kapitalizm mafyasına bulaştınız. kölelik sistemine hoşgeldiniz. robert kiyosaki 'nin bu durumda olanlar için verdiği isim geldi aklıma (bkz: rat race)
işine değer verip en iyisi için çabalayanların daima mutsuz olduğu bir yaşantı biçimidir. işin gerekliliği için almanız gereken sorumluluklar/görevler vardır, alırsınız. bir süre sonra alakalı alakasız bir sürü görev edinmiş olursunuz ve göreviniz olmayan bir işi atladığınız için saçma sapan insanlarla muhattap olmak zorunda kalırsınız.
diğer yandan etliye sütlüye karışmayıp alt-orta seviyede hizmet veren diğer çalışma arkadaşlarınız goygoy yapar, işi asar, sorumluluk almaz ama kimse onlara dokunmaz. sonuç olarak 100 görev içerisinden 1'i aksadığında en başarısız siz olursunuz. diğerlerinin 1 görevi vardır onu yaparlar maaş alırlar. nasıl içleri rahat eder bilemiyorum ama bu herhalde karakterle doğrudan bağlantılı bir durum.
günümüzde hemen hemen bütün ülkelerde popülist söylemler kazanıyor, popülist partiler baş tacı ediliyor. her ne kadar halk bazı şeylerin kendi yararına olduğunu düşünse de bu tür yönetimlerin insancıl ya da adaletli olduğundan bahsetmek mümkün değil. her politik parti yanlış yola sapabilir ya da kendi çıkarlarını gözetebilir, önemli olan toplumu temsil eden bütün partilerin birbirine yakın güce sahip olması, birbirini denetleme olanağı olmasıdır.
sol frame de görünce oynama dürtüsü bastırdı. aslında benim için bir tabu ya da trivial pursuit tadında değil, belki ilk oynadığımda oyunun başında epey zenginken para aşırmamamla birlikte en başta benim iflas etmemden kaynaklı bir hevessizlik ya da tatminsizlikten kaynaklı olabilir, ama yıllar sonra oynamak istedim evet.
gelecekteki duygu durumunu teminat altına alma isteği. hem de hem kendinin hem de birlikte olduğun insanın. bencillik ve hayalperestlik var. ne denli hastalıklı. şimdi erkeği kadını çıkıp derler ki "evlilikten öyle büyük beklentilerimiz yok aslında " tabi canlarım, tabi hayatım, tabi... ayrılırken kopardığınız feryattan belli oluyor.
oysaki hayat günden gün de andan ibarettir. bazı yönlerden bir günü bir gününü tutmayan insan on sene sonraki mutluluğuna yemin edip karşı taraftan da onay bekliyor. 30 yıl boyunca birbirinin varlığından haberdar dahi olmayan insanların bir araya gelip evlenmesine, aynı evde yaşama teslimiyetine, yasal olarak birbirlerine hayatları hakkında söz sahibi olma ehliyeti vermesine kimse şaşırmıyor da ayrılırken ne hikmetse herkes yalandan "şoke" olup bu yuvayı nasıl yıktıklarına hayret ediyor. böyle garip bir şey işte evlilik. yarattığın puta tapmak bir nevi. evet bildiğin toplumun putu bu. "evlenip mutlu olmak" diye bir şey var biliyorsunuz. "evlenip mutlu olmak istiyorum artık." deniyor. evlenmeden mutlu olma ihtimalini tanımıyor size toplum çünkü bu sefer de;
türk hava yollarının kısaltılmış hali olmasının yanında borsa'da hisse adı thyo'dur ve pandemiden beri bugünlerin geleceğini öngörüp bekleyenlerdenim. artık yatırımcısına da bir güzellik yapma zamanı geldi diye düşünüyorum. sembolik bir temettüyü hak ettik diye düşünmekteyim.
lokum gibi bilanço açıklamıştır. tüm paydaşlara selam olsun.
olmayan kaldırma işlemi. kaldırılan şey: “ek taksit”. yani firma yapacağı taksidi yapıyor, bankanı arayıp vade farklı/farksız ek taksit yaptıramıyorsunuz.
bu tarz konuları yurtdışıyla karşılaştırmak da yanlış, türkiye’deki dinamikler çok farklı. ben ikinci evlilik miyim neden 2. el kullanayım gibi hassasiyetler, çeyizime alıyorum vb ihtiyaçlar var.
hatta yurtdışında çek yazdığında anında bozdurulurken bizde vadeli kullanılıyor tarihinde bozduruyorsun. karşılıksız çıkarsa çekleri dönüyormuş gibi arkandan konuşuyorlar.
şu aralar başıma çok sık gelen, insanı çok yıpratan, inciten, insanlara güvenmesini engelleyen hede.
akabinde "you got to lose to know how to win" düsturunu benimsemek (hayır züğürt tesellisi değil), olayda, kişi(ler)de takılıp kalmamak, eyvallah deyip geçmek* lazımdır. hayattır bu, kazıklar yenir elbet.