geçmişini sildiremezsin metrobuste yer kapan mühendis
akp li olduğunu belli edip yakışıklı olmadağını itiraf ettiğin entrylerini daha dün gibi hatırlıyoruz. gezi direnişini utanç olarak yorumlayıp öldürülen çocuklara sessiz kalmanı ve sabah ilk uyandığında entrylerin uplanmışmı diye baktığını da biliyoruz. evet mühendis bey sen tam bir liselisin dostum . ruhun ergen ruhu.
not : zall ı da al git bu sözlükten.
Vulpes vulpes Kurdistanicum yani Kürdistan Tilkisi
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının yani UNDP'nin çevre raporunda adı geçen "Kürdistan Tilkisi", özellikle agirî olmak üzere (eledex bölgesi), serhad ve dersim bölgesinin soğuk yerlerinde yaşar.
Osmanli devleti yavas yavas avrupa devletleri tarafindan topraklar ellerinden alinirken 2. Abdulhamid topraklari tekrar almak yerine ellerindeki topraklari korumak icin hem dini hemde sivil orgutler kuruyor dini yapilardan birisi ' Cemiyeti Hayriye-i islamiye 'dir. Bir baska yapilanma ise ' Donanmayi humayun ' dur. Osmanli kaybettikleri topraklarin bir kismnimi deniz hakimiyetini yitirdikten sonra meydana geldigi surecte abdulhamit ve ekibi devletin elden cikmis topraklarini geri almak yerine ellerindeki topraklari koruyabilmesi icin guclu biri donanmaya ihtiyaclari vardi boyle bir donanma kurabilmeleri icin ciddi derecede ekonomik guc gerekiyordu osmanli borc batagi oldugu bir surecte bu borclarin odenmesi icin ' duyun-i umumi' kurulmus devletin vergi gelirlerinin onemli kismi bu daire aracigiliyla borclara odeniyordu bu amacla osmanli buyuk projede somurgesinde olan halktan alacak yardimlara dayanmaya calismistir.iste burada arsiv belgelerimiz donanmaya yardim icin istanbul dan yapilan cagri sonucunda Kurdistan in bir cok bolgelerinde para toplanmistir.
Diyarbaki dersim van elazig bitlis erzurum vs. Bu bolgelerde toplanan paralar ile alinacak donanim gemisinin ismini bu bolgenin ismi verilecekti . Kurdistan da toplanan para ile bu geminin ismini ' Kurdistan gemisi ' olarak adlandirildi.
Kaynakca:
B.O.A.DH.EUM.THR.22/30--67/17--77/8--79/30--83/49
Belge numarasi: B.O:A: I.D.H.13629 remzi pêseng.
Mazıdağı, Viranşehir ve Kızıltepe ilçeleri ile sınır komşusu olan Derik ilçesinin ilk yerleşimcileri Ermenilerdir. 1930'lu yıllara kadar ilçenin Ermeni nüfusu Müslüman Kürtlerden daha fazladır. Tehcir kanunu ve Osmanlı devletinin daha sonra Türkiye Cumhuriyeti devletinin politikaları sonucu ilçede Ermeni nufusu yok denecek kadar azalmıştır. 1390-1400 yıllarında Rutî aşiretinin bir kolu olan Davutoğulları (Mala Dawidê Kalo) ve Kayıhanlılar (Mala Qeya)göçüyle büyümüştür. Halen Derik'in ilk kurulduğu mahallelere 'Gare Rezê Dêwid' ve 'Mêrga Keya' denilmektedir. Derik ilçesi, Diyarbakır yöresinde astığı astık, kestiği kestik olan Çıplak Haso(Hesoyê Rutî) adında bir miri öldürmeleri sonucu oluşan kan davası yüzünden göç etmek zorunda kalan bu iki aşiretle büyümeye devam etmiştir.
Derik'in yüzölçümü 1397 Km2 olup 1998 Yılı genel nüfus sayımına göre merkez nüfusunun 19,750 kişi, 2000 yılı nüfus sayımında da 20.700 Kişi olduğu tespit edilmiştir. Derik'te belediye teşkilatı 1874 tarihinde kurulmuş ve ilçe bu tarihte Diyarbakır'a bağlı iken 1923 Yılından itibaren Mardin'e bağlanmıştır. 31 Ekim 1927 Cuma günü yapılan nüfus sayımında, ilçe merkezinde 528 ev, 38 dükkân, 1 cami ve 1 kilisenin bulunduğu, 1370'i erkek ve 1278'i kadın olmak üzere 2657 kişinin yaşadığı, köyler ile beraber genel nüfusun ise 6930'u erkek, 8181'i kadın olmak üzere toplam 15111 kişiden ibaret olduğu tespit edilmiştir. ilçe Mazıdağı'nın güney eteklerinden Kızıltepe-Ceylanpınar ovalarına doğru alçalan alanları kaplar. ilçe toprakları kuzeyden güneye doğru alçalmaktadır. ilçe merkezinin üç tarafı dağlarla çevrili olup, iklim karasal özelliktedir.
ilçenin ova kesimi bozkır, Mazıdağı yamaçları ise meşelerle kaplıdır. Orman alanlarındaki ağaçlar son yıllarda giderek çoğalmakta ve gürleşmektedir. ilçede en çok tahıl üretimi yapılmakla beraber sulama kuyularının kazılması ve sulama göletlerinin faliyete sokulması ile endüstri bitkilerinin üretimide oldukça artmıştır. Bunun yanında önemli miktarda sayılabilecek zeytinlikler, bağlar ve meyve bahçeleri de bulunmaktadır.
Derik'in rakımı 780 m. dir. ilçe sınırları dahilinde bulunan dağların yüksekliği 1500 m.'yi aşmamaktadır. ilçedeki dağlar Mardin Eşiği Dağları olarak adlandırılmaktadır. ilçenin ova kesimi de Harran'dan Nusaybin'e kadar uzanan ovanın bir bölümünü kaplamaktadır. Ovanın önemli bir bölümü de tarih öncesi dönemlerde faaliyet göstermiş yanar dağların püskürttüğü volkanik siyah taşlar ile kaplıdır. Günümüzde sönmüş bu yanardağlardan, çimento sanayisinde hammadde olarak kullanılan klinker maddesi çıkarılmaktadır.
ilçe merkezinde ikamet eden halkın geçimi bağcılık, sebzecilik, meyvecilik ve zeytinciliğe dayanmaktadır. Tarımın dışında üretime dayalı herhangi bir faaliyet bulunmamaktadır. Dağ köyleri ile Karacadağ yöresindeki köylerin geçim kaynağı hayvancılık, ova köylerinin geçim kaynağıda tarla ziraatına dayanmaktadır.
Mardin tarih boyunca hangi medeniyetin etki alanı ve yönetimine girmişse, Derik'te bu devletlerin yönetimine girmiştir.
Derik nüfusunun önemli bir bölümü Kurtuluş Savaşı'na kadar Ermenilerden oluşurken, zaman içerisinde sosyal ve ekonomik nedenlerden Ermeniler çoğu göç etmişlerdir.Günümüzde ilçede Kürtler,Türkler ve Araplar yaşamaktadır.
ilçede akarsular küçük çay ve dereciklerden oluşur. Bunlardan başlıcaları; Şéb Deresi, Turcel Deresi, Zorava Deresi ve Cırcıp Deresidir. Ayrıca devlet tarafından yaptırılan sulama amaçlı göletler de vardır. Bunlar da Künreş, Şerefli, Yıldız göletleri ile Dumluca Barajı'nın göletidir.
Asurlular zamanında Arba-ilu, Arbela; eski iran kaynaklarında Arbira olarak geçen ve gelişmiş bir kent olan Erbil, Aşağı ve Yukarı Zab suları arasında kurulmuştur. Musul, Altınköprü, Bağdad-Basra yollarının kavşak noktasında bulunan şehir, Irak Selçukluları idaresinden sonra 1144 tarihinden itibaren Beytekin hanedanından Küçük Ali'nin ve Erbil Atabeklerinin başkenti olmuştur.
Ulu Minare, Erbil
Muzafferüddin Kökböri devrinde (1136-1190) imar edilen Erbil, iki kısımda gelişmiştir. Aşağı Erbil nehir kenarında, geniş bir vadide yayılırken, Yukarı Erbil tepe üzerinde kale içine sıkışıp kalmıştır. Kalenin surları, eski kalıntıları üzerine Kökböri tarafından yeniden yaptırılmıştır.
Kökböri'nin evlâdı olmadığından, vasiyeti üzerine Abbasî halifesine kalan Erbil, Moğol istilâsından sonra uzun müddet karışık ve sıkıntılı dönemler yaşamıştır. 1731'de, Nadir Şah'a karşı uzun süre dayanan kale, şehrin düşmesinden sonra harabe haline gelmiş, 1849'da esaslı bir şekilde tamir edilmiştir. Erbil, Osmanlı döneminde, 19. yüzyıl başlarına kadar Bağdat'a bağlı bir kaza merkezi olarak idare edilmiştir.
Kökböri, devletinin ve saltanatının küçük olmasına rağmen, islâm dünyasında büyük bir üne kavuşmuştur. Aşağı Erbil'de yüksek minareli bir ulu cami, bir medrese, 4 dârûl-aceze, dul ve yetim yurtları ile ribatlar yaptırarak şehri mimarî eserlerle donatmıştır.
Ulaşım yollarının kavşak noktasında bulunan Erbil, 12-15. yüzyıllarda büyük bir ticaret merkezi durumundaydı. 1309 (Rumi) Musul Salnamesi'ne göre, 4.000 nüfuslu kaza merkezinde, 2 cami, 10 mescid, 6 medrese, 5 sıbyan mektebi, 5 dârûl-aceze, 1 kışla ve 3 hamam bulunuyordu(4). Bugün Aşağı Erbil harabe halinde olup bir tek minare ayakta kalmıştır. Yukarı Erbil, kale içinde hâlâ 18. yüzyıl hayatı yaşamaktadır. Kale içindeki Kale Camii, Hacı Molla ibrahim Camii, Ömerağa Medresesi ile Şeyh Şerif Tekkesi halen kullanılmaktadır.
Kürdistan'ın sabit sınırları yoktur ve kapsadığı topraklar üzerindeki iddialar, grup ve kişilere göre farklılıklar göstermektedir. Çaldıran Muharebesi öncesinde bölgedeki nüfusun çoğunluğuna sahip Alevi Türkmenlerin (Kızılbaşlar) katliama uğraması ve pek çoğunun da iran'a göç etmesiyle[5] Osmanlı boşalan bu toprakları Kürt aşiret reislerine vermiş ve sonrasında bölgedeki baskın unsur olarak Kürtler öne çıkmıştır. Feodalizm bölgeye bu süreç sonrasında yavaş yavaş hakim olmaya başlamıştır. Bölgede kalan Türkmenler yaşamlarını sürdürebilmek için Sünni kimliğine gizlenmişler sonrasında ise kimliklerini yitirerek Kürtleşmişlerdir. Tarihi kayıtlarda Kürdistan'ın Güneybatı iran olarak gösterilmesi, Osmanlı döneminde Güneydoğu Anadolu'daki Kürt nüfusunun seyrek oluşu ve yoğun yaşadıkları bölgelerin ise bölgenin çok küçük bir kısmını kapsaması bu görüşü desteklemektedir.[6] Genellikle Toros ve Zağros sıradağları, Mezopotamya düzlükleri, Ermenistan ve eski Vilâyat-ı Sitte (Altı il)'nin yanı sıra bazı yorumcular bugünkü Ermenistan ve Azerbaycan topraklarının Türkiye ve iran sınırlarına yakın ve Kızıl Kürdistan (Rusça: Красный Курдистан; 1923-1929; Başkent: Laçın) denilen Kürdistan Uyezd (Курдистанский уезд) ve 1930'de Kürdistan Okrug (bugünkü Zengilan ve Cebrail rayonları dahil)'un kurulmuş olduğu bölge Kürdistan'ın parçası olarak sayılır.[4]
Türkiye'nin Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinin bir kısmını, Irak Cumhuriyeti'nin kuzeyini (Kürdistan Bölgesel Yönetimi) ve civarları, iran islam Cumhuriyeti'ın Kürdistan, Batı Azerbaycan, Kirmanşah ve Luristan eyaletlerini, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Dağlık Karabağ bölgesini (Laçın, Zengilan, Kubadlı, Kelbecer) ve Suriye'nın kuzeydoğusunu kapsar.
tarafsız bir şekilde söylemek gerekirse tüm dünyada pkk bir terör örgütü değil. wikipedia ya da girip bakarsak gerilla yı ingilizce bakarsak pkk örgüt resimleri çıkıyor. hatta dikkat ettim azerice ve türkçe hariç pkk gerilla olarak tanımlanıyor.
Sosyalizm veya eski adıyla
iştirâkiyye ( katılımcılık ) ya da
diğer bir anlamıyla toplumculuk,
iktidar ve üretim araçlarının halk
tarafından kontrol edildiği bir
toplum fikrine dayanan düşünce
sistemidir. Bununla birlikte,
sosyalizmin fiili anlamı
uygulamada zaman içinde
değişmiştir. Siyasi bir terim olması
nedeniyle, sınıfsız bir toplumun
oluşturulması amacıyla, devrim ya
da toplumsal evrimle örgütlü bir
emekçi sınıf kurulmasıyla
doğrudan bağlantılıdır. Sosyalizm,
kökenlerini sanayileşme
dönemindeki aydınlanma
düşüncesinde dile getirilen siyasal
ve sosyal eşitlik isteğinden
almıştır. Giderek artan bir şekilde
modern demokrasilerde de sosyal
reformlar üzerine yoğunlaşılmaya
başlanmıştır. Sosyalizm ve
sosyalist terimi, bir dizi ideolojiye,
bir ekonomik sisteme, varolmuş
yahut var olan bir devlete işaret
edebilir.
Marksist teoride sosyalizm,
kapitalizmin yerini alacak ve daha
sonra sosyalist yapı kendiliğinden
söneceğinden komünizme
dönüşecek bir topluma işaret
eder. Marksizm komünizmin teorik
ve felsefi zemini, komünizm
sosyalizmin ardılı olarak gelişecek
toplumsal sistemdir.
Terimin ilk kullanılışı 19. yüzyılın
başına kadar gider. ilk kez 1827’de
ingilterede, Robert Owen’ın
takipçilerini adlandırmak için
kullanılmıştır. Fransa’da, yine
özgönderimsel olarak, 1832 yılında
l’Encyclopédie nouvelle’deki Saint-
Simon, ardından Pierre Leroux ve J.
Regnaud’un fikirlerinin takipçisi
olanlar için kullanılmıştır.
Kelimenin kullanımı hızlı bir
biçimde yayıldı ve değişik
zamanlarda ve yerlerde değişik
şekillerde kullanıldı. Farklı kişiler
ve gruplar kendilerini sosyalist ve
sosyalist karşıtı olarak
tanımladılar. Sosyalist gruplar
arasında büyük farklılıklar olmakla
birlikte, neredeyse hepsi,
toplumun seçkin bir azınlığına
hizmet etmektense halk
çoğunluğuna hizmet eden bir
iktisat bilimiyle birlikte,
dayanışma prensiplerine göre
işleyip, eşitlikçi toplumu
savunarak, sanayi ve tarım
işçileriyle birlikte mücadele eden,
19. ve 20. yüzyıla dayanan bir
ortak tarihle bağlandıklarını kabul
edeceklerdir (Köksüzlük).
Narsisizm veya özseverlik, kişinin
kendisine tapması, kabaca tabirle
kişinin kendisine aşık olması
olarak tanımlanan bir terimdir .
Farklı tanımları ve kullanımları
mevcuttur.
Sigmund Freud Narsisizmi ‘Dış
dünyadan soyutlanan libidonun
(cinsel enerji) egoya (ben)
yönlendirilmesi’ şeklinde
açıklamıştır. Yani libidonun büyük
bir depoda toplanır gibi egoda
toplanması ve daha sonra
nesnelere yönlendirilmesi; fakat
kolaylıkla tekrar soyutlanarak egoya
yönlenmesi durumudur.
Bebek dış dünya ile ilişki
kuramadığı erken bebeklik
döneminde gerçek bir narsisizm
durumu içindedir. Libido dış
dünyaya yönlendirilmemiştir.
Bebeğin nesneleri 'ben olmayan
nesneler' olarak algılaması aylar
alır. 'ben' ve 'ben olmayan'
arasında bir ayrım yapamaz. Dış
dünyaya ilgi duymuyordur ve dış
dünyada bile değildir. Bebek için
tek gerçek kendisidir. Acıkması,
susaması, üşümesi bebek için tek
gerçekliktir. Bu durumu 'birincil
narsisizm' olarak tanımlanır.
Bebek büyüdükçe dış dünya ile
ilişkileri artar ve dış dünya
kurallarını öğrenir. Giderek
libidosunu nesnelere yönlendirir;
nesne sevgisi ve giderek nesnel
düşünce ağırlık kazanır. insan her
ne kadar libidosuna nesne
bulabilse de mutlaka görece olarak
bir ölçüde narsisist kalır. Bu
durumu 'ikincil narsisizm' olarak
tanımlanmıştır.
Narsisizm insan için yaşamını
sürdürebilmesi açısından bir
ölçüde gereklidir. Bazı
durumlarda; kişinin narsisizmi
toplum için, hatta kendi akıl
sağlığı için makul oranlarda
değilse; kişi akıl hastalıklarıyla
karşılaşabilir. Önemli psikiyatrik
rahatsızlıklar olan nevroz ,
paranoya hatta psikozda narsisizm
etkileri görülmektedir. Birincil
narsisizmde bebek dış dünyanın
ayrımına varmamışken; ikincil
narsisizmde dış dünya gerçekliğini
yitirmiştir.
15 Ekim 1844
– 25 Ağustos 1900) Alman filolog ,
filozof, kültür eleştirmeni , şair ve
besteci . Din, ahlak, modern kültür,
felsefe ve bilim üzerine metafor,
ironi ve aforizma dolu bir üslupla
eleştirel yazılar yazmıştır.
Nietzsche'nin kilit fikirlerini
Apollon-Dionysos ikiliği,
perspektivizm, Güç istenci,
"Tanrının ölümü ", Üstinsan ve
bengi dönüş oluşturur.
Felsefesinin merkezini oluşturan
şey, kişinin coşkun enerjisini
sömüren her türlü öğretinin,
toplumsal olarak ne kadar geçerli
olursa olsun sorgulanarak "hayatın
evetlenmesi"dir. [4] Hakikatin
değeri ve nesnelliği üzerine
yürüttüğü kökten sorgulaması,
geniş çaplı yorumların odağını
oluşturur ve etkisi özellikle kıta
felsefesi geleneğinde varoluşçuluk ,
postmodernizm ve postyapısalcılık
da dahil olmak üzere devam
etmektedir.
Nietzsche kariyerine felsefeye
dönmeden önce klasik filolog
(Yunan ve Roma metin eleştirmeni)
olarak başladı. 1869 yılında yirmi
dört yaşındayken, Basel
Üniversitesinde klasik filoloji
kürsüsüne, bu yeri alan en genç
kişi olarak atandı. 1879 yazında,
hayatının büyük bölümünde
kendisine dert olacak olan sağlık
sorunları yüzünden istifa etti. [5]
1889'da kırk dört yaşında zihinsel
yetilerinin tamamının yitimiyle
sonuçlanan bir çöküş yaşadı.
Çöküşü sonraları, üçüncü devre
sifilis hastalığının neden olduğu
nadir görülen bir genel pareziye
yoruldu, fakat bu teşhiste soru
işaretleri vardı. [6] Nietzsche kalan
yıllarını annesinin 1897'de
ölümüne kadar annesinin, 1900'de
kendi ölümüne kadar kızkardeşi
Elisabeth Förster-Nietzsche 'nin
bakımında geçirdi.
Bakıcısı olarak kızkardeşi,
Nietzsche'nin el yazmalarının
idareciliğini ve editörlüğünü
üstlendi. Förster-Nietzsche,
tanınmış bir Alman milliyetçisi ve
antisemitist olan Bernhard Förster
ile evliydi ve Nietzsche'nin
yayımlanmamış yazılarını,
kocasının ideolojisine uyarlamak
üzere, Nietzsche'nin belirttiği,
antisemitizm ile milliyetçiliğe sert
ve bariz biçimde karşı çıktığı
görüşlerine genellikle ters düşecek
biçimde yeniden düzenledi.
Förster-Nietzsche'nin yaptığı
değişiklikler nedeniyle
Nietzsche'nin adı, sonraları
yirminci yüzyıl bilim insanları
Nietzsche'nin fikirlerinin yanlış
yorumlanmasına karşı harekete
geçmiş olsalar da, Alman
militarizmi ve Nazizm ile birlikte
anılır olmuştur.
Suriye, Türkiye , iran, Gürcistan ve
Ermenistan'da da cemaatleri
bulunan Yezîdîler 'in bugünkü
toplam sayısının 1,000,000
civarında olduğu tahmin
edilmektedir. Bazı bilimsel
araştırmalar ise Yezîdîler 'in
nüfusunun çok daha fazla olduğu
yönündedir. Ayrıca başta Almanya
ve isveç olmak üzere Avrupa
ülkelerinde de birçok göçmen
Yezîdî yaşamaktadır.
1970'li yıllara kadar özellikle Urfa-
Viranşehir'de yoğun olarak yaşayan
ve sayıları 80.000'i bulan Türkiye
Yezîdîleri, 1980'lerle beraber
yurtdışına göç etmeye
başlamışlardır. 1985 yılında
23.000'e inen sayıları, 2007 yılında
377'ye kadar (Urfa 'da 243,
Batman'da 72, Mardin 'de 51,
Diyarbakır'da 11 kişi) gerilemiştir.
Türkiye Yezîdîleri'nin büyük bir
kısmı bugün Almanya 'da
yaşamaktadır, Avrupa
Parlamentosu üyesi Feleknas Uca
bunlardan biridir.