Yazar olabilmek için yazabilmeyi yeterli olarak gören kişi söylemidir ki ülkemizde okuma ve yazma 6 yaşından itibaren ôğretilmekteyken 12 yaşında birinin yazmasında şaşılacak taraf nerededir. Ne vakit 2008 yada üstü birinin yazdığını görürsen o vakit şaşır amk
incide olsak bir bitmediniz gibikler derdim lakin burası nesih bir ortam sol tarafta sobalı evden bahsedilirken seni gibesim bile gelmedi genç bi koş git bak bakim evde yabancı var mı ?
turunçgil bahçelerinde gezen kıvanç tatlıtuğ ile reklam çekeceğine yap böyle reklam satışların patlasın diye uyarılması gereken firma sahiplerine izlettirilmesi gereken reklam
F klavye baz alınırsa bu kabartmalar A ve K harflerindedir.
bu harflerin AK kelimesini oluşturması... F klavyenin resmi kurumlarda kullanılmasının zorunluluğu düşünüldüğünde hay komplo teorimi siteyim demek geliyor içimden *
elhamdulillah müslümanim dini vecibeleri ne kadar yerine getirebiliyorum yahut getiremiyorum tamamen ben ile yüce yaradan arasında bir durum... kişinin herhangi bir dine mensup olup olmaması kişisel tercihi biz müslümanlar için bu fani dünya bir imtihan dünyası ise kişiler tercihlerini istedikleri şekilde kullanabilirler... Müslüman bir ülkede doğmuş olmasak kaçımız müslümanlığı araştırır ve müslüman olmayı kabul ederdi tartışma konusu o vakit kişileri inançları yahut inançsızlıkları göz önünde bulundurularak yaftalamak bir kere dinimize göre hoş bir davranış değil... yunus emre yaradılanı yaradandan ötürü severken müslümanlığı ve ilahi aşkı bu denli temizlikte ve anlaşılırlıkta açıklamışken ateistler hakkında bir müslümana yakışmayacak şekilde yaftalamalarda bulunmak neye hizmet etmekte... bu tanımlamalar ateistleri lan biz şöylemişiz, böyle beyinsizmişiz vb. o vakit müslüman olalım yahut bir dine inanalımda bu yaftalamalardan kurtulalım mı dedirtecek yoksa müslümanlığa daha çok antipatiklikle yaklaşmalarına mı vesile olacak... bir kişi sırf bu tanımlamalar yüzünden müslümanlığa karşı az biraz dahi olsa mesafesini arttırmışsa bunun hesabını vermek çok zor olacaktır kanaatindeyim
- osman abi sen defansta kalıyorsun. necmi koçum sen ortasahadan top şişir ileri.. ismail kısa paslarla giriyoruz içeri bireysel oynama yok tamam canını yidiğim hadi yenelim şevket koçum kapa o kaleyi gole panterim benim
+ amk kamil halısaha görmeye gör sapıtıyorsun gel şuraya ye kanatları soğutmadan
- pardon abi ne bileyim kale top falan olunca
+ len şevki tavukları çıkar oyundan sür köfteleri 4-3-3 e dönüyoruz *
en kısa sürede bilim insanları tarafından gen haritasını çıkaralım, otuna bakalım, bokunu inceliyelim derken soyları tüketileceğine inandığım canlı türüdür. Ayrıca ölümsüz demeyelim biz ona şartlara göre kendini adapte edebilen bu sayede en zorlu şartlar altında bile yaşamına devam edebilme yetisine sahip olan canlı diyelim... üzerine basmak suretiyle ezildiğinde öleceği gerçekliği su götürmez çünkü
--spoiler--
Atletico Madrid Başkanı Enrique Cerezo, Kun Agüero'nun Real Madrid'e gideceğine ilişkin çıkan haberleri yalanlarken; Real Madrid'in Arjantinli yıldız için Cristiano Ronaldo, Kaka, Gonzalo Higuain ve bir miktar da nakit para önermesi durumunda bu teklifi düşenebileceği söyledi."
yazısının sansürlenmesini gerekçe göstererek vatan gazetesinden istifa etmiş köşe yazarıdır.
Necati Doğru'nun ''istanbul'da kaç aytaç durak bulunuyor ?'' başlıklı sansürlendiği iddia edilen yazısı
--spoiler--
ADANA'DAN ZENGiN OLMUŞ BiR YERLi ADANALI BUGÜNE KADAR ÇIKMADI
Bizim Adana'nın kısmetsizliğine(!) bak, bak bak otur ağla. Annem Adana'dan telefon etti; "oğlum Adana'dan, Adana'nın yerlisi olarak bugüne kadar zengin olmuş bir kişi bile çıkmadı" dedi.
Annemi tanımaz mıyım! Ne demek istediğini anladım. Gerçekten Adana'nın ekonomi tarihi yeniden yazılsa yazarın varacağı sonuç şu olacaktır: Adana'dan zengin olmuş bir yerli Adana'lı bugüne kadar çıkmadı. Kayseri'den, Niğde'den veya Balkan göçü sonrasında Bosna'dan yırtık yorganla gelenler pamuk ağası, çiftlik ağası, tekstil fabrikası ağası oldular. Çukurovanın insanın ciğerinin içine kadar işleyen sarı sıcağında pamuk üretiminde verimi dönüm başına 650 kiloya kadar çıkartma beceresini gösterebilen yerli Adanalıdan (Yörük olsun, Türkmen olsun, Ermeni olsun ya da Arap ve Kürt olsun) bir tek zengin çıkmadı.
iKTiDAR PARTiSiNDEN BAŞKAN OLSAYDI...
Aytaç Durak çıkacaktı (!) Gör başına neler geldi (!) Herkes merakla bana "Aytaç Durak iktidar partisinden belediye başkanı olsaydı, Adana olayı bu noktaya kadar gitmeden kapanmaz mıydı?" diye soruyor. Ben de "temiz siyaset-temiz vatandaş-temiz toplum" idealine vidalanmış yazılar yazan biri olarak onlara "istanbul'da Çelik Sır Kasa" hikayesini anlatıyorum.
Bu hikaye gerçektir. Kişi ve olaylar sahidir. Kasa, gazetelere manşet oldu, TV'lerde "içindeki para ne kadardı?" diye yayın konusu, Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a, istanbul Belediye Başkanı'na, Meclis'te milletvekiline ihbar konusu oldu. Cerahat kokan bir kasaydı. Unutuldu gitti.
Olayı size şöyle anlatayım:
iktidar partisi AKP'nin adayı olarak istanbul Büyükşehir Belediye Başkanılığına ikinci kez seçilen yüksek mimar Kadir Topbaş'ın, imar danışmanlığını yapmış Fethi Turgut, ailesini de alıp tatile gitmişti. Evde sadece genç oğlu vardı. Arkadaşlarına; "Babam her akşam eve torbalar dolusu paralarla geliyor, paraları çelik kasalara dolduruyor" diye anlatıyordu. Bu anlatım mahallede 12 kişilik bir "soyguncu çetesinin örgütlenmesini" tetiklemişti. 12 kişi plan yaptılar. Belediye Başkanı'nın imar danışmanı Fethi Turgut'un genç ve biraz da saf oğluna, dümenden bir kız arkadaş ayarladılar. Kız evde oğlanın birasına uyku ilacı kattı, oğlan uyuyunca çete eve girdi.
iKTiDAR CEVAP VERMEYiNCE MUHALEFETE YÖNELDi
Gerçekten 3 kasa vardı. ikisi çok büyüktü. Yerinden oynamıyordu. Çok sağlamdı açılamıyordu.
Üçüncü kasa taşınabilirdi. Hırsızlar taşınabilir kasayı aldılar, Kartalda bir eve götürdüler. Uğraştılar açamadılar. Maltepeden bir çilingir buldular. Kasayı açtırdılar. içinden 950 bin Amerikan Doları, 280 bin Avro, 200 bin Türk Lirası ve 2 kilo altın çıktı. Bu çetenin yaptığından haberli olan Ahmet Tamer adlı birisine "soygundan pay" vermedikleri için o da kızdı, olayı bir ihbar mektubu ile Başbakan Tayip Erdoğan'a, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e, Belediye Başkanı Kadir Topbaş'a bildirdi. Onlardan ses çıkmayınca Meclis'e CHP milletvekili Çetin Soysal'a yazdı. Konu basına yansıdı. 12 hırsız yakalandı, hapse kondu (Bak Öge Demirkıran'ın 1 şubat 2009 tarıhli VATAN'da yayınlanan haberi ve ocak-şubat aylarında Cumuhuriyet, Milliyet, Hürriyet gazeteelrinde çıkan "gizli kasa"haberleri)
KASANIN SAHiHiBi iKTiDAR PARTiSiNDEN
Hırsızlar hapse kondu. Tahmin edin! Kasanın sahibine ne oldu? Kasanın sahibi iktidar partisinden istanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın imar danışmanı Fethi Turgut'a ne Cumhurbaşkanı, ne Başbakan, ne Belediye Başkanı, ne savcı hiç kimse "arkadaş sen bu kadar parayı nereden buldun, bu üç kasa evinde ne diye duruyor?" diye sormadı. Fethi Turgut, "çalınan kasamdaki para sadece 200 bin dolardı" diye açıklama yaptı olay kapandı. Hırsızlar hala hapiste yatıyor. Fethi Turgut da hala belediye şirketlerinin birinde bir makam sahibi olarak çalışıyor.
Aytaç Durak'ı soruyorlar. Çelik sır kasayı anlatıyorum. Bu sefer ben soruyorum: istanbul'da kaç Aytaç Durak bulunuyordur?
--spoiler--
soyu sopu belli olmayan kişilerce bir yenilgi olabilir çünkü çanakkale bir türk zaferidir.
Lakin eğer olaya şu yönden bakıyorsan ve atalarımız * bu vatan için sayısız can vermiş, gözlerini kırpmadan kanlarını akıtmış lakin ben hala bu ülke toprakları içeriisinde yiyiyor, içiyor, özgürce yaşıyorum ama fütursuzca tarih üzerine önermelerde bulunup hiç bir bilgi birikimim olmadığı halde beynim dışında kullandığım organlarımla bok atma çabası içindeyim diyorsan evet bu savaş bir yenilgidir. Çünkü tam manası ile bir zafer olsaydı senin gibi ne olduğu kestirilemeyen lavuklar bu ülkenin ekmeğini yiyemez oksijenini gereksiz yere israf edemezdi.
Seyit onbaşının kahramanı olduğu tarihi olay kulaktan dolma, gören birinin diğerine aktarması veya farklı türde dolaylı bir yol ile aktarılmamıştır. Seyit onbaşı hemşerim olur. Çanakkale Savaşında Gazilik ünvanı almış ve savaş sonunda köyüne geri dönmüştür. Yani seyit onbaşının yaşadığı olayın bilakis aktarıcısı kendisidir. 1939 yılında yani Atatürk vefat ettikten sonra hastalık sebebi ile vefat etmiştir. Yani Seyit onbaşının varlığına inanmayan kişi Atatürk'ün varlığına hiç inanmamalıdır. Balıkesir ili Havran ilçesinde halen Seyit Onbaşının akrabaları yaşamaktadır. Merak eden Balıkesir'in küçük ve güzel ilçesi Havran'a giderek ziyaret edebilir. Seyit Onbaşı soyundan gelenlerin soyisimleri Çabuk'tur