son birkaç saattir çeşitli haber sayfalarında çıkan haberler doğruysa, önümüzdeki günlerde açıklanacak karardır. asıl karar için mahkemenin sonuçlanması beklenecekmiş. böylelikle hiçbir kulübümüz avrupa kupalarına katılamayacaktır. olan bursaspor'a olmuştur. inşallah doğru değildir.
transfer döneminin ilk günlerinde sözlükte bol bol rastladığımız eylemdir. yok şuna bu kadar para verilir miymiş, yok çok fena kazık yemiş, yok bu o kadar eder miymiş.
lan bize ne? takımlar o futbolcudan milyonlar kazanacak olmasa o kadar para verir mi? ayrıca o para bizim cebimizden mi çıkıyor? bırakın kim kime ne kadar para verirse versin, sonunda futbol kazansın.
Bank Asya 1. Lig'den Spor Toto Süper Lig'e yükselecek 3. ve son takımın belli olacağı, Bank Asya 1.Lig play-off mücadelelerinin ikinci müsabakasıdır. trt 3'den canlı olarak yayınlanacaktır. gönlümüz orduspor'dan yanadır.
gerekli olan eylemdir. sütten ağzı yanan hesabı. haftaya fenerbahçe şampiyon olursa - ki öyle görünüyor, şampiyonluk kupası ellerine verilmeden sevinmemesi gerekir, bir 2-2 mi vakası yaşamamak için. hem bu kez son maç sivas'da, adamları sahasında etmeyelim. *
şu anda iddia edildiğinde insana gülünç gelen bir önerme olsa da, Uluslararası Futbol Tarihi ve istatistikleri Federasyonu iffhs'in 2001 yılının ocak ayında dünyaya duyurduğu gerçektir.
saw 7 filmini izleyen bünyeler bu ihtimalin ne kadar yüksek olduğuna katılacaktır. zira saw filminin son serisinde, insanları ölüme götüren planları saymazsak, ölüm şekillerinin neredeyse tamamında birer türk deyimi barındırdığını göreceğiz.
entry'nin bundan sonraki, ve en önemli kısmı spoiler barındırmaktadır, bilginize.
--saw 7 spoiler--
örneklerimizi verelim:
bizde bağırsağını dökerim gibi tehdit içeren bir söz vardır. saw 3d filminin ilk sahnesini hatırlayalım. oradaki bayanın ölüm şekli: karnının kesilmesi ve bağırsaklarının sapır sapır yere dükülmesi. https://galeri.uludagsozluk.com/r/87823/+
aynı sahnede enteresan bir ölüm şekli daha göze çarpıyor.
(bkz: senin ağzını yırtarım) bu sözü sanırım kullanmayan türk insanı yoktur. aynı sahnede otomobile ağzından bağlı olan adamı hatırlayalım. otomobilin hareket etmesiyle ağzı, burnu yırtılıyor, suratı paramparça olarak hakkın rahmetine kavuşuyor. https://galeri.uludagsozluk.com/r/87825/+
yeni bir 7. nesil yazardır efendim kendileri. ayrıca gelir gelmez nick entry uyumu ile dikkatleri üzerine çekmiştir. (bkz: #10065249) hoşgeldin diyoruz, takip ediyoruz.
öyle ki: Şefik Soyer, Atatürk'ün Yalova'ya gelişlerinde konaklamak ve deniz hasretini gidermek için küçük bir konaklama ünitesi düşünür. Baltacı Çiftliği'nde düzayak dikdörtgen biçiminde, iki katlı küçük bir bina yapılır. Atatürk, bir gün, Baltacı Çiftliği'ni ve oradaki çiftlik yaşamını görmek için arkadaşlarıyla birlikte Yalova'ya gelir. Evin etrafında dolaşırken duvarlardan birinin hemen dibinde dikkati çekmeyen küçük bir çınar fidanı görür. Büyümekte olan bu çınarın, doğası çok rüzgarlı olan Yalova'nın esintili havasında, binanın terasına çarpa çarpa yaralandığını ve zedelendiğini fark eder. Ağaca olan sevgisi kendisini üzer ve konuyu yanındakilere sorar:
- Bu ağacı kurtarmak için ne yapalım acaba?
Arkadaşlarının bir kısmı ağacın yaralanan yerini çuvalla sarmayı ve bağlamayı önerir. Birisi ağacı kesmeyi teklif eder.
Atatürk, yanındakiler sanki hiç cevap vermemiş gibi, kendi sorusuna şu yanıtı verir:
- Bu binayı buradan çekelim ve ağacı kurtaralım.
Derhal mühendisler, mimarlar çağırılır ve yapılacak iş saptanır. Binanın uzantısına yeni bir temel hazırlanır ve eski bina, temellerinden açılarak açığa çıkartılır. Kısa aralıklarla alt tarafa borular döşenerek, bina bir caraskalla yavaş yavaş, santin santim çekilir ve yeni temellerin üzerine oturtulur. Böylece bina ve ağaç arasında oldukça yeterli bir mesafe kazanılır ve ağaç kurtulmuş olur. Ancak bu çekme işi pek kolay olmamıştır. Bu iş için üç gün uğraşılır. Atatürk, bu üç gün boyunca binanın çekilme işlerine bizzat nezaret eder. Çalışmalar tamamlanıp bina yeterince çekildikten ve ağaç kurtarıldıktan sonra bir çocuk gibi sevinen Atatürk'ün dudaklarından şu sözler dökülür: "Oh, nihayet ağacı ıstıraptan kurtardık."
kaynağımızı da belirtelim:
(Dündar Soyer, Cumhuriyet'le Adım Adım Olaylar, Anılar, Büke Yayınları, 2000)
evet efendim, yeni fark ettiğim bir durumdur. önceleri "vay be ne kadar güzel bir günde doğmuşum" hissiyatıyla yaşardım. ama meğer böyle düşünen tek insan ben değilmişim sözlük.
örnek verelim: benim doğum tarihim 22.09.1987 ne kadar estetik, değil mi? o ikilerin yan yana gelmesi, ve 9. ay, doğmak için ne kadar güzel bir aydır. 1987 yılı, 9,8,7 diye küçülen rakamlar ne kadar estetik gelmektedir göze. halbuki o gün doğmamış biri için pek bir karizması yoktur. sadece bana öyle geliyordur.
yani demek istediğim şu ki, insana kendi doğum tarihinin karizmatik ve estetik gelmesi için 19.11.1991 veya 20.02.2000'de doğmuş olmak gerekmez. zira 18.03.1968'de doğmuş olan bir insana da o tarih onun gözüne çok estetik ve karizmatik görünecektir. çünkü 1,8,0,3,9,6 rakamları inanılmaz bir ahenk içindedir ona göre.
an itibariyle eminim birçok yazarın yaptığı eylemdir. biz bu muyuz sorusunu sordurur insana? neymiş efendim? türbanlı kız, seks, yobaz, seks, zenci çükü, seks, laikçi, seks, dekolteli gelin, seks, dindar, seks, dinci, seks, şakirt, seks.
tamam sözlük eğlence aracı, fazla ciddiye almamak lazım, ama biz böyle mi eğleniyoruz? böyle mi tatmin oluyoruz?