yarın gerçekleşecek festivaldir. heyecanla beklenmesinin en büyük sebebi de elijah wood'dur kanımca. selda bağcan, barış manço, erkin koray ve moğollar hayranı olan elijah wood djlik yapacak, belki de çoğumuzun unuttuğu şarkıları farklı bir yorumla sunacaktır bizlere. selda bağcan da sahne alacaktır. bu sebeple elijah wood'u seyirciler arasında veya festival alanında görüp bir fotoğraf çektirebilmeyi umuyorum.
eh bir de bedava davetiye ile gitmenin keyfi farklı olacak. *
nedense bir türlü beceremediğim yöntemlerdir. 1 yıldır benimle olan biricik kedim var. arkadaşımın sokakta bulduğu iki tane yavruyu da almak durumunda kaldım. gözleri çapaklıydı ve anneleri birkaç gün beklemiş olmamıza rağmen gelmedi. mecburen götürdük. ilaç kullandırttığımız sürece başka hayvanla karşılaşmamaları için mecbur evde tuttuk. iyileştiler. şimdi evin asıl sahibiyle anlaşmaları gerekiyor, aksi halde yeni bir yuvaya ihtiyaçları olacak. karşılaştırdığım zaman büyük kedim kıhlıyor. vurma ya da pati atma girişimi olmasa da kendisine yaklaştırmıyor. yavrular da ona doğru gitmek istiyor.
eğer etkili bir yöntem bilen varsa bilgilendirmesini rica ediyorum. kokularına alıştırmak için yavruların battaniyesi ile uyuttuk, birbirlerine uzaktan uzaktan bakmalarını sağlıyoruz.
başka ne yapabiliriz?
afrika'nın che guevara'sı olarak bilinen ve birçok kişiye örnek olması gereken lider. belki de tek kötü özelliği 82 yılında darbe ile başbakanlık görevine gelmek olmuştur. dostu(!) compaore ile yapılan darbeden sonra. kadın haklarıyla ilgili yaptığı çalışmalar gerçekten takdire şayandır. çok eşliliği ve kadın sünnetini yasaklamıştır mesela. doğum kontrolü yöntemlerinin yaygınlaşması için adımlar atmış, afrika'da aids'i önemli bir sorun olarak gören ilk ülke olmuştur. makam aracı olarak kullanılan mercedesleri*satıp, yerine renault 5 model araçlar tahsis edilmesini sağlamış, ülkenin adını dürüst insanların ülkesi anlamına gelen burkina faso olarak değiştirmiştir. ordu deposu olarak kullanılan bir yeri tüm halka açık bir süpermarket haline getirmiştir. yerli malı kullanımını teşvik edici kampanyalar yapmış, çölleşmeye karşı ağaçlandırma çalışmaları yürütmüştür. 87'de ise arkadaşı compaore'nin tekrar darbe yapması ile bir çatışma(?) sırasında öldürülmüştür. siyasi bir ihanetten çok, bu insani ihanet şaşırtıcı oluyor herhalde.
telefonla veya kitapla meşgul olamayacak kadar kalabalık bir saatte binildiğinde yaşadığım durumdur. teyzenin dolma gibi parmağını sıkmış alyans, tesbih çeken dedenin elleri, teyzenin çantayı sımsıkı tutan elleri ve daha niceleri. oldukça keyifli bir sapıklıktır.
sahip olduğum bir ruh halidir. bu entry fazlaca arada kalmışlık, bocalama hali ve bir tutam da ajitasyon içerecektir.
annem laz, babam kürt. birinci adım kürtçe, ikincisi türkçe. anne tarafında ülkücüler, baba tarafında ise kürt milliyetçileri mevcut. istanbulda doğup büyüdüm. 7 yaşındayken 10 kasım'da ağladığımı hatırlıyorum. babam bana gülmüştü. o zamanlar kendimi yüzde yüz türk zannediyordum. ne adımın kürtçe olduğunu biliyordum, ne de yüzde elli kürt olduğumu. sadece vanlı olduğumu biliyordum. van gölünü seviyordum. memleketimi de seviyordum sanırım. 12 yaşlarımda biri bana nerelisin diye sormuştu. babam vanlı, annem rizeli demiştim. genelde herkes babasının memleketini söyler ya sadece, herhalde utanmıştım sadece vanlı olmaktan. ne oraya aittim, ne de buraya. bazen ise istanbulluyum derdim sadece. şehit askerlere üzülürken, ana akım medyanın tabiriyle ölü olarak ele geçirilen gerillalara da üzülürdüm. çünkü ikisi de bendim. bir parça. lisede arkadaşlarım şu ülkenin doğusunu komple yok etmeli diye konuşurken onları dinlerdim. bir şey demezdim. oysa yok etmek istedikleri bendim. onlarla sinemaya giden, sohbet eden, onlara kantinden bir şeyler ısmarlayan, onlara sırlarını veren ben. ben onlarla aynı yere ait değildim. van'a gittim 18 yaşımdayken. yanımda kürtçe konuşuldu, anlamadım. istanbullu olduğum için kibirli geldim onlara. daha sonra gezi'ye gidip orada kemalistiyle, ülkücüsüyle yanyana durdum diye garipsendim. o tarafa da ait olamadım. anneannemlere gittiğimizde büyük dayımın ermenilere sövmesini dinledim. babaannemlerde ermeni soykırımını yapanlara lanet okuyanları. peki ben hangisiydim? nereye gitsem fark etmeden reddedilen biriydim. birbirinden nefret eden tarafların karışımı bir ucubeydim belki de. annem dünya vatandaşı olduğumu, ırkların bir anlamı olmadığını söyleyip teselli ederdi beni. mantıklı düşününce biliyorsun öyle olduğunu. ama duygusal olarak bir millete ait hissetmek istiyor insan. bilmek istiyor ki ben bu insanlarla aynıyım, ben onların bir parçasıyım. ama yapamıyorsun işte. kimine göre kanın bozuk oluyor, kimine göre kibirli biri oluyorsun. oysa mesela annesi ingiliz, babası italyan olan biri bunu yaşamıyor. eşit görüyor kendini herkesle. melezlik güzel bir şey derler hep. melez kadınlar güzel olur derler. ne bileyim. överler işte bu farklılığı.
ama son zamanlarda fark ettim ki, melezlik yine de güzel bu ülkede. evet, ne oraya aitsin ne buraya. ama her bakış açısını da tanıyorsun, biliyorsun. iki tarafın da kinini ve nefretini görüyorsun. ama sen iki taraftan da nefret edemiyorsun, ikisi de sensin çünkü. sonuç olarak, biliyorsun ki sen bir köprüsün, ortak paydasın aslında. iki tarafı da seven ve iki tarafı bir nebze birleştirebilen.
youtube'daki şarkıların sürekli "replay" tuşuna basmaya gerek kalmadan tekrar etmesini sağlayan site.
örneğin http://www.youtube.com/asdf linkindeki şarkıyı replay'e almak istiyorsanız, http://www.youtuberepeat.com/asdf yazmanız yeterli. mutluluklar.
(ayrıca "replay tuşuna tecavüz ettim ehehe" gibi yorumlar da gözüme saçma gözükmektedir)
annesi hakkaride mayın patlamasından dolayı öldüğünde, daha dogrusu öldürüldüğünde zeynep'in söylediği sözler. türkçesi "baba, annem patladı" demek. zeynep artık hayatına bir bacağı kopmuş şekilde devam edecek. bu da türkiyede, her zaman oldugu gibi, suçlunun yanına kar kalacak. acıyı ise zeynep ve ailesi çekecek.