Uzun saç ve siyah gözlüklerin oluşturduğu bir karizma. içinde çok zeki bir çocuk taşıyan yan yana geldiğimde sadece pantolonunun kemerini görebildiğim yazar. Hafızamda atan alır spor olarak yaşayacak, nickine hayran olduğum yazar
Karanlık gecelerinin korkulu rüyası olduğum yazar. Verdiğim ayarlarla beş düşünüp bir konuşan, beni çok eğlendiren, samimiyeti ve güzel yüreğiyle beni etkileyen yazar
Asker yazar. Tanıştığımız anda bana ne gibi şeyler hissetti bilemiyorum ama hayatındaki önemli bir olayın sanal alem üzerinden de olsa gerçek olmasına vesile olduğum için çok mutlu olduğum yazar. *
Beşiktaş sahilinde oturup lafladığım ikinci insan.esprili, eğlenceli, eğlenceli olduğu kadar da içten, sevecen yakışıklı yazar.bayanlara duyurulur gözlerindeki ışığı yaptığı abdest esprisiyle hemen fark ettiğim, beni gülmekten öldüren yazar. iyi ki tanımışım dediğim yazarlardan.
Mavi gözün ve buğday tenin, insanın içini gösteren bir aynası olan yüzünde bu kadar güvenli ve bu kadar samimi durduğunu başka bir insanda göremeyeceğiniz yazar.*
ilk bakışta soğuk bulduğum ama tanıdıkça yüzünün güzelliği kadar güzel bir kalbe sahip olduğunu çok ama çok iyi anladığım yazar.yayınlarında olmaktan, onunla kısa da olsa vakit geçirip sohbet etmekten çok büyük haz aldığım yazar.iyi ki tanımışım dediğim yazar.
nazım hikmet in 11 eylül 1961 de doğu berlin'de kaleme aldığı, yaşamını şiirimsi bir dille anlattığı metnidir.
1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya
Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim
bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye'mde Türkçemle yasak
kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir.