kimse kurtulamaz içinde büyüyen
    Bu korkunç boşluktan, diyorum.
    Kurtarırsa o kurtarır bizi, ne aşklar, ne yaşlanmak
    Ne avuntular dışarda.
    Dünyada mutluluk adına ne varsa başkaca
    Evcek, evlerde yaşar yaşarsa.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1410444/+
    8 ...
  56. behçet necatigil

    91.
  57. Şiirlerindeki dil, her kitabında biraz daha açıktan kapalıya kaymış bir şairdir. Kendi ifadesiyle gurbet ve hasret burçlarından geçmiş, hikmet burcuna ulaşmıştır. Sözcüklerle oynamayı sever. Özellikle tevriye, kinaye gibi çok anlamlılığa dayanan söz sanatlarını çok kullanır. Kareler Aklar kitabında sözcüklerle oyunu zirveye ulaşmış, şiirleri adeta bir bulmacaya dönüşmüştür. Yatay, dikey ve çapraz okunabilen birer metindir son şiirleri.
    Kareler Aklar'dan "hassas terazi" adlı şiiri şöyledir :

    Ben nerde a dediysem
    orda a
    önümde ibresi sağa sola
    kımıldayan terazi.

    Az uzağınıza gittiysem
    böyle daha iyi göresiz
    bir hafif yankı denizler ötede
    ses eder siz.

    Hep kendim için mi bazı şeyleri
    gizlediysem bilmeseniz
    başka dünyalarda a vardı
    görülür hesabı ben/de a dediysem.
    6 ...
  58. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük