yoklama kacagi spartali
80 (sürprizlerle dolu)
yedinci nesil yazar 0 takipçi 0.80 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    hayat

    1966.
  1. mavi kuş ile küçük kızın hikayesi gibi dönmüyor dünya ekseninde. her milimetre küpünde birbirbirinden farklı sıcaklık, aura var, ve saniyeden saniyeye değişmekte. yani hayatın bir fomülü yok. değişkenlik denen bir gerçek var. genel geçer kurallar işlemez hayatta. şu karizmatik aforizmalar sunan bilimum ilim, bilim ve yürek adamları varya;onların hepsi hayata hayıflı, mağlup olmuş insanlar ki laflarıyla hayattan öç almaya çalışıyorlar. otobiyografilerinin yanında hep somurtan suratları vardır.
    birde resimlerde hep mutlu olan, enerjisini fotoğraftan etrafa yayan asgari ücretle geçinen ilkokul mezunu koy götüne rahvan gitsin mottosundaki sıradan bir insan vardır. acaba hangisi daha şanslı? ne kadar çok bilirsen o kadar bela başa deyip geçiştirirler bu mukayeseyi. hadi oradan. önemli olan cahil olmadığını ispatlamak değil mutlu olabilmektir.

    biz hayatı filmlerden aldığımız parodilerle, toz pembe, mutlak muvaffakiyet çerçevesinde yorumlarsak üzüntülerimize karşı isyan etme hakkını kaybederiz.
    aksiyon filmlerinde olur ya, kötü adamlar bir yere bomba yerleştirir, kahramanımız gelir ve doğru kabloyu keser. bomba düzeneğinin yanında da muhakkak ki bir kargaburnu bulunur ama.
    halbuki hayat öyle değildir. her zaman elinin altında olan anahtarlığın, sabah geç kaldığın işe yetişmen gereken gün gözden kaybolur, bulamazsın ve daha çok zaman kaybedersin.
    hayat yine öğretir, boşuna panikliyorsun, sakin olsan daha az yıpranacaksın diye.

    dünya denen mecraya gönderilmeyi bizim adımıza kim karar verdi bilmiyoruz.belki de biz, kendimiz seçmişizdir kim bilir? zamana karşı bir bilgisayar oyunu oynuyoruzdur, konsoldan bizi yöneten başka bir bilincimiz vardır. ama ya oyunun içindeki bilincimiz... bir finale doğru koşuyoruz,ama bitiş çizgisini geçtikten sonra ne olacağına dair kimsenin net bir fikri yok. sadece tahminlerimiz var.din olgusunun dogmatik bilgilerinin bize öğrettiği. çoğumuz öldükten sonra ya cehennem denen ateş girdabına ya da ırmaklarından şarap akan bitmeyen mutluluğun var olduğu cennet ütopyasına gideceğimize inanıyor.
    kendini garantiye alma içgüdüsüyle veya korkuyla oluşan bir biat... ancak yeryüzünde tek bir insan yoktur ki din diye inandığı olgunun kaidelerini kayıtsız ve içten yerine getirsin. hatta ve hatta çoğunun kılavuz olarak gönderilen kutsal kitaplarını bile okuduklarını sanmıyorum.

    dünya milyonlarca yıldır var. ve biz onun içinde 70-80 yıl ortalama rol alabilen figüranlarız. bütün paradoks burada başlıyor. kimse figüran olmayı nefsine yediremez ve yediremiyor da, dolayısıyla mevcut sınavımızdan sonsuz bir mükafata ulaşılacağımıza inanıyoruz.
    karşılık aramaktan bıkmıyor insan, fakat atladığı birşey var! dünyada herşeyin karşılığı vardır. insan kendi duygu dünyasını yaptığı iyilikler ve kötülüklerle yönetir. ve böylece ortaya çıkan bilançoyla acı ve haz duygularının yani mükafat ve cezalarının derecesini belirlerler. ne kadar emek harcanırsa o kadar muvaffak olunur.
    varoluşla alakalı çozümü olmayan hiçbir kompleks yoktur. sadece insan beyni bu büyük problemleri çözerken mevcut parçaları birleştirebilmek için yeterli değildir. dolayısıyla insanı boşlukta bırakan ve metamorfoza sürükleyen bilincin ta kendisidir.
    hayat dediğimiz bilincimizdir. yargıcımız da odur savcımız da zanlımız da. suçu da o işler cezayı da o verir. suç ve cezanın peşin sıra geleceğine dair bir kaide de yoktur. olayı karışıklaştıran da budur.
    minibüste yer vermediğin çocuklu hamile bayana yaptığın nezaketsizliğin bedelini belkide bir ay sonra karşılaştığın sıradan bir haksızlıkta anlam veremediğin derecede hayıflanarak ve içine kapanarak ödersin. ama nedenini fark edemezsin sonra da hayat bana niye adil davranmıyor diye isyan edersin. aslında en adil olan şey hayatın ta kendisidir.

    insanların çoğunun inandığı şeylere inanmak zorunda olsaydık, hepimiz justin bieber dinleyip evli olan komşumuzu nasıl yatağa atacağımızı düşünürdük. sonra da dua edip affolmayı beklerdik. çok saçma değil mi, cennet o kadar tenha kalmayı haketmiyor bence...
    0 ...
  2. 10 ayda 125 milyar dolar ihracat yapmak

    12.
  3. üretim olmayan, tarım sektörünün ithalata bağımlı olduğu, kendi enerjisini üretemeyen bir ülkede, ithalat rakamlarının bu rakamın çok üstünde olmasından dolayı başarısızlık belirtisidir.

    ayrıca bahsi geçen ülkede;
    ulaşım 2 senede neredeyse yüzde yüz zamlanmış iken enflasyon pinpon topunun kullanıldığı bir örneklem ile yüzde 10 ların altında hesaplanmakta, evlerin banyolarında kurbanlık hayvan kesilmekte, müritlerine sakso çektiren dini liderler yaşamakta ve ismail yk albümleri milyon satmaktadır.

    o değil de, ay olmuş kasım, hala hava günlük güneşlik, yok muydu bi yağmur neyin?
    3 ...
  4. ay olmuş ekim hala 40 derece sıcak var

    7.
  5. je veux

    75.
  6. eli kalbinde ölmek isteyenlerin hoşuna gidebilecek bir parçadır ancak *
    1 ...
  7. yetersiz yönetici

    10.
  8. fenerbahçe nin nba seviyesinde olması

    1.
  9. her yıl 4 milyon cep telefonunun çöpe atılması

    10.
  10. dünya popülasyonunun artık gezegene fazla geldiğinin,nasıl makro bazda küresel ısınma,devletlerin hükmetmekten ziyade tüketmeye mecbur olduğu nimetleri kazanmak için açtığı savaşlar, açlıktan ölen insanların gittikçe artması gibi belirtileri varsa, bu gibi örnekler de mikro belirtilerinden biridir.
    0 ...
  11. metal müziği anlamayan kafasızlar

    14.
  12. 50 milyar dolar

    1.
  13. çılgın bir rakam. bir oda dolusu kadar 0,5 mm kalınlığında kağıtlar düşünün. bir oda dolusu paha.

    napılabilir? hayali bile baş döndürücü...

    mesela;

    çocukluğumda imrendiğim çizgi filmler aklıma geldi ;hepsini bozuk para yaptırıp kendime bu paralardan birkaçtane olimpik havuz kurdurabilirim,500 bin tane camarro alabilirim,
    bu meblağ aynı zamanda 500 milyar tane sakız alabileceğime, 1500 adet istanbulun en yüksek binasından inşa ettirebileceğime, türkiye çimento üretiminin 5 yıllık ürününü satın alabileceğime de delalet. toptan alıcağımı da düşünecek olursak, hepsini bir de 1,5 ile çarpmam gerekecek.

    böyle bir param yok. ancak; kütle olarak hareket edecek 50 milyar doların milyonlarca ortağından biriyim. bu para inşaat sanayicileri tarafından kanal istanbulun maliyeti için ön görülen bedel;

    bu bir yatırım. ve aynı denli getirisi olacak imiş. maliye bakanı mehmet şimşek bu yatırım ile yıllık 40-50 milyon turist çekeceğimizi söyledi. mevcut turist konsolidemizin üzerine 40-50 milyon ekleyin. afaki konusarak aradaki oynama payını 10 milyon olarak görmüş maliye bakanımız. ne kadar bilimsel bir rakam tespiti oldugu belli değil mi.
    2,5 milyon istihdam olacakmış. zannımca 500 binini yeni yapılacak havalimanında 200 binini yeni kongre salonlarında geri kalanını ise kıyıda balıkcı olarak istihdam edecekler. yoksa gsmh yükselmeksizin, mevcut üretim statik kalarak, sektörel büyüme olmadan bu istihdam nasıl sağlanabilir?
    gemiler geçecek, gemilerin istanbul boğazında bekleme maliyeti ortadan kaldırılacakmış. ne güzel. zengin sınıfı bayramına hazırlansın.

    50 milyar dolar. kimin yatırımı olacak? kime yarayacak? buradan nemalanacak ihaleden cukkasını dolduracak küresel ekonomik güç olan firmalar, paraların önemli bir kısmını isviçreye kaydıracaklar. gelen yatırımcılar da öyle yapacak.dolayısıyla ekonomi üretim yapamayarak ithalata dayalı temeliyle oluşturduğu cari açığı, bu proje ile aynı şekilde devam ettirecek. asıl yararlanması gereken işçi ve emekli kendi parasını peşkeş çekenlerin meskenlerine uzaktan bakarak, toplu taşıma aracı bile kullanmayıp eve yürüyerek giderek yapıtğı tasarrufla, çocuğunu, torununu okutmaya devam edecek. 1 saat 15 dk hastahane hastahane doktor ve yatacak bir sedye arayarak hastane kapısında vefat eden taksi şöförünün acısının üstüne çimento dökülecek. işsizler istihdam edilmeyecek, zengin daha zengin olacak.

    ecnebiler bize boşuna çılgın türkler demiyor...

    edit: moderatorlerimiz "50 milyar dolara neler yapılır" adlı başlığımızı 50 milyar dolar olarak revize etmişler. ne güzel durmuş değil mi? bu da soru formatında bir ironi. bunu da rötüşlerler mi ki?
    2 ...
  14. pavlovun kopegi

    8.
  15. serdar ortaç ın çekeceği filmin adı

    42.
  16. beyazların siyahlardan üstün olduğu gerçeği

    1.
  17. --spoiler--
    aşırı derecede ırkçılık içerir
    --spoiler--

    erkek egemen toplum kavramı aslında bir ayırt edici özellik değildir,toplumuna göre değişmez. global bir gerçektir. doğa erkeğin egemenliği üzerine kurulmuştur. dolayısı ile ırkçılıkta üstünlük materyalleri erkek nüfusundan kaynak tutularak bulunur:

    siyahlar kategorisindeki koyu tenli homo sapiensler beyaz ırktan farklı olarak gırtlakları oktav oktavdır, yirmibilmemkaç tane daha kas çeşidine sahiptirler. bunların yüzde olarak önemli bir kısmı belli bölgelerde toplanmakta zahar. hani izlenilen belgesellerde insanın içini soğutan nicellikler göze çarpmıyo değil. dolayısıyla şıppadanak, hoppp maç bitti galip siyahlar.

    yok öyle...3 adam sayıcam siz de inanacaksınız.

    frank sinatra; hergün gırtlağını kuyruk yağıyla rektefiye edermiş. kebap yermiş broadway in en sağlam köşe restorantlarında. ortada bir emek var. ses deyince üstüne tanımam ben, var mı tanıyan?

    blake griffin;whites can fly! da neymiş. kime gaz veriyosunuz. can de sensin ryu da sana girsin derler adama. tabi uçarlar. üstüne izlemedim. josh smith, vince carter, dwight howard'ı bir potada eritip yek vücut yaparsanız anca rekabet eder.**
    en önemlisi

    nihat doğan;insan oğlunun varabileceği en üst komplikeliğe,nitelliğe haizdir. şairdir, bestekardır, müzisyendir, arabesk, pop country... o derece. siyasidir, filozoftur.sakal gibidir. 3 bıçaklı jiletlere meydan okur. kestikçe daha gür çıkar. ortadoğudaki zulme göğüs gerendir. israile posta koyar. kimseye yalakalık yapmaz,bir ordunun içine dalacak cesarette aslandır.

    sözün vardığı son nokta, martin luther'e gelsin;

    "eğer ruhlarımızı ortaya koyacaksak, senin ruhun ve benim ruhum ortaya gelecekse allahıma yemin ederim ki senin ruhun benim ruhumun önünde oturur diz çöker"
    3 ...
  18. sis bombası atan sevgili

    1.
  19. trollüğün ayağa düşmesi

    1.
  20. efil efil troll arıyorum hacı, hayvan gibi altına entry kasıp sövecek. ancak denk gelemiyorum şöyle uyanığından birtanesine;

    tanımı kest:liberal piyasa güdümlerinden dolayı arzın potansiyel talep karşısında çoşmasından ötürü oluşan süreçtir. arz olayına girişim; trollüğün ruhunu, samimiyetini, çocuksuluğunu, baskın abazalığını, hoş muhabbetliğini hiçe sayan günümüz alternatif rock akımları gibi türleri üreyen yeni versiyonlarıyla patlama yaşamış; troll popülasyonunun çokluğundan radara yakalanacak balık kalmamıştır. hal böyleyken eski usül oltacılık bile özlenir hale gelmiştir.

    ulusözlüğün troll akımının en eski, bayagı ama başarılı trollerinden salvatore di stefano'yu bile özlemek; varın siz düşünün. cool adam ile devam serisi oluşadursa da yeni jenerasyonun bol miktarda al yanaklı liseli ile trollük ruhunu da gömeceği aşikar durmakta.

    trollugun raconunda atatürk din çatışması yapmak, çocuk fetişizmi yapmak, küfürlerde sınır tanımadan kışkırtmak ve en önemlisi sabri sarıoğlu'nu malzeme yapmak yoktur. ayıptır olum adam hassas...
    5 ...
  21. ogün samast oley diye bağıran trabzonsporlular

    26.
  22. en az tezahüratı yapan zibidiler kadar zibidi olan atıl kapasiteli konjonktür yoksunu televole gençliğinin faşizan açıklamalarla trabzon'a atfettiği iç burkan bir olaydır.
    3 ...
  23. v for vendetta

    396.
  24. aşkı mantığa dayandırmış, devrimi farklı bir parka ile sunmuş, sunarken hiç sıkmamış bir başyapıt...
    --spoiler--
    Kelimeler anlama ulaşmanın yollarını ve dinleyenlere hakikatin telafuzunu gösterir
    --spoiler--
    2 ...
  25. pavlov un köpeğinin intikamı

    1.
  26. kırmızı eti lüks bir gıda maddesi olarak belleyen p.k., bunu bir zaafiyet haline getirmiş, ve kendisine bu gıdayı temin eden sahibisinin köpeği olmuştu. pavlov'un köpeği...

    zil nerede çalıyorsa orada it gibi! pavlov'un peşinden koşup, vereceği bir dirhem kırmızı et için salya tüketmekteydi. her açlığın zirve yapadurduğu anı, o zil sesi ile son bulmakta, etini afiyetle midesine indirmekteydi. taki 1900 ların başındaki o 'büyük et buhranı'na kadar.

    piyasada kırmızı et stokları tükenmiş, damızlık hayvanlar iktidarsızlaşmış, taşaklı joe efsanesi yerine veliahtını bırakamamış; dolayısı ile piyasadaki et fiyatları tavan yapmış. zaten savurgan ve alkolik bir fizikçi olan pavlov, nobel ödülünden aldığı sembolik parayıda tüketince, meteliğe kurşun atar olmuş. bırakın kırmızı eti, yiyecek pasta, saracak tütün bile bulamadığı zamanlar olmuş. ama köpeğine zili şangırdatmaktan vazgeçmemiş. pabucumun fizikçisi köpeğinin ağzından akan salyaları izleyip 'şartlı reflekstir, geçer' diye tiye alıyormuş.

    birgün bizim köpek havlayarak koşa koşa pavlovun yanına gelmiş, hart diye kapı vermiş baldırından. ertesi gün yine aynı sahne. sonraki günler yine, havlaya havlaya gelip ısırmalar. sonrasında ne zaman bizim köpek havlasa, pavlov bağırır olmuş. biz buna şartsız şurtsuz pavlov'un köpeğinin intikamı diyoruz ve saygı duyuyoruz.
    6 ...
  27. bir babanın yapabileceği en büyük şerefsizlik

    387.
  28. oğluna kız istemeye gidip, kız bababasına 'ben olsam bu salağa kız mız vermem' repliğini patlatmak. *
    4 ...
  29. sözlükte hiç entellektüel yazar olmaması

    4.
  30. apaçilerin istedikleri

    1.
  31. 80 sonrası süt liman olan pokemon yurdum gençleri(ki bunlara zat-ı alim de dahil olmakta oluyor), günümüz zaman dilimine kadar bu boşluğunu yeni bir fikir akımı ortaya koyarak bertaraf etmek istedi. özellikle popüler kültürde ön plana çıkan sanat yapıtları ve dans kareografileri ile çekinik kalan güruh önemli bir atılım kaydedip yurdumun sosyolojik katmanlarında en üst sırada yer almayı başarabilmişti. onlar ülkemizin geleceğini ışıldatacak apaçilerden başkası değil...

    90 ların başında tayfun, harun kolçak, yonca evcimik kliplerini ironiye dayandırarak, yaratacağı çığ etkisini hiçbirimiz tahmin edememişti. o zamanlarda söz sahibi olamayıp şimdi gündemi yöneten apaçiler popülaritelerinin yanında taleplerini de genişlettiler;

    önceleri kendilerini "modifiye arabaları" ile gösteren bu güruh şimdilerde ; dansları, müzik kültürleri, kendine özgün modaları (özellikle "hot male" yazılı tişörtler çok yaygın), internet portallarıyla ifade etmeye de başlamışlardır;

    CHılgınnn ashıkk, craaaazzzzyy, made in agrılı * mahlaslarıyla artık onlar cabrio arabaları,caddebostandaki güzel kızları, siber alemde hegemonyayı istiyorlar. sizce bir 15 sene sonrası ne olacak?
    4 ...
  32. marjinal ilkokul zili melodileri

    1.
  33. genelde 'üsküdaraaa gider iken aldı da bir yağmur....' tınısını kullanan eğitim yuvalarımızdan ayrı olark marjinalitesini okul ziline yansıtmış okullarda kullanımında olanlardır. benim müdürüm "mozart'tan, chopin'den banaane benim kendi topraklarımın öz melodilerini kullanmalıyım" kafasında olmalı. kullanmayanlar da zaten toplumsal baskıdan yılanlar aslında. ama olsun...

    vakti zamanında, altunizade araba pazarının alttarafına taşınmıştı otobüs durakları. ve emektar 129 buradan start almaktaydı yorgun koşusuna. ucu bucağı olmayan yolcu kuyruklarının talebini karşılamak namına belediyemizin ne kadar körüklü ikarusu var ise bu hattan sabah mesai saatinde 3 dakikada bir kalkmaktaydı. genelde otobüste denk geldiğim, sanki servismişcesine aynı yolcular, aynı şoför ve durağın öbür yarısındaki ilk öğretim okulunun zili. dedimya yurdum topraklarının öz değerleri kullanılacak diye; okul melodisi son bahar boyunca 'seni gidi fındıkkıran'*daha sonralarında 'every way that i can' repertuarıyla devam etmesiydi bu fikri zikre döken.
    bu inanç viyana'yı aşsaydık, belki de arap şükrünün permalı saçlarıyla tüm babagandiliğini gösterdiği portleri bilimum batı avrupa müzelerinde sergilenecek olamsının tetikleridiği bir paranormal aktivite olabilir. öbür taraftan sıradan olma zorunluluğuna karşı durmaktır, helal olsundur...
    0 ...
  34. beren saat in yaptığı sanat

    13.
  35. ülkemizde sevişme ve tenasül sahnelerinde cüretkar olup sanat için seviştim diyen herkesi ağızdan savrulan salyalarla alkışlayıp, marjinal bulan güruha hitap eden sanattır.

    not:galatasaraylıyım ve bu gruptayım.
    1 ...
  36. hesap isterken garsona hitap şekilleri

    16777213.
  37. fransız usulü, havaya elde bir kalem varmıscasına hesap yazıyormus gibi yapmak en yaygın versiyondusur. parmak uçlarının bitişik,serçe parmağın da hafif kalkık olması suretiyle.*
    0 ...
  38. 11 eylül 2010 sırbistan türkiye basketbol maçı

    632.
  39. semih erden'in gökten topun üzerine düşmesi mi diyeyim, kerem'in crossoverla kaptığı topu nokta beste tamamlaması mı diyeyim, gözü kapalı 3lük sokan teodosic'in kahraman olmayı-mac topu kullanmayı hedeflerken evine yollanması mı diyeyim; bu kadar olur dedirten mactır, oscarlıktır.
    1 ...
  40. allahı seven 999 999 999 kişi arıyoruz

    189.
  41. 'napacaksınız? bonus sevap mı dağatacaksınız?' denilesi kişilerin yaptığı eylem.
    0 ...
  42. anket lan bu demek icin bekleyen zipcikti

    5.
  43. sözlük dünyasında pek sevilmesede en çok kullanılan ve oylanan entryler grubu olan anketlere; anketcan, anketsu gibi entrylerle müdahil ve muhalif olan antipatiklerdir.

    bazıları da vardır ki anket diye ayar verip ankete katılmaktan kendini alamaz:
    (#9436645)
    1 ...
  44. kemal kılıçdaroğlu

    2631.
  45. türkiye ulusalcı demokratlarının genel tabirle solunun; başında olduğu partinin oy popülasyonuna istinaden, yeni lideridir...
    0 ...
  46. galatasaray ın acizliği

    6.
  47. OLMAYAN BiR DURUMDUR. VELHASIL SIKINTI YOKTUR.
    0 ...
  48. yedinci nesil yazarların ezik olması

    12.
  49. DOMATES KASASININ ALTINDA KALAN DOMATESLER EZIK OLUR BENIM BILDIGIM KASAYA YENi KOYULANLAR EN ÜSTTE OLDUGUNDAN Bi PROBLEM YOK YANi...

    (bkz: ASLINI UNUTAN YEDINCI NESIL)*
    0 ...
  50. kemalistlerin yakışıklı olmadığı gerçeği

    27.
  51. bir genelleme olduğu için yanlıştır,ancak etrafımdakilere şöyle bir anımsadığımda istisnasız uyuyorlar;* velhasıl ilgimizi çekenler de zaten güzel kemalist kızlar, dolayısı ile sorun yok...

    (oruçlu oruçlu entry girmek)
    0 ...
  52. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük