arkadaş yazılanların çizililenlerin çarpıtılmasına kıl oluyorum. adamın tam açıklamasını dinlerseniz söylemek istediğinin 'bir organ verip bir hayat kurtaracağıma o organımı bir üniversiteye verip belki de bir bilimsel çalışma sayesinde binleri, yüzbinleri kurtarırım' demek olduğunu anlayacaksınız. adamın 4 yaşındaki organ bekleyen çocuklara dangalak dediği yok. sadece dikkat çekmek için bu üslubu kullanmış. bizim acıtasyon ve primden beslenenlerde atlamış hemen. celal şengör bu fikrinde haklı mıdır değil midir bilmem. o adamı öyle aşırı da sevmem. hatta benim fikrim 4 yaşındaki masum bir çocuğu güldürmenin hayata bağlamanın bile kafi olduğu. ama celal şengörün bilim adamı kimliğiyle, farklı bir bakış açısıyla olaya yaklaşması normaldir. medyadakı karalama kampanyası ve kamuoyunun tepkisi ise o derece yersizdir.
fazlası insana zarar kendimden biliyorum. önceden yaşadığınız önemsiz ufak bir olay bile ilerde büyük bir hatıraymış gibi geliyor. bildiğin geçmişte yaşıyor geçmişe ağlıyor ona gülüyorsunuz. o zamanları hatırlatacak her şey uzak düşüncelere götürüyor sersem ediyor sizi. daha da kötüsü bugünün değerini ise yarın anlıyorsunuz. sanki yıllandıkça degerleniyor yaşanılanlar. ve hiçbir zaman anın insanı olamıyorsunuz. dünler kutsalınız zamansa düşmanınız oluyor.
1 ay biriktirilip wape alınabilir. 2 günde bir iskender yenilebilir. yok uzun vadeli düşünülecekse 2+1 ev alınıp öğrencilere 2 kat fazladan kiraya verilerek küçük çaplı burjuva olunabilir. bence iskender yiyin. ve üstündeki köfteyi sona bırakın.
iki ihtimal vardır. ya sizin derdinizi dinleyemeyecek kadar dolu ve dertlidir. ya da düz bencildir. ilkiyse saygı gösterin ve dinleyin. ikincisiyse basın tekmeyi. insanoğlu yıpranmamak için ilişkilerinde karşılık arar. yıpratmayın kendinizi.
bu başlığı gördüğümde saatlerce yazabilirmişim gibi gelir. düşündüğümde ise tek kelime edemeyecekmişim gibi. aslında basit şehirdir ankara. soğuk geçimsiz bir teyzeyi anımsatır. tüm yollar kızılaya çıkar. insanı sert bir o kadar da dobradır. bina yığınıdır. lakin ankarayı özel kılan tabi ki saydıklarım değildir.
yaşanırken farkedilmeyen güzellikleri yıllar sonra yüzüne çarpar bu şehir. içtiğin çay yediğin simit geçtiğin yol. hepsi bir hatıradır derinlerinde. her tekrarında ilkini anımsatır. ilk defa evden kaçmanı ilk defa aşık olmanı. yediğin kazıkları, hatalarını. çocukluktaki mahalle maçlarını, kar savaşlarını. ilk defa sarhoş olmanı. ilk defa yaşamı sorgulamanı.
nostaljiktir. seninle yaşar, senden çok hatırlar ve sen büyüdüğünde ankara da büyür. sen gittiginde ise ismi de hatırlattıkları da senle gelir. dönüp baktığında soğuk ve geçimsiz bu teyzeye aslında büyük anlamlar yüklediğini anlarsın. aslında o teyze samimi bir dostun olmuştur. her hatırladığında tebessüm edersin içten içe.