Kablosuz internetin sadece tuvalette çekmesi sonucu, parazitliğin mığakoyma pahasına sinsice klozete mevzilenip laptop ışığının kör etme tehlikesi göze alınarak entry yazma çabasıdır. durumun çirkinliğinin ve ortamdaki koku basıncının farkındayım ama siz içimdeki entry yazma aşkının farkında değilsiniz. ağla1.
yazarlar arasında oy verme alışkanlığını yaymaya çalışırken verilen oyların taraftan çok, türk karakterini yansıtırcasına çekimserliğe kaymasıdır.
oy verin dedikçe artıyor bu eh işte oyu. artık yazarlar okumadan oy verme telaşında, eksi veya artı oyu yanlış kullanma korkusuyla çekimser hallerde oy sayılarını artırıyorlar. sanki bonus anasını satiym. nakit dönüşü yok bunun, yeni koparılmış goncam, çiçeği burnunda gencim. bir iş yapıyorsan, hayra geçsin. daha tanıdık bir tabirle sike sürülsün amq.
karakterin olsun, fikrin olsun. iyi veya kötü birşey düşün yazılan hakkında. son oylananların hepsi mi eh işte olur lan. otomatik oylayıcılar. 29 harf anlamlı kelime oluşturunca algılama zorunluluğu doğması bu kadar mı yorucu geliyor size, anlayamıyorum ki.
yapmayın etmeyin. eh işte demeyin. delleniyorum.
edit: ah bu ironi. bayılıyorum buna. eksi bile vermiyor adam. eh işteye basıyor. amuda kalkıp alkışlıyorum seni.
sevgiliye, dosta düşmana, cevahirden bilale, şukufeye, kardeşe, anneye, babaya, mahallenin bakkalına, amcaya, dayıya, halaya, oto boka hitap ederken kullanılabilecek, yer yer sevgi yer yer yergi dolu hitap kelimeleridir.
forum ve anket çalışmalarına katkım olması dileğiyle bismillah diyerek başlıyorum örnek vermeye:
redd in güzel ve yaratıcı sözleri olan, manidar şarkısı. bir umursamazlık perdesinin arkasında sitem var şarkıda. dinleniyor, dinlendiriyor.
"akvaryumunda sana başarılar
biraz yemsiz biraz keyifsiz kal
sığ suyunda kıpırtılar
biraz sessiz biraz kimsesiz kal
bak kendin bile inanmıştın
sen tertemiz ve saftın
kirli suyunda parıltılar
artık bir değerin var
yalnızlığın tadı hep böyle kacar mı
bir gün kalbin elinde sessizce patlar mı
artık yalnızlığın var
kirli suyunda parıltılar...
akvaryumunda sana başarılar
biraz sessiz biraz sevgisiz kal
bak kendin bile inanmıştın
sen rengarenk kraldın
kirli suyunda parıltılar
artık bir değerin var
yalnızlığın tadı hep böyle kacar mı
bir gün kalbin elinde sessizce patlar mı
bugünlerde yaşadığım eksiklik, bıkkınlık ve ilham yetersizliği durumu. önceleri skorer bir oyuncuyken şimdi yazamıyorum lan. mahvoldum. bir hissizlik, bir isteksizlik, kısa bir bakınızla başlıktan sıyrılma eğilimi, iki satır karalayıp defolma isteği, hayal gücü kullanma gereği duymamalar falan.. neler oluyor bize, bize neler oluyor gulüm şarkısını dinlemek istiyorum. tıkandım amq, uzun ve hayal gücünü zorlayan entryler yazmak gelmiyor içimden. sikimsonik başlıklara, boktan şeyler yazıp kendimi oyalıyorum. yazmak bile gelmiyor içimden.
haydar dümene yazdım durumu, hocam dedim, "4-5 ay önce korunmadan ilişkiye girdim, bugüne kadar bir etkisi yoktu fakat bu günlerde bir motivasyon eksikliği, bir yazamama sorunu yaşıyorum. acaba bunun nedeni korunmamış olmam mıdır?" dedim. değilmiş. neyim var anlayamıyorum. acil destek bekliyorum.
vahşilik konusunda bazı konuları yanlış anlamış, bir kaç temel unsuru gözden kaçırmış anormaldir. zaten bu gözden kaçırmaların akabinde hatunu da kaçırır elinden. "öküz bu yhaa! inanmıyoaaaraaam" yorumlarına maruz kalarak yıpratılır.
dj acayip şarkılar çalışıyor, kadın neredeyse kucak dansı yapıyor bu dallama adama anasını satiym. etkilenmemek imkansız. ama bünyede bir hıyarlık, bir öküzlük, bir kıroluk var. bu sahne karşısında bıyıkları buruyor, horlamaya benzeyen hayvansı sesler çıkarıyor. eywallah. o gürültüde kadın duymadı o sesleri. yoksa başkasına kucak dansı yapmayı tercih ederdi.
gece bitiyor, taksiye atlıyor bu tuhaf, ön koltuğa. kadını da arkaya oturtur o. bıyığına kerkineyim senin. centilmenliğinin eline vereyim lan.
eve varınca iniyor arabadan, kafada porno filmlerde izlediği görüntüler, şahin k diyalogları dönüyor o sıra. arkasına bakmadan asansöre ilerliyor. kadın taksiye para verip, geliyor peşinden. bir gariplik var bu işte ama hayırlısı bakalım" hissiyatlarında.
o zavallı da asansöre biner binmez, bu ayı doğrudan eli hatunun gögsüne banıyor. duygusuzca ve beceriksizce hareketler.. kadının yüzündeki "ohaaa aayuuu" bakışını bile görmüyor. hay elini kolunu s.ktiğim lan. daha kadının duygularına hitap edecek bir öpücük bile vermeden, asansörde boşalacak mastürbasyoncu ergen gibi.
herkesin yaşamak isteyebileceği türden bir sevişme sahnesi. kapıdan girer girmez, hatunu duvara yaslayıp üstündekileri yırtarak vahşice sevişmeye başlamak. kadını da vahşileştirip fanteziden fanteziye koşmak.. ama bizim dangalak eve girdiği anda, vahşilik gereği kıyafet yırtma zorunluluğu bulunduğundan, önce gömleğini sonra pantolonunu en son da baksırı yırtıp kadının üstüne atlamasını bekliyor. vay öküz, fırsatın amına koydun lan. 41 m kuzeykutbu kılıklı mal. e ne oldu? kaçtı hatun arkasına bakmadan. ajdar gibisin sen olm, git biraz muz al.
oysa ki öyle mi yapılır? asansörde hatunun boynuna küçük bir öpücük, eli sırtından bele indirip hafif bir kendine çekme hareketi yeter zaten. bakışlara da vahşi bir anlam yükledin mi, harika bir gece seni bekliyor demektir. yalnız, hatunun üstündekileri yırtıcaksın, aman diyim.
cehenneme gidecek herkesin başına gelebilecek olay. nihayetinde rte cehennemin demirbaşı olacak. koskoca ülkenin geleceğini sikertip de cennete gidilemez çünkü. bi eli şeytanın omuzuna atmış, dünyada başlayıp ahirette süren dostluklarını pekiştirmekteler.
+sana da bir cehennem açılımı yapmışlar nihayet.
-hamdolsun.
+hala mı müslüman ayakları?
-alışkanlık olmuş. ya o değil de buranın kömür işi kimde?
+akıllanmadın mı lan hala?
-haşa.
8 sene ilköğretim, 4 sene lise, 5 sene üniversite okuyup, zamanında bitirmiş bile olsa bütün okulları, toplamda 17 sene hamallık yapıp, rusların sıcak denize inme planlarını, osmanlı padişahlarını ve engebeli yeryüzü şekillerini adı gibi ezberleyip beyninde düşünmek için manevra alanı kalmayan işsiz üniversite mezunudur. soranlara "atama bekliyorum" der. kpssye girmese de.
sabaha kadar bilgisayar başında oturur, akşama kadar yatar, uyanınca yemek yiyip batak(ğ)a, okeye, bilardoya, bowling e gider meslektaşlarıyla.
kızlardan soğur, zaten kıza verebileceği çok şey yoktur, "babamdan para alıp kızı starbucksa mı götürücem?" diye düşünecek kadar kendine saygısı vardır. efendi adamdır. ailesine vicdanlıdır. batağa gider ama artık uzmandır, yenilmez, hesabı karşısındakine kasar. o kadar da eğlencesi olsundur. yazıktır.
yaz saati uygulamasında ayrı, kış saati uygulamasında ayrı saat takan tembel kişiliktir. rahattır. kafası güzeldir. antin kuntin işlere kafa yormaz, önündeki maçlara bakar. yeni uygulamaya geçildiğinde tek hamlesiyle ayak uydurur:
+hanım getir şu kış saatimi.
sonrada göbeğini kaşıya kaşıya televizyon seyreder.
insanı tahrik eden, eşeğin aklına karpuz kabuğu düşüren uyarılardan biri. bu uyarıyı okuyunca şöförün çocukluğuna inmek, kimi sorunlarına çözüm bulmak ihtiyacıyla kuduruyorum. dikiz aynasına sert bakışına bir mana yüklemek, "nen var küçük" deyip kalbinin derinliklerine dokunmak istiyorum.
bir belediye şöförüyle nasıl bir rakı sohbeti döner ki hafız sorarım sana? basamakta durup otomatik kapının çarptığı vatandaşolmak istiyorum o uyarıyı görünce.
sevgilinin gözünü boyama zamanlarının sona erdiği andır. hatun kişisinin gözündeki iyi yönlerinin, ayağının görüntüsünün silebileceğinden fazla olduğundan emin oluncaya kadar geciktirilmelidir.
o ana kadar her türlü meziyetini gösterdin gösterdin, gösteremediysen daha da uğraşma. o çorap çıktı bir kere, bundan kelli ne yapsan boş. odayı esansla doldurmuşsun, ayak baş parmaktan fışkıran kıllar desen head and shoulders reklamlarında oynayabilecek kıvamda. sen ki ayağının o eşşiz görüntüsünden hazetmiyorsun, kaymak gibi hatun nesini beğensin? belli ki sevgilinin duygularında bir dalgalanma olacak. bu dalgalanmayı en aza indirgemen için birkaç naçizane tavsiyem olacak sana ergin kurbağam.
en önemli kural: çorabı çıkarma. yapma bunu. kimseyi üzme. kaç takla attın kızı eve getirmek için. niyçün "lavaboyu kullanabilir miyim?" yavşaklığıyla kaçmasına izin veresin?
ola ki çorapla sevişemiyorsun. o halde, görmemişler gibi kız odaya girer girmez çorabına kadar soyunma. ürkütme ceylanı, her manada.bu işler yavaş ilerler. hele ki kızın aklını al bakalım, gözü ayak görmeyecek hale gelsin. sonra çıkarır atıverirsin çorabını yatağın altına.
o sevgi seli yaşandıktan sonra gögsünde yatan sevgili gözlerini ayağına dikmiş şekilde sana, evde hayvan mı besliyorsun, diye sorarsa, bil ki performansın düşük. yoksa o küçük -44 numara taraklı- ayrıntıyı es geçmeyi bilirdi. bunu da aklından çıkarma.
otobüsteki gereksiz uyarılar boşa gitmesin diye tepkisel davranmak adına ağzını burnunu otomatik kapıya kırdırtmak için bekleyen vakur sade vatandaştır. askerdeki "yanan sobaya sarılmayınız" türündeki uyarılardan, belediye otobüsündekilere kadar her türlü gereksiz uyarı levhasına gıcıklanmış ve hırsını kendinden de alacak olsa tepkisini göstermek istemektedir bu abi. "küvezde ağlayan çocuklara işemeyiniz" türünden bir uyarı karşısında bile tepkisel davranma potansiyeli vardır. bıkkındır.
planlıdır elbette. önce gidip şöförle uzun bir sohbete girdikten sonra arkaya doğru ilerler, orta kapı sularında mevzilenir. durakta inenleri fırsat bilerek basamaklara atar kendini. evine kilometrelerce uzaktaki bir durakta inmek için düğmeye basar, otomatik kapıya yaklaşır. kafasını kaldırıp son kez "otomatik kapı çarpar" yazısına bakarken içinden pis bir sırıtma hissi geçer. otobüs durağa geldiğinde şöför orta kapıyı açar ve orta kapı kıl vatandaşa tekme tokat girer. ağız burun bırakmaz, kanatır, dağıtır.
şöför amca çok bilmiş bir hareketle, "otomatik kapı çarpar demiştik" der, diğer yolculara ders verircesine. ve kıl vatandaşın ağzından o manidar cevap gelir:
